Tülay Hatimoğulları: Sayın Öcalan’ın özgür ifade edebileceği koşullar acilen sağlanmalı

“Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları” kapsamında Adana’da halkla bir araya gelen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, "Sayın Öcalan’ın özgür çalışabileceği, özgürce ifade edebileceği koşullar acilen sağlanmalıdır" dedi.

Haber Merkezi- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları” kapsamında Adana’da yurttaşlarla buluştu.

Seyhan ilçesindeki Yaşar Kemal Kültür Merkezi'nde gerçekleşen buluşmaya Adana Barış Anneleri Meclisi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Çukurova Temsilciliği, kentteki STK ve yöre dernekleri ile çok sayıda yurttaş katıldı. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına yapılan saygı duruşunun ardından "Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları" konulu sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Ardından Tülay Hatimoğulları kitleye hitap etti.

Tülay Hatimoğulları, konuşmasında Kürt halkının tarih boyunca özgürlük ve fedakârlık mücadelesi ile halkların eşitliği için ağır bedeller ödediğini ifade ederek, “Bugün burada, bu salonda oturan siz değerli halklarımız, bu mücadelede en çok bedel ödeyen kesimler oldunuz. Başta Barış Anneleri olmak üzere; çocukları katledilen, acı çeken, hapishanelerde olan sizler; köyleri yakıldığı için Çukurova’ya göç etmek zorunda kalan siz değerli Kürt aileleri tarih boyunca çok bedeller ödediniz. Barış Annelerine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Çünkü onlar, çocukları PTT kargoyla gönderildiği halde, mezar taşları parçalandığı halde, bazıları çocuklarının mezarına bile ulaşamadığı halde durmadılar; ‘barış’ demekten asla vazgeçmediler. Bugün biz barışı konuşabiliyorsak, bugün İmralı’dan bu çağrı gerçekleştiyse, bunda analarımızın beyaz tülbentleriyle yıllardır sürdürdükleri mücadelenin çok büyük bir önemi vardır” dedi.

‘Bu tarihi tanıklığı yaşamış olmaktan büyük onur duyuyorum’

Tülay Hatimoğulları, 1 Ekim’den bu yana Türkiye’de yeni bir sürecin başladığını ve 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının bu süreç açısından büyük öneme sahip olduğunu vurgulayarak, “İmralı heyetinde ben de vardım. Saatler süren görüşmemizde Sayın Öcalan, bu çağrıyı neden yaptığını, tarihi önemini, toplumla paylaşılmasının ve sabitlenmesinin ne kadar önemli olduğunu özellikle vurguladı. Bizler bunu bizzat dinledik, tanığı olduk. Bu tarihi tanıklığı yaşamış olmaktan büyük onur duyuyorum. PKK kongresini gerçekleştirdi ve bir karar aldı. Burada amaç bir şeyleri bitirmek değil, tam tersine demokratik mücadelenin yasal ve hukuki zeminde haklarımızın kabul edilmesi için yürütülecek mücadelenin önemini ortaya koymaktır. Bugüne kadar ‘Kürt halkı yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur, sadece Türk vardır’ diyenler, bugün Türkiye’de verilen demokratik mücadele ile çok önemli bir seviyeye gelindiğini kabul etmek zorunda kaldılar. Rojava’daki, Kobanê’deki direnişle Kürt halkı artık sadece kendi halkı önünde değil, tüm dünyada bilinen bir direniş halkı olmuştur” ifadelerini kullandı.

