Figen Yüksekdağ: Tek bir oya kadar halk iradesi parlamentoya yansımalı

HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, 14 Mayıs'da halk iradesinin parlamentoya yansımasının öncelik sayılması gerektiğini belirterek, “’Birlikte değiştireceğiz’ sözünde ortaklaşanlar, buna bağlı kalarak birleşik listede ortaklaşmalı" dedi.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Haziran 2015 ve hemen ardından gerçekleştirilen Kasım 2015 seçimlerinde Van’dan milletvekili seçildi.  Mecliste 25 ve 26’ncı dönemlerde milletvekilliği yaptı. Siyasi faaliyetlerinden dolayı hakkında çok sayıda soruşturma açılan Figen Yüksekdağ, 4 Kasım 2016 tarihinde Ankara’daki evinden gözaltına alınarak aynı gün tutuklandı. 21 Şubat 2017 tarihinde hakkındaki kesinleşmiş hapis cezası gerekçesiyle milletvekilliği düşürüldü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Figen Yüksekdağ’ın tutukluluğu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne işaret ederek, “ihlal” kararı vermesine rağmen hala Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor.

HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, yaklaşan 14 Mayıs genel seçime ilişkin ajansımızın sorularını yanıtladı.

AKP-MHP iktidarının kendisini ‘siyasi rehine’ olarak cezaevinde tuttuğunu dile getiren Figen Yüksekdağ, 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek seçimin ‘varlık ve yokluk’ meselesi olduğunu ifade ederek, seçimin halklar için ne ifade ettiğini ajansımıza değerlendirdi.  “Kaybetmek kavramını lûgatımızdan çıkarmamız gereken hayati ve tarihi bir zamandayız. Saray iktidarı gitmediği durumda Türkiye depremden kat kat büyük bir yıkımla yüz yüze kalacak” diyen Figen Yüksekdağ, bu ihtimalin sıfırlanması için seferber olunması zorunluluğuna dikkat çekiyor.

Türkiye gündeminden önce siz nasılsınız bunu öğrenmek isteriz? Cezaevi koşulları ve yaşanan ihlaller hakkında neler söylemek istersiniz?

Bizler iyiyiz. Hapishanenin sınırlandırıcı koşullarında olabildiği kadar siyasi gelişmeleri takip etmeye katkı sunmaya gayret ediyoruz. Sizlerin de iyi, sağlıklı, moralli olmanızı diliyoruz. Hapishane koşullarında olumlu yönde bir değişim yok. Ne yazık ki deprem sürecinde yaşadığınız ağır kayıplar ve hala devam eden acılar biz tutsakların sorun ve ihtiyaçlarını ikinci plana itti. Yaşadığımız insani siyasi hak gasplarını, saldırılarını biz bile gündem yapamayacak noktaya geldik. Tabi bu hapishanelerin her dönem ağır hak ihlallerinin konusu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Cezaevi sayısı arttıkça insani yaşam şartları da ortadan kalkıyor

Daha bir hafta önce tekli hücrelerde tutulan bir adli kadın mahpusun intihar ettiğini öğrendik. Garibe Gezer’den sonra 1 yıl içerisindeki ikinci intihar vakası bu. Başka cezaevlerinde de sık gerçekleşen bir durum olduğunu biliyoruz. Siyasi iktidarın açtığı hapishane sayısı çoğaldıkça insani yaşam şartları da ortadan kalkıyor. Hasta tutsaklar konusuysa insani hak olmaktan çoktan çıktı; insani trajediye dönüştü. Aynı zamanda ahlak dışı bir siyasi saldırıdır. Normal tahliye zamanı gelen siyasi tutsaklar, kasıt ve keyfiyetin yasal güvenceye alınmasıyla birlikte serbest bırakılmıyor. İçeride 30 yılını bitirmiş tutsaklar var ve ‘ölümüne hapislik’ saldırısıyla karşı karşıyalar. Elbette hapishanelerin zulüm, işkence mekanları olduğu kadar soylu direnişlerin mekanı olduğunu bilmenin gücü ve morali ile yaşamımızı sürdürüyoruz.

2023 genel seçimleri iktidarın gidiş seçimidir

Seçim yaklaşıyor ve tarihi bir süreç olarak adlandırılıyor. Siz bu süreci özellikle yaşanan büyük depremle birlikte nasıl okuyorsunuz? Türkiye nasıl bir atmosferde seçimlere gidiyor? Türkiye halkları açısından bu seçimin anlamı nedir?

