Kaç kırk kaç ağıt kaldırır binlerin yasını…?

Eşxan Yılmaz “Lê lê çima ez namirim” sözleriyle sinesine vura vura enkaz altında kalan oğlu ve ailesine ağıt yakıyor. Yıllar sürecek bir ağıda ve yasa başlayan kadınlar, “Semsûr etrafı sisli sadece sis var. Solumuzdaki acı hiç geçmeyecek” diyor.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Semsûr- Dini inançlara göre yaşamını yitiren birinin arkasından taziye kurulur; ardından kırk gün geçtikten sonra yeniden yas tutulup yemek dağıtılıp mezarlık ziyaret edilir. Yapılan bu kırk, yasın sonu olarak görülür.

Semsur’da on binlerce insanın yaşamını yitirdiği 6 Şubat depremlerinin ardından 40 gün geçti.  Kaybettikleri on binlerce insan için kırkıncı günde bir araya gelen kadınlar yıllar boyu sürecek olan yaslarına başladılar.  Sormak istiyorum; kaç kırk kaldırır bu yası, kaç ağıt anlatır bu acıyı?”

‘Yardım çığlıkları ağıtlarla yer değiştirdi’

Şehrin yarısının yerle bir olduğu kentte binlerce bina yıkıldı. Tahminlere göre 30 bine aşkın insanın yaşamını yitirdiği mezarlıkların ise dolduğu kentte 6 Şubat’tan bu yana değişen bir şey olmadı. İlk günlerde yükselen yardım çığlıklarının şimdilerde ağıtlarla yer değiştirdiği kentin her yerinde bir yas havası hâkim. Gelmeyen destek nedeniyle sevdiklerini kendi elleriyle, enkazı kazıya kazıya çıkaran insanlar kayıplarının arkasından yas tutacak vakit dahi bulamadı. Gelmeyen yardım, ulaşması engellenen destekler nedeniyle üç gün üç gece aç ve susuz kalan binlerce insan, gözyaşları kurumadan enkaz başlarında günlerce bekletildi.

‘Numara yazılı mezar taşlarıyla hasret gideriyorlar’

Kiminin beş, kiminin sekiz kiminin ise ilk gün cenazeleri çıkan aileler şimdilerde üzerinde bir numara yazılı mezar taşları ile hasret gideriyor. Depremin ilk haftasında enkaz başlarında atılan çığlıklar şimdi mezarlıkta yükselirken her ailenin kurduğu yas ayrı bir acı ve hüzün barındırıyor. Bugüne kadar kendi içinde yas tutan ve ağıt yakmaya dahi vakit bulamadan evlerini, çocuklarını düşünen kadınlar kurulan yas alanlarında acılarını dile getiriyor. Karalar giyinen kadınlar kaybettikleri sevdikleri üzerine söyledikleri ağıtlarla aradan geçen kırk güne rağmen hala taze olan acıyı gözler önüne seriyor. “Bu acı ne biter, ne de unutulur” sözlerini dilimizden düşürmediğimiz yaslarda atılan ağıtlar ve çığlıkları bizim de ne gözlerimiz ne de kulaklarımız unutmayacak.

‘Barış rindo, hâlêm ne tu hâle’

Bu ağıtlardan birinin sahibi de ailesinden beş kişiyi kaybeden Eşxan Yılmaz’a ait. Oğlu, gelini ve üç torununu kaybeden Eşxan Yılmaz, enkaz başında günlerce onlardan bir ses gelir umuduyla bekledi. İçinde ki acıyla yüzünü kanatan Eşxan Yılmaz soruyor; “Onları öldüren yaraları neredeydi bilmiyorum. Hangi yara öldürdü onları?”. Eşxan Yılmaz’ın dilinden ardından şu sözler dökülüyor: “Bir oğlum eşi üç torunum öldü. Beş kişi öldü benim ailemden. Deprem altında kaldılar ha, enkaz altında kaldılar. Yaralılardı hepsi öldü.”

“Barış rindo, Barış rindo

Ez li ciyekî tu li ciyekî

Lo lo lo sê roj e ez ban dikim te le ber avakî

Lo lo te çima vê deprema xêrsiz da?

Lo bavê bavê..

Lo lo  Barışo baran barî tav xwe navkir

Lo lo  te çima xeber ne da ana xwe qê tu lal buyî?

Lo lo ez mirim li virda hâlêm ne tu hâle

Lê bukê lê bukê

Lê lê çima ez namirim

Barış rindo ana qurban tu kûde di herî?”

‘Ölene dek bu acıyı unutmayız’

Değil kırk gün kırk yıl da yas kursalar ne acılarını ne de o geceyi unutmayacaklarını söyleyen Zahide Rençber ise yaşananları özetler gibi şunları söylüyor: “Kardeşler öldü, anneler öldü, dayılar öldü, oğullar öldü kimse kalmadı. Çok çok büyük bir acıydı devlet bize yardım etmedi. Cenazelerimiz günlerce enkaz altında kaldı. Çok çok büyük bir acıydı. Bazı ailelerden üç kişi öldü bazı ailelerden altı kişi öldü. Aileden kimse kalmadı, kimse kalmadı. Hiçbirimiz o günü unutmuyoruz. Sadece ağlayıp yas tutuyoruz herkesin ciğeri yandı. Herkes bir yerlere gitti şehrimiz yerle bir oldu. Ölene kadar solumuzda ki bu acıyı unutmayacağız. Bundan başka bir şey sana ne diyeyim. Adıyaman’ın her yeri sisli her yerde sadece sis var…”