'Türkiye’nin demokratikleşmesi şarttır'

Tülay Hatimoğulları, Abdullah Öcalan’ın “Şimdi sıra, siyasi ve hukuki zeminde Kürt sorununun çözülmesindedir” sözünü hatırlatarak, bunun tek başına yeterli olmadığını, Türkiye’nin aynı zamanda demokrasi seçeneğini benimsemesi ve demokratikleşmesi gerektiğini vurguladı. Tülay Hatimoğulları “Demokratik olmayan bir Türkiye’de Kürt de, Arap da, Ermeni de, Laz da, Çerkes de hiçbir halk hakkını alamaz. Hiçbir barış kalıcı olamaz. Geçici barış süreçleri olabilir ama bizim temel derdimiz, Sayın Öcalan’ın vurguladığı gibi, barışı kalıcılaştırmaktır. Bunun için Türkiye’nin topyekûn bir demokratikleşme sürecine girmesi şarttır. Yine çok defa kendisinin ifade ettiği gibi bu çağrı, aynı zamanda Türkiye’nin emekçilerine, yoksullarına, işçilerine, emeklilerine yöneliktir. Biliyorsunuz, şu anda toplu sözleşme görüşmeleri var. Hangi kesimden olursa olsun tüm emekçiler tek yürek oldu; eylemlerde, alanlarda birlikte yürüdü. Ve biz buradan Adana’nın, Çukurova’nın sarı sıcağından toplu iş sözleşmesi sürecinde alanları dolduran, grevleriyle Türkiye’de önemli adımlar atan kamu emekçilerine selamlarımızı iletiyoruz” şeklinde konuştu. 

“Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının en önemli öznesinin kadınlar olduğunu söyleyen Tülay Hatimoğulları, İmralı’da Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmede Abdullah Öcalan’ın her konuşmasında kadın özgürlüğüne vurgu yaptığını aktararak, “Savaşın ve çatışmaların en ağır bedelini kadınlar ödüyor. Bunu Adana’dan da çok iyi görüyoruz. Ne yazık ki kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı kentlerden biri burası. Kadınların en ağır bedelleri ödediği kentlerden biri yine burası. Ve bizler diyoruz ki: Barışın ve demokratikleşmenin öncüsü kadınlar olacak. Bizler ‘jin, jiyan, azadî’ diyerek mücadele etmeye devam edeceğiz. Barış ve Demokratik Toplum çağrısını köylerdeki konuşmalarımızda, halk toplantılarında, demokrasi güçleriyle, emek-meslek örgütleriyle, kadın hareketiyle, insan hakları savunucularıyla, doğa savunucularıyla çokça dile getirdik. Bütün siyasal ve toplumsal alanlarda en temel görev; barışı kendi kulvarlarımızdan, kendi cümlelerimizle, kendi özgünlüğümüzle yükseltmektir. Bizlere düşen en önemli görev, bu seslerin birleşerek güçlü bir toplumsal örgütlülüğe evrilmesi ve kalıcı çözümler üretecek bir güce dönüşmesidir. Bu nedenle bu döneme ‘örgütlenme, dönüştürme ve yepyeni bir inşa süreci’ diyoruz” dedi.

‘Yılmadık, boyun eğmedik, mücadele ettik’

Tülay Hatimoğulları, demokrasinin barışsız olamayacağını, barışın da demokrasi olmadan gerçekleşemeyeceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün Türkiye’nin önceki dönemlerde de acısını çokça yaşadığımız baskıcı zihniyetini görüyoruz. Yerel yönetimlere operasyonlar yapılması, seçilmişlere el çektirilmesi, milletvekillerinin gözaltına alınması, tutuklanması, dokunulmazlıklarının kaldırılması… Bizler bunun acısını yüreğimizin derinliklerinde hisseden bir partiyiz. Ama bütün bu baskılara karşı yılmadık, boyun eğmedik, mücadele ettik; dimdik ayakta kalarak bugüne geldik.

Şimdi benzer operasyonlar ana muhalefet partisinin belediyelerine yönelmiş durumda. Burada, Adana’da bulunduğumuz kentte, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Zeydan Karalar dahil olmak üzere iki ilçe belediye başkanı şu anda tutuklu. Türkiye genelinde de çok sayıda belediye başkanı tutuklu. Bizler bu konudaki tutumumuzu her yerde apaçık ifade ettik: Diyarbakır’da demokrasiye sahip çıkıyorsak, İstanbul’da da baskıya karşı çıkmak görevimizdir. Bu operasyonların bir an önce durdurulması sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından çok önemlidir. Çünkü bu operasyonlar süreci sabote etmektedir. Türkiye nüfusunun yarısının temsil edildiği muhalefetin bu sürece adapte olmasının önünde engel teşkil etmektedir.