2023 Genel Seçimleri çürümüş ve haklarımıza ölümle yıkımdan başka bir şey getirmeyen iktidarın gidiş seçimidir. Ne yazık ki giderken de çok yıktılar. Çok acıya ve ölüme sebep oldular. Bütün Türkiye biliyor ki yitirdiğimiz 60 bine yakın canın yarıdan fazlası depremden ölmedi. Can kurtarmayı umursamayan başat amacı parasına para, zulmüne zulüm katmak isteyen siyasi iktidar nedeniyle öldü. Geride kalan halkımız ise varlık yokluk mücadelesi veriyor. Artık AKP ve Cumhur İttifakı'nın hiçbir seçim hamlesi bu ülke için yok edici hale geldiği hakikatini değiştiremez.

Bu süreçte siyasi iktidar kirli karanlık ve kadın, Kürt, emek düşmanı ittifakta derinleşirken ezilen halkların bağrında dayanışma, birbirinin yaşamına sahip çıkma filizi yeşerdi. Bu filizler yeni dönemin bilinç ve pratiği olarak gittikçe yayılıyor. Seçim sürecinde halklarımızın yükselteceği demokratik mücadele bu yayılma alanını daha da genişletecektir.

Depremden büyük bir yıkım olur

2023 Genel Seçimleri AKP- MHP iktidarının halka halka yaşadığı kaybetme ve gerileme sürecinin son aşaması olacaktır. Son yıllarda açık siyasi zor ve faşizm üzerinden sürdürülen bir iktidardı bu. Artık zorbalığın ve siyasi sahtekarlığın da son haddine gelinmiştir. Demokratik muhalefet ve haklarımız açısından güç birliği ve direniş çizgisinin kazanma olanakları alabildiğine artmıştır. Kaybetmek kavramını lugatımızdan çıkarmamız gereken hayati ve tarihi bir zamandayız. Saray iktidarı gitmediği durumda Türkiye depremden kat kat büyük bir yıkımla yüz yüze kalacak. Herkese ayan olan bu ihtimali sıfırlamak için tüm gücümüz ve gövdemizle seferber olmak zorundayız.

HDP’ye dönük kapatma davasında erteleme talepleri reddedildi. Yıllardır tutuklu bir siyasetçi olarak bu baskı politikasına rağmen partinizin hala kilit parti olarak görülmesini nasıl değerlendirirsiniz?

İktidar seçim kampanyasını HDP karşıtlığı üzerinden düzenliyor, bu yeni bir durum değil. 2018-2019 seçimlerinde yoğun bir HDP düşmanlığı zemininde bina edildi. AKP- MHP iktidarı HDP antipropagandası yapmadan seçim propagandası yapamıyor. Ciddi bir acizlik durumu yaşıyorlar aslında. Kendilerini yeniden üretecek demokratik argümanlara ve seçmene sosyal refah sağlayacak kapasiteye sahip değiller. Bu can alıcı gerçeğin üstünü yıllardır başta HDP gelmek üzere demokratik muhalefeti terörist ve düşman ilan ederek örtmeye çalıştılar. Aynı zamanda HDP'nin devrimci-demokratik birikiminden, dayandığı meşru toplumsal güçten daima korktular. Bugün iktidarını kaybettirecek belirleyici gücün HDP olduğunu da biliyorlar. O nedenle saldırganlığın, tahammülsüzlüğün ve kumpas harekatlarının dozu yükseliyor. AKP-MHP iktidarı hayatın ve toplumun temel önceliklerinden o kadar koptu ki güvenlik beka iddialarıyla koca bir bölgeyi savaş-operasyon ateşi ile tutuştururken deprem gibi bir doğa olayı karşısında vatandaşının canının güvenliğini ve bekasını sağlayamıyor. Saray iktidarının “güçlü devleti” askeri- polisiye operasyonlarda güç gösterisi yapmaktan başka bir işlev görmüyor. Deprem sürecinde bu ayrım çizgisi daha net ortaya çıktı.

