Kayıp yakınlarının eyleminde sürece destek
Amed’de bir araya gelen kayıp yakınlarının, bu haftaki eylemlerinde PKK’nin dün gerçekleştirdiği silahları imha törenine değinilerek, “Bu iyi niyet adımı dün tüm dünyanın gözü önünde atıldı. Devletin hiçbir adım atmadığına tanıklık ediyoruz” denildi.

Amed- İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 857’inci haftasında Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarının bulunduğu pankartın taşındığı eyleme, kayıp yakınları, İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalan ve çok sayıda kişi katıldı.
Bu haftaki eylemde Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde Temmuz 1992 tarihinde kaybolduktan sonra 6 Eylül 1992’de cenazesi bulunan Mesut Dündar’ın failleri soruldu.
Açıklamadan önce PKK’nin dün gerçekleştirdiği törende bulunan Hüseyin Küçükbalaban konuştu. Küçükbalaban, “Bu iyi niyet adımı dün tüm dünyanın gözü önünde atıldı. Ancak bir yandan da devletin bu konuda hiçbir adım atmadığına tanıklık ediyoruz. Dün silah bırakan 30 kişinin durumu ne olacak? Devletin bir an önce komisyon kurması ve savaşın yarattığı tahribatları gidermesi gerekiyor” dedi.
Mesut Dündar yoğun işkenceye maruz kaldı
Daha sonra Mesut Dündar’ın hikayesi İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Berfin Elçi tarafından okundu. Mesut Dündar’ın hikayesi şöyle aktarıldı: “Mesut Dündar, Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde ikamet etmektedir. Çocuk yaşta menenjit hastalığına yakalanır ancak maddi imkansızlıklar nedeniyle tedavi olamaz. Bu durum, onun zihinsel engelli olarak yaşamını sürdürmesine neden olur. Mesut Dündar, Cizîr ilçesinde düzenlenen gösterilerde sarı, kırmızı ve yeşil flamalar taşıdığı gerekçesiyle üç kez gözaltına alınır ve her seferinde yoğun işkenceye maruz kalır. 1992 yılının Temmuz ayında, Cizre Emniyeti’ne bağlı polisler, Mesut’un ailesiyle birlikte yaşadığı eve baskın düzenler. Aileye, ‘Mesut’u Elazığ Akıl Hastanesi’ne götürmek için geldiklerini’ söylerler. Polisler, Mesut ve babasını evden alarak götürür. Daha sonra Mesut, Cizre Devlet Hastanesi’ne yatırılır. Ancak burada korkuya kapılan Mesut, hastane camından atlayarak kaçar.
Polis, üç gün boyunca babasını da yanlarına alarak çevredeki köylerde Mesut’u arar. Mesut Dündar bulunamaz. Bu süreçte babası yoğun işkenceye maruz kalır. Polis, oğlunu teslim etmediği takdirde kendisini öldürmekle tehdit eder. Baba, oğlunu getireceğine dair söz verince serbest bırakılır. Ancak Mesut eve dönmez; yalnızca her gün ailesini telefonla aramayı sürdürür. Polis ise her gün eve baskın düzenlemeye devam eder. Bir gün Mesut’un telefon ettiği halde eve baskın yapılmaması üzerine ailesi onun yakalandığını düşünür. 6 Eylül 1992 tarihinde Mesut Dündar’ın cesedi Gundê Nehrîp (Sulak Köyü), Şeyh Değirmenci Su Değirmeni’nin yanında, elleri arkadan bağlı ve boğulmuş şekilde bulunur. Köyde olayı gören çok sayıda tanığın beyanına göre, Mesut’u olay yerine biri polis olmak üzere üç silahlı sivil kişi getirir. Olay yerine gelen askerler, cesedin altında bomba olabileceği gerekçesiyle onu zırhlı personel aracına bağlayarak, sürükler. Özgür Gündem gazetesinin 19 Kasım 1992 tarihli manşetinde yer alan ‘İnsanlık Sürükleniyor’ başlıklı fotoğraf uzun yıllar hafızalarda yer edinir. Mesut Dündar’ın bedeninde, yoğun işkenceye ve kesiklere bağlı çok sayıda yara izi tespit edilir. Daha sonra cesedi ailesine teslim edilir. Aile, 13 Eylül 1994 tarihinde Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunur. Savcılık, ancak 12 Nisan 1996 tarihinde ailenin ifadesine başvurur. AİHM, 2005 yılında Mesut Dündar davasında Türkiye’yi ‘yaşam hakkı ihlali’ gerekçesiyle mahkum eder.”
Açıklama, oturma eylemiyle sona erdi.