Günün Portresi: Hakikat arayışçısı ve gazeteci Deniz Fırat
Gazeteci ve hakikat arayışçısı Deniz Fırat, her zaman hakikatın aşk, aşkın özgür yaşam olduğuna inanıyordu. DAİŞ saldırılarında yaşamını yitiren Deniz Fırat, hakikatin peşinde bir kadın, bir savaşçı, bir gazeteciydi.
ROJEVÎN RÛBA
Mexmûr – Hakikat arayışını kalemi ve fotoğraf makinesiyle bütünleştiren gazeteci Deniz Fırat (Leyla Yıldıztan), erk zihniyetin en vahşi yüzü olarak somutlaşan ve Ortadoğu'da kadını köleleştirmeye çalışan DAİŞ çetelerinin saldırılarını anlatıyordu dünyaya. DAİŞ çeteleri 3 Ağustos 2014'de Şengal'e, devamında ise Maxmur Kasabası'na saldırdı. 8 Ağustos günü fotoğraf makinesini, kalemini yanına alan Deniz Fırat, çetelerin saldırılarında haber takip ederken havan topu düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.
Çocuk yaşlarda zulüm ve acı ile tanıştı
Deniz Fırat, 1984 yılında Van’ın Çıldıran ilçesine bağlı Cece Hatun köyünde dünyaya geldi. Henüz çocuk yaşlardayken baskı, zulüm, gözaltı, sürgün ve acı ile tanışan Deniz Fırat, tanık olduğu bu olaylar karşısında öfkesi büyüyor. Yurtsever bir aileye sahip olan Deniz Fırat’ın ailesi Türkiye’nin baskıları nedeniyle Doğu Kürdistan’a göç eder. Burada da İran rejimi baskılarıyla karşı karşıya kalan aile yönünü bu sefer Xakûrkê’ye verir. 1991 yıllında Xakûrkê dağlarına yerleşen aile, 1991 yılındaki ihanet savaşının tanığı olurlar. İlk olarak Binevş kod adlı Ayfer Yıldıztan özgürlük saflarına katılır. Binevş’in ardından Deniz Fırat, küçük kardeşi Sarya Reşo kod adlı Şükran Yıldıztan ile birlikte özgürlük hareketine katılır. Daha sonra 1992’de aile Zelê’ye ve ardından Mexmûr Mülteci Kampına geçer. Deniz Fırat’ın yoldaşı, kız kardeşi Sarya Reşo 8 Ağustos 1999’da, Deniz Fırat ise 8 Ağustos 2014’te yaşamını yitirdi.
Halkın sesi oldu
Her zaman arkadaşlarının yaşamında bir etkiye sahip olan Deniz Fırat, sıcakkanlılığı ile her zaman gerçeği dünyaya duyurmak için büyük çabalar içindeydi. Dağlardan Kürt kanallarına haber ve görüntü gönderiyordu. Özgür basın çalışmaları içerisinde yıllarca yer alan Deniz Fırat, YRD yönetim üyesi, Mexmûr’da haftalık çıkan Rojev gazetesinin editörü ve yazarıydı. Federe Kürdistan’da savaş muhabirliği yapan Deniz Fırat, Mexmûr’a yönelik saldırıları ve bu saldırılara karşı verilen mücadeleyi yerinde takip ediyordu. Kamerası ve mikrofonuyla savaş alanından dünyaya gerçekleri duyuruyordu. Deniz Fırat, Mexmûr Kampı’ndan yaşananları yakından takip etti ve tanık oldu. Ön saflarda yerini alan Deniz Fırat, savaşın tüm anlarını çekerek, halkın sesi oldu. Deniz Fırat, 8 Ağustos 2014’te IŞİD’in Mexmûr’a yönelik saldırılarını takip ettiği sırada, IŞİD’in bir saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Deniz Fırat, özgür basının ölümsüzler kervanına katıldı.
