Sebahat Tuncel: Güçlülüğümüzü haklılığımızdan aldık
Kobanê Kumpas Davası’nda 8 yıllık tutukluluğunun ardından tahliye olan Siyasetçi Sebahat Tuncel, “Bu süreçte güçlülüğümüzü haklılığımızdan aldık. Bu davada alınan karar daha ilk derece, süreç devam edecek” dedi.
MEDİNE MAMEDOĞLU
Amed- Amed’de 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Sebahat Tuncel, Kobanê Kumpas Davası’nın 16 Mayıs günü görülen karar duruşmasında “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla 12 yıl hapis cezası verilerek tahliye edildi. Tahliye edilen diğer siyasetçilerden Gültan Kışanak ve Ayla Akat Ata ile birlikte 20 Mayıs’ta Amed’de halkla buluşan Sebahat Tuncel, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
Herkes tarafından bilinen ve bugünle sınırlı olmayan Kobanê Davası’nın Kürtlere yönelik siyasi soykırım operasyonunun bir parçası olduğunu vurgulayan Sebahat Tuncel, dosyanın AKP’nin Kürt politikasındaki çözümsüzlük siyasetinin bir sonucu olarak demokratik siyaset alanına bir müdahale olarak açıldığını söyledi. Kobanê ile dayanışmak için atılan bir sosyal medya paylaşımının 6 yıl sonra dava konusu yapılmasının başlı başına bir hukuksuzluk olduğunun altını çizen Sebahat Tuncel, bu dava ile ülkenin kendi anayasasına dahi uymadığına dikkat çekti.
‘Bu siyasi bir dava karar bir kez daha bunu ortaya çıkardı’
Hem HDP’nin MYK’sına yönelik hem de Kürtlerle Türklerin ortak mücadelesini hedefleyen bir yargılama olduğunu söyleyen Sebahat Tuncel, “O dönem TJA’nın yargılama konusu yapılmasının hepsi bir süreç. Bizim, demokratik siyaset, kadın yine ekoloji alanında yaptığımız bütün çalışmalar dava konusu yapıldı. Buradan da anlaşılıyor ki bu siyasi bir dava ve siyaseten açılmış bir dava. Verilen karar da bunu bir kez daha ortaya çıkarmış oldu. Biz mahkeme salonlarında da aynı şeyleri savunmaya anlatmaya devam ettik. Bu bizim için dönemsel bir mesele değil, Kürt meselesi esaslı bir mesele ve bu sorunun diyalog, müzakere ile çözülmesi temel hedefimiz. Bunun içinde çalışıyoruz ve siyaseti buradan yapıyoruz. Kürt sorunundaki çözümsüzlük siyasetine yönelik sözlerimizin ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Biz o zaman da Türkiye’yi uyarmıştık ‘eğer siz müzakere sürecine geçmezseniz Türkiye büyük bir krize girer’. Ki baktığımızda şu an o kriz yaşanıyor. Bugün ülkede ekonomik ve siyasi krizin bu kadar derinleşmesinin altında yatan şey Kürt meselesidir” dedi.
‘Bu yurttaşlık, hak ve özgürlük, varlığın tanınmaması meselesi’
Türkiye kamuoyunun da bunu görmesi gerektiğini ifade eden Sebahat Tuncel, cezaevleri ve mahkeme salonlarının kendileri için yeni mekânlar olmadığına işaret etti. Cezaevlerindeki binlerce tutuklunun da ortak fikrinin Kürt sorununu çözüme kavuşması olduğunu belirten Sebahat Tuncel, asıl mesele olan Kürt halkının varlığının tanınmaması meselesinin Türkiye’de konuşulmadığını vurguladı. “Varlığı olmayanın geleceği de olmaz” diyen Sebahat Tuncel, şunları ifade etti:
“Bir halkın varlığı yoksa onun dil, kültür ve kimlik taleplerinin de bir anlamı yok. Aslında AKP hükümeti tam da bunu yapıyor ve Kürtlerin varlığını tanımıyor. Varlığının tanınması demek hak ve özgürlüklerin tanınması anlamına gelir. Bunu görmek gerekiyor. Kürt meselesinde Kürtlerin varlığını tanımadıkları için Kürtlere anayasal ve yasal haklar da tanınmıyor. Bugün Türkiye’de ne anayasal ne yasal ne de uluslararası yasaların uygulanmamasının nedeni de bu. Çünkü Kürtler yurttaşlıktan çıkarılmış durumda, yurttaş görünmüyor. Yurttaş görünmediği için de yurttaşlık haklarını kullanamıyor. Bence bizlerin bunu görmesi gerekiyor. Bu bir yurttaşlık meselesi, hak ve özgürlük meselesi, varlığının tanınmaması meselesidir. Varlığı tanınanın hakları da vardır. Bir terörden bahsedilecekse asıl terör bu hakların gasp edilmesidir.”
