Aklın yolunun bir olduğu yer: Demokratik toplum çağrısı
Demokratik toplum çağrısıyla esasen topluma bir görev verildiğine dikkat çeken Gazeteci Çilem Küçükkeleş, “Çağrı Türkiye halklarının bugün can alıcı ihtiyacına dönüşmüş durumda” dedi.

SERPİL SAVUMLU
Haber Merkezi- Kürt sorununun çözümü noktasında son birkaç ayda yaşanan gelişmeler ve İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile gerçekleştirilen görüşmeler sonrasında 27 Şubat’ta yapılan açıklama Türkiye’nin yeni bir ‘yola’ girdiğini gösterdi. Abdullah Öcalan, PKK’ye bir fesih çağrısının yanında tüm Türkiye halklarına demokratik bir toplum çağrısında bulundu.
Bu çağrı toplumun tüm kesimleri tarafından tartışmaya açılırken, 1 Mart tarihinde PKK ateşkes ilan etti ama sonrasında devlet tarafından bir adım atılmadığı belirtildi. ‘Süreç tıkandı mı?’ tartışmaları arasında 10 Nisan’da Dem Partili vekiller Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Sürecin ilk baştan bu yana iktidar kanadında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘ısrarı’ ile sürecin ‘ilerlediği’ yorumlarının yanında bu görüşme süreçle ilgili yeni bir gelişmeyi de ifade ediyor denilebilir. Ancak sürecin nasıl ilerleyeceği, olası bir kongrenin Abdullah Öcalan’ın katılımıyla nasıl gerçekleşebileceği soruları bir yana yapılan çağrının bir diğer önemli yanı Türkiye’de toplumun bunu nasıl okuduğu ve bu çağrıya karşılık sahiplenme noktasında nasıl bir tutum alacağı konuşuluyor.
‘Birlik ve daha güçlü olmak’
‘Adım atıldı ya da atılmadı’ sorularından bağımsız ve buraya kendini sıkıştırmadan barış ve demokrasinin toplumsallaşması esas mesele olarak masada duruyor. Özellikle 19 Mart sonrası yaşanan süreçte baskılar ve baskılara karşı verilen mesaj nasıl bir mücadele verilmesinin de ip uçlarını gösteriyor. Kadınlar bu süreçte kurulacak masaların asli tarafları. DEM Parti Kadın Meclisi, kadınların bu süreçte irade olmaları ve demokratik bir Türkiye’nin oluşturulmasında aktif yer almaları için çalışmalarına başladı. Bu çalışmaların bir parçası olarak Alevi kadınlarla da görüşmeler organize edilecek. Kadınlar kutuplaştırıcı siyaset yerine birlikte ve daha güçlü bir toplumsal muhalefeti oluşturmanın aynı zamanda bu çağrıya karşılık vermenin hazırlıkları içinde.
Sürecin bir öznesi olarak ifade edilen Alevi kadınlarla ilgili Gazeteci Çilem Küçükkeleş ile konuştuk.
‘Aklın yolunun bir olduğu yer’
“Demokratik topluma neden ihtiyacımız var?” sorusuyla başladığımız sohbetimizde Çilem Küçükkeleş, Aleviler için Abdullah Öcalan’ın çağrısının önemine değinerek şöyle konuştu:
“Biz devletsiz toplumlarız, devlet kurmak değil tam tersi devletsiz de toplumsal olarak birlikte yaşayabileceğimizi düşünen topluluklarız. O yüzden Aleviler hiçbir zaman devlete bulaşmamıştır ya da devleti arkasına alarak devletin suçlarına da hiç bulaşmamıştır. Alevilerin gözü toplumdadır. Toplumla birlikte hareket etme, toplumla birlikte yapma, birbirimizin varlığını görme, birlikte yaşamı kurabilme aslında Alevilerin en büyük ideolojisi olan birlik ideolojisine çok uygun olan bir yerdedir. Ben tam da 27 Şubat’ta yapılan çağrının topluma yapılmasını çok önemsiyorum. Çünkü devletler öyle bir hale geldiler ki her biri kontrolsüz ve hukuksuz bir güce dönüştüler… Devletler toplumlara bu kadar hukuksuz saldıramazlar, bu kadar tank ve top, silah gücünü kullanamazlar, bu kadar kimi görüyorsam istediği yerde öldürebilirim diyemezler. Bunun da bir hukukunun olması meselesini çok düşündüm ve doğal olarak da bu kadar zor kullanan devletlerle nasıl baş ederiz kısmında en aklın yolunun bir olduğu yer bence tam da şurası, toplumsal olarak birlikte hareket etme ve demokratik bir toplumu birlikte inşa etme.”
