Mukaddes Alataş: Bölgede artan şiddet kayyımlardan bağımsız değil

Son süreçte bölgede kadına ve çocuğa yönelik artan şiddet, istismar, katliamı ve tecavüz olaylarının kayyımlardan bağımsız değerlendirilemeyeceğine dikkat çeken Kadın Hakları Savunucusu Mukaddes Alataş, kapatılan kadın merkezlerinin yerine yeni alternatifler oluşturulmadığı için böyle bir durumun ortaya çıktığını ifade etti. Mukaddes Alataş, artan şiddet ve istismar vakalarına karşı hukukun işleve geçmesi gerektiği çağrısında bulundu.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed - İçişleri Bakanlığı talimatıyla 2016 yılının Eylül ayında başlayan ve daha sonra bütün Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediyelerine atanan kayyımların üzerinden 5 yıl geçti. Atanan kayyımlar bölgede ilk olarak kadın çalışmalarına dair faaliyet yürüten kadın merkezlerini hedef alırken, kayyımlarla bölge kentlerinde aktif çalışan 43 kadın merkezinin kapısına kilit vurdu. Kapatılmayan merkezler ise tamamen işlevsizleştirildi. Kapatılan kadın merkezlerinin ardından yeni alternatifler oluşturulmazken, çalışma yürütülmeyen kentlerde kadına ve çocuğa dönük hem şiddet hem de istismar olaylarında büyük bir artış yaşandı. Her gün istismar, fuhuş çetesi ve kadın cinayeti haberleri ile uyandığımız şu günlerde kayyımların bölgede yarattığı tahribat kendini farklı bir boyutta yeniden gözler önüne serdi.

Kadın kazanımları üzerinden yaratılan tahribat raporlaştırıldı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, kayyımların atanmasının ardından 2019 Mart ayında hazırladıkları “Kayyım Raporu” ile kayyımların kadın kazanımları üzerinde yarattığı tahribatı verilerle kamuoyuna sundu. Raporda, kadın merkezlerinin açılması için 3 kadın belediye başkanının seçildiği kentler pilot bölge kabul edilip bu kentlerde özgün çalışmalar uygulandığına yer verildi. Kayyımların atanmasından önce 43 kadın merkezinin olduğuna değinilen raporda,  kayyımlarla bu merkezlerin kapatılarak çalışan kadınların ise işten çıkarıldığına dikkat çekildi. Yine kayyım atamalarıyla üç büyük kentte bulunan Kadın Politikaları Daire Başkanlığına erkek müdürler atandı. 

“Şiddet vakaları arttı”

Kayyım atamalarından önce kadın çalışmalarında yer alan Kadın Hakları Savunucusu Mukaddes Alataş, o süreçte yürütülen kadın çalışmalarının yok edilmesinin ardından bölgede toplumsal anlamda yaşanan değişimleri değerlendirdi. Konuşmasına Türkiye’de her sene artan kadına yönelik şiddet vakalarına dikkat çekerek başlayan Mukaddes Alataş, 2009 yılından sonra hükümetin kadına şiddete dair verilerini yaşanan artış nedeniyle vermeme kararı aldığını ifade etti. 2013 yılından sonra kadına şiddete dair kadınların eline geçen bir veri olmadığına dikkat çeken Mukaddes Alataş, artan şiddet ve cinsiyet eşitsizliğinin Türkiye’de yaşayan bütün kadınları ilgilendirdiğini söyledi.

“Şiddetle mücadeleye dair çok tartışmalar yürüttük”

Bölgede yerel yönetimlerle şiddetle mücadeleye dair nasıl bir yol ve yöntem izleyeceklerine dair çok tartışmalar yürüttüklerini belirten Mukaddes Alataş, alternatif mücadelenin nasıl olabileceğine dair kafa yorduklarına değindi. Belediyelerin kazanılmasıyla bu mücadele ve çalışmalarda bir üst boyuta geçtiklerini dile getiren Mukaddes Alataş, yaptıkları çalışmaları şöyle özetledi: “Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bile kadına şiddete karşı nasıl mücadele edileceğine dair yol ve yöntemler sürekli tartışılır. Bizde Türkiye’nin bugüne kadar şiddete karşı almış olduğu yol ve yöntemlere karşı çıktığımız, eksik bulduğumuz için kendi yol ve yöntemlerimizi geliştirmeye başladık. Yerel yönetimleri aldıktan sonra nüfusu 50 bini geçen her yerel yönetimde sığınma evi açabilir miyiz dedik. Bu sığınma evlerine bakışımız da sığınma evlerini özgür yaşam alanına dönüştürebilir miyiz üzerineydi. Evet, kadınlar şiddet görüp buraya geliyor ama şiddetle mücadele ayağını da bu dayanışma ağıyla güçlendirmek gerekiyordu.”

“Bütün belediyelerde kadın danışmanlık merkezleri açtık”

Belediyelerin kazanılmasından sonra her belediyede danışmanlık merkezleri açtıklarını kaydeden Mukaddes Alataş, “Kadın merkezleri açıp kadın merkezlerini güçlendiren sosyolog ve psikologlarla çalıştık. Bu kadınlarla birlikte gerek konferans gerek panel gerek de çalıştay yaptık. Bunları yaparken de bizler şiddetle mücadele içerisinde kendimizi geliştirme, yetiştirme ve güçlendirme yollarını da kazandık. Bu güçle birlikte de çok fazla yol aldığımızı düşünüyorum. Sığınaklar açtık, kentlerde kadınlara dair olumlu deneyimler için çalışmalar yürüttük” sözlerini kullandı.

