Roboskî Katliamı’nın üzerinden 13 yıl geçti: Adalet yok!

Roboskî Katliamı Türkiye’de Kürt halkının yaşadığı tüm katliamların en açık göstergelerinden biri. Her yönüyle devletin tüm kodlarının saklı olduğu katliamın aydınlatılması ve adaletin sağlanması için 13 yıldır mücadele ediliyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Biri ‘Kürtaj cinayettir en az 3 çocuk olmalı’ dedi. Diğeri ‘Annenin hatasından dolayı suçu niye çocuk çeksin? Anne kendini öldürsün’ diye devam etti. Bir diğeri ise ‘Doğursun devlet bakar’ sözleriyle üsteledi. En son söz ise dönemin Başbakan’ı Tayyip Erdoğan’dan geldi. ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ diyerek dünden bugüne devletin tüm kodlarını barındıran bu açıklamasında bir gerçeği de bir kez daha ortaya serdi. Bu ülkede siyasilerin pek çok sözü tarihe geçti ama ancak hiçbir söz bu kadar kalplerde yara açmamıştır dense abartı olmaz. Tıpkı bu söz gibi bir zamanlar cezaevlerinde yapılan katliama da ‘Hayata Dönüş’ denmesi esasen devletin kendi kelimelerini nasıl kullanıldığını da gösteriyordu. 

‘Devletin katletme itirafı’

Geçmişten bugüne kürtaj devletlerin özellikle erkeklerin kadın bedeni üzerinde yürüttüğü tartışmalardan biri oldu. Kadına alan tanımayan bu yaklaşım erkek devlet aklın da kadın bedeni üzerinde nasıl söz sahibi olmaya çalıştığını gösteriyor. Erk zihniyet en uzak haliyle de olsa yaşam ve ölüm üzerindeki hükmünü açıklamış oluyor. Devlet akıl hayatın sınırlarını belirliyor. Kadınlar özelinde tüm bir yaşam sımsıkı ağlarla örülmüş bir ‘denetim’ altında tutulmaya çalışılırken ölüm de yaşam da erk devletin kararına bırakılıyor. Tam da burada ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ sözü insanların hayatları üzerindeki bir kararı simgelerken hem de kürtaj meselesinden çok uzakta bir yer de Kürt halkının yaşadıklarının da bir yansıması. Devletin ‘katletme hakkının’ itirafını yansıtıyor.  Kadınların kendi bedenleri üzerindeki haklı kararı devletin katletme eylemine farklı bir yerden politik tutum olarak gösteriliyor.

34 kişi katledildi

Türkiye 28 Aralık 2011 gecesi, tarihinin en acı katliamlarından birine tanıklık etti. Roboski’de 34 kişi yaşamını yitirdi; katledilenlerin yarısından fazlası çocuktu. Dönemin başbakanı tarafından sarf edilen bu sözler katliamın 14’üncü yılında neden aydınlatılmadığının bir özeti aslında.

Şirnex’in Qilêban (Uludere) ilçesine bağlı Roboskî Köyü’nde 28 Aralık 2011 gecesi saat 21.39 ile 22.24 arasında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Irak sınırından geçen köylülere tam 4 bomba atıldı. Köylülerin bulunduğu 38 kişilik grubun büyük çoğunluğunu çocuktu; yanlarında da en az 50 katır vardı. Bombalama sonucunda 34 kişi yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedenlerin 19’u 18 yaşından küçük çocuktu.

Katliam kamuoyundan gizlendi

İnsanların katledildiği sağ kalanların ölüme terk edildiği saldırı bir süre kamuoyundan gizlendi. Ana akım medya gece ve sabah saatlerinde hiçbir şekilde katliamın haberini yapmadı ve bu gizliliğe ortak oldu. Yaşananlar ilk olarak özgür basın tarafından haberleştirildi. Gerçekler bu yolla öğrenildi. Türk Genelkurmay Başkanlığı ancak ertesi gün resmi sitesinde katliama yer verildi. İlk açıklamada Irak'tan Türkiye'ye doğru "bir grubun hareket halinde olduğunun İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile" tespit edildiği belirtildi. Açıklamada, bu bölgenin PKK'liler tarafından geçiş için sıkça kullanılan bir alan olduğu savunuldu. Ancak bu istihbaratın hangi İHA'lardan geldiği konusu uzun süren tartışmalara neden oldu. Çok zaman sonra Genelkurmay Başkanlığı katliamı ‘kaçınılmaz hata’ savunmasıyla açıkladı.

