“Türkiye, halklarını ölüme terk ediyor”

Toplumsal Dayanışma için Psikologlar (TODAP) üyesi Ecem Selen, “Pandemiyle birlikte artan ekonomik kriz, içerisinde bulunduğumuz baskı ortamı ve bunların inşacısı iktidar politikaları; gençleri, kadınları, LGBTİ+ları geleceksizliğe mahkûm ediyor. Sağlık çalışanları insanlık dışı koşullarda çalışıyor. Emekçiler tabir yerindeyse çalışma kamplarında insanlık dışı koşullarda çalışıyor. Mevcut durum intihar olmasa da sistemsel bir biçimde Türkiye halklarını ölüme terk ediyor…” diyor.

ZEYNEP AKGÜL

Ankara- Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik ve gelecek kaygısı sebepli intihar vakaları günden güne artıyor. Son yıllarda ekonomik sorunlar nedeniyle artan intihar olayları, pandemi döneminde daha da sık görülmeye başlandı. İntiharlar, sanılanın aksine psikolojik sorunlardan ziyade toplumsal temelli. Bizde İntihar vakalarının artmasını, toplumun yaşadığı depresyonu ve intiharların iktidarlar ile ilişkisini TODAP üyesi Ecem Selen ile konuştuk.

Artan toplumsal şiddetten siyasi baskıya, pandemiden ekonomik krize gibi birçok büyük hadiseyi arka arkaya yaşıyoruz. Her gün yeni hak ihlallerine, kadın ve çocuk cinayetlerine, çevre katliamlarına, hayvanlara yapılan işkenceye tanık oluyoruz ve aynı zamanda giderek yoksullukla boğuşuyoruz. Bütün bunlar ruh sağlığımıza nasıl etki ediyor?

WHO, “Sağlık; bedensel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir.” der. Ruh sağlığı, bireyin kendisi ve çevresi ile denge ve uyum hali olarak tanımlanabilir. Bu denge ve uyum hali kişinin içinde bulunduğu duruma göre değişiklik gösterebilir. Türkiye’de var olan durum ne yazık ki hem toplumsal hem bireysel iyilik halinin örgütlenmesinin önüne geçiyor. Mevcut iktidarın politikaları ile birleşen kapitalist sistemin insanları yalnızlaştırması ruh sağlığımızın kötü anlamda etkilenmesine yol açıyor.

• Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, günde ortalama sekiz kişi yaşamına son veriyor. İntihar vakaları neden giderek artıyor?

İntihar eylemi içerisinde birden fazla faktörü bulunduran psikososyal bir olgudur. Pandemiyle birlikte artan ekonomik kriz, içerisinde bulunduğumuz baskı ortamı ve bunların inşacısı iktidar politikaları; gençleri, kadınları, LGBTİ+’ları geleceksizliğe mahkûm ediyor. Sağlık çalışanları insanlık dışı koşullarda çalışıyor. Emekçiler tabir yerindeyse çalışma “kamplarında “insanlık dışı koşullarda çalışıyor. Mevcut durum intihar olmasa da sistemsel bir biçimde Türkiye halklarını ölüme terk ediyor…

“İnsanlar açlık sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor”

• Savaş ve ekonomik kriz dönemlerinde intiharlar artıyor mu?

Savaş insanlık için travmatik deneyimler barındıran bir şiddet halidir. Birçok insan hayatını kaybederken, geride kalanlar yaşadıkları travma ve kayıplar ile yaşamlarını sürdürmeye çalışır. Bugün Suriye’den, Afganistan’dan gelen ve burada bir hayat inşa etmek isteyen halkların yaşamı buna bir örnektir. Sorun savaşın etkilediği insanlar değil, sorun bizatihi savaş politikalarıdır. Barış hali tüm dünya ve ülkemiz için öncelik olmalıdır. Ekonomik kriz ise kişileri olumsuz yönde etkileyen bir diğer faktör. ‘Geçinemiyoruz’ diyen vatandaşlar pandemi döneminde sokakları doldurdu. İşlerini kaybeden insanlar açlık sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalıştı. Çalışanlar ise kapsamlı önlem olmadan virüs faktörü ile hayatta kalmaya çalıştı. Bu gibi durumlar elbette kişinin iyilik halini olumsuz yönde etkiliyor…

“STK’lar ile dayanışma ağları örülmeli”

• Son dönemde yaşanan intiharların salt ekonomik kriz ile açıklanması doğru mu sizce?

Önceki sorularda da konuştuğumuz gibi intihar olgusu çok yönlüdür. Ekonomik durum elbette önemlidir fakat kişinin içerisinde bulunduğu bu durumda sivil toplum kuruluşları ile dayanışma ağları örmenin önemine inanıyoruz.