“Yasak kalktığında ilk işten çıkarılacaklar kadınlar!”

KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy Tekdemir, “İşten çıkarma yasağının kalkacak olmasıyla birlikte yoğun işten çıkarmalar yaşayacağımız aşikâr. Tabi bu durumda da ilk işten çıkarılacaklar yine kadınlar olacak. Ayrıca pandemi koşulları bahanesiyle uzaktan çalışma biçiminde yaygınlaşan esnek çalışmanın çoğunlukla yarım zamanlı çalışma ve evden çalışma biçimlerinde devam edeceğini de düşündüğümüzde düşük ücretli ve güvencesiz kadın istihdamı artacak.” diyor.

ZEYNEP AKGÜL 
Ankara- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy Tekdemir ile Kadın ve Eşitlik Bakanlığı’nın kurulmasını neden istediklerini, genç kadınların istihdam alanlarının neden daraldığını, pandemi sona erdiğinde kadın istihdamı açısından nasıl bir tablo yaşanacağını, eşitsizliğin derinleşmesine karşı KESK’in talep ve önerilerini konuştuk. 
• Kadınların talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda, kadınlarla birlikte politika üretecek, üretilen politikaların sağlıklı olarak uygulanabilirliğini denetleyecek Kadın ve Eşitlik Bakanlığı’nın kurulmasını istiyorsunuz. Peki, bu doğrultuda talepleriniz neler?
Siyasal iktidarın kadını birey olarak görmeyen anlayışının en temel göstergelerinden biri bildiğimiz üzere 2011 yılında Aile ve Kadın Bakanlığı’nın adının değiştirilerek mevcudun da gerisine düşülerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması oldu. Bu değişiklik tabi ki de kadının toplumsal yaşamda güçlenmesini sağlayacak sosyal politikalar oluşturma amaçlı bir değişiklik değildi. 18 yıllık iktidar pratiğinde AKP sürekli olarak artan muhafazakâr ve cinsiyetçi pratiklerle bir yandan kadınların toplumsal varlığını kendi ideolojisinin gerektirdiği sınırlarda yani esas olarak aile içinde tutmaya çalışırken, bir yandan da neoliberal dönüşümlere paralel olarak sermayenin ihtiyaçlarını giderecek ölçüde giderek esnekleşen ücretli emek piyasasında yedek işgücü olarak tutmaya çalıştı. 2015 yılından bu yana giderek artan otoriter yönetim anlayışıyla kadınların kamusal varlığına dönük saldırılar da artış gösterdi. 2016 yılında darbe girişimi fırsatıyla geçiş yapılan tek adam rejimiyle birlikte ise yeni bir bakanlık kurularak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kuruldu. Bu isim değişiklikleri elbette ki sadece kadının adının bakanlıktan çıkarılması anlamı taşımıyordu.
Yapılmak istenen kadınların toplumsal bir özne olmaktan çıkarılmasıdır. Aile odaklı sosyal politikalarla kadınları aileye, erkeğe, devlete ve sermayeye bağımlı hale getirme çabasıyla hayata geçirilen politikalar her zamanki gibi patriyarkaya yaslanarak güçlendi. Devletin, “Güçlü Aile Güçlü Devlet'” gibi militarist söylemlerle aile rejimini ayakta tutmaya çalıştığı nüfus politikaları sermaye için ucuz işgücü yaratma çabasından bağımsız değil. Bu politikalara karşı kadınlar olarak “aileye kul, sermayeye köle olmayacağız” diyerek karşı çıktık. Aile değil kadın olduğumuzu söyleyerek bizlere biçilen toplumsal cinsiyet rollerine de,  hane içinden çalışma yaşamına var olan cinsiyetçi iş bölümüne de itiraz etmiş oluyorduk aynı zamanda KESK olarak yıllardır bedenimiz ve emeğimiz üzerinde kurulan tahakküme karşı yaşamın her alanında eşitliği savunuyoruz.
Tüm bunların hayata geçmesinin bir adımı olarak da Kadın ve Eşitlik bakanlığı istiyoruz. Biliyoruz ki eril anlayışla politika üreten bir kadın bakanlığı kurulsa bile hiç bir şey değişmeyecek. Bu sadece siyasal iktidarın kendi ideolojisine uygun makbul bir kadın kimliği oluşturmak için kullanılır, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren sosyal politikalar üretir ve nihayetinde kadınların toplumsal olarak daha da görünmez olması sonucu doğurur. Bu nedenle kadınlarla birlikte, kadınlar için politikalar üretecek Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmalı diyoruz. Kadın örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan, toplumun her kesiminden kadınlarla sürekli olarak bir araya gelecek, yaşamın her alanında cinsiyet ayrımcılığına karşı politika üretmeyi esas alarak tüm karar mekanizmalarında kadınların eşit temsilini sağlamayı hedef olarak belirleyecek,  eşitlikçi ve özgürlükçü politikaları benimseyecek nitelikte bir bakanlık tarif ediyoruz.
