Müslüman feminist Berrin Sönmez: Mücadelemizi birleştirmeliyiz
Diyanetin hutbesine tepki olarak başörtüsünü çıkaran Yazar Berrin Sönmez, “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve laikliği birleştiren bir mücadele zemini oluşturalım. O zaman, mücadelemizi özgürce yürüteceğimiz bir zemin oluşur” dedi.

BINEVŞ STÊRK
Amed- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1 Ağustos'ta camilerde verdiği Cuma Hutbesi, “kadınların toplumsal hayattaki giyim kuşamını düzenlemeye çalıştığı ve özgürlükleri kısıtladığı” gerekçesiyle ciddi tepkilerle karşılaştı.
Tepki olarak başörtüsünü çıkardı
Müslüman feminist ve yazar Berrin Sönmez, Diyanet’in vaazını protesto etmek için canlı yayında başörtüsünü çıkardı.
Berrin Sönmez, “Başörtüsü zorunluluğu getirilmesi ihtimaline karşı şimdiden başımı açıyorum” diyerek Diyanet İşleri Başkanlığına meydan okudu.
Bu eylemi bir kesim tarafından tepkilere neden olurken, kadınlar ise ona destek verdi.
Berrin Sönmez, AKP’nin kadın politikalarını ve eyleminin nedenini ajansımıza anlattı.
‘Bu tepkiyi göstermemin zamanının geldiğini düşündüm’
Başını örtmeye karar verdiğinde AKP’nin yükselişte olduğu bir dönem içinden geçtiklerini hatırlatan Berrin Sönmez,
“O zamanlar emekli olduğumda başımı örterim demiştim. Ama emekli olduğum yıllar, AKP’nin yükseldiği yıllara rast geldi. ‘İranlaşacağız’ gibi kaygılar vardı. O zaman kendi kendime, böyle bir ihtimal hiç olmaz ama yüzde bir ihtimal de olursa ben yeniden başımı açarım diye karar verdim.
Bu tepkiyi göstermemin zamanının geldiğini düşündüren şey, 1 Ağustos tarihli Diyanet hutbesi oldu. Son birkaç yıldır eyvah demeye başlamıştım, giderek yaklaşıyor bu ihtimal. Açmak zorunda mı kalacağım, bakalım diye düşünmeye başlamıştım” dedi.
‘İktidarın din politikasının bir parçası’
Berrin Sönmez, başörtüsü zorunluluğu getiren bazı örnekleri sıralayarak şöyle konuştu: “Türkiye’de örtünme zorunluluğu olan bir bankada çalışan bir kadın, özel yaşamında örtünmüyormuş. Bunu tespit ettikleri zaman, işten çıkarmışlar. Ankara’da bir kamu kurumunda müdür yardımcısı olarak terfi edilen bir kadına, terfi ettiren amiri tarafından ‘Eğer başörtülü olsaydın, müdür olurdun’ denmiş. Bunlar, adım adım gelen tehlikelerdi. Tavsiye, teşvik, yönlendirme gibi şeylerde zorlama henüz yok gibi görünüyor. Ancak diyanetin hutbelerde yaptığı bu söylem, iktidarın din politikasının bir parçası.”
“Diyanet, iktidarın propaganda aygıtı niteliğinde çalışıyor” diyen Berrin Sönmez, gelen tehlikelere karşı uyardı; “Eğer Diyanet böyle bir tavsiyeyi 90 bin camide yüzde 95’in üzerinde erkek olan bir cemaate yapıyorsa, o zaman iktidarla ilişkilerini iyi tutmak isteyen bürokratlar, sermaye sahipleri, yani özel sektörü de buna katarak düşünüyorum, o kurumsal yapılarda kadınlara yönelik baskılar gelebilir.”
‘Ben bir yandan dinimi korumak istiyorum’
Berrin Sönmez’e göre; o derin kavramları sadece bedene indirgenmesi, Müslümanların düşünce dünyasını çölleştiren bir yaklaşım. Eylemiyle aynı zamanda dinini ve inancını korumak istediğini kaydeden Berrin Sönmez, “Çünkü Diyanet İşleri Kurumu, ibadetler konusunda halkı doğru bilgilendirmekle yükümlü. Hurafelerden arındırmakla yükümlü. Ama hurafeleri öne çıkarıp, özellikle Selefi yaklaşıma sahip hadislere çok fazla yer veriyor. 6-7 tane de hadise yer veriyor. Ve bakıyoruz ki, bu hadislerin çok büyük bir kısmı, Selefi bakışlı eserlerden alınıyor. Bunların dipnotlarını verdiğinde, bu isimleri görebiliyoruz. Dolayısıyla, laiklik ilkesi hiç yokmuş gibi bakıyor. Hurafelere hiç ses çıkarmıyor. Yolsuzluk, hırsızlık, adalet vs. bunlara değinmiyor. Sadece halka sabır telkin ediyor. Ama kendisi çok aşırı lüks harcamalar yapmasıyla tanınıyor” eleştirisinde bulundu.
