Bir devlet meselesi: Kürtaj

Kürtaj tüm dünyada kadınlardan çok erkeklerin konuştuğu ve baskı aracı haline getirdiği bir mesele. Peki kürtaj Türkiye’de nasıl tartışıldı ve nasıl bir devlet politikası haline geldi?

 
Haber Merkezi- “Her kürtaj cinayettir. Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar. Anası kendini öldürsün. Annenin hayatı sonlandırma hakkı yoktur.” Bu cümlelere daha niceleri eklenebilir. Bu cümleleri kuranların hepsi erkek ve politikacı. Kadınların kendi bedenleri ile ilgili karararı, Türkiye’de her zaman sağlık, üreme hakkı ya da özgürlük üzerinden değil; nüfus planlaması açısından ele alındı. Bugün Türkiye’de kürtaj yasal ama fiilen yasak. Hastanelere giden kadınların çoğu engelleniyor; kimi “yapmıyoruz” denilerek geri çevriliyor kimine de çok ileri tarihlere gün verilerek yasal sürenin aşılması sağlanıyor. Kürtaj tartışması Türkiye’de yeni bir mesele değil. Uzun yıllardır “nüfus sorunu” çerçevesinde ele alınıyor ve bu doğrultuda siyasiler tarafından kararlar veriliyor.
Yasaklı yıllar
Türkiye’de kürtaj tartışmalarının uzun bir geçmişi var. Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan “nüfus sorunu” özellikle 1911’den başlayarak 1922’ye değin bu topraklarda yakıcı bir şekilde hissediliyor. Savaşın kayıpları, kıtlık ve salgın hastalıklar nüfusun ciddi oranda azalmasına sebep oluyor. Devletin kurulması sürecinde nüfus planlaması da önemli başlıklardan biri haline geliyor. İşte bu dönemde kürtaj yaptıranlara cezalar öngörülüyor. Zira nüfus artışı aynı zamanda bekaa meselesi olarak görülüyor.Öyle ki 1938 yılına gelindiğinde evlenme yaşı erkeklerde 17 kadınlarda 15 olarak düzenleniyor. Ülkede doğum kontrol ilaçlarının satılmasına yasak getiriliyor. Hatta doğum kontrolünü ya da kürtajı savunmak bile yasaklı konular arasına alınıyor.
Yılda 25 bin kadın öldü
Nesli koruma sevdasıyla alınan bu kararlarla sonunda yine kadınların canları yandı. Birçok kadın düşük yapma yollarına gitti. Çoğunun düşük ya da kürtaj girişimi ölümle sonuçlandı. Evlerde her türlü sağlıksız koşulda türlü yötemi deneyen kadınların sayısı artınca 1950’li yıllarda konu yeniden gündeme geldi. Ancak süreç öyle hızlı ilerlemiyor. 1965 yılında nihayet Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile nüfusu artırıcı politikalar terk edildi ve gebeliği önleyici alet ve ilaçların kullanımı yasak olmaktan çıkartıldı. Kürtaj hala yasaktı. Ancak anne ve bebeğin sağlığının tehlikede olması gibi durumlarda operasyon kabul edildi.
1970 yılına gelindiğinde yeni bir kürtaj tartışması esmeye başladı. Bu kez tartışanlar arasında kadın örgütleri vardı; hekimler de. Ortak raporlar hazırlandı ve devlete “tıbbi sosyo ekonomik ve moral değerlere dayanan kürtajı bir devlet hizmeti olarak saymak ve ücretsiz yapmak” zorunda olduğu hatırlatıldı. Örneğin o dönem 70’li yılların henüz başında 500 bin civarında düşük yapıldığı araştırmalara yansıdı. 1979 yılına gelindiğine yılda 25 bin kadının hayatını düşük nedeniyle kaybettiği tahmin ediliyordu. Yine Sağlık Bakanlı’nın çalışmasına göre 1981 yılında 450 bin düşük vakasından 350 bini kadınların kendi tercihi ile olmuştu.
1 yılda 1 milyon kürtaj
27 Mayıs 1983’de 2827 sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun” yayınlanarak aynı yılın Kasım ayında Türkiye’de kürtaj belirli kurallar dahilinde uygulanmaya başlandı. Yasaya göre hamileliğin ilk 10 haftasında kürtajın yasal zeminde yapılabilmesinin önü açıldı, tıbbi zorunluluk olması halinde 10 hafta sonrasında da yapılabilmesi sağlandı. Ancak eğitim, hastanelerdeki sıkıntılar ve toplumun baskısı nedeniyle bu hak da öyle hemen kullanılamadı. Zaman içinde kürtaj yaptıran kadınların sayısında hatırı sayılır oranda artış gözlendi. Bu artış Uluslararası Nüfus Planlaması Federasyonu’nun 1994’deki raporuna da konu oldu. Avrupa’da kürtajın en yaygın olduğu ülke Türkiye’ydi. Bir yılda 1 milyon kadının kürtaj yaptırdığı ifade ediliyor. Ancak bu rakamlarda ülkenin o dönem doğum kontrol yöntemlerinin kullanımının yaygınlaşmasında kadınlara ulaşmadığını da belirtmek gerekir.