Yardım gitmediği için donanlar vardı

Katliamda yaşamını yitirenlerin cenazeleri parçalanmış haldeydi. Bölgeye yardıma hiç kimse gitmemişti. Köylüler yakınlarının cenazelerini kendileri battaniyelere sarılmış bir şekilde katırlar üzerinde kilometrelerce taşıdı. O anların görüntüsü hafızalara kazındı. Daha sonra birçok heyet bölgeye giderek inceleme yaptı. İnsan Hakları Derneği ve beraberindeki heyetin yaşananlarla ilgili raporunda hayatını kaybedenlerin sınır ticareti yaptığı belirtilirken, özellikle son bir ayda karakolun sınır ticaretine kolaylık ve müsamaha tanıdığı bilgisi de paylaşıldı. Bu raporda ayrıca katliamın ardından saatlerce yardım gitmediği için kimi yurttaşın donarak yaşamını yitirdiğine dikkat çekildi.

‘Özür beklenmesi yanlış!’

Tayyip Erdoğan, o dönem yaptığı açıklamada, kaçakçılıkların en fazla 10 kişilik gruplarla yapıldığını ve 40 kişilik bir grubun tespit edilmesinin "daha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarında silahların katırlarla taşınmasını" hatırlattığını söyledi. Dönemin Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ise 2 Ocak 2012'deki Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, olayda kasıt olmadığını söyledi. Bülent Arınç, katliamla ilgili "resmi özür dilenmesini beklemenin yanlış olacağını" ancak hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödeneceğini açıkladı. 2012 yılının Şubat ayında Başbakanlık tarafından kişi başına 123 bin, toplamda da 4 milyon 180 bin TL tazminat teklif edildi. Aileler bu tazminatı kabul etmedi.

Adil bir yargılama yapılmadı

Hukuki süreçte, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 11 Haziran 2013’te “taksirle ölüme sebebiyet vermekten dolayı” hazırlanan dosya hakkında “görevsizlik” kararı verdi. “Roboskî Katliamı Davası” Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderildi ama Ocak 2014’te burada da “takipsizlik” kararı alındı. 2014 yılının Temmuz ayında aileler Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Mahkeme, başvuruda eksiklikler olduğunu belirtti ve “eksikliğin süresinde giderilmemesi” gerekçesiyle başvuruyu 24 Şubat 2015’te usulden reddetti. Ret kararından tam 6 yıl sonra 9 Nisan 2021'de Roboskîli aileler yine AYM’ye başvuruda bulundu. Mahkemenin ihlal kararı vermesi durumunda davanın açılabileceği belirtildi. Hayatını kaybedenlerin yakınlarından oluşan 281 kişinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurusu da reddedildi. AİHM gerekçe olarak, dava avukatlarının eksik olduğu bildirilen belgeleri 15 günlük sürede değil, 17 günde göndermesini hata olarak kabul etti. 2019 yılına gelindiğinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na tekrar başvuru yapıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı “yetkisizlik” kararı vererek, dosyayı Uludere Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdi. Roboskî Katliamı ile ilgili henüz gerçeklerin açığa çıkarılması için adil bir yargılama yapılmadı.

Mücadele ve direniş devam ediyor

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Uludere Alt Komisyonu’nun raporu da yaşananların katliam olduğunu ancak kasıt olmadığını savundu. Katliam öncesinde çekilen Heron görüntülerini izleyen komisyon üyeleri, “Görüntüler çok net. Göz göre göre ölmüşler” dedi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan katliamla ilgili ilk açıklamasında medyaya tepki göstermiş askere de teşekkür etmişti. İşte tam da burada, herkesin tepkisini çeken “Her kürtaj bir Uludere’dir” söylemini sarf etmişti. Bu açı söylem ve sonrasında yaşananlar Roboskî Katliamı’nın nasıl bir devlet aklıyla yapıldığının göstergesiydi. Roboskî Katliamı’nın ardından Türkiye halkları birçok katliama şahit oldu. Kürt halkına reva görülen yaşamı ve adaleti özetleyen bu tabloda bugün hala devam ediyor. Roboskî Katliamı’nda sınır ötesi savunmasında bulunan zihniyet aynı şekilde aynı devlet kodlarıyla Rojava’da bir halkı ve onların en kıymetli devrimine saldırıyor. Kürt halkının tüm saldırılara karşı mücadelesi ve direnişi devam ediyor.