‘Kuran-ı Kerim’de kadının miras hakkı var’
Berrin Sönmez, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Laiklik ilkesini iktidar da zaten yeterince uygulamadığı için Diyanet buradan çok pervasızca hareket edebiliyor. Diğer yandan, kadınların haklarına karşı çok baskıcı bir yaklaşım sergileniyor. Örneğin, benim bu eylemimden bir hafta sonra, turizm üzerine bir fetva verdi. Orada, ‘giyinik çıplaklar’ ifadesini kullandı. Sahillerde, lüks otellerde falan dedi ama, Diyanet de bütün toplantılarını lüks otellerde yapar. O devasa binasında sanki hiç konferans salonu yokmuş gibi. Orada sahilde, denizde, kadın erkek bir arada olunmasına açıkça bir tepki göstermedi. Ama giyinik çıplaklar ifadesinden bunu kastettiğini düşünüyorum. Ondan sonraki hafta da miras hakkına müdahale etti. Laik hukukla eşit miras hakkımızı, kadınların eşit miras hakkını engellemek istedi. Kuran-ı Kerim’de miras ayeti ile ilgili diyebilirim ki; ‘kadına bir pay vardır, erkeğe bir pay vardır’ der. Payların oranını belirtmez. Payların oranı, fıkıh ehli tarafından, yani insanlar tarafından o günün toplumunda, o günün şartlarına göre, anlayışına göre şekillendirilmiş bir şeydir. Ama Diyanet, ‘kadınlar erkeğin yarısını almazsa erkek kardeşinin kul hakkına girmiş olur’ falan dedi. Bu çok korkunç bir şey.”
‘Şiddet, ataerkilin kurucu unsurlarından birisi’
Tüm bunların kadınların yaşamlarını kısıtlayan, hatta şiddete açık hale getiren uygulamalar olduğunu ifade eden Berrin Sönmez, “Şiddet, ataerkilin kurucu unsurlarından birisi. Günümüzde ise şiddetin pek çok türü var. Ekonomik, fiziksel, cinsel ve daha birçok şiddet var. Ama bunların içinde ismini koymadığımız başka şiddetler de var. Üniformalı mesleklerde çalışan erkekler bunu yapıyorsa, buna ‘üniformalı şiddet’ diyoruz.
Neden özellikle onu ayırmak zorunda kalıyoruz? Çünkü cezasız bırakılıyorlar. Bunu on yıllardır Kürt kadınları üzerinde gördük. Ama baktık ki bu Türkiye’nin başka yerinde de var. Ama Kürt kadınları çok uzun yıllardır en çok yaşadı. Korucular hemen bir bahane bularak kurtuluyorlardı. ‘Dağa gidiyordu, onu durdurduğum için benden intikam alıyor, yalan söylüyor’ deyip işin içinden çıkıyorlardı.
‘Eleştirmekten vazgeçmiyoruz’
Pek çok Kürt kadın derneğiyle çalıştık. TJA ile de çok çalıştık. Birlikte mücadelemiz halen devam ediyor. 90’larda Kürt kadın hareketi, seküler kadın örgütleri içerisinde sosyalist yapılar içerisinden entegre oldu ve kendini kabullendirdi. İslami kadınlar ise biraz daha zorlandılar. Fakat günümüzde artık ana akım feminizm diyemiyoruz çünkü onun bir normu yok. Bütün ilkeler etrafında bir şekilde ortaklaştılar. Feminizm de dikensiz bir gül bahçesi değil. Ataerkile dikenlerimizi batırmadan onu geriletemiyoruz. Dolayısıyla bu dikenlerimizi bazen birbirimize de batırabiliyoruz. Eleştirmekten hiç vazgeçmememiz gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘Kadının hakkının engellenmesi İslam’a aykırıdır’
Kürt kadın hareketinin felsefesi olan “Jin Jiyan Azadî”nin tüm kadınların özgürlüğünü kapsayan bir slogan olduğunu söyleyen Berrin Sönmez, sloganın İslama en ufak bir ters düşme hali olmadığını belirtti.
Berrin Sönmez, “Tam olarak aslında İslam’ın kadına verdiği haklar açısından özüne uygun olduğunu düşünüyorum. Kadın özgür olmazsa zaten toplum olmuyor. Kadının yaşam hakkı en ufak bir şekilde engellenirse, bu İslam’a aykırıdır. Ama bu Selefi zihniyet sahipleri böyle düşünmüyor. Daha önce Alevi bölgelerinde kadınları kaçırdılar. Sonra Süveyda bölgesinde bunu yaptılar. İslam ülkelerinin dinden en çok uzaklaştığı bölgelerdir bunlar” dedi.
‘Din tek bir siyasi görüşün tekelinde değil’
“Dinimizin tek bir siyasi görüşün tekelinde olmadığını biliyoruz, o halde buna göre davranalım yani itirazımızı yükseltelim” çağrısında bulunan Berrin Sönmez, bunun için de Türkiye’de İslami feminizmin güçlenmesi gerektiğini vurguladı.
‘Mücadeleyi birleştirmeliyiz’
Berrin Sönmez konuşmasını şöyle tamamladı: “Laiklik o kadar büyük bir tehlike altına girdi ki, hem laikliği hem de dinimizi savunmak gibi bir duruma geldik. Gençler çok seküler bir tavıra doğru ilerliyorlar. Bu da güzel bir şey. Çünkü biz hiçbir zaman manastırda yaşayan bir Müslüman toplumu görmedik.
Toplumun içindeyiz ve tüm insanları kapsayan bir iyilik yapmış olacağız. Bu iyiliği kendimizden ve insanlıktan sakınmayalım. Laiklik aslında dindarlar için de bir özgürlüktür. Evrensel hukuka göre bütün yurttaşlarını eşit görmesi gerektiğini belirten bir hukuk sisteminden söz eder. İnsan hakları ve kadın haklarını savunmayı ortaklaştırmalıyız. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve laikliği birleştiren bir mücadele zemini oluşturalım. O zaman, mücadelemizi özgürce yürüteceğimiz bir zemin oluşur.”