Sudan savaşında kadınlara yönelik ‘görünmeyen şiddet’ tartışıldı
Sudan’daki iç savaşın kadınlar üzerinde yarattığı görünmez psikolojik ve toplumsal şiddet ele alındı. Aktivistler, kadın dayanışmasının güçlendirilmesi ve kadınların barış sürecinde aktif özne olması çağrısında bulundu.
HANAN HARET
Fas - Sudan’da süren silahlı çatışma bağlamında kadınlar, yalnızca doğrudan ihlallerle sınırlı kalmayan; psikolojik ve toplumsal düzeyde görünmeyen şiddet biçimlerine de maruz kalıyor. Koruma mekanizmalarının zayıflaması ve hesap verebilirliğin gerilemesi, bu şiddeti daha da derinleştiriyor.
Kadına Yönelik Şiddete Karşı 16 Günlük Mücadele Kampanyası kapsamında, “Kadınlara Yönelik Baskıya Hayır” girişimi, 16 Aralık Salı günü Zoom üzerinden “15 Nisan Savaşı’nda Kadınlara Yönelik Konuşulmayan Şiddet” başlıklı bir panel düzenledi.
Panelde, çatışmanın başlangıcından bu yana kadınların maruz kaldığı görünmez şiddet türleri ile bunun psikolojik, toplumsal ve hukuki yansımaları ele alındı. Tartışmalar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da süregelen silahlı çatışmalar ve uzun soluklu krizlerin yaşandığı bölgesel bir bağlamda yürütüldü.
Panel, Sudan’daki çatışmanın toplumsal dokuyu parçalayan bir iç savaş olmasına dikkat çekerek, kadınlara yönelik yeni şiddet biçimlerini ortaya çıkardığını vurguladı. Bunlar arasında, daha az görünür ancak etkisi çok daha derin olan psikolojik ve yapısal şiddet türleri öne çıktı.
Çatışma ortamında ağır ihlaller
Sudanlı aktivist Ahlam Nasır, Sudan’daki yerinden edilmiş kişilerin yaklaşık yüzde 75’inin kadınlardan oluştuğunu ve kadınların her geçen saat yenilenen bir acı yaşadığını belirtti. Tüm yaralara ve kayıplara rağmen kadınların büyük bir direnç sergilediğini vurguladı.
Bu baskıyı yaşayan her kadının, fail, sorumluluk ve adalet üzerine sürekli sorularla karşı karşıya kaldığını ifade eden Ahlam Nasır, “Bu yıkım ortamında barış için gece gündüz nasıl çalışılabilir?” diye sordu. Bugün kadınların en basit hayalinin, evlerinde güven içinde yaşamak ve gündelik hayatlarını normal şekilde sürdürebilmek olduğunu söyledi.
Çatışmanın içsel niteliğine ve yarattığı derin toplumsal yarılmaya da değinen Ahlam Nasır, “Savaşın Sudanlıları aynı aile içinde bile bölmesi çok acı; kardeşin kardeşle savaştığı bir noktaya gelindi. Bunun bedelini ise korku, göç ve yoksullukla kadınlar ödüyor” dedi. Savaşla birlikte yaşanan ağır ihlallerin, vatan kaybına, yoksulluğun yayılmasına ve geçim kaynaklarının yok olmasına yol açtığını belirterek, konuşmasını şu soruyla tamamladı: “Bu dağınıklık içinde bu savaştan kim faydalanıyor?”
Gizli şiddet ve baskının yeniden üretimi
Aktivist Naciye el-Vesile, çatışma bağlamında kadınlara yönelik şiddetin “konuşulmuyor olmaktan ziyade gizlenmiş” olduğunu ifade etti. Sudan’daki çatışmanın, bölgedeki diğer çatışmalardan farklı olarak toplumu içeriden böldüğünü ve kadın dayanışması da dahil olmak üzere dayanışma bağlarını zayıflattığını söyledi. En tehlikeli sonucun, ataerkil bir yapıda giderek artan ve çoğu zaman fark edilmeyen psikolojik şiddet olduğunu belirten Naciye el-Vesile, bu şiddetin kadınların varlığını ve onurunu zedelediğini, onları çatışma dinamikleri içinde sömürüye açık hale getirdiğini vurguladı. Sudanlı kadınların artık yalnızca savaşın mağdurları olmadığını, kimi zaman çatışma planlarının bir parçası haline getirildiklerini söyleyen Naciye el-Vesile, “Kadınlar sadece mağdur değil, kimi zaman planın bir unsuru haline geliyor” dedi.
Ayrıca feminist söylemdeki birlik kaybına da dikkat çekerek, kadınlar arasındaki bağların zayıflamasının, zaten kırılgan olan toplumlarda kadınların koruyucu rolünü de zayıflattığını ifade etti. Sudan’da ve bölgedeki diğer çatışma alanlarında, doğrudan, net ve tavizsiz bir dille konuşan yeni bir kadın dayanışmasının inşa edilmesi çağrısında bulundu.
Gündelik mücadele ve feminist öz eleştiri
Hak savunucusu Amine Alvan, kadınların şiddetle mücadeledeki rolüne dair eleştirel sorular ortaya koydu. Farklı adlar altında sürdürülen köklü ve zararlı pratiklere dikkat çekerek, feminist öz eleştirinin önemini vurgulayarak, “Kadınlar, zayıf noktalarını bu şiddetle yüzleşebilecek bir güce dönüştürmek için kendileri üzerinde yeterince çalıştı mı” dedi.
Mücadelenin bilinç inşasıyla başladığını belirten Amine Alvan, kadınların gerçek ihtiyaçlarını ve haklarını anlamalarını sağlayacak feminist bir farkındalığa ihtiyaç olduğunu söyledi. “Baba, eş, kardeş ya da oğul; hiç kimse kadının bilincinin ve onurunun vasisi olamaz,” diyen Amine Alvan, özgürleşmenin yalnızca hak talebiyle değil, her gün bu haklar için verilen emekle mümkün olacağını ifade etti. Kadının şiddet sisteminde edilgen bir unsur değil, onu parçalayabilecek bir özne olduğunu vurguladı.
İki kat kırılganlık
Aktivist Gade Meki ise engelli kadınların durumuna dikkat çekti. Bu grubun savaş koşullarında psikolojik, sağlık ve toplumsal açılardan çok daha ağır bir yük taşıdığını belirten Gade Meki, açık koruma politikalarının yokluğunun ve engelliliğin çatışma bağlamında dikkate alınmamasının kırılganlığı artırdığını söyledi. Hizmetlerin gerilemesi ve en savunmasız gruplara yönelik ilginin azalması, durumu daha da ağırlaştırıyor.
Panel, Sudan’daki çatışma bağlamında kadınlara yönelik şiddetle mücadelenin; çatışmanın ortaya çıkardığı yeni dinamikleri anlamayı, yapısal ve toplumsal özgünlüğünü kabul etmeyi ve bilinçten beslenen, dayanışmayı eyleme dönüştüren birleşik bir feminist söylem inşa etmeyi gerektirdiğini vurgulayarak sona erdi.
Katılımcılar, şiddetle mücadelede kadın dayanışmasının güçlendirilmesi çağrısı yaptı. Kadınların savaşın durdurulması sürecinde temel aktörler olduğunun altını çizerek; kadınların sesini birleştirmenin, ayrılıkları aşmanın ve ortak bir feminist yol haritası üzerinde düşünmenin, Sudan’da şiddetle mücadele ve barış inşası için temel bir giriş noktası olduğunu ifade ettiler.