11 milyon kadın, işgücü piyasasına dahil olamıyor

Kadın işçiler erkek işçilere göre Covid-19’un yıkıcı etkilerine daha fazla maruz kaldı. Pandemi döneminde kadınların yarısından fazlasının çalışma süreleri azaldı, yüzde 42’si ücret kaybı yaşadı ve çalışma biçimi erkeklere göre daha fazla değişti. Kadınlar, ücretlendirilmeyen bakım emeğinin yüzde 75’inden fazlasını gerçekleştiriyor. Bakım işleri yüzünden sıklıkla çalışma saatlerini azaltmak zorunda kalıyor ya da iş gücünden tamamen çıkıyorlar. Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Pınar Abdal, ev içi sorumluluğun kadınların istihdamda olmalarını engelleyen başlıca unsur olduğunu, milyonlarca kadının istihdamda bu nedenle bulunamadığını belirterek, “11 milyon kadın yürüttükleri evde bakım ve ev işleri yüzünden işgücü piyasasına dahil olamıyor” diye ifade ediyor.

 

EKİM YAĞMUR

Ankara- Dünya çapında kadınların yüzde 42’si bakım işlerinden sorumlu oldukları için iş bulamıyorlar. Bu rakam erkekler için sadece yüzde 6. Biz de kadınların bakım ve hizmet sarmalına nasıl ve neden hapsedildiğini, salgının neden en çok kadınlarda iş ve gelir kaybına neden olduğunu Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Pınar Abdal’a sorduk.

•  Kadın işçiler erkek işçilere göre Covid-19’un yıkıcı etkilerine daha fazla maruz kaldı. Neden pandemiden en çok kadınlar etkilendi?

Salgın bakımından kritik sektörlerde; yani iş yükünün yoğun olduğu ve talebin fazla arttığı sektörlerde kadın istihdamının yoğunluğu belirleyici oldu. Aynı zamanda örneğin konaklama ve yiyecek hizmetleri gibi düşük ücretli, düşük vasıflı istihdamın yoğun olduğu ve ekonomik riskin en fazla olduğu sektörlerde de yine kadın istihdamının yoğun olduğu alanlar. Elbette, burada sadece kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörler ve işler belirleyici olmadı. Bu işlerde ya da bu sektörlerde çalışmalarının asıl nedeni de cinsiyetleriydi.

Salgın dediğimiz süreç, var olan emek politikalarıyla kadının dezavantajlı konumunun üzerine eklemlenmiş ve bu durumu pekiştirmiş oldu. Çünkü kadınlar en başından itibaren emek piyasasına çok emek gerektiren ancak vasıf gerektirmeyen güvencesiz işlerde eşitsiz bir biçimde dahil olabiliyor. Kadınlar, erkek işçilere oranla daha düşük ücret aldıkları ve daha eşitsiz bir konumda oldukları için işgücü piyasasına bu biçimde dahil oluyorlar ve bu eşitsizlik Covid-19 salgını süresince daha da katmerlenmiş oldu. Emek piyasasında sendikasız, güvencesiz, düşük ücretle çalışan işçiler olarak kadınlar, Covid-19’dan en fazla etkilenen kitle oldu.

“İlk gözden çıkarılan kadın”

•  Kadın emeği ve istihdamı açısından Türkiye’ye ilişkin bir tablo çizersek ne söyleyebiliriz?

Aslında tarihsel olarak Türkiye’de kadın emeği hep ikincil emek konumunda. Çünkü Türkiye’de işçi kitlesi öncelikli olarak mavi yakalı erkek işgücünden ve kas gücünden oluşuyor. Yıllar içerisinde, başta hizmet sektörü olmak üzere bir değişim gerçekleşiyor. Ancak hizmet sektöründe kadın istihdamının ağırlığı artmış olsa bile kadının ikincil emek konumu hiçbir zaman değişmiyor. Öte yandan tarım; tarihsel olarak kadın emeğinin konumlandırıldığı ana alanlardan birisi. Kadın emeğinin belirleyenlerini ele alabilmek için özellikle tarımda ücretsiz aile işçiliğini, mevsimlik tarım işçiliğini atlamamız gerekiyor.

