Iraklı kadınlar şiddete karşı acil yasal önlemlerin alınmasını istiyor

Irak’ta kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet alarm veriyor. Aktivistler, çocuk yaşta evlilikleri yasallaştıran uygulamalara, aile içi şiddet ve nefret söylemine karşı acil yasal önlemler ve etkili koruma mekanizmaları talep ediyor.

KARİMA AL-RUBAİE

Irak- Irak’ta son yıllarda kadınlara ve kız çocuklarına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel, sözlü ve aile içi şiddette ciddi bir artış yaşanırken, bu durum sivil toplum kuruluşları ve kadın hakları savunucuları arasında derin endişeye yol açıyor. Kadın hakları aktivistleri, mevcut yasaların yetersiz kaldığını belirterek, kadınları dışlanma ve saldırılardan koruyacak, adalet ve insan onurunu güvence altına alacak yeni yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesini talep ediyor.

53 bin vaka kayıtlara geçti

Irak Kadınlar Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Khayal Al-Jawahiri, Irak’ta son dönemde kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin cinsel, fiziksel, psikolojik ve sözlü istismar dahil olmak üzere dikkat çekici biçimde arttığını söyledi. Bu şiddetin eşe yönelik darp, hakaret ve çocuklara işkence gibi ev içi şiddet biçimlerini de kapsadığını anlatan Khayal Al-Jawahiri, yalnızca Bağdat’ta kadınlara karşı 53 binden fazla vakanın kayıtlara geçtiğine dikkat çekti. Kadın hakları alanında çalışma yapanların şiddeti azaltmak için çalıştıklarını vurgulayan Khayal Al-Jawahiri, çeşitli şiddet biçimleriyle kadınların hayatına müdahale edilmesi, adalet ve insan onurunu esas alan bir toplumda yeri olmayan, eski geleneklerden miras kalmış uygulamalar olduğunu dile getirdi.

‘21. yüzyılda kadınlar kalkınmanın temel ortaklarıdır’

Khayal Al-Jawahiri, Caferi Kanunu olarak bilinen Kişisel Statü Kanunu’nda yapılan son değişiklik ile çocuk yaşta evlendirmelerin önünün açıldığını belirterek, “Bu tür vakalar Bağdat’ta toplumun yüzde 17’sinden fazlasına ulaşmış durumda ve bu, kadın haklarında yaşanan gerilemenin son derece tehlikeli bir göstergesidir. Biz sivil toplum örgütleri olarak modern çağın değerleriyle bağdaşmayan bu eski anlayışları reddediyoruz ve kadınları bu uygulamalardan koruyacak güçlü mevzuat ve yasalar talep ediyoruz. 21. yüzyılda kadınlar, yaşamın ve kalkınmanın temel ortaklarıdır, toplumun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan kadınların statüsüne ve haklarına saygı gösterilmesi artık bir tercih değil, zorunluluktur” sözlerine dikkat çekti.

‘Toplumsal farkındalığı artırmak çok önemli’

Sivil aktivist Intisar Al-Mayali, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetle mücadelenin hayati önem taşıdığını vurgulayarak, bu mücadelenin Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile kadınlara yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını hedefleyen CEDAW Sözleşmesi’ne dayandığını belirtti. Intisar Al-Mayali, Irak’ın 1986 yılında bazı çekincelerle onayladığı ve halen geniş tartışmalara konu olan söz konusu sözleşmenin, kadın haklarının korunması açısından temel bir referans olduğunu kaydetti. Intisar Al-Mayali, “25 Kasım ile 10 Aralık tarihleri arasını kapsayan ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm olarak bilinen bu dönem, şiddetin tehlikeleri ve farklı biçimleri konusunda toplumsal farkındalığı artırmak için çok önemlidir. Bu süreçte devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının ortak girişimler başlatması, saha çalışmaları yürütmesi ve kamusal etkinlikler düzenlemesi gerekmektedir” diye kaydetti.

Kadın ve kız çocuklarının yaşamına yönelik her türlü şiddetin doğrudan bir tehdit oluşturduğunu vurgulayan Intisar Al-Mayali, nefret söyleminin kadın hakları savunucuları ve kadın meseleleriyle ilgilenenlerin maruz kaldığı en ağır şiddet biçimlerinden biri olduğunu söyledi. Intisar Al-Mayali, kadınlar ve kız çocukları için etkili koruma mekanizmalarının hayata geçirilmesinin büyük önem taşıdığını belirterek, acil müdahaleye yönelik bazı prosedürler bulunsa da bu araçların Irak’ta hala son derece yetersiz kaldığını ifade etti.

‘Sığınma evi bulamayan kadınlar karakolda kalıyor’

Siyasi irade eksikliğinin ve sığınma evlerinin yokluğunun kadınlar için en büyük engeller arasında yer aldığını belirten Intisar Al-Mayali, şiddete maruz kalan kadınların şikayette bulunup güvenlik güçlerinden yardım istediklerinde ciddi sorunlarla karşılaştığını söyledi. Intısar Al-Mayali, “Şiddet gören kadınlar çoğu zaman sığınma evlerinin bulunmaması nedeniyle polis karakollarında kalıyor. Bu durum, kadını hem psikolojik olarak olumsuz etkiliyor hem de yaşadığı acıyı daha da derinleştiriyor. Sonuçta ailesinin yanına dönmek zorunda kalıyor ve bu da onu gelenek ve görenekler gerekçe gösterilerek katledilme riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Irak’ta bugüne kadar kadınları aile içi şiddetten koruyacak özel bir yasa bulunmuyor” dedi.

‘Katliamlar kayıtlara intihar olarak geçiyor’

Kadınlar için bir güvenlik ve koruma kalesi ve sığınak olması gereken ailenin, birçok durumda şiddet kaynağına dönüşebildiğini söyleyen Intisar Al-Mayali, son olarak şu ifadelerde bulundu:

“Katledilen kadınlar vakaları adli tıp ve hastane dosyalarında sıklıkla ‘intihar’ olarak kaydediliyor. Muthanna şehrinde ‘günahkar kadınların mezarları’ olarak ifade edilen mezarlara defnedilen kadınlar katledilen kadınlardır. Bu durum, kadınlara yönelik ihlallerin toplumda ne kadar derin bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Irak, uluslararası taahhütlerini ve yükümlülüklerini yerine getirme konusunda bugün büyük bir sorumluluk taşıyor. Şiddeti önleme ve şiddete maruz kalan kadınları koruma konusunda acil önlemler alınması gerekiyor.

Ayrıca, faillerin etkili şekilde hesap vermesini sağlayacak, aile içi şiddete özel bir yasanın hızla çıkarılması büyük önem taşıyor. Bu yasa, çoğu zaman faillerin kefaletle serbest bırakılması veya davaların ertelenmesi gibi yüzeysel uygulamalardan kaçınmayı ve mağdurların üzerindeki yükü azaltmayı hedefliyor. Irak'ın bugün uluslararası taahhütlerini ve yükümlülüklerini yerine getirme konusunda büyük bir sorumluluğu vardır. Şiddete karşı korunma ve önleme konusunda acil önlemler almalıdır. Ayrıca faillerin etkili bir şekilde hesap vermesini sağlayacak, aile içi şiddete özgü bir yasanın hızla çıkarılmalıdır.”