‘Güçlülüğümüzü haklılığımızdan aldık’
Duruşmada verilen kararla dayanışmanın cezalandırılmak istendiğini belirten Sebahat Tuncel, “Bu süreçte güçlülüğümüzü haklılığımızdan aldık. Bu davada alınan karar daha ilk derece, süreç devam edecek. Arkadaşlarımızın ağır cezalar alması dayanışmayı cezalandırmak anlamına geliyor. Bu Kürt halkının tanınmasına karşı da bir yaklaşımdır. Türkiye’de stratejik olarak Kürt sorununa yaklaşımın değişmediği anlamına geliyor. Ama bu değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Değiştirecek olan iktidar ya da devlet değil, bizim mücadelemizdir. Tarihte ezilen bütün halkların mücadelesine baktığınızda, ‘Hak istenmez, alınır’ sözünün haklılığını görüyorsunuz. Barış mücadelesi de öyle. İktidar barış deyince tasfiyeyi dayatıyor ama biz barış deyince varlığımızın güvence altına alınmasını ve yurttaşlık haklarımızın teslim edilmesini istiyoruz. Dediğim gibi bu bir süreç, bu süreci hep birlikte kapsamlı bir şekilde değerlendireceğiz” diye konuştu.
İmralı’da başlatılan işkence sisteminin bugün bütün cezaevlerine yayıldığını vurgulayan Sebahat Tuncel, cezaevindeyken tecrit nedeniyle dışarıdan çok haberdar olamadıklarını, güncel sorunları ve siyaseti anlamak için de biraz zamana ihtiyaçları olduğunu söyledi.
‘Cezaevlerindeki sese ses vermek çok önemli’
Cezaevleri sorununa değinen Sebahat Tuncel, cezaevlerinin sadece tutuklu ailelerinin sorunu haline geldiğini ancak cezaevi sorununun çok daha kapsamlı ele alınması gerektiğini vurguladı. Sebahat Tuncel, şöyle konuştu:
“Sadece tutsak ailelerine bırakmak çok anlamlı değil. Cezaevlerinde şu an bir direniş de var. Açlık grevlerinin ardından bu durum 4 Nisan’dan sonra başka bir evreye girdi. Bunu, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde bir yol açılsın diye yapıyorlar. Barış için yol açılsın, İmralı tecridi kırılsın diye yapılıyor. Bu öylesine bir durum değil, bu sadece cezaevindekilerle sınırlı kaldığında istenilen sonucu vermez. Bundan dolayı cezaevindeki bu sese ses verip, kulak vermek çok önemlidir. Türkiye’de de insanlar düşüncelerini özgürce dile getiremiyor bir korku cumhuriyeti yaratılmış durumda. Bunu kırmak da dayanışmayı büyütüp sese ses vermekle olacak. Bunu yapmanın yollarını bulmak zorundayız.”
‘Gözlem kurulları amacı dışında iş yapıyor’
‘Bir gün bile özgürlüğün gasp edilmesi insanlık suçudur’
Cezaevlerinde ciddi hak ihlalleri yaşandığını bu ihlallerin en başında da tahliye edilmesi gereken tutukluların tahliye edilmemesi olduğunu anlatan Sebahat Tuncel, “Mesela beraber kaldığımız Jiyan Ateş adlı arkadaşımız 2 yıldır özgürlüğü gasp edilmiş durumda. Bu süreç içerisinde babasını kaybetti. Eğer cezası bittiğinde tahliye edilseydi babası ile son anlarını geçirecekti. 30 yıldır cezaevinde olan ve tahliye olmayı bekleyen arkadaşlar var. Bu gerçekten de kabul edilemez bir durum. Bir gün bile özgürlüğün gasp edilmesi insanlık suçudur. Biz bunu resmi yerlere de ilettik. Aslında burada İdare Gözlem Kurulları amacı dışında iş yapıyor, yeni bir mahkeme gibi değerlendiriyor. Bu kurullar kendisini sağlık grubu yerine koyuyor, cezaevindeki her türlü sorunla ilgileniyor. Bu çok ilginç bir mekanizma hem hukuken hem de insan hakları açısından bunun değişmesi gerekiyor. Bu değişmediği sürece Türkiye’de demokrasi olmaz” diye konuştu.
‘Tutuklular dört duvarı aşıyor asıl mesele direniş dışarıya yansımıyor’
Cezaevlerine bakarak Türkiye’deki demokrasinin görüleceğini vurgulayan Sebahat Tuncel, “Siz dışarıda onu çok göremiyorsunuz ama devletin kendisini en net gösterdiği yer. Oradaki her bir uygulama dışarıda kendini başka başka biçimde ortaya koyuyor. Orada mesele sadece dört duvar değil, tutuklular o sınırları dört duvarı aşıyorlar. Asıl aşılmayan şey onların bu direnişinin ve motivasyonun dışarıya yansımaması meselesi. Biz arkadaşları bıraktık çıktık ama onları unutmayacağız. Arkadaşlarımızı unutmamak gerekir” dedi.