Tutsaklar serbest bırakılmalı

Oysaki bizim en temel yaklaşımımız şudur: Barış toplumsallaşmalı, barış herkes tarafından kabul edilmelidir. Bu süreç A partisi, B partisi ya da C partisi meselesi değildir. Siyasi partileri aşan bir süreçtir. Türkiye’nin yüz yıllık sorununu çözmeye talip olduğumuz bir süreçtir. O yüzden iktidara, devlete, muhalefete ve bütün kesimlere çağrımızdır: Mecliste bir komisyon oluşturulsun. Hangi partinin mensubu olduğuna bakılmaksızın bütün belediyeler incelensin. Eğer gerçekten bir yolsuzluk varsa açığa çıkarılsın. Ama bu bütün belediyeler için yapılmalıdır. Muhalefet belediyelerini hedef almak Türkiye demokrasisine, barış ve demokratik toplum sürecine zarar vermektedir. Bundan derhal vazgeçilmelidir.

Örneğin AİHM kararlarının uygulanması: Sevgili Can Atalay’ın serbest bırakılması, Osman Kavala’nın, Figen Yüksekdağ’ın, sevgili Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşması sağlanmalıdır. Bilinmelidir ki bu adımlar sürecin ruhuna, sürecin tarihsel önemine hizmet edecek adımlardır.”

Tülay Hatimoğulları, Ortadoğu’daki çatışmaların sona ermediğine dikkat çekerek, bugün gelinen noktada Suriye’deki gelişmelerin daha da derinleştiğini ve İsrail’in yayılmacı politikalarının Suriye sınırlarına kadar dayandığını belirterek, “Bütün bu tabloya baktığımızda, devletin bu sürece adım atmasının en temel nedenlerinden birinin bölgedeki gelişmeler olduğunu hepimiz görüyoruz. Hele ki Birleşmiş Milletler Gazze için kıtlık ilan etmişken, İsrail Gazze’yi bütünüyle ele geçirmek üzere çok ciddi bir askeri hazırlık içindeyken, Türkiye’nin kendi iç barışını kurması, demokrasisini inşa etmesi ve tahkim etmesi hem içeride hem bölgede kritik öneme sahiptir.

‘Komisyon sorumluluğunun farkında olmalı’

Bu komisyon, dünya, bölge ve iç siyaseti birlikte değerlendirerek sorumluluğunun farkında olmalı, somut adımları zamana yaymadan atmalıdır. Hiç kimse bu süreci oyalama zemini haline getirmemelidir. Toplumun bu komisyondan beklentileri büyüktür ve bu beklentilerin karşılanması acildir. Halk toplantılarında yurttaşlarımızın bize yönelttiği sorular hep aynıdır: ‘Barış gerçekten sağlanacak mı? İktidar bu konuda samimi mi? Somut adımlar atılacak mı? Barış kalıcı olacak mı? Kürtler ve bu ülkede yaşayan bütün halklar ile inançlar kendilerini demokratik bir ülkede eşit yurttaş olarak hissedebilecek mi?’ Bunlar sadece bizim değil, halkın en temel sorularıdır. Bu sorulara güçlü, net yanıtlar vermek siyaset kurumunun ve devletin bütün mekanizmalarının sorumluluğudur.

Bir aydır Sayın Abdullah Öcalan’la hiçbir görüşme gerçekleşmedi. Oysa toplumun beklentisi, sistematik görüşmelerin yapılması, Sayın Öcalan’ın özgürce çalışabileceği ve düşüncelerini paylaşabileceği koşulların oluşturulmasıydı. Bu hâlâ gerçekleşmedi. Sayın Öcalan’ın özgür çalışabileceği, özgürce ifade edebileceği koşullar acilen sağlanmalıdır. Aydınların, yazarların, gazetecilerin, sanatçıların, hukukçuların ve siyasetçilerin ortak talebi budur. Oluşturulan komisyon, zaman kaybetmeden Sayın Abdullah Öcalan’la acilen görüşmelidir. Kendisi, görüşmelerin başladığı ilk andan itibaren parlamentoda böyle bir komisyonun kurulmasının önemini vurgulamıştır” dedi.