İktidar karşısında direnç geliştirmiş ve mücadeleci politik bir gücüz

Bizler açısından esasta değişen bir durum yok. Siyasi faaliyetin her aşamasında bilhassa seçim süreçlerinde ağır saldırılar altında çalışıyoruz. Yine seçime ramak kala HDP üye ve yöneticileri tutuklanıyor, Kürt çocuklarına işkence yapılıyor, seçim sürecinin sunduğu hak ve olanaklardan demokratik siyaset yararlanamıyor. AKP-MHP iktidarı demokratik siyasete yönelik darbe saldırısıyla zaten uzun süredir halk iradesini tasfiye etmeye çalışıyor. Belediyelere kayyum gaspı, binlerce Kürt ve HDP'li siyasetçinin rehin alınması çizgisinin daha da derinleştirdiklerini görüyoruz.

Böylesi şartlar altında AKP-MHP iktidarının bir seçimi daha kazanırsa memleketi felaket ötesine taşıyacağı ortada. Biz bu iktidar karşısında direnç geliştirmiş ve mücadeleyi sürdürmeye alışkın politik bir gücüz. Ama saray civarlarında olmayan muhalefetin çoğunluğu açısından aynı şey söylenemez. Tam da bu nedenle herkesin felaket ötesini görmeden bu iktidarı tarihin ibret alınacak eski sayfalarına göndermesi gerekiyor.

‘Hukuki işleyiş değil siyasi düzenbazlık’

AKP-MHP iktidarı her fırsatta HDP’yi hedef gösteriyor… Bir yandan Kürt halkına dönük saldırılar devam ediyor. Savaş devam ediyor. Tüm bunlar seçim ve gelecek günler için nasıl ipuçları veriyor?

Her şeyden önce tarihi bir seçime giderken Türkiye'nin 3’üncü büyük partisinin kapatma tehdidi altında olması ne kadar anti demokratik bir ortamda seçime gidildiğini gösteriyor. Türkiye'nin siyasi sicili bakımından çok korkunç bir suç örneğidir. Aynı zamanda demokrasi kavramının ne kadar temelsiz, göstermelik ve keyfi kullanıldığına işarettir. Türkiye'deki egemen yapı evrensel demokrasi mefhumuyla dalga geçmeye çok alışmış. Bugün Anayasa’daki parti kurtarma, siyaset yapma, örgütlenme hakkına dayanarak kurulan HDP, kapatma tehdidi nedeniyle seçimlere giremiyor. Bunun tek nedeni de hukuki işleyiş değil, siyasi düzenbazlık. Zaten memlekette siyasi özgürlükler alanı iktidarın her türlü yolsuzluk ve hukuksuzluk, kalpazanlık yapma özgürlüğü olarak şekillendi.

HDP ile var olan üçüncü yol kilit konumdadır

Kapatma saldırısının HDP'nin toplumsal politik misyonunu köreltemeyeceğini defalarca söylemiştik. Kanunun bir partiden, isimden, tabeladan ibaret olmadığını ülkenin geleceğine yön verecek, toplumsal politik gücün HDP hakikatini yarattığını daima göz ardı ettiler. Bu yılların deneyimini, birikimini, direnç motivasyonu ve kabiliyetini bağrında toplamış bir güçtür. Mutlaka yol bulacak demiştik. Buldu da. HDP’yi seçime giremez hale getirip paralize edeceklerini asıl politik özne olan HDP kitlesini haklarımızı afallatabileceklerini hesapladılar ama Yeşil Sol Gelecek çatısı altında seçime girme kararı ile birlikte çok hızlı bir odaklanma ve konsolidasyon sağlandı.  “Yol bir, sürek bin bir” demişler. Bu halk yola bakar yoldan ayrılmaz. Ayrılanı da sevmez. Tam da bu nedenle HDP, yani onunla var olan üçüncü yol kilit konumdadır. Bütün derdimiz devamız da bu yolu geliştirmek, hedefine ulaştırmak olmalı.

Seçimin ardından nasıl olacağından ve Türkiye için neler vaat ettiğinden çok isimler üzerinden tartışmalar yürütüldü. HDP’de aday çıkarmayacağını açıkladı. HDP’nin tutumu neden önemli? HDP stratejisi hakkında neler söylersiniz?