Öte yandan, kadın emeğini tanımlayabilmek için kadın işsizliğine bakmak lazım. Ancak Türkiye’de tarihsel olarak kadın işsizliği erkek işsizliğinden daima açık ara önde gidiyor.  Mesela Türkiye’de resmi işsizlik verileri bakımından erkek işsizliği 10,8 ama kadın işsizliği 14,4. Geniş tanımlı işsizliğe baktığımız zamanda kadın işsizliği yine yüzde 29,6 olduğunu görüyoruz. Bu arada, genç kadın işsizliği Türkiye’de hep en yüksek işsizlik türü oluyor. Her üç genç kadından biri işsiz durumda.

Ev içi sorumluluklar kadınların istihdamındaki bu olumsuz tabloda önde gelen neden. Bu durum milyonlarca kadının istihdama katılımını engelliyor. Peki, bütün bu bariyerleri aşarak iş bulduklarında sorun çözülüyor mu? Hayır. Çünkü kadınlar zaten istihdamda cam tavan dediğimiz yükselememe, asıl hak ettiği işi yapamama, görünmez bariyerle takılıp kalma sorunuyla karşı karşıya. Çünkü kadınların yerine aynı işi yapacak bir erkeğin konumlandırıldığına tanık oluyoruz. Bunun yanında kadınların erkekle eşit işe eşit ücreti alamadığı, kadın kimlikleri nedeniyle daha fazla mobbinge, daha fazla ayrımcılığa, şiddete maruz kaldığını da belirtmeliyim. Üstelik bir kriz ya da salgında veya işlerin yolunda gitmediği herhangi bir durumda esnek çalışmaya maruz bırakılan ya da işten çıkarılan ilk gurup yine kadınlardır. Çünkü her şekilde kadın eve ikinci gelir getiren ve zor durumda ilk işten atılan, ilk gözden çıkarılan, güvenceli alanlarda çalışamayan konumda ve genel olarak kadının emeği daha esnek çalışabilen bir emek biçimi olarak kullanılıyor.

“Kadınlar seçim yapmak zorunda bırakıldı”

• Kadınlar, ücretlendirilmeyen bakım emeğinin yüzde 75’inden fazlasını gerçekleştiriyor. Bakım işleri yüzünden sıklıkla çalışma saatlerini azaltmak zorunda kalıyor ya da iş gücünden tamamen çıkıyorlar. Dünya çapında kadınların yüzde 42’si bakım işlerinden sorumlu oldukları için iş bulamıyorlar. Bu rakam erkekler için sadece yüzde 6. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Covid-19 döneminde kadınların bakım işlerinden sorumlu olması nedeniyle iş bulamaması daha da artmış oldu. Bunu arttıran da başlıca bazı temel faktörler var. Bu süreçte kadınların ev içi bakım hizmetlerine ve ev içi sorumluluklarına yenileri eklenmiş oldu. Okulların kapanması nedeniyle kadınların çocuk bakımı için ayırdıkları süre arttı. Zira çocuk bakımının genellikle kadınlara yüklendiği biliniyor. Hakeza kadınların hasta veya yaşlı bakımı için omuzlarına binen yükün arttığının da altını çizmek gerekir. Öte yandan bütün hane halkı evde olduğu için kadınların yemek, temizlik vesaire gibi sorumlulukları da arttı.

Covid-19 döneminde ev dışı hizmet alımları azaldı. Örneğin Türkiye’de 1 milyon ev işçisi var ve bunların çoğu kadın. Mesela pandeminin ilk dönemlerinde ev işçisi kadınların tamamına yakını işsiz kaldı. Çocuk bakımının, ev hizmetinin alınamadığını düşünelim. Nitekim Türkiye’de böyle oldu. Bunların alınamaması kadını çifte mesai yapmak zorunda bıraktı, çifte mesainin yetmediği, yetişemediği yerlerde ev içi sorumluluklarıyla işi arasında bir seçim yapmaya zorlandı. Bunlar hiçbir şekilde kamu tarafından sağlanmadığı için binlerce kadın ev içi sorumlulukları seçmek ve işlerinden ayrılmak durumunda kaldı. Bu yüzden de pandemi döneminde kadın istihdamı sorunu katmerlenmiş oldu. Çünkü bir taraftan bu hizmetlerin özelleştirilmesi ile birlikte bu hizmetler gün geçtikçe daha da pahalı alınan hizmetlere dönüştü. Ve kadınlar zaten çoğunlukla vasıfsız işlerde çalıştıkları için az ücret aldıkları işleri ile bakım hizmetine verecekleri yüklü ödemeler arasında bir seçim yapmak durumunda kalıyor. Zaten alacakları asgari ücret ya da bu dolaylarda bir ücret. Çocukları kreşe göndermek ya da bir bakıcı sağlamak için verecekleri bir para, ev içi temizlik ücreti alacakları para ya da evde bir yaşlı bir hasta varsa bunun bakımı için harcayacakları bir para neredeyse kendi alacakları ücrete eş düşüyor. Bu yüzden, aslında kadınların istihdamda olmasını teşvik eden, burada olmalarını sağlayacak herhangi bir işgücü piyasası ve politikanın olmadığını, tam aksine istidamdan dışlayan politikaların başat olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.

