Iraklı aktivist: Birleşik eyleme geçmemiz gereken bir aşamadayız

“Kadınlar olarak devlet sistemine etki edebilmemiz için öncelikle saflarımızı birleştirmemiz gerekiyor” diyen Iraklı Yazar Nadia Mahmud, “Bireysel eylem ve parçalanmanın ötesine geçip, birleşik eyleme geçmemiz gereken bir aşamadayız” dedi.

MALVA MUHAMMED

Haber Merkezi – Kadın hakları, uzun süredir adil ve dengeli toplumların inşasında temel bir unsur olarak görülüyor. Ancak Irak’taki kadınlar hem yasal hem de toplumsal düzeyde çeşitli engellerle karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Son yıllarda, kazanılmış hukuki haklara yönelik tehditler artarken, kadın aktivistler bu zorluklara karşı mücadele etmeyi ve kadınların karar alma mekanizmalarındaki temsiliyetini güçlendirmeyi sürdürüyor. 

Kadınların karşı karşıya olduğu temel krizleri, bu krizlere karşı nasıl farkındalık geliştirilebileceğini ve toplumu dönüştürmek için kadınların nasıl güçlendirilebileceğini ele almak üzere ajansımız, Aman Kadın İttifakı'nın kurucu üyelerinden Iraklı yazar ve kadın hakları aktivisti Nadia Mahmud ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Sorularımızı yanıtlayan Nadia Mahmud, adaletsiz yasalar, ayrımcı politikalar ve muhafazakâr toplumsal-dini yapının, kadınların temel haklardan mahrum bırakılmasına neden olan yapısal bir gerçeği pekiştirdiğini vurguladı. Bu duruma karşı gerçek bir değişim yaratmak için, kadın haklarını savunan farklı güçler arasında koordinasyon, ağ kurma ve ittifaklara dayalı kolektif bir mücadele gerektiğini ifade etti.

*Ortadoğu ve Afrika’da, özellikle savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkelerde kadınlar çok katmanlı zorluklarla karşı karşıya. Bu kriz ortamları, kadınların toplumsal rollerini ve konumlarını nasıl etkiliyor?

Kadınların karşı karşıya kaldığı zorluklar yalnızca toplumsal, ekonomik, yasal ve insan haklarıyla sınırlı değildir; aynı zamanda birey olarak kadınların toplumsal rolleri de ciddi biçimde etkilenmektedir. Kadınlar, hâlâ pek çok alanda erkeklerle eşit haklara sahip değildir. Kapitalist sistemin hâkim olduğu bölgelerde kadınlar ağır ekonomik sıkıntılar yaşamakta, yoksullukla mücadele etmekte ve artan mali krizlerin yükünü taşımaktadır. Bölge ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranı genellikle yüzde 15-20’yi geçmemektedir. Irak’ta ise bu oran toplam iş gücünün yalnızca yüzde 12’sini oluşturmaktadır. İş fırsatlarının sınırlı olması, kadınlar arasında yoksulluğu derinleştirmekte ve onları özellikle aile içi şiddet gibi başka tehditlere karşı daha savunmasız hale getirmektedir. Maddi bağımsızlıktan yoksun kalan kadınlar, çoğu zaman şiddet içeren ortamlarda yaşamaya mecbur bırakılmaktadır.

Ekonomik ve sosyal faktörlerin yanı sıra, bölgedeki hukuk sisteminin birçok yönüyle İslam hukukuna dayanması da kadınların yaşamlarını şekillendirmede önemli bir rol oynuyor. Bu sistemde özellikle kişisel statü yasaları, kadınlara yönelik açık ayrımcılıklar içermesiyle dikkat çekiyor. Irak’ta son dönemde yürürlüğe giren bazı yasalar, kadınlar arasında geniş çapta tartışmalara ve tepkiye yol açtı. Çünkü bu düzenlemeler, kadınlara yaklaşık altmış yıl önce tanınan bazı temel hakların kısıtlanması anlamına geliyor. Bu yasal gerileme, sadece kadın haklarında bir adım geri atmakla kalmıyor, aynı zamanda kadınların temel ve vazgeçilmez haklardan mahrum bırakıldığı bir toplumsal gerçekliği de pekiştiriyor. Sonuç olarak, yasal cinsiyet eşitsizliği daha da derinleşiyor ve kadınların adalet sisteminden eşit şekilde faydalanma imkânı giderek zayıflıyor.

Toplumsal, dinsel ve mezhepsel normların yükselişi, aşiretçiliğin de etkisiyle birlikte, kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığını daha da derinleştirmiş; bu durum, erkeklerin kadınlara sistematik biçimde tercih edildiği ağır ve ayrımcı uygulamalara yol açmıştır. Gerek ekonomik gerek sosyal, hukuki ya da insan hakları bağlamında olsun, bu koşullar kadınları doğrudan etkilemekte ve onların yasal, toplumsal, ekonomik, bireysel ve medeni özgürlüklerini ciddi biçimde kısıtlamaktadır. Bu gerçeklik, ataerkil sistemin toplum üzerindeki hâkimiyetini güçlendirmekte; kadınların toplumsal rolleri ve statüleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini kalıcı hale getirmektedir.

