Ortadoğulu kadınların mücadelesi dünyanın kurtuluş anahtarı

Valencia Üniversitesi öğretim görevlisi Yanira Hermida Martín, 8 Mart’a giderken dünya kadınlarının ortaklaşan mücadelesini anlatıyor. Yanira Hermida Martín, “Ortadoğu'daki kadın hareketleri sosyo-kültürel ilişkileri yapılandırmanın ve kapitalizme ve onların ulus-devletlerine karşı politik-ekonomik alternatifler yaratmanın başka yolları olduğunu, daha başka iyi bir dünyayı düşünmenin ve yaratmanın mümkün olduğunu bize gösteriyor.” diyor.
Haber Merkezi- Kadına yönelik şiddet dünyanın her noktasında insanlığın yarısını baskı altında tutmanın bir aracı olarak kullanılıyor. Covit-19 salgını beraberinde şiddet bulaşını da getirdi ve verilerdeki artış kadınların nasıl bir tahakküm altına alınmaya çalışıldığını somut bir şekilde gösteriyor.  
Anarşizm ve feminizm üzerine çalışmalar yapan Valencia Üniversitesi öğretim görevlisi Yanira Hermida Martín, tüm dünyada kadınlara yönelik artan şiddetin nedenlerini ve başa çıkma yollarını, küresel düzeyde kadınların örgütlenmelerinin nasıl mümkün olabileceğini ajansımıza değerlendirdi. 
Başlamadan önce okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Madrid'de doğmuş olmama rağmen, Tenerife'nin (Kanarya Adaları) kuzeyinde büyüdüm ve 5 yaşımdan 30 yaşıma kadar orada yaşadım. 30 yaşımdan sonra çalışmalarımı ve anarşist feminizme katılımımı derinleştirmek için İber Yarımadası'na taşındım. Mütevazı, eril şovenist işçi sınıfı, ama büyükannelerim, halalarım, kuzenlerimle de dâhil olmak üzere bir grup güçlü ve harika kadınlardan oluşan bir aileden geliyorum. Anlaşmazlıklarımız olmasına ve bazı yönlerden onlardan farklı yaşamama rağmen, bu kadınlara ait, onların bir parçası olduğumu bilmek, kendimi onlarla ve bana öğrettikleriyle tanımlamak beni çok mutlu ediyor.
Annemin çabaları sayesinde kız kardeşim ve ben ailemde lise ve üniversiteye giden ilk kadınlar arasına girdik. La Laguna Üniversitesi'nde tarih okudum. İç Savaş ve Franco diktatörlüğü sırasında ülkemdeki kadınların tarihi üzerine bir tez yazarak Barselona'da doktora yaptım.
Valencia Üniversitesi’nde öğretim görevlisisiniz, ayrıca feminizm ve anarşimiz üzerine araştırmalarınız var. Bildiğiniz gibi dünyada erkek egemenlikli iktidarlar güçlendikçe kadın üzerindeki cins kırım da artıyor. Kadına ve toplumun diğer kesimlerine yönelik artan şiddet ile günümüz erkek egemenlikli iktidarlar arasında nasıl bir bağ var? Mevcut sistemsel gerçekliğin kadınların yaşamı üzerindeki etkilerini nasıl tanımlayabilirsiniz?
Kadına yönelik şiddet, tüm ataerkil toplumlarda çatışma zamanlarında ortaya çıkmasına, yoğunlaşmasına ve çoğalmasına, en acımasız yönleriyle savaş silahı olarak kullanılmasına bugün dünyanın birçok yerinde görülebilmesine, dolayısıyla toplumsal cinsiyet soykırımının artmasına rağmen, insanlığın yarısını baskı altında tutmanın bir yoludur. Cinsiyet temelli şiddetin diğer insanlara bakmanın özgür, zorunlu ve itibarsızlaştırılmış çalışmasına ek olarak insan üremesinin kontrolü için kadın bedenlerinin ekonomik olarak sömürülmesinden, bu bedenlerin en vahşi cinsel sömürüsüne ve onları tam insan haklarına sahip kendi özneleri olarak tanımayı reddetmelerine kadar tarih boyunca mutasyona uğramış ve şu anda şiddetli kapitalizmi ve neoliberal-sömürgeci-Avrupa-merkezli- heteronormatif sistemi destekleyen ve pekiştiren çok eski bir baskı sistemi olan ataerkilliği desteleyen ve güçlendiren bir kontrol ve tahakküm aracı olduğunu düşünüyorum.
