Sara, Rojbin, Ronahi’nin ardından: ‘Jin jiyan azadi’ ile yürüyen milyonlar

Kürt Kadın Özgürlük Hareketi’nin öncü isimleri Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in katledilişlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Dava devletler tarafından kapatıldı ama geriye mücadeleye inanan milyonların ‘jin jiyan azadi” sesi kaldı.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- PKK’nin kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin) ve Kürt Gençlik Hareketi Üyesi Leyla Şaylemez (Ronahi) 9 Ocak 2013 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda katledildiler. Katliamın üzerinden tam 11 yıl geçti ama sorumlular hala yargılanmadı. Kürt halkı 11 yıldır katliamın aydınlatılmasını isteyerek adalet taleplerini dile getiriyor.

Paris Katliamı’nın, o dönem Türkiye’de geliştirilmek istenen ‘çözüm sürecinin’ önünün kesilmesi için yapıldığı belirtildi. Aradan geçen onca yılda katliamın ardından oluşan sorular hala yanıtsız. Katliamı gerçekleştiren Ömer Güney’in Türk istihbaratı MİT’le bağlantısının olduğu birçok para ödendiğine dair belge de dahil birçok belgenin açığa çıkmasına rağmen Türk devleti ve kurumları soruşturmaya dahil edilmedi.  1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişindeki uluslararası güçlerin, Paris Katliamı’nda da rol oynadığı ve Türkiye’nin korunduğu düşüncesi 11 yılda bir ilerlemenin sağlanamaması ve yeni katliamların yaşanmasıyla doğrulanmış oldu.

Dosyadaki tek tutuklu şüpheli bir şekilde öldü

Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i öldürmek suçundan sadece bir kişi tutuklandı; o da tetikçi Ömer Güney’di. Ömer Güney, Paris Pitie-Salpetriere Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Soruşturma dosyası tamamlanan Ömer Güney, “örgütlü cinayet” suçundan mahkeme karşısına çıkmayı bekliyordu. Beyninde tümör olduğu için sık sık tahliye talebinde bulunan 34 yaşındaki Ömer Güney, katliamın başından beri suçu işlediğini de reddetmişti. Katliam ile ilgili hiçbir zaman kamuoyuna açık bir yargılama yapılmadı. Ömer Güney’in şüpheli ölümünün ardından da dava düştü.

Katliam aydınlatılmadı

Fransa kendi topraklarında işlenen bu suikastın aydınlatılması için deyim yerindeyse kılını kıpırdatmadı. Belgeler ‘devlet sırrı’ zırhları ile korundu, açıklanmadı. En son soruşturma hakimlerinin raporunda, “Güney’in MİT mensubu olduğu ve cinayetin MİT bağlantılı olarak işlendiği” iddialarına yer verilmişti, bunun için Ankara ile çok sayıda yazışma yapıldığı bilgisi de paylaşılmıştı. Aileler ve avukatların girişimi sonucu Nisan 2017'de cinayette MİT’in rolüne ilişkin yeni bir ön soruşturma başlatıldı. Mart 2018’de “cinayet emrini verenler ve suç ortaklarının” da soruşturmaya dahil edilmesi için yapılan başvuru sonucu soruşturmanın yeniden ele alınması amacıyla bir anti-terör yargıcı görevlendirildi.

‘Ha bizi ha Sakine’yi vurmuşlar’

Katliam, çözüm süreci görüşmelerinin başlamasının hemen ardından ve sürecin Türkiye halklarına deklare edileceği 21 Mart 2013 Newroz’unun hemen öncesinde gerçekleştirildi.  Bu süreci engellemek isteyen uluslararası güçlerin de içerisinde olduğu bir komploya işaretti. Katliam Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 3 Ocak 2013 tarihinde İmralı Adası’nda Kürt siyasetçiler Ayla Akat Ata ve Ahmet Türk’ün görüşmesinin ardından gerçekleşmesi çözümsüzlükte ısrarında bir kanıtıydı. Bu duruma ilişkin sonrasında Abdullah Öcalan önemli değerlendirmelerde bulundu. 