‘Toplum çağrıyla ilgilenmeli’
Aleviler açısından da demokrasinin ekmek ve su kadar önemli olduğunu belirten Çilem Küçükkeleş, çağrının devleti demokratik olmaya zorlayan bir perspektif sunduğunu vurgulayarak, “Elbette bu çağrıda PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan’la devlet arasındaki diyaloğu kendi teknik meseleleridir. Yani bir şekliyle bu işin nasıl kurulacağı, nasıl olacağı, nasıl gideceği, ne zaman bir kongre yapılacağı bunlar aslında toplumun ilgilendiği değil de aslında çağrıda görev verilen meseleyle toplumun çok daha ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
‘Demokrasi hepimizin sorununu çözen bir meseleye dönüşmeli’
DEM Parti Kadın Sözcüsü Halide Türkoğlu’nun geçtiğimiz günlerde kadın gazetecilerle organize edilen basın toplantısında birçok çevreyle görüşmeler yapıldığına dair aktarımların olduğunu anlatan Çilem Küçükkeleş, toplumsallaşma meselesinin tek başına DEM Parti’ye yüklenmemesi gerektiğini ifade etti ve şunları söyledi:
“Bu kadar önemli bir inşanın bir siyasi partinin tek başına yapacağı bir inşa olduğunu düşünmüyorum. Doğal olarak da bu kadar zorla karşı karşıyaysak ve hepimiz de kurtuluşu demokratik bir cumhuriyette buluyorsak, o zaman Türkiye’de birçok sivil toplum hareketi gelişmeli. Bu öyle geniş kapsayıcı bir alana yayıldı ki Türkiye’de Kürtler ve Aleviler belki de en çok zor gören toplumlardı katliam gören toplumlardı, demokratik bir anayasa, demokratik bir devlet, haklarını ve varlıklarını güvenceye alacak bir yapı için çok uzun mücadele ettiler ama bugün öyle bir noktaya geldik ki aslında AKP herhangi bir köylünün bahçesindeki zeytin ağacına kadar savaş açmış durumda. Toplumun varlığına, toplum olma özelliklerine güvenli yaşam alanları oluşturma meselesine, barınma gibi haklarına savaş açmış bir yerde. Uzundur Alevi ve Kürdü yok saymak zaten her alanda savaşa yayılmış durumda. Bu kadar kaos varken kaos elbette ki yayılır ve her hakkı gasp eden bir hale gelir. Biz Türkiye’de gerçekten bunu yaşıyoruz. O zaman demokrasi hepimizin sorununu çözen bir meseleye dönüşmeli. Alevi ile Kürt ile sorunu çözen değil tüm Türkiye halklarının bugün can alıcı ihtiyacına dönüşmüş durumda.”
Toplum siyaset yapmaya başladı
Son günlerde yaşananlarla birlikte CHP’den gelen açıklamalarda en çok ‘demokrasi vurgusu var. Çilem Küçükkeleş, bu durumla ilgili de konuştu ve sürecin neden ve nasıl sahiplenilmesi gerektiğini anlattı:
“Demokrasi CHP’nin bile bugün en büyük ihtiyaçlarından biri haline geldi. Uzundur kendini devletin sahibi sanan, AKP yönetse de bu devlet benim diyen her işleyişinde dönüp devletin faydasını gözeten CHP’ye bile dönüp topluma bakma, toplumla birlikte hareket etme toplumu görme ve birlikte siyaset eyleme noktasına doğru çekmeye başladı. O yüzden demokratik toplum demek aslında toplumun siyaset yapması demek ki Türkiye’de uzundur bu eksikti. Siyasi partiler sadece siyaset yapar gibi, oy kullanmak dışında toplumun bir görevi yokmuş gibi bir siyasal düzen oluşturmaya ve toplumun gözünü hep sandığa çekmeye çalışan bir yöndeydi. Ama Türkiye toplumları gördü ki artık sandık değil siyaset eylemek gerekiyor. Bu siyasi partilerin yaptığı siyasetler de toplumun sorunlarını çözmüyor. Toplumun siyasetine en ihtiyaç olduğu bir dönemdeyiz. Toplum siyaset yaparsa zaten demokratik toplum inşası da o kadar kendini gerçek bulabilecek bir çağrıya dönüşebilir.”
