Mahidasht Havzası çökmenin eşiğinde: Kadınlardan acil önlem çağrısı
Kirmanşah’taki Mahidasht Havzası, hızlı kuyu artışı ve aşırı tarım nedeniyle kritik su kıtlığı ve toprak çökmesi riskiyle karşı karşıya. Duruma tepki gösteren kadınlar, acil önlem alınması çağrısında bulunuyor.
ŞAHLA AHMADİ
Ravansar - Her bölgenin su havzaları, su kaynaklarının kullanımının temel yapısını oluşturdukları için coğrafi ve çevresel açıdan özel bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, her havzada açılan kuyular, yeraltı suyunun kullanım biçiminin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Kirmanşah iline bağlı Mahidasht Havzası’nda açılan kuyu sayısı, son kırk yıl içinde yaklaşık 23 kat artmıştır. Bu hızlı artış, yeraltı suyu tüketimini önemli ölçüde artırmış; bunun sonucunda kuyulardaki su seviyeleri düşmüş ve bölgenin bazı kesimleri artık kritik su kıtlığı bölgeleri olarak sınıflandırılmıştır.
23 ovanın 14’ü yasaklı
Doğu Kurdistan’ın Kirmanşah ilindeki su krizi ve toprak çökmesi riskiyle ilgili uyarılar yeni değil. Genç Gazeteciler Kulübü’nün 2016 tarihli raporuna göre, Kirmanşah’taki Mahidasht Ovası 2005 yılından bu yana “yasak ova” ilan edilmiştir ve bölgede 250 milyon metreküpten fazla yeraltı suyu açığı bulunmaktadır. Resmî verilere göre, Kirmanşah eyaletindeki 23 ovanın 14’ü yasaklı, üçü ise kritik durumda yer almaktadır. Bu tablo, eyaletteki tarım faaliyetleri, yerleşim alanları ve ekolojik dengenin geleceği açısından ciddi bir uyarı niteliği taşımaktadır. Buna ek olarak, çoğunluğu tarımsal amaçla açılmış altı binden fazla izinsiz kuyunun varlığı, bölgenin su kaynakları üzerinde ağır bir baskı oluşturmuştur. Bu eğilimin sürmesi, yeraltı suyu rezervlerinin geri dönülmez biçimde tahrip olmasına yol açabilir; ayrıca toprak çökmesiyle birlikte kentsel ve kırsal altyapının zarar görme riskini de önemli ölçüde artırmaktadır.
Ülkede bir milyondan fazla kuyu bulunduğu tahmin ediliyor
Tahminlere göre, İran’da açılan kuyu sayısı 1950’lerde yaklaşık 47 bin iken, 1960’larda 162 bine yükselmiştir. Bu artış, önceki on yıla kıyasla yaklaşık yüzde 245’lik bir büyüme anlamına gelmektedir. Eğilim 1970’lerde de sürmüş ve kuyu sayısı yüzde 39 artarak 225 bine ulaşmıştır. Ancak asıl kritik dönem 1980’lerde başlamış, bu dönemde kuyu sayısı bir önceki on yıla göre iki katına çıkarak 450 bine yükselmiştir. 1990’larda da kuyu sondajı hız kesmemiş ve toplam sayı 736 bine ulaşmıştır. Günümüzde ise ülkede bir milyondan fazla kuyu bulunduğu tahmin edilmektedir. Yeraltı suyu çıkarımındaki bu hızlı büyüme, ülkenin 1 milyon 648 bin kilometrekarelik alanının her bir buçuk kilometresine bir kuyunun açıldığı İran'ı bir kuyu diyarına dönüştürdü.
Toprağın kiralanması
Tarım arazilerinin, toprağa ilgi duymayan, geleceği düşünmeyen ve yalnızca kısa vadeli kazançlarını hedefleyen kişilere kiralanması, bölgede ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu kişilerin çoğu yerli değildir ve toprağa en ufak bir özen göstermeden, arazileri beş-altı yıllık kısa sürelerle kiralamaktadır. Günümüzde bölgenin geniş tarım arazilerinde çalışanların önemli bir kısmı İsfahan ve Hemedan vilayetlerinden gelmektedir. Su ve toprak kaynaklarını aşırı biçimde sömüren bu yaklaşım, yalnızca toprak kalitesinin düşmesine yol açmakla kalmamış, aynı zamanda bölgenin ekolojik dengesini de ciddi şekilde bozmuştur. Eğer büyük kuyular açma ve tarımı yoğun biçimde sömürme eğilimi bu şekilde devam ederse, çevredeki topraklar ve köyler de İsfahan’dakine benzer bir kaderle karşı karşıya kalacaktır. Toprakların giderek çökmesi ve verimli ovaların yok olması, Doğu Kürdistan’ın geleceğini ciddi biçimde tehdit edebilir.
Suyun yanlış kullanımı
Doğal kaynaklar uzmanları, ülkenin batı bölgelerinde yaşanan toprak çökmelerinin sadece su kıtlığından kaynaklanmadığını, suyun yanlış yönetimi ve aşırı derin kuyuların kazılmasının da etkili olduğunu belirtiyor. Uzmanlara göre, yeraltı suyu tükendiğinde toprak dayanıklılığını kaybediyor, süngerimsi bir hale gelerek sonunda çöküyor.
Bir zamanlar eşiyle birlikte işlediği tarlalara artık evinin balkonundan bakan Sini İmani, şu sözleri ifade ediyor:
“Eşim öldüğünde, geçinebilmek için tarlayı kiraya vermek zorunda kaldım. O zaman bunun geçici bir çözüm olacağını sanmıştım, ama şimdi pişmanım. Sözleşmeler beş yıllıktı ve o dönemde kazancım çok azdı; şimdi ise kiracılar tek bir hasatla yatırımlarını geri kazanıyorlar. Araziyi kiralayanlar toprağa hiç acımıyor. Toprağın dinlenmesine fırsat vermeden yılda birkaç kez ekiyorlar. Artık toprak eskisi gibi değil; rengi beyaza dönmüş, aşırı ekim yüzünden minerallerini kaybetmiş durumda. Kimse buna engel olmuyor. Ne aşırı kuyu açılması durduruluyor ne de pervasız ekim yapılmasına bir sınır getiriliyor. Sanki Çevre Koruma Ajansı, bu toprakların yok oluşunu umursamıyor gibi. Şimdi arazimi geri alabileceğimden emin değilim, ama yine de bir gün üzerine yeniden bir şeyler ekebilmeyi umut ediyorum.”
‘Toprak üretim kapasitesini kaybedecek’
Mahidasht sakinlerinden Gohar Mahmudi ise endişelerini dile getirerek, “Bu gidişat böyle devam ederse, halkın patates ve domates gibi temel gıda ürünlerini sağlayan Mahidasht ovaları üretim kapasitesini kaybedecek. Bunun sonucunda bu ürünler daha pahalı hale gelecek ve halk üzerindeki ekonomik baskı artacaktır. Bu topraklar yalnızca toprak sahiplerine ait değildir; aynı zamanda Kürdistan halkının beslenme ve geçim kaynağıdır. Çiftçilerin çalışmaları ve ekim alanları denetlenmeli, derin kuyuların kazılması ve aşırı ekim mutlaka önlenmelidir. Eğer bu şekilde devam edersek, er ya da geç topraklarımız da susuz kalacaktır” ifadelerinde bulunuyor.