Midyecilik kadınların emeğiyle sürüyor

İstanbul sokaklarında yenilen midyelerin neredeyse çoğu tezgahlarda yerini almadan önce kadınların elinden geçiyor. Genellikle Kürt kadınların geçim kaynağı olan midyecilik eskisi gibi gelir getirmese de kadınlar günde neredeyse 12 saatlerini bu işe ayırıyor. Mardinli Xecê Çivak ve Rojava’nın Dirbêsiyê kentinden Didar Nahme ile önce yaşamlarını sonra midyeciliği konuştuk.

 

DURKET SÜREN

İstanbul - Bir zamanların Ermeni ve Rum mezesi olarak bilinen midye, 90’lı yılların köy boşaltmalarından sonra başta İstanbul ve İzmir kentlerine yaşanan yoğun göç nedeni ile el değiştirdi. Meze sofralarından sokak tezgahlarına geçen midye, özellikle Mardinli yurttaşların geçim kaynağı haline geldi.

Belediyelerin çeşitli nedenlerle denizden çıkarılmasından tutun yapımını ve tezgahlarda satışını yasaklaması geçimini midyeden sağlayan binlerce kişiyi mağdur etmeye devam ediyor. Denizden toplanan midye, sonrasında bütün aşamaları ile kadınların emeğinden geçerek hazırlanıyor. İstanbul’da birçok semtte olduğu gibi Beyoğlu ilçesine bağlı Tarlabaşı’nda da neredeyse her bodrum katında yasaklara rağmen midyecilik sürdürülmeye çalışılıyor. Yasaklardan kaynaklı görüntü vermeye çekinen kadınlar zor şartlarda ev ekonomilerini sağlamaya çalışırken, röportaj talebimizi kabul eden Mardinli Xecê Çivak ve Rojava’nın Dirbêsiyê kentinden Didar Nahme bize midye yapımını, karşılaştıkları zorlukları ve geçim sıkıntılarını anlattılar.

“Göç etmek zorunda kaldık, midye işine girdik”

Çocuk yaşta ailesi ile birlikte Mardin’den göç etmek zorunda kalan Xecê Çivak, midye işine nasıl başladığını şu sözler ile aktarıyor:

“Daha çocuktum memleketimizden çıkarıldığımızda. Mardin’den göç etmek zorunda kaldık. Buraya geldik midye işi yapıyoruz. Geldiğimiz zaman çok zor durumdaydık. Fakirdik, yabancıydık, bir yere gidemiyorduk. Durumumuz yoktu. Ne yapalım diye düşünürken midyeye başladık. Midye yapıyoruz, ama midye de çok zor. Kaç yıldır buradayım. Burada evlendim, çocuklarım oldu hala da midye yapıyorum. Midyenin eziyeti de çok fazla.”

Rahat bir iş olmadığını ifade eden Xecê Çivak, midyenin yapım aşamalarından söz ediyor.

“Sabahın 5’inde geliyoruz öğlen saat 12’ye kadar buradayız. Midye eski merdaneli çamaşır makinalarında yıkanmaya başlanıyor, sonrasında birkaç aşamadan daha geçirilerek tekrar yıkanıyor. Midyeyi açıyoruz, karıştırıyoruz, ayıklıyoruz, temizliyoruz, kaynatıyoruz sonra da satıyoruz. Zor durumdayız. Mecburiyetten yapıyoruz. Rahat bir iş değil yani.”

“Şartları ve hastalıklarına rağmen mecburuz”

Midye işini ücretli olarak yaptığını aktaran Xecê Çivak, zor şartlara rağmen bu işi yapmak zorunda kalan kadınlardan biri olduğunu vurgulayarak “Denizden getiriliyor, buradan çuvallar ile alıyoruz, yapıyoruz, sonrasında tezgah veya büfelerden gelenlere vererek onlar da götürüp satıyorlar. İdaremizi böyle sağlıyoruz, çünkü geçim çok zor. Yani her şey pahalılaştı, idareyi artık sağlayamıyoruz, çocuklarım var. Gerçekten çok zor. Ne yapalım, mecburiyetten. Çok zor bir iş ama yapıyoruz. Bir çok hastalığa yakalanıyoruz. Bel fıtığı oluyoruz, dizlerimiz ağrıyor, ellerimiz nasırlanıyor, çöpü var atıyoruz, ayıklıyoruz, karıştırıyoruz, zahmeti çok fazla. Hastalığı çok. Ne hastalık ararsan çıkıyor. Kadınlar için zahmetli bir iş, ama durumumuz olmadığından mecburen yapıyoruz. Durumumuz olsaydı, halimiz vaktimiz yerinde olsaydı yapmazdık tabi. Mecburiyetten yapıyoruz” diye konuşuyor.