• Önümüzdeki dönem kadın politikaları nasıl şekillenebilir?

Bu dönemin pandemi dönemiyle daha da keskinleşen emek politikaları bütünüyle emek düşmanı politikalar. Özellikle pandemi döneminde öncelikli olarak sermayeyi koruyan, üretimin devamlılığını önceleyen politikalar izlendi. Emek düşmanı politikalar daha geçici, daha güvencesiz işlerde çalıştıkları için kadınları daha fazla hedef aldı. Pandemi döneminde kadınların tarihsel süreç içinde kazandıkları pek çok hak gasp edildi. Kadınların, önümüzdeki dönemde yoğun olarak daha korunmasız iş gücü piyasasına itilme riskiyle karşı karşıya kalabileceğini öngörmek gerekiyor. 

“Sağlık emekçilerinin yüzde 70’i kadınlardan oluşuyor”

• Sağlık sektörü, pandemi dönemlerinde en ön safta çalışma zorunluluğu olan ve en fazla hastalık riski taşıyan alanların başında geliyor. Bu alanda çalışanların 2/3’sinden fazlasını kadınların oluşturduğu göz önünde bulundurulduğunda bu süreçte sağlık çalışanı kadınlar ne gibi sorunlar yaşadı?

Pandemiden öncede sağlık çalışanlarının sorunları dediğimiz şeyi yani emeğin feminazasyonu görmemiz gerekiyor. Orada kadın emekçilerinin varlığını görerek bir tablo çizmemiz gerekiyor. Sağlık sektörünün büyük bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Türkiye’de sağlık emekçilerinin yüzde 70’i kadınlar. Emeğin feminazyonu dediğimiz süreç Türkiye’de diğer sektörlerdeki ortalaması yüzde 28 iken sağlık sektöründe çok daha hızlı ilerlemiş durumda. Dolayısıyla sağlık kadın emekçiler bakımından belirleyici sektörlerden bir tanesi. Bu yüzden de sağlık sektörü denince aslında başat olarak kadın çalışanlarının yaşadığı sorunlardan bahsetmemiz gerekiyor. Sağlık sektöründeki sorunlar en fazla Covid-19 sebebi ölümlerle gündeme geldi ama ne yazık ki sağlık emekçilerinin yaşadıkları sorunlar ölümlerle sınırlı değildi. Örneğin sağlık emekçileri bugün tükenmişlik sendromu ile karşı karşıya. Aşırı çalışmanın aynı zamanda değersiz hissettirilmenin ve emeğinin karşılığını alamamanın verdiği bir tükenmişlik hali bu.

Hastayla birebir teması olan işlerde kadın işçiler daha yoğun biçimde görev alıyor aslında. Bu yüzden sağlık sektöründe de kadın işçiler daha fazla etkilenmiş oldu. Depresyon, stres gibi yoğunlaşan sağlık problemleri Covid-19 salgını süresinde iyice arttı. Öte yandan kadınlara daha fazla iş ve aile yaşamını birlikte sürdürme dayatılmış oldu. Sağlık emekçisi kadınlar aile yaşamlarına yeteri kadar zaman ayıramadıkları için ikisi arasındaki dengeyi koruyamadılar. Sağlık emekçileri uzun mesai saatleri, uzun nöbetler dayatıldı ve mesai ücretlerini alamadılar. Elbette ki pandemi sürecinde en önemli risklerden bir tanesi enfeksiyon riski ile sürekli karşı karşıya kaldılar bunun kendisi bile büyük bir stres hem de sağlık bakımından yıpratıcı bir şeye denk düştü. Bir taraftan sağlık emekçilerini alkışlanırken ve özverili çalışmaları hükümet tarafından takdir edilirken diğer taraftan pek çok hastanede sağlık emekçilerine insan onuruna yakışmayacak, bir öğün bile diyemeyeceğimiz zeytin, peynir aşamasına gelen öğünler dayatıldı, sağlık emekçileri insanlık dışı koşullara karşı mücadele etmek durumunda kaldılar.

