“İş piyasası ırkçılığı körüklüyor”

Türkiye’de çalışma yaşamında yaşanan eşitsizlikler giderek derinleşiyor. Özellikle iş piyasası ırkçılık ve yabancı düşmanlığının körüklendiği alanlardan biri haline geliyor. İşçi kadınlar etnik kökenlerine göre sınıflandırılıyor ve çalışma saatinden ücretlendirmelerine bu kökler esas alınıyor.

  

ELİF AKGÜL

İstanbul- Türkiyeli ve Suriyeli kadınların ev dışı ücretli işgücüne katılımlarının belirleyenlerini ve etkilerini toplumsal cinsiyet ve gruplar arası ilişkiyi odağına alarak anlamayı amaçlayan Lülüfer Körükmez’in hazırladığı “Piyasa, Politika ve Toplumsal Cinsiyet Kıskacında Kadın Emeği” raporu yayımlandı.

Kırkayak Kültür, Şimdiki Kadınlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ve Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) ortaklığında Ministry of Foreign Affairs of Denmark (Danida) tarafından desteklenen projenin bir çıktısı olarak yayımlanan rapor 71 sayfadan oluşuyor.

Kadınların ev dışı ücretli işe girişlerini ve çalışmaya devam edip etmeme kararlarının belirleyenlerini ortaya koymayı, Türkiyeli ve Suriyeli kadınların birlikte çalışma deneyimlerinin, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına etkisini anlamayı amaçlayan çalışma kapsamında Antep ve İstanbul’da görüşmeler yapıldı. Katılımcıların yaklaşık yüzde 40’ı 26-35, yüzde 27’si ise 36-45 yaş aralığında yer alırken yüzde 63’ü evli; kadınların 18’i tekstil sektöründe, 18’i hizmet sektöründe çalışırken 7’si kendi iş yerini işletiyor, 7’si temizlik işi yapıyor ve 5’i ise görüşmenin yapıldığı anda işsizdi.

Raporun çıktılarını ajansımıza değerlendiren Lülüfer Körükmez, en önemli çıktının “ırkçılığın, yabancı düşmanlığının körüklendiği noktalardan birisinin iş piyasası” olduğunu ifade etti. İnsanların yaşamlarını sürdürürken birbiriyle rekabet halinde bırakıldığını bunun “düşmanlıkla” sonuçlandığını ifade eden Lülüfer Körükmez şöyle konuştu:

“Kişiler Suriyeli, Türkiyeli gibi etnik, milli bağlarıyla anılıyor. Halbuki işin örgütlenişi başlangıçta düşmanlığın oluşmasının zemini. Maalesef ki Türkiye’deki politikalar, bu düşmanlığı azaltacak ve birlikte yaşamayı sağlayacak politikalar değiller.”

İnsanların “yalnız bırakıldığının”, “hayat mücadelesi içinde karşı karşıya gelmeye devam ettiğinin” altını çizen Lülüfer Körükmez “Bunu düzeltecek politikalar olmadığı gibi üzerine politikacıların ve medyanın yaydığı, sosyal medyada tekrarlanan ırkçı, dışlayıcı, damgalayıcı söylemler durumu daha da kötüleştiriyor ve Altındağ’da olduğu gibi ırkçı saldırılara dönüşüyor” dedi.

“Türkiyeliler-Suriyeliler ayrımı ortaklıkları görünmez kılıyor”

Göç meselesini konuşurken “Suriyeliler” ve “Türkiyeliler” gibi bir ayrıştırmanın ortaklıkları görünmez kıldığını vurgulayan Lülüfer Körükmez, “Bütün herşey göçmen olup olmamaya, mülteci olup olmamaya bağlanıyor” diye konuştu.

2020’nin başından beri dünyayı kavuran pandeminin kadınların iş gücüne katılımını azalttığını ifade eden Lülüfer Körükmez, “En altta olanlar yani kayıtsız çalışanlar bütün pandemi koşullarına rağmen çalışmaya devam ettiler” diyerek şunları söyledi:

“Havasız bodrumlarda gerçekten işin çok nadiren durduğunu gördük. Örneğin konfeksiyon piyasasında, iş neredeyse saatlik ücrete dönmüş vaziyette. Dolayısıyla insanlar bütün pandeminin genel ortamından etkilenmiş olmakla birlikte, yine bütün riskleri alarak iş bulduklarında çalışmaya devam ettiler.”