*Kadınların haklarından mahrum bırakılmasının temel nedenlerinden biri, karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmemeleri, bu nedenle toplumsal rollerini etkin şekilde yerine getirememeleri ve eşitliğe ulaşmalarının engellenmesi midir?

Tabii ki değil; insan ilişkilerini yöneten ataerkil bir kapitalist sistem var ve kadınların bu pozisyonlara erişebilmesi, kadınlara yönelik bu ayrımcı sistemin sonu anlamına gelmiyor. Parlamentolarda bile kadın haklarının savunucusu olan az sayıda kadın var. Ancak, onların varlığı, parlamentolarda izlenen politikalar kapsamında, ataerkil erkek partilerinin temsilcileriyle kıyaslandığında, karar alma mekanizmalarında baskın olmalarının ve erkeklerden daha fazla oy almalarının mümkün olmadığı anlamına geliyor. 

Örneğin, Irak'ta kadınlara yüzde 25'lik bir kota ayrılmasına rağmen, İslamcı partiler genellikle kadınların taleplerini temsil etmek yerine, kendi görüşlerini yansıtan kadınları tercih ediyor. Bu kadınlar, çoğunlukla kendi ihtiyaçlarını dile getirmek yerine, söz konusu partilerin ataerkil ve erkek egemen ideolojilerini yansıtmaktadır. Dolayısıyla, bu sınırlı temsiliyet, kadınların statüsünü değiştirmeye yetmiyor; çünkü geniş çaplı ve baskın bir sistem ister ekonomi ister yasalar alanında olsun, erkek zihniyetini desteklemeye devam ediyor. Ayrıca, aşiretler, mezhepler ve hatta eğitim ile medya kurumları da kadının değersizleştirilen statüsünü pekiştirmek için işbirliği yapmaktadır.

*Bir kadın aktivist olarak parlamentolardaki bu politikalarda nelerin değişmesi gerektiğini düşünüyorsunuz ve kadın örgütlerinin çabaları bu gerçeği değiştirmeye yeterli mi?

Herhangi bir değişim, aşağıdan, yani kitlelerden gelen bir baskıyı ve bu ataerkil sisteme karşı bir mücadeleyi gerektirir. Bu mücadelede, feminist örgütler ve hareketlerin yanı sıra, siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum hareketleri de yer alıyor ve bunların çabaları bu sistemde kapsamlı bir değişim yaratmak için bir araya geliyor. Kadın haklarını savunan çeşitli güçler arasında koordinasyon, ağ oluşturma ve ittifaklara dayalı birleşik, örgütlü bir kolektif hareket olmadığı sürece, bu hakları ele geçirmek son derece zor olmaya devam edecektir. Bu nedenle örgütlerin, kadın aktivistlerle birlikte saflarını birleştirmeleri ve feminist hareketin gücünü artırmaları zorunludur. Net bir strateji ve etkili bir program olmadan, cinsiyetçiliğe dayalı politikalarla mücadele etme becerisi olmadan değişim imkânsız hale gelir. Toplumdaki gerici güçlerin bu zihniyetten kolay kolay vazgeçmemeleri, bu mücadelede örgütlenme ve dayanışmayı önemli kılıyor.

*Ortadoğu ve Afrika'dan kadın hakları savunucularının yer aldığı Aman Feminist Koalisyonu'nun kurucu üyesi olarak, Ortadoğu'da kadın haklarını etkileyebilecek şu anda değerlendirilen herhangi bir yasal proje var mı ve koalisyon bunları nasıl destekleyebilir?

Koalisyonun Arapça konuşulan ülkelerde az sayıda aktivisti bulunuyor, zira odak noktamız öncelikli olarak Irak. Ancak Ortadoğu ülkelerindeki aktivistlerin üyelik başvurularını reddetmiyoruz. Sadece kadın adına konuştuğumuz için bile çok sert saldırılara maruz kalıyoruz ve daha önce de feminizm kavramını çarpıtma amacıyla bu tür saldırılara maruz kaldıkları için kadın hakları savunucuları feminizm kelimesini kullanmaktan bile kaçınıyorlar. Öte yandan feminist örgütler ve hareketler kadın sorunlarını savunmak için yorulmadan çalışıyorlar, ancak henüz ortak bir eylem düzeyine ulaşabilmiş değiller. Faaliyetleri parçalı bir şekilde devam ediyor ve karşı çıktıkları takdirde tehdit, baskı ve benzeri şeylere maruz kalacakları korkusuyla mevcut rejimlere uymaya ve onlarla uzlaşmaya devam ediyorlar. Çünkü demokratik bir ülkede değiliz, anayasa bu değerlere saygılı olduğunu iddia ediyor. 