‘En büyük perspektif demokratik toplum inşası olmalıdır’
“Sadece DEM Parti’nin değil, CHP’nin, kadın örgütlerinin, Alevi örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, odaların Türkiye’de var olan, bugüne kadar emek vermiş, inşa etmek için çabalamış ne kadar güç varsa aslında bu gücün önündeki en büyük perspektif demokratik toplum inşası olmalıdır” şeklinde konuşan Çilem Küçükkeleş, bunun dışında çıkışın olmadığına dikkat çekti. Çilem Küçükkeleş, aksi durumu ise şöyle tarif etti:
“Öbür türlü hepimiz farklı yerde farklı azınlıklar, farklı demokratik kitle örgütleri tek tek mücadele edip bu kadar orantısız bir güçten sonuç alma şansımız maalesef yok. Bugün Türkiye’de en büyük formül, demokrasi isteyen herkesin birleştiği, birlikte siyaset yaptığı, birlikte değiştirdiği, dönüştürdüğü birlikte inşa ettiği yeni bir cumhuriyete yeni bir topluma, yeni bir toplumsal harekete ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.”
Herkesin kendi derdine yandığı bir dönemin geride bırakılarak, birlikte mücadele etmenin yollarının ortaya konması temel mesele. Çilem Küçükkeleş, bu sürecin Türkiye’deki Aleviler kadar Suriye’deki Alevileri de ilgilendirdiğini belirterek, ‘Ya hep beraber ya hiçbirimiz’ sloganının bugün için mazlum toplumların kadınları açısından da bir nevi kurtuluş manifestosu olduğunu söyledi. Konuşmasına, “Nasıl güvende olacağız bunca zorun içinde?” sorusuna yanıt vererek devam eden Çilem Küçükkeleş, “Demokratikleşerek olacağız. Nasıl olacak peki bu iktidar yapacak mı bunu? Asla yapmayacak. Toplumsal olarak biz inşa edeceğiz” dedi.
‘Suriye’de yaşanan her şeyin Türkiye’yi de kapsadığını biliyoruz’
Suriye’de ve Türkiye’de Alevi kadınların yaşamlarının benzer olduğunu ve yine benzer olaylarla karşılaştıklarına vurgu yapan Çilem Küçükkeleş, “Bugün Alevi kadınlar Suriye’de katlediliyorsa, Alevi kadınları kaçırılıp hala Orta Çağ karanlığı dedikleri köle pazarlarında satılmaya insan satmaya cüret ediliyorsa bu gündem herkesin gündemi olmalı. Ama herkesin gündeminin buluştuğu yerinde bir demokrasi meselesi olduğunun farkına varması ve ortak mücadeleyi geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum” diye ifade etti. Türkiye’de ve Suriye’de Osmanlı’dan bu yana Alevi kadınlarla ilgili aynı politikaların sürdürüldüğünü dile getiren Çilem Küçükkeleş, katliamlarla ilgili de şöyle dedi:
“Esad çok rahat bir şekilde bir uçağa bindi ve gitti. Geriye orada Esad’ın zulmünün hesabını sormak üzere Alevilere yönelik bir katliam gelişti… Alevi bir kadın sizin malınızdır fetvalarının uzundur bu coğrafyada yaşadığını biliyoruz. Ve biz bu katliamın bu noktaya geleceğini de biliyorduk. Tıpkı Ezidi kadınların da malının canının helal olması meselesini deneyimlemiş ve yaşamıştık. Türkiye ve Suriye’deki fetvaların birbirinden ayrı değil aynı fetvaların var olduğunu, devamcılarının olduğunu biliyoruz. Suriye’de yaşanan her şeyin Türkiye’yi de kapsadığını biliyoruz ki bunu bize İletişim Daire Başkanlığı anlattı. Amaç Alevileri dışlamak ve siyasetsiz bırakmaktı.”