“İktidar kadına şiddeti görünmez kılmak istiyordu”

O süreçte iktidarın açmak istediği “Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi” ile politik manevra yaptığını belirten Mukaddes Alataş, hükümetin bu merkezlerle şiddeti görünmez kılmayı hedeflediğini vurguladı. Mukaddes Alataş, “Devlet o süreçte pilot bölgelerde ‘Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi” açtı. Türkiye genelinde 235 kadın kurumu şiddetle mücadele eden kadın kurumları ŞÖNİM’leri oluştururken, birlikte oluşturma odağında olmayı önermişlerdi. İlk başta bu kabul edilmiş ama sonrasında bütün kadın kurumları bunda devre dışı bırakılmıştı. Biz şiddet önleme merkezlerinin hükümetin politik manevrası olup tamamen merkezileştirmeye çalıştığını aslında kadına yönelik şiddetin görünmemesini istediklerini böyle bir sürece girdiğini anladık. Biz bunları reddettik.  Belediyelere bağlı sığınma evleri açmayı hedefleyerek kadınlara burada destek olmak istedik” dedi.  

“Kayyımlar ilk olarak kadın merkezlerini hedef aldı”

“Biz bütün bu kadına şiddete ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı vermiş olduğumuz mücadelede çok sağlıklı ve iyi yol aldık” ifadeleriyle yürüttükleri çalışmanın verimine değinen Mukaddes Alataş, irade gaspı olan kayyımların belediyelere atanmasıyla bütün çalışmaların yerle bir edildiğini dile getirdi. Belediyelere atanan kayyımların ilk olarak kadın merkezlerini hedef aldığını hatırlatan Mukaddes Alataş, “Kayyımlar ile birlikte aslında bütün yerel yönetimlerin ele geçirilmesi demokratik olmayan bir sürece girilmesiyle birlikte bu alanda çalışan herkese yönelik çok ciddi bir sistematik baskı ortaya çıktı. Daha sonra ne oldu; kadın merkezleri kapatıldı, kadın çalışanlar işten atıldı, birçoğu da gözaltına alınıp tutuklandı. Baskı gün geçtikçe farklı şekilde ve biçimlerde devam etmeye başladı. Sığınaklar kayyımlarla birlikte ŞÖNİM’lere devredildi. Kadın merkezlerinin birçoğunda kuran kursları açıldı. Toplumsal cinsiyet rollerinin kadına layık gördüğü kadın dediğin dikiş yapar, yemek yapar zihniyeti kayyımlarla birlikte belediyelerde hâkim olmaya başladı” şeklinde konuştu.

Kayyım atanmasıyla kadın merkezlerinin kapatılıp işlevsizleştirildiğine dikkat çeken Mukaddes Alataş, kadın çalışmalarının durmasıyla bölgede kadına şiddetin arttığına yer verdi. Alınan demokratik kazanımların üzerine bir şey inşa edilmeden kazanımların yok edilmesiyle bu şiddetin artığını kaydeden Mukaddes Alataş, devletin o süreçten sonra insan haklarına dair bütün çalışmalarını askıya aldığını dile getirdi.

“Kadın kazanımları ters yüz edildi”

Mukaddes Alataş konuşmasının devamında şunlara yer verdi: “Bu her yerde böyledir ki devlet kendi güvenliklerini tehlikede gördüklerinde kadın, insan ve temel bütün haklar askıya alınır. Şuan için bütün bu haklar askıya alınmış durumda. Bizim yaratmış olduğumuz kazanımların tamamı ters yüz edilmiş durumda. Kadına yönelik şiddet de sonuç olarak artmış durumda. Kadınların gidebileceği alanlar yine bizim kazandığımız alanlardı. Ama o alanlarda ki yaklaşımlar politikalar ve kadınları yeniden eve göndermeden tutalım da şiddetin artışına karşı buraların bunu karşılayamayacağı görülüyor. Türkiye genelinde de Kürdistan genelinde de bu artış var.”

“Artan şiddet ve istismara karşı hukuk devreye girmeli”

Artan şiddet ve istismar vakalarına karşı hukukun işleve geçmesi gerektiği çağrısında bulunan Mukaddes Alataş, “Her gün sokak ortasında bir kadının öldürülmesi, çocukların cinsel istismara uğraması bunun artık normalleşmesi, toplu tecavüz ve toplu tuzağa düşürmeden tutalım toplumda çok ciddi bir yozlaşma var. İnsan haklarını devlet sorun etmez ve ortada hukuk olmazsa çeteler de açığa çıkar, organize suç örgütleri de açığa çıkar. Bunlar hukukun olmadığı ve çatışmanın olduğu yerlerden beslenirler. Son süreçte Hakkâri’de ortaya çıkan fuhuş çetesi bunların bir örneği. Bunlara karşı önlem alınmalı ve hukuk devreye girmelidir.”