Dolayısıyla feministler olarak devlet sistemine etki edebilmemiz için öncelikle saflarımızı birleştirmemiz gerekiyor. Bireysel eylem ve parçalanmanın ötesine geçip, birleşik eyleme geçmemiz gereken bir aşamadayız. Çünkü kadın sorunu birdir ve başarıya ulaşmak için çabaların birleştirilmesi ve birbirine bağlanması gerekir. Çünkü bireysel eylemle hiçbir sonuç elde edilemez. İşte bu yüzden kadın sorununda dayanışma olmazsa olmazdır.

*Kadın sorunlarını daha iyi destekleyebilmek için farklı nesiller arasında nasıl bir iletişim köprüsü kurabiliriz?

Irak'ta güçlü bir feminist hareket inşa etme temelinde, feminist alanda çalışan kadın işçileri ve aktivistleri birleştiren ortak bir vizyon olduğu sürece, nesiller arası köprüler kurmakta hiçbir zorluk yoktur. Bu ortak vizyon mevcut olduğunda diğer hedeflere ulaşmak mümkün olur. Önceki neslin deneyimleri göz önünde bulundurulduğunda, genç feministlerin girişimlerini kucaklayabilmeli, onlara feminist çalışmalarda yenilik yapmaları için alan sağlayabilmeli ve önceki neslin başlattığı yolu devam ettirebilmelidir. Deneyimlerin paylaşılmasına açıklık, karşılıklı dinleme ve olumlu etkileşim olduğu sürece, kuşaklar arası iletişim büyük bir zorluk teşkil etmez.

*Sizin de belirttiğiniz gibi Irak'taki mevcut yasalar kadın haklarını ihlal ediyor ve onlara karşı ayrımcılık yapıyor. Sizce Iraklı kadınların onurunu güvence altına almak için hangi yasal reformlara ihtiyaç var?

Başta Ceza Kanunu'nun bazı maddelerinin değiştirilmesi ve kadınlara yönelik disiplin tedbirlerini meşrulaştıran veya tecavüze maruz kalan kadınların faillerle evlenmeleri halinde cezadan muaf tutulmalarını öngören yasaların yürürlükten kaldırılması olmak üzere çok sayıda yasal reforma acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu istisnanın tamamen kaldırılması ve tecavüz faillerinin hukuk önünde hesap vermesi gerekmektedir. Aynı şekilde, kaçırılma durumlarında faillerin, kadınlarla evlendirilerek ödüllendirilmesi yerine cezalandırılmaları gerekmektedir. Medeni Kanun’daki ayrımcı maddelerin de değiştirilmesi gerekir.

Kadın haklarıyla en yakından ilgili yasa olan Kişisel Durum Yasası'nda ise son dönemde ciddi bir gerilemeye tanık olduk, kadınların 60 yılda elde ettiği kazanımların aşındırılması gerçek bir gerilemedir. Bu nedenle, Kişisel Durum Kanunu'nun evlilik, boşanma, miras, konut hakkı, çocuk velayeti gibi tüm evlilik haklarında cinsiyet eşitliğini sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Çok eşliliği yasallaştıran ve tek eşliliği kutsayan tüm yasalar yürürlükten kaldırılmalıdır. Ayrıca çocuk yaşta evlendirmeler suç kapsamına alınmalı ve tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Mahkeme dışı evlilikler de kadınların ve çocukların birincil mağdurları olmaya devam ettiği için, ciddi zararlara yol açtığı için yasaklanmalıdır.

Kadın örgütleri 13 yıldan uzun süredir aile içi şiddet yasasıyla kadına yönelik şiddeti suç saymak için çabalıyor. Ancak bu çabalar henüz bu tür ihlalleri suç sayan net bir yasal düzenleme getirmiş değil. Bu arada, hükümet politikaları aile içi anlaşmazlıkları çözmek için kurulan, ancak çalışmalarını düzenleyen bir yasa bulunmayan toplum polisi gibi araçlara dayanıyor ve bu da istismara uğrayan kadınların şiddet içeren ortamlara geri dönmelerine neden oluyor. Ne yazık ki, bu polis güçlerine başvuran birçok kadın sonunda katledildi. Bu durum, kadınları korumak için etkili yasaların uygulanmasının, özellikle de şiddete maruz kaldıklarında onlara koruma sağlayan güvenli sığınma evlerinin kurulmasının acil gerekliliğini ortaya koyuyor.

Ayrıca, kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi, özellikle bakım işinin maddi takdire değer bir iş olarak değil, bir görev olarak görüldüğü Irak'ta, onlara bağımsız bir gelir kaynağı sağlamak için gerekli bir adımdır. Bu çalışmanın değerlendirilmesi ve şiddete maruz kalan kadınların haklarının ve korunmalarının sağlanması için devlet desteğine erişebilmeleri gerekmektedir.