Hepsi yaşam mücadelesi veriyordu

Ailelerin her adalet arayışı gözaltı ve şiddetle bastırılmaya çalışıldı. Roboskî İçin Adalet Girişimi, her ay ‘Katiller bulunsun, Roboski bir daha asla!’ başlığıyla eylem yapmaktan ve adalet istemekten vazgeçmiyor. Karker Encü, henüz 16 yaşındaydı. Maddi durumu kötü olduğu için okulu bıraktı. Sınırın öte yanına gidip, geliyordu. Seyithan Encü 21 yaşındaydı. Okulu bırakmıştı; geçimi için sınıra ilk kez gidiyordu. Nadir Alma 26 yaşındaydı. Ailesine bakmak için sınıra gidiyordu. Mehmet Ali Tosun 24 yaşındaydı. Arkadaşlarından 25 lira karşılığında katır kiralamış ve sınıra gitmişti. 19 yaşındaki Şervan Encü, lise 2’deyken okulu bırakmak zorunda kaldı. Yine 19 yaşındaki Nevzat Encü, lise son sınıf öğrencisiydi. 31 yaşındaki Osman Kaplan borçlarını ödemek ve 5 çocuğuna bakmak için sınıra gidiyordu. Özcan Uysal 18 yaşındaydı. Ailesinin bankadan çektiği krediyi ödemeye çalışıyordu. 39 yaşındaki Selim Encü, evli ve 3 çocuk babasıydı. Katledildiğinde eşi hamileydi. Vedat Encü 18 yaşındaydı ve yazın iş makinesi operatörlüğü yapıyor, kışın da sınıra gidiyordu. Muhammet Encü 13 yaşında ve 7. sınıf öğrencisiydi. 17 yaşındaki Mahsum Encü ehliyet almak için para biriktiriyordu ve bunun için sınıra gidiyordu. Bilal Encü 16 yaşındaydı. Gözleri görmeyen babası Ahmet Encü’ye yardım ediyordu. Yine 13 yaşındaki Erkan Enü’nün sınıra ikinci gidişiydi. 20 yaşındaki Hüsnü Encü’nün eşi 2 aylık hamileydi. 14 yaşındaki Savaş Encü ağabeyi Hüsnü ile sınıra gitmişti. Cihan Encü 19 yaşında sınıra bozulan cep telefonunun tamir etmek için gereken 50 lira için gitmişti. 17 yaşındaki Cemal Encü YGS sınavına giriş başvurusu ücreti ve okul kantinine olan 20 lira borcunu kapatmak için sınıra gitmişti. 15 yaşındaki Serhat Encü’nün iki ağabeyi üniversitede okuyordu. Ekonomik olarak yardımcı olmak için sınıra gitmişti. 21 yaşındaki Hamza Encü evlilik hazırlıkları yapıyordu. 15 yaşındaki Celal Encü ailesine yardımcı olmak için sınırı gidiyordu. 18 yaşındaki Şerafettin Encü de sınıra, yitirdiği annesine bir mezar yapmak üzere gitmişti. 22 yaşındaki, Selam Encü okul masrafları için sınıra gidiyordu. Bedran Encü 13 yaşındaydı. Ayağındaki naylon ayakkabıyla yola çıkmıştı. Fadıl Encü 20 yaşındaydı. Hüseyin Encü de henüz 20’sindeydi. Sınıra gidip geliyordu. 17 yaşındaki Aslan Encü ağabeyine protez bacak taktırmak için sınırdaydı. Şıvan Encü 13 yaşında eve ekonomik olarak yardım edebilmek için sınıra gidiyordu. Orhan Encü 21 yaşındaydı. Hayalini kurduğu bilgisayarı almak için gittiği sınırda ağabeyi Zeydan’la birlikte yaşamını yitirdi. Zeydan Encü de 25 yaşındaydı. Salih Encü: 16 yaşında ilk kez sınırdaydı. Yüksel Ürek21 yaşındaydı. Yakında evleneceği için para biriktiren Adem Ant ise 19’undaydı. Salih Ürek de 18’indeydi.