“İntihar vakaları arttı”
• KESK’in yaptığı “İşyerinde Kadın Emekçilerin Temel Sorunları Araştırması” anketine göre kadınların yüzde 92’sinin işyerinde şiddete maruz kaldığı belirtiliyor. Ayrıca araştırmaya katılan kadınların yüzde 48’inin de işyerlerinde cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığı ifade ediliyor. Kadınlar en çok hangi şiddet türüne maruz kalıyor? Şiddeti önlemek için neler yapılabilir?
Yaptığımız kamu emekçisi kadınların işyerlerinde yaşadığı temel sorunları araştırması sonucunda kadınların % 92’si en az bir kere haksız bir durumla karşılaştıklarını belirttiler. Bunların başında  % 59’luk oranla psikolojik şiddet anlamına gelen mobbing geliyor. Sırasıyla yasal hakların kullanımın engellenmesi, kariyer ve yükselmede ayrımcılık, sözlü şiddet, fiziksel şiddet ve cinsel şiddet geliyor.
Bilindiği gibi kamu kurumları eril aklın egemen olduğu, cinsiyetçi iş bölümünün yaygın olduğu, hiyerarşik yapıların kuvvetli olduğu kurumlardır. Devletin eril zihniyeti kurumlarının yapısına da yansımıştır. Ayrıca artan muhafazakâr anlayış, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması ve güvencesiz istihdamın bu kurumlarda giderek yaygınlaşması mobbinge maruz kalan kişilerin sayısını arttırmış, hatta hayatlarına son verecek düzeye getirmiştir. Son yıllarda uğradıkları mobbinge dayanamayarak intihar eden kişilerin sayısı korkunç derecede artış göstermektedir. Başvuru mekanizmalarının yetersizliği, cinsiyetçi önyargılardan kaynaklı şiddete ve tacize uğrayan kadınların başvuruya çekinmesi, soruşturmaların ataerkil cinsiyetçi yaklaşımlarla yürütülmesi, cezasızlık politikası ve siyasal iktidarın kadın düşmanı politikaları işyerlerindeki cinsiyetçi şiddeti ve ayrımcılığı körüklemektedir. Şiddeti önlemenin en temel yolu toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak politikaların ve uygulamaların hayata geçirilmesi, kadın beyanının esas alınarak etkili soruşturmaların yürütülmesi ve etkili başvuru mekanizmalarının kurulmasıdır.
“Güvencesizlik arttıkça ayrımcılık artıyor”
• Ankete göre, eğitim düzeyi arttıkça, ayrımcılığa uğradığını düşünen kamu çalışanı kadınlarının sayısı artış gösteriyor. Buradan yola çıkarak eğitim düzeyi arttıkça ayrımcılık konusundaki farkındalık artıyor diyebilir miyiz?
Elbette ki eğitim düzeyi arttıkça ayrımcılığa karşı farkındalık da artıyor. Bu başlıkta dikkat çeken bir husus daha güvencesiz çalışan kadınların ayrımcılığa uğrama oranındaki artıştır. Yani güvencesizlik arttıkça ayrımcılık da artıyor. Kamuda ki özelleştirmeler ve güvencesiz temelde farklı istihdam biçimlerinin yaygınlaşması ayrımcılığı derinleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır.
• İşyerinde kadına yönelik cinsel şiddet ve tacize karşı başvuru masasının oluşturulmasına nasıl bakıyorsunuz?
İşyerinde şiddet ve taciz başvuru masalarının kurulması bizim TİS taleplerimizden biridir. Kurulmasının yanında etkili soruşturmaların yürütülmesi için idarecilerin olası müdahalelerden azade bağımsız kurullar olarak işlemesi de gerekmektedir.
“İlk gözden çıkarılanlar çoğunlukla genç kadınlar”
• Genç kadınların istihdam alanı neden daralıyor?