“Evliliğin güvence olarak görülmesi patriyarkayı güçlendirir”

Türkiye’de ekonomik krizin ve yoksulluğun artmasının, genç işsizliği yükseltmesinin “eğitim yoluyla edinilen işten umudun kesilmesine” neden olduğunu ifade eden Lülüfer Körükmez, bu durumun kadın açısından evlenme yaşının gerilemesine ve çocuk yaşta evliliklerin artmasına neden olurken, erkekleri de bir an evvel eğitimden alınıp işe girmeye yönelttiğini aktardı:

“Çünkü geleceğe dair umutlar bitmiş vaziyette. Biran önce meslek edinmek ve iyi evlilik gelecek için bir umut oluşturuyor. Ki bu kadınların uzun dönemde iş gücüne katılımı için çok önemli bir gösterge. Çünkü insanlar sadece ihtiyaç duyduklarında iş gücüne katılırlarsa bu kadınlar için hem kötü, güvencesiz koşullarda çalışmayı arttırır hem de patriyarkayı güçlendirir. Yani evliliğin bir güvence olarak görülmesi ve sadece ihtiyaç duyulduğunda çalışılması sadece patriyarkayı, geleneksel ilişkileri ve ataerkiyi artırır.”

Her 10 uzun süreli işsizde 6’sı kadın

Raporun bulguları ise özetle şu şekilde:

* TÜİK verilerine göre Türkiye’de işgücüne katılım oranı, 2020 verilerine göre, genel nüfus için yüzde 54,9 iken, bu oran Türkiye vatandaşı erkekler için  yüzde 74,6 ve kadınlar için yüzde 35;  aktif olarak çalışanların oranı ise genel nüfus için yüzde 47,5, erkekler için yüzde 65,2 ve kadınlar için 29,7. DİSK’e göreyse Kasım 2020’de “Covid-19 etkisiyle revize geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı oranı kadınlarda yüzde 43 olarak gerçekleşti.

* Kadınlarda eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılım oranı yükselmekle birlikte, erkeklerle aradaki fark sabit.

* 2015 yılı itibarıyla her on uzun süreli işsizden yaklaşık altısı kadın işsiz.

* ILO ve TÜİK’in ortak araştırmasına göre Türkiye’de cinsiyete dayalı ücret farkı yüzde 15,6. Öte yandan “kayıtlı istihdamda cinsiyete dayalı ücret farkı yüzde 11,5 iken, kayıt dışı çalışanlarda bu oran yüzde 24,2.

* ILO’nun 2017 verilerine göre, Türkiye, yüzde 50,2 ile göçmenlerin işgücüne katılım oranının en düşük olduğu ülke. Aynı verilere göre göçmenlerin neredeyse yarısı enformel istihdam koşullarında çalışıyor.

* Türkiye’de göçmen olmayan ücretli işçilerin yüzde 17,2’si kayıt dışı ekonomide çalışırken, göçmen ücretli işçilerin yaklaşık yüzde 43,1’i kayıt dışı.

* ILO’nun 2019 tarihli çalışmasına göre 2 milyon çalışma yaşındaki Suriyeli mültecinin 930 bini çalışmakla birlikte, yüzde 97’si enformel olarak istihdam ediliyor.

* 2019 işgücü verilerine göre Türkiye’de çalışma izni verilen göçmen kadınların sayısı 50.690. Suriyelilere verilen çalışma izni sayısı 63.789 iken bunun yalnızca 4343’ünü kadınlar oluşturuyor.

* Saha çalışması kapsamında görüşülen Türkiyeli kadınların hepsinin eğitim düzeyi düşük ve güvencesiz işlerde çalışıyor olmasına karşın, Suriyeli kadınlar üniversite eğitimleri olsa dahi, güvencesiz ve düşük kalifiye işlerde çalışıyorlardı.

* Çalışma hayatında kalma süresi, TÜİK verilerine göre 2019 yılında kadınlarda 19,1 yıl, erkeklerde 39 yıl iken, bu rakam enformel sektörde daha da kısalabiliyor. Buna ek olarak kadınlar, ekonomik sıkıntı bittiğinde işten ayrılma eğilimindeler.

