Dilbilimci Gılale Derudian: Dil, kimliğin yaşadığı evdir

Rojhilat Kürdistanlı dilbilimci Gılale Derudian katıldığı toplantıda “Zihinlerimizde bile başka bir dilde düşünmeye başlarsak, kimliğimizi kaybetmişiz demektir” diyerek, anadilin korunmasının hayati olduğunu söyledi.

RAHA NEZERÎ

Sine – Şair ve dilbilim araştırmacısı Gılale Derudian, Sine’de düzenlenen bir toplantıda, iki dillilik ve kültürel asimilasyonun Kürtlerin anadilini ve kimliğini ciddi şekilde tehdit ettiğini belirterek, anadilin korunması ve güçlendirilmesinin önemine vurgu yaptı.

Molavi Sine Derneği ve Hojin Çeviri Evi iş birliğiyle, 11 Ağustos günü Sine Merkez Kütüphanesi’nde düzenlenen toplantıda, dilbilgisi tarihinin oluşumu, eğitim ve günlük yaşamda anadilin dışlanması, başka bir dile hâkim olma süreci ve iki dilliliğin birey üzerindeki etkileri ele alındı.

Toplantıda konuşan Gılale Derudian, anadile öncelik vermenin, iki dillilikte yaşanan kimlik krizinin ve dilin birey üzerindeki etkilerinin belgelerle incelenmesi gerektiğini söyledi. Konuşmasına iki soruyla başlayan Gılale Derudian, “Siz dile nasıl bakıyorsunuz? Biz hem Kürt hem iki dilli bireyler olarak, sürekli başka bir dilin hegemonyası altında eğitim gördük, konuştuk, yazdık ve hatta düşündük. Böyle bir durumda dili hangi bakış açısıyla değerlendirebiliriz” dedi.

Dil, varoluşun anlam kaynağı

Gılale Derudian, dilbilim tarihine değinerek, “Toplum içinde yaşayan birey, iletişim kurmak zorundadır ve bunun en önemli aracı dildir. Bu araç, insan zihnini ve düşüncesini ne kadar etkiledi? Bu alandaki ilk belgeli eser, MÖ 4. yüzyılda Hintli dilbilimci Panini’nin Sanskritçe üzerine yazdığı çalışmadır. Amaç, Veda gibi kutsal metinlerin doğru okunmasıydı. Sümer, Mısır, Çin ve Yahudi uygarlıklarında da dilbilgisine dair çalışmalar yapılmış olsa da Panini’nin eseri ilk sistematik çalışma olarak kabul edilir” dedi.

Alman filozof Heidegger’in “İnsanın varlığı ve özü, dil aracılığıyla anlam kazanır” sözünü hatırlatan Gılale Derudian, “Dil olmazsa yalan, aşk, suç ya da merhamet de anlam bulmaz” dedi. Gadamer’in de benzer şekilde tüm varlığın dil aracılığıyla anlamlandığını savunduğunu aktardı.

İki dillilikte ruhsal karmaşa

Gılale Derudian, evde anadille konuşan ama eğitim ve yazılı iletişimde mecburen başka bir dili kullanan bireylerin hayatında derin bir ruhsal karmaşa yaşandığını belriterek, şunları söyledi: “Bu durum, çocukluktan yetişkinliğe kadar hayatın her alanında hissedilen bir etki yaratır.”

Kendi çocukluğuna değinen Gılale Derudian, “Kamiyaran’da büyürken, günlük dilimiz büyük ölçüde Farsça’ydı, Kürtçe ise üçte bir oranında kullanılıyordu” dedi. Anadilini öğrenebilmek için sık sık kelimelerin anlamını çevresindekilere sorduğunu ifade eden Gılale Derudian, “Her dil, farklı bir dünya görüşü ve özgün bir deneyim yaratır. Günlük okumalarımızı, eğitimimizi ve çocuklarla konuşmalarımızı başka bir dilde yaptığımızda, ruhsal dünyamızda ciddi bir parçalanma olur” dedi.

Kültürel ve dilsel asimilasyon uyarısı

Konuşmasının sonunda Gılale Derudian, Kürtlerin tarih boyunca Türkçe, Arapça ve Farsça gibi dillerin baskısı altında yaşadığını ve kültürel asimilasyon riskinin sürekli var olduğunu vurguladı ve şöyle konuştu: “Eğer zihnimizde bile ikinci dilde düşünmeye başlarsak, bu asimilasyonun gerçekleştiği anlamına gelir. Anadilin korunması ve güçlendirilmesi hayati bir meseledir; çünkü dil, bizim evimiz, sığınağımız ve kimliğimizi, deneyimlerimizi ve dünya görüşümüzü yaşatmanın tek yoludur.”