Sessizliğe karşı ahlaklı erdemli tutum
Egemen güçlerin yüzyıllardır insanlığa karşı yürüttüğü sömürü politikasını kaleme alan Roza Welat, “Devlete hükmeden faşist akıl herkesin yaşamına acılar ve yoksunluklar yüklerken bu duruma alışma, duyarsızlaşma insanlık durumuna terstir” diyor.

ROZA WELAT
Yüz yıllardır iktidar güçleri için sömürü politikalarına uygulama alanı bulma uğruna sınırsız savaşlar bir araç rolü oynuyor. Bu aracı ihtiyaç duydukları kapsamda ve sürede kullanıyorlar. Elbette hiçbir devlet, “amacım kullar köleler yaratmak, ekonomik kaynakları sömürmek, gücümü büyüterek koltuğumu sağlama almak” diyerek savaş başlatmıyor, yürütmüyor. “Huzur ve güvenlik”, “toprak bütünlüğü”, “ulusal çıkarlar” diye başlayan cümleler kurarak asıl amacın üstünü örterek kamuoyunu bilgi(siz)lendiriyorlar.
Bu savaşın bir tarafının terörist olarak adlandırılmasındaki ısrar ulus devlet çıkarları gereğidir. Halkların özgürlük direnişçileri rahatlıkla ‘terörist’ diye etiketleniyor. Filistinliler yıllardır İsrail için, Kürt özgürlük güçleri de TC faşizmi için teröristtir. Teröriste de her türlü muamele müstahak gösterilir. Diğer bir çarpıtma da; onbinlerce asker yığılmasına, top-tank, helikopterler, insanlı-insansız uçak vb. araçlar kullanılmasına rağmen buna savaş değil terör operasyonu demeleridir. ‘Teröre karşı mücadele’de; sivil can kayıpları, işkence-tutuklama-sürgün-göçler, doğanın tahribatı, toplumun yoksullaştığı ekonomik krizler yok sayılır, yalanlanır. TC’de yaklaşık 38 yıldır süren savaşın adı; ‘terörle mücadele operasyonları’dır. Zaman zaman kullanılan yasaklı silahlar, 2021’den bu yana artık her gün kullanılıyor. Bu suç belgelendiği halde ‘resmi dünya’ sessiz, tepkisiz.
‘Resmi dünya’da savaş kanunları tanımlanmış, ihlal durumları için de uluslararası ceza mahkemeleri kurulmuştur. Yalnız devletlerarası çatışmalara savaş denilmekte, savaş suçları da bu temelde tanımlanmaktadır. Böylece yasalar karşısında; devlet gerçekte savaştığı tarafa “terörist”, dönemsel çıkarlarına ‘güvenlik kaygıları’, kapsamı ve süresi itibariyle yürüyen açık savaşa da ‘operasyon’ adını taktığında ortada suç kalmıyor.
Ekonomik ve siyasi olarak bağımlılaştırmak için yürütülen türlü türlü savaşların kendisi özünde insani değerlere karşı en büyük suçtur. Özel savaş örgütü olan NATO; üye ülkelerin önceden tekil olarak işlediği bu suçları daha sistemli, ortak akıl ve uygulamaya dönüştürme amacıyla kuruldu.
İnsan olan herkesin suç dediği bu silahları üretip satan, daha önce kullanan, envanterinde bulunduran ve bunlara ekonomik-siyasi olarak bağımlılaştırılmış devletler; çok da uzak olmayan tarihlerde Lübnan’da, Filistin’de, Irak’ta, Kürdistan’da, İran’da, Afganistan’da siviller katledilirken, kimyasal silahlar kullanılırken karakterlerine uygun olarak bir tutum almamışlardı. Bu nedenle de başta NATO üyeleri ve onlarla çıkar ve denge ilişkilerindeki devletlerden savaş hukukunu işletmelerini hele hele insani değerleri korumalarını ummak büyük yanılgıdır. Devletlerin çıkara odaklı tepkilerine bel bağlanamaz, kalıcı çözümler-sonuçlar beklenemez.
Mevcut haliyle hukuk; toplumsal ihtiyaçlardan önce iktidarların sürdürülmesini, kâr düzeninin aksamasız işlemesini esas alıyor. Dolayısıyla kazanmayacaksa bu sınırlı hukuk gündeme gelmeyecek, ihlal edenlerden hesap sorulmayacaktır. Ortadoğu toplumları olarak tarihten bugüne hukukun varlığının özgürlüğün varlığı anlamına gelmediğini biliyoruz. Tarih bize çıkarlar mevzubahisse faşist iktidarların yasak silahları kullanmakta, kullandırmakta çekince yaşamadığını söylüyor. Çünkü bu, hem devletler arasında en kârlı (aslında en kanlı) pazar hem de güç gösterisi konusudur. İşte devlet hukukunun toplumsal ahlakın yerine ikame edilmesinin sonuçları!
Yargılamalar ve yaptırımlar, toplumsal refleksler ardından mümkün olmuştur. Hak arayıcılığına yönelmedikçe kabus gibi yaşamlara mahkum olan büyük çoğunluk, yani toplumun üstüne çökmüş kirli azınlık dışındaki herkes; kaybettiren politika ve uygulamaların sahiplerinden hesap soracak asıl güçtür. Sokağa taşan tutumlar iktidarların kabusudur. Böyle olduğunu en iyi iktidarlar bilir, sokağa çıkmanın bir bedeli olduğunu beyinlere kazımayı hayati görürler. Çünkü iktidar ömürleri, toplumu yalanlarla yönlendirebildikleri kadar uzundur.
Sessizlik ve mücadelesizlik kurtarmaz
Devlete hükmeden faşist akıl herkesin yaşamına acılar ve yoksunluklar yüklerken bu duruma alışma, duyarsızlaşma insanlık durumuna terstir. Sessizlik ve mücadelesizlik büyük çoğunluğu iyi yapmaz ve kurtarmaz. Hukukun ahlakın hizmetinde olması yani adaletin gerçekleşmesi; toplumsal tepkilerin ısrarla, sonuç alınıncaya kadar sürdürülmesine bağlıdır. Savaş, ölüm, yıkım, göçler, yoksulluklarla süren cehennemi yaşam sürmesin diye harekete geçmek, erdemsiz ahlaksız ve politikasız yaşanmayacağını sokaklarda haykırmak gerek. Sokaklara çıkmakla “saraylar-saltanatlar çöker, zulüm biter.” Aksi durum yani yaşamın böyle zehirlenmesine izin vermenin kendisi de ahlaksızlık ve politikasızlık olmaz mı? Yaşam bu kirli akıllara ve ellere bırakılamayacak kadar değerli değil mi?