Raporun önerilerinde neler var?

Raporda ayrıca meselenin çözümüne ilişkin politika önerileri de yer alıyor. Öneriler şu şekilde:

* Sivil toplum örgütleri ırkçı, yabancı karşıtı ve ayrıcımı içeriğe karşıt içerikler üretmeli.

* Göçmen/mülteci karşıtı olmayan, doğru bilgi içeren ve ırkçılıktan arındırılmış içeriğin, anaakım içerik üreticileri ve anaakım kanallar yoluyla da yapılmalı.

* Sosyal medyada algoritmalar nedeniyle kişilerin kendilerininkine benzer görüşleri gördüğü “yankı odaları”nı aşmak, mesajalrın belli çevrelere sıkışmasını engellemek için yeni teknoloji uzmanlarıyla çalışılmalı.

* Hâlihazırda hak temelli savunu yapan sivil toplum örgütlerinin, sadece iltica/göç alanında çalışan sivil toplum örgütleriyle sınırlı kalmamak üzere, geniş bir ağ içinde birlikte çalışmalı.

* Mülteciler tarafından kurulan sivil toplum örgütleri ve inisiyatifleriyle, Türkiyeli kuruluşlar arasında koordinasyon artırılmalı, uyruğundan ve diğer mensubiyetlerinden bağımsız olarak kurumsal eşitlik temelinde çalışmalar yapılmalı.

* Uluslararası politika çerçevelerinin devlet ve STK’lar yoluyla uygulanma biçimleri ve sonuçları üzerine araştırma ve politika geliştirme çalışmaları yapılmalı.

* Kadınların, güvenli ve güvenceli işlere erişimlerinin sağlanması için ulusal ve uluslararası kurumlara, kayıtlı istihdamın artırılmasına yönelik politikaların uygulanması için baskı ve lobi çalışmaları yapılmalı.

* Suriyeli kadın mülteciler için çalışma izni alınmasını kolaylaştırmak amaçlı lobi ve savunuculuk yapılmalı.

* Araştırma sonuçları kadınların evlerine yakın bölgelerde, esnek çalışma saati imkanı sunan işlerin varlığının, kadınların işgücüne katılımını artırabileceğini gösteriyor. Bu sebeple, yerel ve ulusal otoriteler alt sınıftan Türkiyeli ve Suriyeli kadınların yaşadığı bölgelerde iş olanakları yaratmak için kaynaklarını yönlendirmeli.

* Patriyarkal toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle çalışsalar dahi çocuk bakımı görevi kadınların omuzunda olduğundan, uluslararası ve ulusal sivil toplum örgütleri melek eğitimi programlarında çocuk bakım hizmetleri sağlamalı, ulusal otorite kamusal çocuk bakımı hizmetlerini yaygınlaştırmalı ve artırmalı.

* Suriyeli mülteci kadınlara ve Türkiyeli kadınlara yönelik olarak, haklar ve hakların ihlali konusunda başvurulabilecek mekanizmaların yanı sıra erişilebilir hukuki hizmet sağlanmalı.

* Ayrımcılık, düşmanlık, ırkçılıkla mücadele ve toplumsal cinsiyet normlarının baskısını bertaraf edilmesi konularında Suriyeli ve Türkiyeli kadınların birlikte aktif rol alarak çalışmasını sağlayacak çalışmalar yapılmalı, bu noktada Türkiye kadın hareketi ve feminist çevreler aktif rol almalı.

* Covid-19 pandemisinde pek çok sivil toplum örgütü ve inisiyatif “sahadan” büyük oranda çekildi; ofisler kapandı, başvurular ve iletişim telefon veya dijital ortam yoluyla gerçekleşti. Bu durum mülteciler ve Türkiyeli pek çok kadın için çok zor dönemde ulaşabilecekleri yerlerin ortadan kalkması anlamına geldi. Sivil toplum aktörlerinin örgütlü biçimde koruma ve destek sağlamayı görev edindikleri kişi ve topluluklara hizmet etmeye devam etmeleri için birbirleriyle ve kendi içlerinde örgütlü çalışmanın yollarını aramaları; uluslararası kurumların bu konuda destek vermesi gerekli.