‘Çözüm birbiriyle çok ilişkili’
“Bu sürecin en önemli iki sorunu olan Kürt sorunu ve Alevi sorunu sorun derken bu farklılığı reddetme meselesi her iki ülkede de bir bakiyeye dönüştü ve ben çözümlerinin de birbiriyle çok ilişkisinin olduğunu düşünüyorum” diyen Çilem Küçükkeleş, şu sözlerle devam etti:
“Suriye’de Alevilerin sorunları çözülürken, Türkiye’deki Alevilerin sorunlarını da ya da Türkiye’deki Kürtlerle sorun çözülürken Suriye’deki Kürtlerle de bir yol bulmak zorunda olduklarını düşünüyorum. Bu ikisi çok birleşik ve Suriye’de Alevilere yönelik yapılan her tutumun Türkiye’deki Alevileri de kapsadığını düşünüyorum.”
‘Suriye’den çıkan ders’
Çilem Küçükkeleş, Suriye’de yaşananların aynı zamanda Türkiye’yi de kapsayan bir ders çıkardığını düşünüyor:
“En nihayetinde Suriye’de çıkan şöyle bir ders var: 13 yıl bir savaş sürmüş ve siz bu savaş içerisinde dostlarınızı bulmamışsınız, kendinizi savunamamışsınız, yol arkadaşlıkları kurmamışsınız ve beklemişsiniz. Rejim ta ki düşene kadar. Bu bütün Aleviler için çok büyük bir derstir. Nasıl olur da 13 yıllık savaş içerisinde biz Türkiye’deki Aleviler de orada IŞİD Alevi katliamı yaparken, durmuşuz onlar da bu kadar tehdit altındayken kendilerini savunma konusunda ve değişim olduğu anda kiminle yol arkadaşlığı yapacakları konusunda bir hazırlıklarının olamadığını gördük. Şimdi geldi her şey kapımıza dayandı. HTŞ’nin orada yaptığı bir soykırım var. Türkiye’de de Alevilerin hakkı hukuku yok. Suriye ile dayanışmak istediklerinde eylemleri etkinlikleri engelleniyor. Doğal olarak da hepimizin çıkaracağı ders şu: Birlikte demokratik bir rejimi inşa etmezsek aslında kuruluş yok tek başına.”
‘Birlikte olmak barikat yıkar’
Çilem Küçükkeleş, çıkış için Suriye’de Arap Alevilerin mutlaka yol arkadaşlarını bulması gerektiğine dikkat çekerken bunun için Rojava örneğine işaret etti. Çilem Küçükkeleş, son olarak şöyle devam etti:
“Kürtler, Aleviler, demokratlar, sekülerler, kadınlar, birçok bu coğrafyada demokratik damarlar var. Bu damarlar bir araya geldiğinde çoğunluğa dönüşebilir. O yüzden de şöyle bir döneme girdiğimizi düşünüyorum en küçük bir dernek kongresinde bile artık birleşen, bütünleşen ve ortaklaşan bir yere bir birimizle yarıştığımız, beğenip beğenmediğimiz meselesinde değiliz. Hepimizin bütün hakları askıda. Ve artık can güvenliği gibi bir sorunumuz var. Doğal olarak da demokratik toplum çağrısı tam da bu bileşkeyi kurmak üzere çok önemli. Herkesin derdini bir tarafa bıraktığı ama hepimizin dertlerinin çözüm noktasında da demokraside ortaklaştığımız bir birlikteliğe davet ediyor bizi. Bunun en güzel taraflarından biri de bunu devlete değil bize tarif ediyor. O zaman toplumsal gücü görmek gerekiyor. Bunu biz nasıl gördük… Mesela İstanbul öğrencilerinin ilk barikatı yıkması bence Saraçhane için bir dönüm noktasıydı. Birlikte durmak barikat yıkar. Toplumların rızası olmadan hiçbir iktidar kendini sürdüremez.”
Çilem Küçükkeleş, özce çıkış yolunun neden ve nasıl olması gerektiğine dikkat çekerken, aslında tek bir kelime ile yapılması gerekeni ve çıkış yolunu gösteriyor: birlikte mücadele!