Dünya genelindeki kadın hareketlerinin artan kadın sorunları karşısındaki yaklaşımlarını, örgütlenmelerini nasıl görüyorsunuz? Mevcut örgütlenme, tarz ve yaklaşımlarındaki yetersizlikleri nasıl gözlemlediniz?
Aslında küresel düzeyde hareketlilik ve mücadele için çok çeşitli süreçler ve öneriler var. Hepsini bu cevabımda özetleyemem ama Latin Amerika'daki “Bir kadın daha eksilmeyecek” hareketi veya cinsel ve üreme hakları için mücadeleleri bu önerilerden bazılarıdır. Bu önerilerin güçleri, tazelikleri ve yaklaşımlarının derinliği ve kolektif bakış açısından pratikteki sağlamlıkları bana ilham veriyor, beni hırslandırıyor ve rahatlatıyor. 
Sorunuza cevabım ise, İspanyol devletinde yer aldığım kadın ve feminist gruplardan bahsetmek ve konuşmak isterim çünkü bunun, kendimizi nasıl örgütlediğimizi ve üstesinden gelmemiz gereken hatalara dair bir değerlendirme yapmamı sağladığını düşünüyorum. İspanyol devletinde, diktatörlüğün sonunda çok güçlü olan bir kadın hareketine sahibiz. Bu sayede kurumlarda ve yasal normlarda kadınların genel durumunda belirli iyileştirmeleri sağlayan değişiklikleri dâhil edebildik: boşanma hukuku, 1983 yılında cinsel suçların aile namusu olmadığına kadınlara karşı işlenen suçlar olduğu anlaşıldı, İspanyol kadınlarının medeni ve siyasi haklarının tanınmasına karşı değil, kadınlara karşı işlenen suçlar olarak anlaşılması, İspanyol kadınların medeni ve siyasi haklarının tanınması vb. 
Kadınların toplumdaki geniş gruplar için kadın mücadelesi uzun bir süre işe yaramaz görünüyordu çünkü tam eşitlik haklarına sahip olduklarını düşünüyorlardı ancak bu genel ilgisizliğe rağmen birçok feminist grup mücadeleye devam etti. Kurumlarda yaşananların ötesinde, bu ataerkilliğe direniş tohumu, kadın hareketinin bir kaç yıl önce 8M grevleri etrafında kitlesel düzeyde yeniden ortaya çıkmasını sağladı. Dolayısıyla cinsiyetçi sorunlarla yüzleşmek için çok sayıda zengin düşünceler, yeni ve eski uygulamalar var. En büyük hatamız, ne yazık ki çoğu kez ego mücadelesine indirgenmiş gibi görünen kadın hareketi içindeki farklı konum ve fikirleri nasıl yerleştireceğimizi bilmemek olabilir. 
Farklılıkları yansıtan çalışmalar…
Bence, İspanyol devletinin feminist hareketinde bugün karşılaştığımız örgütsel bir sorun kadın mücadelesine yanıt vermeyen ve yanıt vermemesi gereken güç ve baskı dinamiklerinin yeniden üretilmesidir. Meclislerimizde bizimle birlikte yaşayan, İspanyol, beyaz, Avrupalı, orta sınıf, profesyonel bir kadın, üniversite eğitimi almış, güvencesiz bir işi olmayan, şehirli, heteroseksüel vb. yansıtılmayan birçok arkadaşımızın konuşmasını ve taleplerini dâhil etmek bizim için zor. Tüm kadınlar için tek bir mücadele fikrini aynı hızda sürdürmek, onları genel ve indirgemeci bir kategoriye sıkıştırmak gibi hatalarımızın üstesinden gelme yolunun benzerliklerimizi, yaklaşımlarımızı ve farklılıklarımızı yansıtan, ancak her seferinde her zaman bilgi ve karşılıklı saygıdan hareketle, kadınların direnişini ve mücadelelerini bilmenin ve yönlendirmenin farklı yolları arasında karşılaşma ve anlayış ağlarının oluşturulması olduğuna inanıyorum. Buna kişisel çözümüm İber Yarımadası'ndaki çeşitli gruplara katılmak, duygusal bağlarımı sürdürmek ve Kanarya Adaları'ndaki meslektaşlarımla işbirliği yapmak. Bir yandan bir kadın grubu olan Libertarians’dan meslektaşlarımla, ortak mücadele için karma alanlara yoldaşlarımla katılmaya devam ederek anarşist hareket içinde varlığını sürdüren ataerkil yapılar içindeki baskılara direnmek ve sonlandırmaya çalışmak. Öte yandan, şu anda yaşadığım Asturias’da kadın mücadelelerinin enternasyonalist bağlarını sürdürmek ve kendi topraklarında savaş ve devrimden kaynaklanan durumları mümkün olduğunca yaymak ve duyurmak için Rojava'yı Savunan Kadınlar Kolektifi’nin bir parçasıyım. Son olarak, İspanyol feminist hareketi içindeki anlaşmazlıklar ve çatışmalar göz önüne alındığında, Asturias'ta, geniş bir yelpazede feministlerin katıldığı “İnsan Hakları için Feministler" adını verdiğimiz bir grup oluşturduk. Denemek istiyoruz, en azından amacımız, hepimize ve ömür boyu yaşanmaya değer bir yaşam garantisini sağlamak için tanımlanan insan haklarının bu gezegendeki tüm insanlara tanınması gerektiğini bir kez daha vurgulamaktır. Ayrıca geçmişte kadın hareketlerinin tarihsel hafızasının kurtarılması için üniversiteyle birlikte çalışıyorum. Buradan mevcut faşist ve neoliberal eğilimlere karşı koymanın temel olduğunu düşünen, kendi mücadele geleneklerimiz olan özgürlükçü ve devrimci kadınların tarihsel mirasını yaymak için güzel işler çıkaran Valensiya'daki bir grup kadın tarafından düzenlenen radyo programı olan Dones i Prou'ya ve iki özgürlükçü dergiye teşekkür etmek isterim. 
