Sati’den bugüne: ‘Dul’ kavramı kadınların yaşamdaki rollerini nasıl belirledi?
“Dul” kavramı ile ilgili araştırma sonuçlarını ajansımız aracılığıyla paylaşan Jineoloji Akademisi üyesi Zehrîban Hisên, kavramın Sati kültüründen geldiğini ve kadınların toplumdaki rollerini şekillendirdiğini belirtti.
RONÎDA HACÎ
Hesekê - Toplumda sıkça tartışılan, ancak felsefi, bilimsel veya toplumsal açıdan nadiren ele alınan, kadın ve toplum üzerindeki olumsuz etkileriyle öne çıkan kavramlardan biri de “dul (Kürtçesi jinebî)” kavramı.
Toplumda, bir kadının eşi vefat ettiğinde ona “dul” deniyor. Jineoloji Akademisi, bu konuyu detaylı şekilde araştırdı ve araştırmanın sonuçlarını ajansımız aracılığıyla kamuoyuyla paylaştı.
Abdullah Öcalan’ın önerisi üzerine araştırmalara başladılar
Jineoloji Akademisi Üyesi Zehrîban Hisên, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 Mart mesajında bazı kültürlerden bahsettiğini ve bu doğrultuda araştırmalara başladıklarını belirterek, "Jineoloji Akademisi, Önder Apo’nun mesajından bu yana çalışmalarını sürdürüyor. 8 Mart mesajında özellikle Saray kadınlarının kültürü, Sati kültürü ve özgür kadının yaratılması konularına değindi. Bu çerçevede, özellikle tartışılan ve araştırılan Sati kültürü başta olmak üzere çeşitli kültürleri inceledik. Araştırma sonuçlarını ajansınız aracılığıyla toplumla paylaşmak istedik" ifadelerinde bulundu.
Kadınlara dayatılan bazı kavramlar
Bazı kavramların kadınlara dayatıldığını ancak erkekler için geçerli olmadığını dile getiren Zehrîban Hisên, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dulluk kavramı üzerine yapılan araştırmalar, dul kadının eşi olmayan kadın olduğunu gösteriyordu. Ancak efsanelere baktığımızda, dulluk kavramının farklı dillerde ilginç anlamlar taşıdığını gördük. Örneğin Japoncada henüz ölmemiş bir kişiyi ifade ederken, başka bir dilde ölümle devam eden yaşam anlamına geliyor. Bir kadın öldüğünde, bir erkeği tanımlamak için hiçbir kelime kullanılmıyor; erkekler için hayatını sınırlayan hiçbir gelenek veya görenek uygulanmıyor. İslam dininde bir erkek öldüğünde kadın dört ay on günlük yas dönemine giriyor ve dışarı çıkmıyor. Tüm bu veriler, 'dulluk' kelimesinin Sati kültüründen geldiğini gösteriyor."
Sati kültürü
Sati kültürü hakkında bilgi veren Zehrîban Hisên, "Sati kelimesi, eşi için kendini feda eden saf veya kutsal kadın anlamına gelir. Rajput sınıfının felsefesine göre ise sati, kendini bir armağan olarak sunabilen dürüst bir kadın demektir. Bu uygulama ile kadınların, aile üyelerini ve akrabalarını, Hindu inancına göre ‘ölülerin ruhunun bir hayvana veya kuşa dönüşmesi’ anlamına gelen yeniden doğuş yükünden kurtardığına inanılırdı. Sati, günümüzde yasaklanmış eski bir Hint geleneğidir. Bu gelenekte dul bir kadın, gönüllü veya zorla, eşinin cenaze ateşinde kendini yakar; diri diri yakılması söz konusudur. Sati, dul bir kadının ya eşine katılmasını ya da hayatının geri kalanını dul olarak geçirmesini öngören bir gelenekti" dedi.
Yakma sadece kadınlara dayatıldı
Sati kültürünün erkekler üzerinde uygulanmadığını ve günümüzde de bir erkeğin eşine kendini adamasının söz konusu olmadığını kaydeden Zehrîban Hisên, "Yakma sadece kadınlara dayatıldı, erkeklere değil. Günümüzde Ortadoğu’da ve dünya genelinde Sati kültürünün etkilerini görmek mümkün. Bu kültür, bazen bir anlayış, bazen de bir gelenek ve görenek olarak sürüyor ve kadınlar üzerinde karanlık bir kader dayatıyor. Kadınlar, toplumun ve otoriter ideolojinin onlar için çizdiği bu karanlık kaderi kabul etmek zorunda bırakılıyor" dedi.
Jineoloji anlayışı çerçevesinde eşlerini kaybeden kadınlarla görüştüklerini belirten Zehrîban Hisên, yaptıkları görüşmeler hakkında şunları aktardı:
"Eşi vefat etmiş kadınlarla görüştük. Kadınlardan birinin sözlerini aktarmak istiyorum: 'Eşim öldüğünde ve ailemin evine döndüğümde, kendim için değil, bir erkek için yaşadığımı fark ettim. Bir şeye ihtiyacım olduğunda şiddete maruz kalıyordum ve paraya ihtiyacım olduğunu kime söyleyeceğimi bilmiyordum. O zaman anladım ki, kendim için değil, bir erkek ve çocuklar için yaşıyordum.'"
‘Kadın özürlüğü için çalışılmalı’
Zehrîban Hisên, kadınlar için özellikle ekonomik bağımsızlığın önemine dikkat çekerek, "Rojava Devrimi'nin başlangıcından bu yana, kadınların ekonomik ve diğer alanlarda kendilerine güvenmeleri gerektiğini vurguluyoruz. Kadınlar gelişmeli, eğitimli ve bilgili olmalıdır. Ekonomik alanda eğitim aldıklarında, geliştiklerinde ve bağımsız olduklarında kendi yollarını bulurlar; bu, özgürlüğe giden yoldur. Bu nedenle Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm kadın kurumları, kadınların özgür ve onurlu bir yaşam sürebilmeleri için her alanda kadınların özgürlüğü ve gelişimi için çalışmaktadır" dedi.
Sözlerinin sonunda, din, örf, adet ve geleneklerle kadınlara dayatılan tüm kısıtlamaların kökeninin erkek zihniyetine dayandığını vurgulayan Zehrîban Hisên, bu zihniyetin değiştirilmesinin toplumda çözümler üretmenin ve demokratik, eşit bir aileye dayalı toplum inşa etmenin temeli olduğunu söyledi.