Birlikte katılım sağladılar
Deniz Fırat’ın annesi Sultan Yıldıztan, “Bu yıl Deniz Fırat’ın şahadetinin 8’inci yıl dönümü. Aile ve anne olarak bizim için ağır bir durum. Deniz Fırat’ın şahadet yıldönümü aynı zamanda birlikte katılım yaptığı kız kardeşi Şehit Sarya’nın da şahadet yıldönümüdür. Aile olarak acımız derin. Deniz Fırat henüz küçükken Bakûrê Kurdistan’dan göç ederek Rojhilatê Kurdistan’a geçtik. Bir buçuk yıl kadar Maku ve Urmiye’de kaldık. Daha sonra Xakûrkê’ye geçtik. O süreçte şehit Binevş katılmış Deniz Fırat ise yanımdaydı. Deniz ile Sarya arasında bir yıl vardı. Küçük yaşlarında büyük yüreklere sahiplerdi. 1991 yılında ihanet savaşı yaşandı. 13 gün savaşın arasında kaldık. Oradan Sîdekan’a geçtik. Bir gün babaları Binevş’i ziyarete gideceğimizi söyledi. Sarya ile Deniz’e yöresel kıyafetler giydirdim. Gidip birkaç gün kalıp dönecekler diye düşündüm. Babaları döndüğünde çocukların Binevş’in yanında kalmak istediklerini daha sonra döneceklerini söylediklerini belirtti. Bende kalsınlar dedim. O süreçte 1992 savaşı başladı. 55 gün Xakûrkê’de savaşın içinde kaldılar. Arkadaşların onları eve göndermek istediklerini ama onlar ise kalmak istediklerini söylediler. Bende gelin büyüyünce yine gidin dedim. Deniz ‘KDP savaşında birçok arkadaş yanımda şehit oldu. Kararımızı verdik dönmeyeceğiz’ dedi. O zaman ikisi birlikte katılım sağladı” dedi.
Vasiyeti üzerine Van’da toprağa verildi
Deniz Fırat’ın annesi onu 2014 yılında gördüğünü ve kızının artık büyüdüğünü ifade ederek, “1992 ile 2014’e kadar onu görmedim. 2014’te gördüğümde 1992’den çok daha farklıydı. Büyümüştü. Büyük bir deneyim sahibi olmuştu. Gazeteci olarak Mexmûr’a dönmüştü. Basın yöneticisi olarak kampta çalışma yürütüyordu. Deniz kamptaydı ama hiç bir zaman aile olarak bize bakmıyordu. Alçak gönüllü yaklaşıyordu. Arkadaşlarının kalbini kırmıyordu. Her zaman örgüt çalışmasını aileden önce tutuyordu. Bu sözleri ona bağlılığı gösteriyordu. Bu da beni mutlu ediyordu. Biz de üzerimize düştüğünce ona yardım ediyorduk. DAİŞ saldırdığı ve kamp boşaltıldığı gece bir dağ gerillası gibi elbiselerini giymişti ve elindeki kamerasıyla görüntü çekiyordu. İki ağabeyi de yanındaydı. Ağabeyleri yanından geldiği gece şehit oldu. Göçmenlik yolunda Deniz’in şahadeti bize geldi. Vasiyeti üzerine onu Van’da defin ettik. Sürekli ‘anne bir gün Van’a gidersek Van gölünde oturup birlikte çay içeriz’ diyordu” şeklinde konuştu.
Deniz’in ardından gittiler
Deniz Fırat’ın şahadetinden sonra diğer iki kızının onun kamerasını alıp basında çalıştığını ifade eden anne Sultan Yıldıztan, “Deniz’in şahadetinin ardından küçük Binevş’im basın alanında çalışmaya başladı. Şehit Rizgar Mecmûr’da birlikte çalıştıkları bir arkadaşıydı. Deniz’in kamerasını kaldıracağının sözünü vermişti. Kardeşi Beritan üniversiteyi bitirdikten sonra başka bir işte çalışmak istemişti. O da Deniz’in şahadetinin ardından Deniz’in kalemini, kamerasını kaldırmaya karar verdi. Kampta şuan çok sayıda genç Deniz’in yolundan gidiyor ve mültecilik gerçekliğini dünyaya duyuruyor. Sonuna kadar çocuklarımın mücadelesine sahip çıkacağım” diye belirtti.
