Tülay Hatimoğulları: Cenazelere dönük saygı sınırı aşıldı
Cenazesi bir torba içinde ailesine verilen Hakan Arslan’a yönelik uygulamaya tepki gösteren HDP’li Tülay Hatimoğulları, cenazelere dönük saygı sınırının aşıldığına dikkat çekerek, İslami değerlerle bağdaşmayan bir durumun yaşandığını belirtti.

Haber Merkezi – Dünyanın neresinde olursanız olun cenazelere yönelik bir saygı vardır ancak Türkiye’ye ve Mardin, Şırnak, Hakkari, Diyarbakır gibi bölge kentlerine gelince durum hiçte böyle olmuyor. Cenazelerin parçalanmasından kutu içerinde kargolanmasına kadar ailelere unutamayacakları büyük travmalar yaşatılıyor. 10 Nisan 2020 tarihinde katledilen ve cenazesi PTT ile ailesine gönderilen Agit İpek’in ardından dün de Diyarbakır Sur’da özyönetim direnişinde katledilen Hakan Arslan’ın cenazesi 7 yıl sonra bir torba içerisinde ailesine teslim edildi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Halklar ve İnançlar Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, cenazelere yönelik uygulamalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cenazesi 7 yıl sonra torba içerisinde verildi
Hakan Arslan’ın ailesine ve Kürt halkına başsağlığı dileklerini ileten Tülay Hatimoğulları, cenazelere dönük saygı sınırlarının yerlerde olduğu bir süreçten geçildiğini söyledi. Hakan Arslan’ın cenazesinin 7 yıl sonra babasına Diyarbakır Adliyesi’nde bir torba ile verildiğine işaret eden Tülay Hatimoğulları, “Daha önce bu duruma farklı örneklerle tanıklık ettik. Taybet Ana’nın cenazesi 7 gün dışarıda kaldı. Ailesinin ve orada bulunan halkın Taybet Ana’nın cenazesinin gömülmesine dahi izin verilmedi. Yine Cemile Çağırga’nın ailesi hem çocuklarını kaybetti hem de çocuklarının cenazesini koruyabilmek için buzdolabında sakladı. Daha önce PTT kargo ile yine Agit İpek’in cenazesi ailesine gönderildi. Bütün bunların yanı sıra Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan cenazeler, Kilyos’ta bir kaldırıma gömülmüştü. O cenazeler kaldırımlara gömülürken insanlar buradan yürüsün ve gitsinler dediler. Özellikle açık hava müzelerinde savaş kalıntıları olan yerlerde yürüyerek gitmek bir işkencedir” dedi.
“İslami değerlerle bağdaşmayan bir durum”
Dünya’nın her yerinde ölüye saygı olduğuna dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, ölen bir insana dair artık her şeyin bittiğini ve savaş koşullarında dahi cenazenin vücut bütünlüğünün korunması, kalan eşyalarının ailesine verilmesinin bir kural olduğunu kaydetti. Tülay Hatimoğulları, sözlerine şöyle devam etti: “Savaşlarda bile bir ölüye işkence yapmak diye bir şey olamaz. Buna rağmen Hakan Arslan örneğinde olduğu gibi savaş hukukunu da aşan bir eziyet, işkence ve toplumsal baskıdır. Mezarlıklar tahrip edildi bu dünyada, İslami değerlerde en günah olan durumlardan birisidir. İslamiyet’te bir cenaze biçimine müdahale etme ya da bir cenazeyi mezarından çıkararak işkence etmek ve cenazesini ailesine kargoyla teslim etmek İslami değerlerle uzaktan yakından bağdaşmıyor. Kürt halkının maneviyatını kırmaya dönük, Kürt halkının özgürlük mücadelesini, hak taleplerini ve örgütlü yapısını kırmaya dönük işkencenin en zirve yaptığı bir uygulama. Bunu asla kabul etmiyoruz. Ailelere çektiriliyormuş gibi gösterilen bu işkence aslında Kürt toplumuna dönük bir işkence yönetimi ve bir yıldırma politikası olarak uygulanıyor.”
“Kürt halkının mücadelesi iyi anlaşılmalı”
Cenazelerin kargo ya da torbalarla teslim edilmesinin insan hakları ve bir toplumun maneviyat değerleri ile uyuşmadığına vurgu yapan Tülay Hatimoğulları, bu yaklaşımın işkenceci bir yaklaşım olduğuna işaret etti. Tülay Hatimoğulları, Kürt halkının işkencelere rağmen Türkiye’nin demokratikleşme sorunu ve ortak yaşamı inşa etmek için mücadelesinin önemli olduğunun siyasi özneler tarafından da iyi anlaşılması gerektiğini belirtirken, aksi durumda ortak yaşamı kurma zeminin gittikçe kaybedileceği uyarısında bulundu.