Sudanlı bir kadının tanıklığı: Koruma olmazsa bedel ödemeye devam edeceğiz
Sudan’daki çatışmalarda tanık olduğu ihlalleri anlatan M.M., halkın yaşadıklarının “bir varoluş savaşı” olduğunu belirterek, gerçek bir koruma mekanizması olmadığı sürece savaşın en ağır bedelini kadınların ödemeye devam edeceğini söyledi.
ZOUHOUR MECHERGUI
Tunus- 2023’te Hızlı Destek Kuvvetleri ile Sudan Ordusu arasında başlayan çatışmalar, Sudan’da ağır bir insani krize yol açtı. Çatışmalar nedeniyle tarlalar tahrip edildi, evler yakıldı ve birçok şehir yaşanmaz hale geldi. Sivil halk, özellikle de kadınlar ve çocuklar, hayatta kalma mücadelesi veriyor. Zorla yerinden edilme, açlık ve şiddet, Sudanlı kadınların günlük yaşamının bir parçası haline geldi. Savaşın izleri, yanan şehirlerde, kaçış yollarında ve hayatta kalan kadınların yüzlerinde görülüyor. Kadınlar, yaşadıklarını dünyaya duyurmaya çalışsa da, şiddetin sürekliliği ve güvensizlik nedeniyle çoğu zaman sessiz kalmak zorunda bırakılıyor.
‘Kadınlar daha ne kadar bedel ödeyecek’
BM Güvenlik Konseyi’nin Kadın, Barış ve Güvenlik konulu 1325 sayılı kararının kabulünün üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen, Sudan’daki tanıklıklar kadınların hala yeterince korunmadığını ortaya koyuyor. Hak aktivistleri, kadınların korunmasının bir temenni değil, bağlayıcı bir sorumluluk olduğunu ve barış süreçlerine katılımlarının hayati önem taşıdığını vurguluyor. Sudan’daki çatışmalar sürerken, hayatta kalan kadınların tanıklıkları tek bir soruyu gündeme getiriyor: Barış sağlanana kadar kadınlar daha ne kadar bedel ödeyecek?
‘İnsanlığa karşı bir savaş’
Sudanlı kadınlardan M.M., ülkesinde devam eden çatışmaların en ağır trajedilerine tanıklık ettiğini anlattı. Kendisi ve ailesinin katliam, işkence ve açlıktan kaçarak zorla yerinden edildiğini belirten M.M., Sudan’daki tabloyu “insanlığa karşı bir savaş” olarak tanımladı. “Ölüm artık korkunç bir haber değil; hayatta kalabilmek asıl mücadele. Açlık, korku, tecavüz ve ölüm hayatımızın her köşesini kuşattı” diyen M.M., dikenler ve molozlar arasında, yiyecek ve su olmadan üç gün yürümek zorunda kaldıklarını söyledi. M.M., kaçış sırasında birçok kişinin şiddetten kurtulmaya çalışırken denizde boğularak yaşamını yitirdiğini de aktardı.
‘Hayvanların içtiği sudan içtik’
Sokaklarda hayvanlarla birlikte uyuduklarını, aynı sudan içip aynı yiyeceği paylaştıklarını anlatan M.M., “Sadece üç gün yiyeceksiz hayatta kalabildiğimiz için mutluyduk” dedi. Çatışma bölgelerinde farklı ülkelerden gelen silahlı grupların varlığına dikkat çeken M.M., El Faşer’de şehirde yabancı askerlerin görüldüğünü ve uydu görüntülerinde cenazelerin tespit edildiğini ifade etti. Kadınların tecavüz, kaçırılma, açlık ve ölüm tehdidi altında yaşadığını vurgulayan M.M., “Evlerimize girildi, eşyalarımız yağmalandı, altınlarımız ve paramız çalındı. Çocuklarımız bile rehin alınıyor. Suçluların boyunduruğu altında yaşam her an sona erebilir” sözleriyle yaşadıkları dehşeti dile getirdi.
Reşit olmayan kız çocuklarının zorla evlendirilmesine de tanık olduğunu anlatan M.M., ailelerin bu evlilikleri reddetme şansının olmadığını belirterek, “Aileler kabul etmek zorunda kalıyor, çünkü reddetmek herkes için ölüm anlamına geliyor” dedi.
Tanık olduğu trajik bir olayı da paylaşan M.M., kaçmaya çalışan bir erkeğin yaşlı babasını arabayla götürdüğünü, ancak Hızlı Destek Kuvvetleri’nin aracı durdurduğunu anlattı. M.M., “Aracı ele geçirmek için, babasını adamın gözlerinin önünde katlettiler” sözleriyle yaşanan vahşeti dile getirdi.
Tanıklığını acı sözlerle sonlandıran M.M., Sudan halkının yaşadıklarının “bir varoluş savaşı” olduğunu vurgulayarak, gerçek bir koruma mekanizması olmadığı sürece bu savaşın en ağır bedelini kadınların ödemeye devam edeceğini ifade etti.