Genel olarak hem kadın hem de genç işsizliğinde bir artış söz konusu. Kapitalizmin döngüsel krizleri kırılgan işgücü olarak nitelenen bu kesimleri daha fazla etkilemektedir. Ülkemizde 2018 yılında başlayan ekonomik krizin derinleşen etkileri söz konusuyken başlayan ve bir yıldır süren pandemiyle birlikte kadınlık ve gençlik kesişimindeki genç kadın işsizliği de arttı. Kadınların eğitim düzeylerinin giderek artış göstermesinin istihdamı yeterince arttırmadığını görüyoruz. Bu bir yanıyla eğitim sisteminin niteliğiyle ilgiliyken bir yanıyla da giderek esnekleşen işgücü piyasasıyla ilgilidir. Kadınların esas işinin evde bakım hizmetleri yürütmek olduğu yargısı neoliberal muhafazakâr politikalarla işlenmekte. Kırsal üretimi bitirme noktasına getiren ekonomik politikalar ve kentlerde artan yoğun nüfus, ayrıca işten çıkarma durumlarında ilk gözden çıkarılanların çoğunlukla genç kadınlardan oluşması da
işsizliği arttırmaktadır.
• Pandemi sona erdiğinde kadın istihdamı açısından bizi nasıl bir tablo bekleyecek?
Pandeminin olumsuz etkileri kadınların yoğun çalıştığı sektörleri ( mevsimlik tarım işçiliği, ev işçiliği, hizmet sektörü vb.) daha fazla etkiledi biliyorsunuz. Bu dönemde işten çıkarmaların yasak olması nedeniyle birçok işvereninin çalışanları ücretsiz izne çıkarmaya mecbur bırakmasına neden oldu. Ücretsiz izne çıkan işçilerin kısa çalışma ödeneği olan 1140 lira gibi bir aylıkla geçinmesi istendi.
İşten çıkarma yasağının kalkacak olmasıyla birlikte yoğun işten çıkarmalar yaşayacağımız aşikâr. Tabi bu durumda da ilk işten çıkarılacaklar yine kadınlar olacaktır. Ayrıca pandemi koşulları bahanesiyle uzaktan çalışma biçiminde yaygınlaşan esnek çalışmanın çoğunlukla yarım zamanlı çalışma ve evden çalışma biçimlerinde devam edeceğini de düşündüğümüzde düşük ücretli ve güvencesiz kadın istihdamının artacağını söyleyebiliriz. Esnek çalışma kadınların ev bakım sorumluluklarını tümüyle yerine getirme koşuluyla istihdamda var olmayı getiriyor. Bir süre sonra da ücretli istihdamdan tamamen kopma sonucu yaratabilecek ağır sonuçlar yaratabilir.
“Kod 29’un bir an önce kaldırılması gerekiyor”
• Kod 29, yani ‘ahlaksız davranış gerekçesi’ ile işten çıkarılma, kadınları tazminat ve işsizlik ödeneği haklarından mahrum bırakmakla kalmayıp bu kodu alan kişinin yeniden güvenceli bir iş bulmasını zorlaştırıyor. Buna karşı nasıl önlem alınabilir?
Kod 29, salgın süresince işten atmaların yasaklanmasına karşın patronların imdadına yetişti diyebiliriz. Son dönemlerde özellikle sendikalaşan işçiler üzerinde işten çıkarma tehdidini kullanmak için sıkça öne sürülen ve pek çok işçinin işsiz kalmasına neden oldu.
Kod 29’la hedeflenen işçileri her türlü sömürü altında çalışmaya zorlamak, hak talebinde bulunmaktan alıkoymak ve işçilerin sendikal örgütlenmesini engellemektir. İşten çıkarma gerekçesinde patronların keyfi tutumları üzerinde hiçbir denetim mekanizması kurmazken ve işçilerin hukuki hak arama yollarını da oldukça zorlaştıran, yeni bir işte çalışmayı engelleyen bu uygulamanın bir an önce kalkması gerekmektedir. Kod 29’un uygulanmasını önlemek yerine iş kanunundaki bu düzenlemenin bir an önce kaldırılması gerekmektedir. Bunun yolu da haliyle dayanışmayı ve örgütlü mücadeleyi büyütmekten geçiyor.
“Tüm kadınlar için gelir güvencesinin sağlanması gerekiyor”
• Salgın sırasında ve sonrasında eşitsizliğin derinleşmesine karşı talep ve önerileriniz neler?
Öncelikle başından beri şeffaf ve katılımcı olmaktan uzak, halkın sağlığı yerine sermayeyi önceleyen anlayışın terkedilmesi gerekmektedir. Aşılamanın en kısa zamanda yaygın ve ücretsiz uygulanması gereklidir. Tüm toplumsal kesimleri, emek meslek örgütlerini, sendikaları dahil ederek katılımcı bir yöntemle sürecin yürütülmesi gerekmektedir. Kadınlar açısından baktığımızda artan ev içi şiddete yönelik etkili önlemler alınması, yasaların etkin uygulanması ve tüm kadınlar için gelir güvencesinin sağlanması gereklidir.