Dünya genelinde kadınların tam eşitlik ve özgürlük sağlayabilmesi için kadın hareketlerinin nasıl bir örgütlenmeye ihtiyacı var? Kadın hareketleri arasındaki koordinasyon nasıl
sağlanmalı, ortak güç ve dayanışma ağı nasıl örülmeli?
Sanırım gerekli olan her şey son sırada, dünyanın farklı yerlerinde kendi gelenekleri, katkıları ve tarihsel mirasları olan kadınların mücadelelerinin çok benzer temel sorulara cevap verdiğini düşünüyorum. Bunlardan biri cinsiyete dayalı şiddet, bu nedenle birbirimize ihtiyacımız var. Avrupalı konumumdan ve onunla birlikte gelen ayrıcalıklardan düşününce, uyumlu çalışmanın kişisel alçakgönüllülük, ön bilgi ve başkalarının gerçeklerine ve diğer bölgelerdeki kadınların mücadelelerine saygıdan geçmesi gerektiğine inanıyorum. Kendimizi de küresel hâkimiyet çarkının bir parçası olarak anlamak, sınırlarımızı korumak için ölümler ve şiddet gerçekleşmeden önce inkâr etmemek ve başka yöne bakmaktan geçmek. Bu Batı'dan dünyanın geri kalanına, üniversitelere, akademik kuruluşlara, STK'lara ve benzerlerine katılımımızın derin bir sorgulamasıyla, politik ve kurumsal feminizmin geliştiği olağan döngü ve kanalların dışına, rahat yerimizden çıkmamız için bizi zorlar, ayrıca bizi yaşadığımız topraklarda neler olduğunu, devletlerimizin dış ve ekonomik politikasını, ülkelerimizdeki göçmen ve mültecilerin durumunu yeniden düşünmeye ve eleştirel bir şekilde değerlendirmeye zorluyor. Bu anlamda İspanyol devletindeki Jineoloji kamplarına katılmak, öğrenmek ve yakınlarda yaşayan ama benimkinden farklı gerçekleri olan meslektaşlarla mekânları paylaşmak, onlarla diyalog kurmak ve işbirliği yapmak benim için çok önemli oldu.
Kapitalizmin liberal ideolojisi ve aşırı sağ muhafazakar iktidar yapılanmalarının başta kadınlar olmak üzere dünya genelinde eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren tüm yapıları sindirmeye, mücadelelerini bastırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Kadınların ve halkların özgürlük, demokrasi, eşitlik ve adalet argumanlarını, taleplerini biçimsel yaklaşımlarla saptırmaya çalıştıklarını da ortada. Sizce sistemin bu yaklaşımlarıyla mücadele hangi temelde olmalı? Siz mevcut sistemsel gerçekliğin bu yaklaşımlarını nasıl yorumluyorsunuz?