Kürtaj değil 5 çocuk
Türkiye’de kürtaj yasal oldu ama siyasilerin kürtajla ilgili söylemleri hiç son bulmadı. Kadınların bedenleri üzerinden siyaset üretilmeye devam edildi. 2012 yılında bu tartışma Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürtaj cinayettir.” sözleriyle alevlendi. Hatta yasal sürenin 10 haftadan 4 haftaya düşürülmesi bile istendi. Haberin en başında da belitildiği gibi Türkiye’de kürtaj hala yasal ancak siyasilerin açıklamaları, baskılar ve yaşanan ciddi muhafazakarlığın etkisiyle fiilen yasak. 2021’e de gelindiğinde Türkiye nüfusunun bekaası kadınların dışında erkekler tarafından tartışmaya açılıyor. Ve bugün kadınlara 5 çocuk doğurmaları tavsiye ediliyor. Bu politikanın bir parçası olarak kadınların sosyal yardımlarla destekleneceği de belirtiliyor. Kadınların daha fazla çocuk doğurmaları için sezaryen doğum da en az kürtaj kadar ereklerin tartıştığı konular arasında.
Kadınlar ne istiyor?
*Kadınların kürtaj hakkı güvence altına alınmalı ve fiili yasaklama sonlandırılmalı.
* Kürtaj için 10 hafta olan yasal sürenin 12 haftaya çıkarılmalı.
* Tecavüz sonucu oluşan hamileliklerde kürtaj süresi en az 24 hafta olmalı ve bu konuda kadın beyanı esas alınmalı.
* Evli kadınların gebeliklerini sonlandırmak istediği durumlarda kadınların kararı esas alınmalı.
* Doktorlara kürtaj yapmama hakkı sağlayan düzenlemeler kaldırılmalı.
* İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi için gerekli doğum kontrol araç ve ilaçlarının ücretsiz ve kolay erişilir olması sağlanmalı.
Kürtaj hakkını dünyada ilk hangi ülke tanıdı?
Kürtajın dünyadaki tarihi de elbette Türkiye’den farklı değil. Sovyetler Birliği 1920 yılında kadınların kürtaj hakkını tanıyan ilk ülke olarak tarihe geçiyor. Ancak ülkede kürtajın doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmasıyla birlikte kürtaj oranlarında patlamalar yaşanıyor. 1936 yılında kısıtlamalar getiriliyor ve kürtajın büyük oranda tıbbi koşullar içinde yapılmasına karar veriliyor.
İzlanda, Sovyetler Birliği’nin hemen ardından 1935 yılında kürtajla ilgili yasasını çıkarıyor. 28. Haftaya kadar kadınlara kürtaj hakkı tanıyor. İzlanda yasası Batı Avrupa’da bir çok ülke tarafından örnek alınıyor. Kürtaj meselesinde ilgi çekici ülkelerden biri Fransa. 1920’de yasakla birlikte idam cezaları da uygulanıyor. 1942’de kürtaj devlete karşı işlenen suçlar arasında sayılıyor. Yasal hale gelmesi ise 1975 yılını buluyor. Yasağın sonlanmasında kadınların verdiği mücadele etkili oluyor.
 ABD’de yasaklar artıyor!
“Özgürlükler ülkesi” ABD’de kürtajın yasal hale gelmesi hayli zaman alıyor.1973 yılında bir kadının Teksas’ta verdiği hukuki mücadele sonucu kürtajın yasallaşmasına karar veriliyor. Ancak ABD’de bir yandan kürtajla ilgili sınırlamalar arttırılırken bir süre sonra da eyaletlere fonlarının ya da hastanelerinin kürtaj için kullanılmasını yasaklama hakkı tanınıyor. ABD’de 50 eyaletten 40’ında belli bir süreden sonra, anne sağlığı tehlikede olmadığı müddetçe kürtaj yasaktı. Ve bu eyaletlere yenileri eklendi. 7 eyalette kadınların tüm tepkilerine karşın kürtaj karşıtı yasalar onaylandı. Pandemi döneminde ABD’de işler daha da karıştı. Bazı eyaletler de örneğin Teksasta, kadınların salgınla birlikte kürtaj olması yasaklandı.  
Kadınlar geri adım attırıyor
28 Avrupa Birliği üyesi ülkesinden 25’inde kadınların kısıtmala olmaksızın kürtaj hizmetine erişimleri var. İrlan’da kürtaj yasağının olduğu ülkeler arasındaydı; ülkede en son yapılan referandumda “yasağa hayır” diyenler kazandı. 12 haftaya kadar kürtaja izin verilmesi sağlandı. Kadınlar Polonya’da da yasakla ilgili yetkililere geri adım attırdı. AB üyesi ülkeler içerisinde sadece Malta’da kürtaj tamamen yasak. Kıbrıs Rum Kesimi’nde ise sadece tecavüz durumda kürtaja izin veriliyor. Arjantin’de yasaklı listesindeydi. Büyük uğraşlar ve mücadele sonucunda izin verildi. Brezilya’da neredeyse yıllardır kürtaj krizi yaşanıyor. Yasak hiçbir istisna olmaksızın uygulanıyor. Şili yine yasaklı ülkelerden. Ancak yasa burada da gevşetildi.
Müslüman ülkelerde kürtaj
Müslüman dünyada anne hayatı söz konusuysa tüm ülkelerde kürtaja izin veriliyor. Ama bu izne sahip olmak çok kolay değil. Ürdün, Kuvveyt, Fas, Katar ve Suudi Arabistan bazı kısıtlamalara gidiyor. İran’da ilk dört ayda kürtaj, sadece iki durumda yasal: anne hayatı tehlikedeyse ve fetüsün sağlığı ciddi derecede kötüyse. Bu iki durum dışındaki kürtaj operasyonları, tecavüz dahi söz konusu olsa bile suç. Ayrıca,Afganistan, Mısır, Cezayir, Libya, Bangladeş ve Endonezya’da  kürtaj operasyonunun gerçekleşmesinde payı olan kişiler de hapis cezasına çarptırılabiliyor. Kürtaj buralarda her kadının sahip olabileceği sağlıklı ortamlarda yapılabilen bir hak olamıyor. Bu yüzden kadınlar kötü koşullarda yapılan operasyonlarda hayatını kaybediyor.