“Kod 29 kaldırılmadı”

 • Öte yandan, Kod 29, yani ‘ahlaksız davranış gerekçesi’ ile işten çıkarılma, işçileri tazminat ve işsizlik ödeneği haklarından mahrum bırakmakla kalmayıp bu kodu alan kişinin yeniden güvenceli bir iş bulmasını zorlaştırıyor. Buna karşı nasıl önlem alınabilir?

Aslında Kod 29 çok simgeleşmiş bir şey olsa da Kod 29 dediğimiz şey iş kanunun 25/2’inci maddesine dayanan SGK’daki bir kod. Ama asıl önemli olan İş Kanunu’nun 25/2 maddesi. Çünkü işverene işçiyi haklı olarak işten atmak için bir zemin sunuyor. İşyerlerinin daha da kuralsızlaştığı ve despotikleştirildiği bir süreçte ücretsiz izinle birlikte işverenlere can simidi görevi gördü bu yasa.

Ücretsiz izin normalde işçinin onayına tabiydi. Ama bir yasal değişiklikle bu süreçte işçinin onayına tabi olmaksızın işçiler ücretsiz izne ayrıldılar. Kod 29’u şöyle kullandı işveren: Bir işçiyi işten atmak istediğinde işverenin sisteme girip Kod 29’u seçmesi yeterli oluyor. İşçinin ne gibi bir ‘ahlaksızlık’ yaptığı ne gibi bir şeyden atıldığını ispat yükümlülüğü bulunmuyor. Kod 29’un kaldırıldığını ilan ettiler, ama Kod 29 kaldırılmadı, yeni kodlarla 7 maddeye bölünmüş oldu. Aslında gizlenmiş, üstü örtülmüş oldu. Kod 29 yani iş kanunun 25/2’inci maddesi işverenin haklı feshi maddesi devam ediyor.

İşten çıkarmanın dava şartına bağlanması ve işverenin bunu ispat yükümlülüğünün olması gerekiyor. İşverenin bunu kötüye kullandığı durumlarda cezai yaptırım uygulanıyor ama cezai yaptırım ancak bir asgari ücrete karşılık geliyor. Bu ciddi bir cezai yaptırım ve önleyici bir tedbir değil. İşveren bunu bir şekilde istediği gibi suiistimal edebilme imkânına sahip. Özellikle sendikalaşmanın olduğu işyerlerinde bu konuda özel önlemlerin alınması gerekiyor. Örneğin, sendikalaşmanın olduğu yerlerde, 3- 6 ay boyunca Kod 29 gerekçesi ile hiçbir işçinin işten atılmaması gerekiyor. 25/2’inin sınırlandırılması gerekiyor ve özellikle işverenin güvenini kötüye kullanma, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar benzeri gibi sübjektif değerlendirmelere açık maddelerin iptal edilmesi ve objektif nedenlere bağlanması gerekiyor. İkincisi ise işçinin kıdem ve ihbar tazminatlarının peşin olarak ödenmesi gerekiyor ve işçiyi 25/2’den atmanın dava şartına ve işverenin ispatına bağlanması gerekiyor.

• Kadınların çalışma koşulları AKP iktidarı döneminde nasıl şekillendi?