“Belediye sıkıntı çıkarıyor”

Zabıta ve polislerin kendilerine sıkıntı çıkardığını aktaran Xecê Çivak, nedenini ise midye işini Kürtlerin yapmasına bağlıyor.

“Belediye de sıkıntı çıkarıyor. Mesela denizden midye çıkarılıyor, hepsi çuvallara konuyor, sonra da polis gidip onları atıyor. O da büyük bir sıkıntı. Biz önceleri çuvalını 30 TL’den alıyorduk, şimdi 70-80 TL’den alıyoruz, ama bir avuç çıkıyor. Hepsi çöp. Artık ekonomik olarak faydası da çok kalmamış. O da zor. Kürt olduğumuz için karnımızı doyurmamızı istemiyorlar. Bizi köyümüzden kovup göç ettirdiler, bırakmıyorlar burada da doyalım. Bundan kaynaklı bütün engellemeleri, başka neden olacak. Hep zulüm altındayız. Tezgahlara zaten hiç izin vermiyorlar. Onları görür görmez hemen alıyorlar. Büfelere satabilirsen sattın, yoksa çok zor.”

Midyenin gelirinin asgari ücrete nazaran daha iyi olduğunu ancak izin verilmediği için eskisi gibi faydasını da göremediklerini kaydeden Xecê Çivak “Geliri iyi ama bırakmıyorlar. Bazı günler zabıtalar tarafından yakalanıyor, bazı günler yapamadığımız oluyor. Sıkıntı çok yani” diye ifade ediyor.

“Burada herkes Kürt, herkes yoksul, herkes midyeci”

Pandemi boyunca ailesinden kimsenin çalışamadığını da belirten Xecê Çivak midye dolmayı nasıl yaptığını anlatıyor.

“Pandemide boştuk. Öylece oturduk diyebilirim. Buraya sabahın 5’inde geliyoruz. Soğanları doğrayıp iç pilavı yapıyoruz. Pilavını hazırladıktan sonra açtığımız midyelere dolduruyoruz. Sonra da kaynatıyoruz. Hazırlayıp poşetlere koyarak alıcılara veriyoruz, onlar da gidip satıyor. Çocuklarımız götürüyor, işçiler götürüp satıyor. Bazıları büfeye, bazıları tepsi ile tezgahta satıyor. Herkes bir yere götürüyor. Tarlabaşında herkes bir şekilde bu işi yapıyor. Nereye baksan herkes Kürt, herkes yoksul, herkes bu işi yapıyor. Hangi bodruma inseniz Kürtler vardır ve midye yapıyordur. Herkes geçimini bu şekilde sağlamaya çalışıyor.”

“Koşullar ağır, ama geçimimi sağlamak zorundayım”

8 yıl önce Rojava’nın Dirbêsiyê kentinden İstanbul’un Tarlabaşı mahallesine yerleşen Didar Nahme ise bu işi nasıl öğrendiğini ve koşullarını bizimle şu sözler ile paylaşıyor:

“Dirbêsiyê taraflarındanız. 8 yıldır buradayız. Pandemiden kaynaklı iki yıl kadar da çalışamadık. Onun dışında zaten buraya geldikten sonra buradakiler bize işi öğrettiler. İlk başlarda bilmiyorduk, ama şimdi öğrendim. Çocuklarım da çalışıyorlar. İdare ediyoruz, ama eşim burada olmadığından kaynaklı zorlanıyoruz. Koşullar ağır tabi. Ama geçimimi sağlamak zorundayım. Çalışmak zorundayım. Geldiğim zaman çocuklarım küçüktü. Şimdi biraz büyüdüler. İyi kötü bana yardımcı oluyorlar. Günde 12 saat çalışıyorum. İdaremi sağlamaya çalışıyorum.”