23 Şubat 2013 tarihinde yapılan görüşmede Abdullah Öcalan “Yeni Gladio” oluşumuna dikkati çekerek, “Sakine olayı bende büyük bir tereddüt uyandırdı. Sakine Avrupa’da barışı temsil ediyordu. Katliam hala aydınlatılamadı. Ha bizi ha Sakine’yi vurmuşlar. Çok karanlık bir olay. Darbe hâlâ devam ediyor” dedi. Abdullah Öcalan konuşmasının devamında daha önceki saldırıları da hatırlattı ve şunları söyledi: 

“Siz de muallaktasınız. Tıpkı Sakine gibi. Kendi öz savunmanızı hazırlamadığınız hiçbir yere bir gitmeyin. Size bir vurduklarında, on vuramayacaksanız gitmeyin. Devlete güvenmeyin. Biliyorsunuz, Ahmet Türk’ü iki kez vurdular; bir Samsun’da, bir İzmir’de. Sakine’ye yapılan hepimize yapılabilir. Tayyip’in hükümet mekaniği şu: Kürt hareketine vurduğu kadar kendisine izin veriliyor; vesayet kurumu, güç odakları tarafından kendisine alan açılıyor. Başbakan zekice bu mekaniği teşhis etmiş ve iyi kullanıyor. Komplonun bir parçası değil. Danışıklıdır, başbakan komplonun parçasıdır demiyorum. Ama bu yöntemi bir iktidar aracı alarak görüyor, PKK’ye vurarak yerini sağlamlaştırıyor.”

‘Bir savaş gerekçesiydi’

Abdullah Öcalan kendisiyle yapılan görüşmelerde verilmek istenen mesajla ilgili olarak da “Mesaj bizedir, mesaj şudur: PKK böyle halledilir! 9 Ocak darbesi, süreci bitirme darbesidir. Madımak, Başbağlar ve benzeri katliamlar, CIA’nin verdiği perspektifin sonucudur, iti ite kırdırtma politikasıdır” diye konuştu. Görüşmelerde konuşmalarında Paris Katliamı’na işaret eden Abdullah Öcalan, “Çok planlı yapıldı. Benim için bir savaş gerekçesiydi. Sakine suikastı Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya Veliahdına yapılan suikasttan dahi daha ağırdır bizim için. Benim dışımda hiç kimse o koşullarda o savaştan sıyrılamazdı. Ben bütün bunları gördüğüm için, ağır olmasına rağmen, burada yürüttüğüm çalışmayı devam ettirdim. Arkadaşlarımın ezik, ağır bakışları arasında, MİT ağır töhmet altındayken ben bu görüşmeleri yaptım. Bundan sonra da bu tarz yönelimler olabilir. Önemli olan çalışma yöntemini doğru koyup ciddi yaklaşmayı başarmaktır” dedi.

Doğumunu şans olarak gördü

Sakine Cansız, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, mücadele aklı ve kızıl saçlarıyla tanındı. Sakine Cansız, Dersim’e bağlı Tahtı Halil köyünde 12 Şubat 1958’de dünyaya geldi. Doğduğu günü bir şans olarak gördü ve doğumuyla ilgili duygularını şu sözlerle anlattı: “Ben doğduğumda babam askerdeymiş. İzine geldiği Şubat ayında beni nüfusa kaydettiriyor! Bu yüzden resmi doğum günüm 12 Şubat 1958’dir. Zemheride doğmak acaba ayrı bir şans mı? Ben en iyisi şansa buradan başlayarak inanayım. Yeni yılda ve kışın tam ortasında, çok karlı bir coğrafyada doğmak şanstır bence.”

Kısa sürede mücadelenin neferi oldu

Okumak için ailesi tarafından Almanya’ya gönderilen Sakine Cansız, toprağından uzak olmaya dayanamadı ve bir etkinlikte duyduğu Kürdistan kelimesinden etkilenerek memleketine geri döndü. Çok okuyan, araştıran ve sorgulayan Sakine Cansız, zamanla mücadele içinde yer aldı.

Devrimci olan amcasının oğluyla evlenip Dersim’den İzmir’e taşındı. Hem geçimini sağlamak hem de örgütleme yapabilmek için fabrikada işe başladı. Kısa sürede fabrikadaki kadınları da örgütledi. Bir eylem sırasında astığı “Ji Kurdan re azadî” pankartı nedeniyle tutuklandı. İzmir’de cezaevinde kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz yine Kürdistan’a döndü. Çewlîg (Bingöl) ve Xarpêt’te (Elazığ) faaliyet yürüttü. PKK’nin kurulduğu 1’inci Kongresi’nde yer alan iki kadından biri oldu. Sakine Cansız, kadın özgürlük mücadelesinin neferi haline geldi. Gördüğü işkencelere boyun eğmedi. 1980 darbesi ile cezaevine giren kadınları örgütleyen ve cesaret veren Sakine Cansız, Elazığ’dan Malatya Cezaevi’ne sürgün edildi. Bir planla Malatya Cezaevi’nden kaçtı. Ancak çok geçmeden yakalandı ve Diyarbakır Cezaevi’ne götürüldü. Cezaevi direnişiyle hafızalara kazındı.