HDP'nin cumhurbaşkanı adayı çıkarmaması seçimin ilk turda bitmesi açısından önemli. Türkiye halklarının çoğunluğu için hayati önem atfedilen, Erdoğan ve AKP-MHP iktidarının gitmesi isteği bu kararda etkili oldu diyebiliriz. Mevcut iktidarın bir gün daha kalmasına kendisi dışında kimsenin tahammülü yok. Bugüne kadar iktidar karşısında en tutarlı ve en gözüpek mücadeleyi HDP yürüttü. Bu bir yanıyla da kendi mücadele çizgisine bağlılığının gereğidir.

Diğer yandan HDP'ye tavrı edilgen şekilde Erdoğan karşısındaki en güçlü aday olan Kılıçdaroğlu'nun desteklenmesine indirgenemez. Aksine asıl rolü isimlerin ve seçim ağının ötesinde demokratik siyaset programının mücadelesini vermektir. HDP'nin asıl kritik rolü burada devreye giriyor. Yine ve ısrarla üçüncü yola ve Türkiye'nin devrimci- demokratik merkezini güçlendirmeye vurgu yapmalıyız.

Seçimlerden Yeşil Sol Gelecek adıyla en yüksek kazanımla çıkmak, taban hareketi ve örgütlenmesini meclisten çok daha güçlü seviyeye getirmek stratejinin ana eksenidir. Halihazırda kendi irademiz, bağımsız politik programımız dışında verilmiş bir söz ve güvence yok ortada. Bu nedenle HDP'nin seçimde güç toplaması ve bu gücü demokratik değişimin itici faktörüne dönüş çok önemli.

‘Birleşik liste tavrında ortaklaşmalı’

Emek ve Özgürlük İttifakı nasıl bir rol oynayacak? Halklara neler vadediyor? Bu süreçte TİP’in ayrı listelerle girmesi sonucu nasıl etkiler?

Emek ve Özgürlük İttifakı kuruluş amacını tanımlarken ifade ettiği gibi gerçek bir değişim vadediyor. Genelde bütün muhalefet kesimleri değişim iddiasıyla ortaya çıktı ama daha çok AKP- MHP iktidarının gitmesi ağırlıklı bir değişim vurgusu bu. Ama biliyoruz ki memleketin köklü sorunlarının daha köklü ve demokratik, halkçı, emekçi, kadın özgürlükçü, programla çözülmesi mümkün. Emek ve Özgürlük İttifakı bu vaat ve bileşimle ortaya çıktı. Aynı zamanda çok kritik bir boşluğu doldurmaya aday oldu. Tabi bu büyük iddiaların altını dolduracak birleşik tutum ve pratik beklentisi çok yoğun. Umuyor ve diliyoruz ki ittifak bu ağırlığa ve tarihsel beklentiye uygun duruş sergileyecektir. Ayrı liste mevcut siyasi şartlarda tercih edilmemesi gereken bir yöntem. Bu konuda da geniş seçmen kitlesinin beklenti ve talepleri dikkate alınmalı. Halk iradesinin tekbir oya kadar parlamentoya doğrudan yansıması öncelik sayılmalı. Hepsinden önemlisi de “birlikte değiştireceğiz” sözünde ortaklaşanlar buna bağlı kalarak birleşik liste tavrında ortaklaşmalı.

Özel olarak Kürt seçmenlere yönelik yaklaşımı nasıl yorumlarsınız?

Bu seçim sürecinde Kürt seçmenlerin yanlış ve haksız biçimde araçsallaştırıldığı yaklaşımlara tanık olduk. Geçmiş seçim dönemlerinde de bu yönlü hesaplar, projeler geliştiriliyordu ama 2023 Seçim döneminde bu eğilimin iktidardan muhalefetine kadar daha genişlediğini görüyoruz.

En son Newroz meydanlarına yansıdığı gibi Türkiye toplumunun en diri, en dinamik ve ağır bedeller göğüsleyerek barış ve demokrasi yolunda ısrar eden kesimi Kürt halkıdır. Ve bu halk samimi bir muhataplığı, yaralarının sarılmasını ve “ya bana düşmansın ya da bana mecbursun” zihniyetinden uzak bir siyasi yaklaşımı hak ediyor. İktidarın zaten Kürtlere sunabileceği hiçbir şey yok. Ama muhalefetin ve iktidar iddiası taşıyanların bu tarihi halk hakikatini aslı gibi görmemesi daha büyük bir sorun zeminine ve geçilmiş yolları dönüp tekrar çiğnemelerine neden olur.