Aslında tarihsel olarak Türkiye’de kadının istihdama katılması üzerine kalıcı ve yapıcı tedbirler göremiyoruz. Hiç bir dönemde yapıcı politikalar görememiştik. Ancak AKP dönemi kadın emeğinin yapılandırılması bakımından oldukça özel bir yer kaplıyor. Kadın aslında Türkiye’de yasalarda, yönetmeliklerde ve düzenlemelerde ailenin ve doğurganlığın devamı olarak yani bir eş ve anne olarak ele alınmış durumda. Kadının özgün sorunları ya da kadının özgün koşulları yasalara ve diğer düzenlemelere işlenmemiş durumda. Ancak AKP döneminde kadın istihdamının zaten düşük olduğu kadınların işgücü piyasasının dışında kaldığı eşitsiz bir biçimde işgücü piyasasına dahil olabildikleri tabloya bir de daha muhafazakar bir ele alışla kadının istihdamda yer bulma şeklinin daha çok iş aile yaşamının uyumlulaştırması üzerinden ve kadınların daha geçici işler, güvencesiz işlerde yoğunlaşan emekleri üzerinden şekillenen bir süreç izlemiş oldu. Diğer taraftan AKP döneminin kadın emeği politikaları bakımından belirleyici başka bir şey de bu dönemde kadın emeğinin, sermayenin ucuz ve esnek iş gücü talebine büyük bir can simidi olarak kullanılmış olması. 2000’li yılların başlarından itibaren meydana çıkan yeni eğreti çalışma biçiminin tümünde kadının emeği önemli bir saç ayağı olarak buraları var eden emek türü olarak sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanılmış oldu.

“Kayıt dışı istihdamın bel kemiği kadınlar”

•  Salgın sırasında ve sonrasında eşitsizliğin derinleşmesine karşı talep ve önerileriniz neler?

Salgın sınıflar arası uçurumu derinleştirdiği kadar cinsler arası eşitsizliği de derinleştirdi. Mevcut politikalarla gidildiği sürece bu eşitsizliğin daha da derinleşeceğini öngörmek çok zor değil. İSİG Meclisi olarak ev içi yoğunlaşan emekle çalışmak arasında bir seçim yapmak arasında kalmadıkları, eşit bir düzlemde işgücü piyasasına girebildikleri, işgücü piyasasında da erkeklerle aynı ücreti alabildikleri, aynı şekilde yükselebildikleri ve vasıflı işlerde çalışabildikleri toplumsal cinsiyet rollerinin dayatılmadığı işlerde çalışabildikleri ve kadının üstündeki ev ve bakım emeğinin kamusallaştırılmasına yönelik tedbirlerin alınması gerektiğini savunuyoruz. Çünkü bugün 11 milyon kadın yürüttükleri evde bakım ve ev işleri yüzünden işgücü piyasasına dahil olamıyor. Bir kere, bu çözülmeden kadınların eşit olabilmesi ya da bu eşitsizliğin daha da derinleşmemesi mümkün değil. İlk önce buna yönelik tedbirlerin alınması gerekiyor.

Bunun dışında Türkiye’de kadın emeği dediğimizde zaten kayıt dışılığı görüyoruz. Kayıt dışı istihdamın önemli bir kısmı kadın emeği üzerinden kuruluyor. Kayıt dışı sektörün büyümesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Ayrıca kadın emeği yoğun sektörler, yani cinsiyet rollerinin devamı olan daha güvencesiz, sendikasız iş kolları tekstil, tarım gibi iş kolları devletin denetiminde görünmeyen hiçbir ceza verilmeyen bütün önlemlerin dışında bırakılan yerler. Bunların yasalara, denetimlere yani bir şekilde kadınların da korunduğu bir politikanın içerisine sokulabilmesi gerekiyor. Bakım emeğinin acilen kamulaştırılması gerekiyor. Çünkü bakım emeği ve ev içi hizmetler kadın işi olarak görüldüğü için daha fazla kadın istihdamdan ayrılmak durumunda kalacak. İstihdamdan ayrılmayı seçmeyen kadınlar da daha parça başı, geçici, güvencesiz, part time işlerde çalışmaya mahkûm kalacaklar. Öte yandan kadınların istihdamda olması yetmiyor. Kadınlar istihdamda olduktan sonra da işverenlerin ayrımcı ve kadınları ikincil emek olarak gördükleri için işine ilk son verilen yani iş güvencesinden mahrum çalışma biçimlerini önüne geçilmesi, kadınların erkeklerle eşit olabilecekleri yani ayrımcılığın önlendiği bir işgücü piyasasının olması gerekiyor.