“Ardımdakilere ne diyeceğim”
Gazeteci Deniz Fırat günlüğünde şunları söylemişti:
“Küçük yürekli özgürlük sevdalıları. Bir gün onlar büyüyecek ve kendilerinden utanmayacaklar. Çünkü onlar küçük elleriyle umudu öldürenlere taş atıyorlar. Bu yüzden de öyle demeyecekler. ‘Ormanlar yok olursa/ ağaçlar yok olursa/ ardımdaki çocuklara ne diyeceğim…
Böyle olmaması için gözaltında kayboluyorlar. Bunu bilmeseler de Kürt oldukları için kaçırılıyorlar. Onlara tecavüz ediyorlar. Sadece gözaltında kaybedilmiyorlar. Her şeylerini orada kaybettirmek istiyorlar. Kapılarının önünde kaçırılıyorlar, kaybediliyorlar. Onlar annelerinin kucağında, koynunda katlediliyorlar. Anne ruhsuz bedene bakıp ‘Bu da barışın kahramanı olsun’ diyor. Mahallelerinde katlediliyorlar.
Toprakla oynadığı zaman soğuk toprağa misafir oluyor. Çocuk, ‘Okyanus kurursa, balıklar yok olursa ardımdaki çocuklara ne diyeceğim’ diyor. Bu büyük utançla avuçlarımıza taş alıyoruz. Bir öğün geçimimizi sağlamak için çalışıyoruz. Yazma satıyor, ayakkabı boyuyoruz, simit satıyoruz. Ancak özgürlük umudumuzu yitirmiyoruz, bir kaç kuruşa satmıyoruz. Diğer öğünde umut eylemlerini bekliyoruz. Ormanlar yok olmasın/ ağaçlar yok olmasın/ okyanuslar kurumasın ve balıklar ölmesin diye taş atacağız diyorlar. Sadece taş mı atabiliyorlar. Hayır onlar küçük yüreklerinde büyük umutlar besliyorlar.
Onlar hala çocuk. Onlar ‘Ormanlar yok oldu, okyanuslar kurudu’ dememek için taş atıyorlar. Orman ve okyanusların yok olmaması için taş atıyorlar, ancak onlar kaybediliyor. Evet kayboluyorlar.
Ceylan, Uğur, İlyas…
Bugün yine dört yaşında bir çocuk kayboldu. Neden? Çünkü o Kürt… Kürtlük kaybedilme nedeni. Ya da öldürülme nedeni.
Ceylan, Uğur, İlyas, Mehmed, Kamuran ve benzeri. Binlerce Kürt çocuğu katledildi. Neden? Çünkü onlar umut ve özgürlüğe sevdalıydılar. Küçük elleriyle özgürlüğün ustası oldular. Onlar da çocukluk hayallerine ihanet etmemeyi öğrendiler. O yüzden taş topladılar. Göğüslerinde taş sakladılar. Kimi zaman koyunlarına koydukları taşlarla uyudular. Karanlık gecelerde yataklarında avuçlarına aldıkları taşları ısıtarak özgürlüğün ateşi haline getirdiler.
Koyunlarında taşlarla yattılar
Kürtlüğümüz acaba öldürüldüğümüz suç mudur? Ancak çocukların elindeki taşlar ‘bu kader değildir. O özgürlük arayışıdır’ diyor. Bir çocuk annesine soruyor: ‘anne biz büyüdüğümüz için mi dünya kirlendi.’ Büyüklerin dünyası kirlidir. İçinde savaş, katletme, hile ve ihanet var. Onu da kendi kirli dünyalarının kurbanı yapıyorlar. O zaman çocuk ‘büyüdüğümde bunların hepsini ortadan kaldıracağım’ diyor. O yüzden yatmaya gittiklerinde taşlarını da kendileriyle birlikte yataklarına götürüyorlar ve onunla yatıyorlar. Rüyalarını savunmak için de bunu yapıyorlar.
Onların dünyasına yaklaşmak
O zaman atılacak olan bir adımın çocukların umutlarının filizlenmesine vesile olacak. Her mücadele adımı bizi biraz daha onların dünyasına yakınlaştıracak. Sınırsız ve temiz olan o dünya. Bizler özgürlük sevdalısı bu çocukların sevdalısı olduğumuzda dünyanın yüzü aşk ve özgürlükle dolacaktır.”