Yol dağları gösterir

Cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul’da ilk kadın kurumlaşması olan Yurtsever Kadın Derneği’nin (YKD) tüzüğünü yazarak, kurucuları arasında yer aldı. Kürt aydın ve sanatçıları ile Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) kuruculuğunu yaptı. Özgür Halk dergisi, Özgür Ülke gazetesinin yayın faaliyetlerine de katkı sundu. Ve daha sonra yol ona dağları gösterdi. “Zindan Konferansı” ve Bekaa’daki eğitimin ardından Sakine Cansız’ın dağ yolculuğu da başladı.  Uzun yıllar dağda kalan Sakine Cansız, 1998’de Ortadoğu’dab ayrılmak zorunda kaldı. Avrupa’ya giderek orada uzun yıllar çalışma yürüttü.

Topraklarından koparıldı

“Hakikat arayışının nadide temsilcisi” olarak tanımlanan Fidan Doğan, 17 Ocak 1982’de Mereş’in (Maraş) Elbistan ilçesine bağlı Xançiplak köyünde dünyaya geldi.  4 çocuklu ailenin ikinci çocuğu olan Fidan Doğan, henüz 7 yaşındayken anne ve babası siyasi baskılardan kaynaklı Fransa'ya göç etmek zorunda kaldı. Fidan Doğan, kardeşleri ile anneannesinin yanında yaşar. 9 yaşına geldiğinde o da kardeşleri ile topraklarından kopmak zorunda kalarak, Fransa'ya ailesinin yanına göç eder. Lise öğrenimini Fransa'nın Strasbourg kentinde tamamladı. Yıllar sonra kardeşleri ile gittikleri köylerinde, topraklı bir evin ahırında gençleri bir araya getirerek toplantı yapıp örgütleme çalışmaları yaptığı anıları arasında anlatılır.

Hayatının dönüm noktası

Fidan Doğan’ın hayatındaki dönüm noktası Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 Komplosu ile Türkiye'ye getirilmesi oldu. O tarihten sonra Kürt özgürlük mücadelesinde aktif olarak yer aldı. Fidan Doğan herkesin aklına gülümsemesi ve mütevaziliği ile kazındı. Diasporada gençlik çalışmaları yürüten Fidan Doğan, “Rojbîn” adıyla tanındı. 2002 yılında kadın hareketi adına Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilciliği görevini üstlendi. Avrupa’da diplomatik faaliyetler yürüttü ve birçok üst düzey siyasetçiyle bir araya geldi. 2007 yılında Abdullah Öcalan'ın zehirlenmesine karşı Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) İmralı Adası’na bir heyet göndermesi talebiyle gerçekleştirilen ve 39 gün süren açlık grevi eyleminin dış kamuoyuna dönük sözcülüğünü yaptı. 2011 yılına gelindiğinde, uzun yıllar emek verdiği Paris'teki Kürdistan Enformasyon Bürosu’nun sorumluluğuna atandı. Katledildiği güne kadar çalışmalarına aralıksız devam etti.

‘Kızım adının hakkını verdi’

Paris’te katledilen kadınların en genciydi Leyla Şaylemez. Onun şahsında kadınlar ve elbette gençler hedef alındı. 1 Ocak 1988 yılında Mersin’de dünyaya geldi. Ona Kürt kadın mücadelesinin öncülerinden Leyla Qasım’ın adı verildi. Babası katliamın ardından konuşmasında, “Kızım adının hakkını verdi” dedi. Leyla Şaylemez, kendi isteğiyle “aydınlık” anlamına gelen Ronahî ismini de kullandı. Leyla Şaylemez’in ailesi Amed’in Lice ilçesinden devletin baskı ve zulmünden dolayı Mersin'e göç etmek zorunda kalmıştı. Leyla Şaylemez, 2 yaşındayken babası Cumali Şaylemez devletin baskı ve zulmünden dolayı Almanya'ya göç etti. Leyla Şaylemez, 1994 yılında 5 kardeşiyle birlikte Almanya'ya gitti. 2 yıl sonra da anne ve 2 kardeşini Almanya'ya yanlarına aldılar.

Aydınlık izler bıraktı

1994 yılında Almanya’nın Saksonya-Anhalt Eyaleti’nde bulunan Halle kentine yerleşen Leyla Şaylemez ve ailesi, uzun yıllar zorlu şartlarda yaşadı. İnatçı kişiliğiyle tanınan Leyla Şaylemez, 9 yıllık eğitiminin ardından üniversiteye girmek için hazırlandı ve bu sırada Kürt hareketini tanımaya başladı. Aktif bir şekilde çalışmalarda yer aldı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gençlik çalışması yürüttü. 2010 yılına gelindiğinde PKK’ye katıldı ama 2 yıl sonra sağlık sorunları nedeniyle tekrar Avrupa'ya döndü ve kaldığı yerden devam etti. En büyük özlemi Amed’i görmek ve Amed Newrozu'na katılmak olan Leyla Şaylemez kısa ömrüne aydınlık izler bıraktı.