‘Açık, şeffaf, çözüm odaklı bir süreç’

Tülay Hatimoğulları, çatışma çözüm süreçlerinin başarıya ulaşmasında baş müzakereciyle yürütülen şeffaf ve doğrudan görüşmelerin kritik olduğunu vurguladı. Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’de de bu sürecin muhatabı ve baş müzakerecisi Abdullah Öcalan’dır. Öcalan ile görüşülmemesi veya görüşmelerin geciktirilmesi, sürecin tıkanması anlamına gelir ve bu Türkiye halklarının istemeyeceği bir durumdur. O nedenle bu görüşmeler derhal başlatılmalıdır. Sayın Bahçeli, yaptığı bir konuşmada ‘Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun’ demişti. İşte şimdi tam da toplumun beklediği şey budur: Açık, şeffaf, çözüm odaklı bir süreç.

Toplumun komisyondan beklentileri büyüktür. Bu beklentilerin başında demokratik entegrasyon yasaları, özgürlük yasaları, infaz yasasının yeniden düzenlenmesi ve özel bir barış yasasının çıkarılması gelmektedir. Bütün bunlar acilen bu komisyonun gündemine alınmalıdır. İktidarıyla, devletiyle, muhalefetiyle bu süreçte ezber bozalım. Cesur olalım. Hep birlikte büyük barışa ikna olalım. Çünkü barış dışında hiçbir yolumuz yoktur. Biz bu topraklarda barışı kuracağız. Buna mücadelemize olan inancımızdan dolayı inanıyoruz. Toplumun iradesine, sabrına ve gücüne olan inancımızdan dolayı inanıyoruz. Ve bütün kesimlerin bu duygularla hareket etmesini önemsiyoruz” ifadelerini kullandı.

Kürtçe konuşma engeline vurgu

Tülay Hatimoğulları, komisyonda Barış Anneleri’nin Kürtçe konuşmalarına izin verilmediğini hatırlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir komisyon kuruluyor; ancak barış mücadelesinin simgesi olan anneler kendi anadillerinde konuşamıyor ve Türkçe konuşmaya zorlanıyorlar. Bu kabul edilemez ve iyi niyet göstergesiyle bağdaşmaz. Komisyon derhal bu yanlıştan dönmelidir.

Biz muhalefetin bu süreçte her pozisyonda yer almasını ve toplumsal barış sürecini güçlendirmesini çok önemsiyoruz. Çünkü barış herkese kazandırır, barış kimseye zarar vermez. Bu süreç sadece Ankara’da ya da İmralı’da yürütülen görüşmelerden ibaret değildir. Biz ne kadar çok toplantı yaparsak, bu düşünceleri işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Alevilere, Hristiyanlara, toplumun her kesimine ne kadar çok ulaştırırsak, mücadelemiz o kadar güçlü olur.

Unutmayalım: Halkla buluştuğumuz oranda bu süreci kalıcılaştırabiliriz. Bu dönem yeni bir dönemdir. Yepyeni bir değişim ve dönüşüm dönemindeyiz. Fikrimizle, emeğimizle, çalışmalarımızla atak yapmamız gereken bir dönemdir. Yaşar Kemal’in dediği gibi: ‘Her bahar bir gül bahçesidir.’ Adana bunun en güzel örneğidir. Bizler halkların kardeşliğini büyüterek, bunu yönetim sistemine dönüştürerek başarabiliriz. Bu bizim zenginliğimizdir. Çeşitliliğimiz bizi zayıflatmaz, bilakis güçlendirir.

Bu inançla, bu umutla mücadeleye devam edeceğiz. Mutlaka ve mutlaka barış kazanacak. Mutlaka ve mutlaka demokratik toplumu ve demokratik cumhuriyeti siz değerli halklarımızla birlikte inşa edeceğiz.”

Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasının ardından etkinlik basına kapalı olarak devam etti.