Etrafımızı saran bu acımasız sistem, çevremizdeki bireyselcilik ve sosyal izolasyonun da kanıtladığı gibi, kendisini dönüştürme ve varoluşun tüm yönlerine, en mahrem ve özel bile olsa, girmek gibi korkunç bir yeteneğe sahip. Ayrıca, tek amacı herhangi bir direnişi kontrol etmek ve etkisiz hale getirmek olan büyük uyarlanabilir kapasitesini vurgulamalıyız; örneğin, Batı'da kadın mücadelelerinin sloganlarını saptırmaktan ve tüketim nesnelerine indirgemekte tereddüt etmez ve onları diğerlerinden daha acımasız şekilde şiddetle cezalandırır. Batı'daki sembolik bakış açısından, en yansızlaştırma ve baskıcı şeyin neoliberal kapitalizmin karşı diğer alternatiflerinin sembolik inkârında yattığına, bir toplumun olasılığını ortadan kaldırmakta, gezegenin diğer bölgelerindeki mücadeleler ve direnişin gösterdiği gibi, bu dünyanın, kusurlu olmasına rağmen, tek yaşanabilir dünya olduğuna inanıyorum. Bence mücadele anarşist hareketin katkılarına dayanmalıdır ama hayatı öğrenme yolunun kişisel bir tercih olduğunu bildiğim için bize eleştirel ve çeşitli düşünmenin önemini gösteren anarşizmdir. Bununla birlikte, anarşizmin, kişisel tevazuyu ve eşitlik arasındaki anlayışı, dayanışmayı ve karşılıklı desteği, özyönetimi, özgürlüğü ve tüm insanlar için devrimci eşitliği, başkalarının varlığına saygı duymayı, özgür aşk, kişinin şimdiki ve gelecekteki özgürlüğünün kurulması için mutlu ve güvenli olması gereken bir alan olan çocukluk anlayışını destekleyen etik değerlerin savunulmasına dayandığını vurgulamak isterim. Ve son olarak, bizi ezen neoliberal sisteme alternatif ufuklar ve yollar yaratmak için özgürlükçü düşüncenin bağlantısını da vurgulamak isterim. 
Bildiğiniz gibi Ortadoğu, savaşın ana merkezi olarak kullanılıyor. Bu coğrafyada devam eden savaşlar ağırlıklı olarak kadınları, çocukları, etnik ve dini azınlıkları etkiliyor. Ortadoğu'nun bu baskıdan çıkıp kendini özgürleştirebilmesi için kadınların mücadelesi ve örgütlenme yöntemlerinin Ortadoğu'yu özgürlüğe götüreceğini düşünüyor musunuz?
Tabii ki kadınların mücadelesi benim için sadece Ortadoğu için değil, tüm gezegen için kurtuluşun anahtarıdır. Kadınlar arasında yaşanan birçok anlaşmazlığa rağmen, daha önce de söylediğim gibi, bana göre yaşamı, insanlık için gerçek adalet ve özgürlük ortamını ve koşullarını savunmak için anlayış ve işbirliği araçları sunabilen kadınlar da olduğumuz açık.
Buna bağlı olarak Ortadoğu'daki kadın hareketlerini takip ediyorsunuz, gelişim düzeylerini nasıl görüyorsunuz?
Dürüst olmak gerekirse, bu konuda az şey biliyorum. Onların zamanımızın Sosyal Devrimi'nin kahramanları olduklarına inanıyorum. Demek istediğim şey, Ortadoğu'daki kadın hareketleri sosyo-kültürel ilişkileri yapılandırmanın ve kapitalizme ve onların ulus-devletlerine karşı politik-ekonomik alternatifler yaratmanın başka yolları olduğunu, başka daha iyi bir dünyayı düşünmenin ve yaratmanın mümkün olduğunu bize gösteriyor. 
Sonuç olarak, Ortadoğu'daki mevcut durumda en örgütlü ve dinamik hareket Kürt kadın hareketi olarak gösteriliyor. Bu hareketin ilerlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında daha önce söylediğimi tekrar edeceğim. Kürt kadın hareketinin bize ilham verdiğini ve zulüm sisteminin ve ataerkilliğin geleneksel hâkimiyetini aşmamızı sağlayan diğer yaklaşımları var olan ataerkillikle tekrar düşünmemizi sağladığı için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kürt kadın hareketinin mücadelesinin, içinde yaşadığımız bu neoliberal sisteme karşı direniş yaratmak için karmaşık ve çok zengin bir süreç olduğuna inanıyorum. Farklı gruplardan kadınlar ve diğer bölgelerdeki kadın hareketleri arasında anlayış ve işbirliği köprüleri kurmanın yolu da harika bir örnektir.
Son olarak, 8 Mart için dünya kadınlarına hangi mesajı göndermek istiyorsunuz?
Bütün kadınlara bir mesaj vermek zor, ama hiç şüphesiz, tüm derin ve devrimci duygularla saygı ve sevgimi ifade etmek ve onlara umarım hepimizin hak ettiği o onurlu, özgür ve keyifli yaşamı savunmak ve fethetmek için neşeyi, gücü, cesareti ve direnci koruruz demek istiyorum.