Kürdistan’dan Belucistan’a ‘Zilan’ olmak
Bu, Kürdistan’dan Belucistan’a uzanan, her türlü gericiliğe, egemenliğe karşı öfkeli, özgürlük aşığı Zilanların hikayesi. Tanrıça; bilge, adil, birleştiren, yol gösteren, kendini halkına adayansa bu hikaye Tanrıçalaşan Zilanların hikayesidir.

ROŞAN SEMSUR
Bazı insanlar ve olaylar kendileri için çizilen sınırları aşarlar. Birçok insan, sanal dünya ve gelişen teknolojiyle beraber bir sınır içinde yaşadığını bile kabul etmiyor ve kendisini her yere ulaşabilecek, her şeyi yapabilecek kudrette görüyorken, ″sınırları aşmak″ belki de sıradan bir ifade olacak. Fakat biraz etrafımıza bakabilsek, sınırları aşma kudretinin herkese ve her şeye nail olamayacağını, sınırları aştığımızı zannettiğimiz dijital medyada sadece izin verildiği kadarını gördüğümüzü anlamak zor olmazdı. Çünkü o sınırları aşabilmek önce kendini, yıllarca sana hakikat diye belletileni aşabilmektir.
Coğrafyaya çizilen sınırlar kadar tek tek her birimizin aklına, yüreğine, ruhuna çizilen sınırlar da aşılmaz oldu. Sınır, hudut, hat vb. terimler hükümetlerin, devletlerin kendilerine mülk saydıkları topraklara koydukları çitleri ifade etse de tüm sınırların temeli önce insanların aklına, düşüncelerine atılıyor aslında. Bir araziye çekilen teli, yükseltilen kale duvarlarını, kazılan hendekleri bir şekilde aşar insan. Peki ya düşüncelere, fikirlere, hayallere çizilen sınırlar nasıl aşılacak? Bu, toprağa çekilen sınırları aşmaktan daha zor, daha yoğun bir mücadele, istek ve arayış gerektirir.
Bu, sınırları aşıp, çitlerin ardında güneşin, yem yeşil ovaların olduğunu görmek gibi ama sadece çitleri aşmak yetmiyor. Çitleri aşınca karşılaştığın manzarayı nasıl yorumlayacağın, ne anlam yükleyeceğindir asıl belirleyici olan.
Seni içine çeken soruların cazibesi
Platon’un mağara metaforu ″anlamlandırmanın″ ne kadar elzem olduğunun iyi bir örneğini verir bize. Yıllarca bağlı oldukları mağarada, hareketsiz, sadece dışarıda olan bitenin gölgesini gören insanlardan biri, bu zincirlerden kurtulup dışarı çıktığında, sadece gölgesini gördüğü varlıkların artık kendilerini görür. Fakat onun için gerçek, yıllardır mağaranın kapısından gördüğü gölgeler olmaya devam eder. Öyleyse sınırları aşmak ve gerçeği görmek için sadece zincirlerinden kurtulmak yetmez. Aramak, görmek, yorumlamak ve anlamak lazım.
Yaşamımızın her evresinde sınırlara maruz kalan kadınlar olarak, gördüklerimizi anlamlandırmak en fazla biz kadınlar için elzem. Oyuncaklarımızdan kıyafetlerimize, okulumuzdan arkadaşlarımıza, mesleğimizden fikirlerimize kadar her zaman sınırlarla karşılaşırız. ″Haddini bil, senin ne haddine″ gibi sınır bildiren cümleler en çok bize karşı kullanılır. Ama ne şanslıyız ki bu sınırları aşan ve kendisi gibi başka kadınların da sınırları aşabileceğinin umudunu yaratan kadınların hikayeleri da azımsanmayacak kadar çok.
Hikayeler, öyle bize anlatıldığı gibi yalan, köksüz olaylar değildirler. Hikayeler bir insanı, kökleri toprağa kenetlenmiş hakikati anlatırlar. Yaşadığımız, peşine düştüğümüz ya da yeni keşfettiğimiz yaşamı anlamlandırmanın yoludur hikayeler.
30 Haziran 1996 tarihinde Dersim’de işgalci ve soykırımcı askerlere karşı fedai eylem gerçekleştiren Heval Zilan’ın (Zeynep Kınacı) hikayesi de bu hikayelerden biri. Heval Zilan, evli ve bir hastanede memur olarak çalışıyordu. Yani sistemin, bir kadının hayalleri olarak sunduğu olanaklara sahipti denebilir. Ama arayış öyle çekici bir duygu ki, bir kere sorunca gerisi ardı arkası kesilmeyen bir yağmur gibi yağar üzerine. Tıpkı felsefede olduğu gibi. Sorarsın, cevap bulursun ve bulduğun cevaba yeni bir soru sorarsın… işte seni içine çeken bu arayışın ve soruların cazibesi.
Hayallerini, özgür ve onurlu yaşamı, kendisini Önder APO`da buldu
Heval Zilan, kadınlara ulaşmaları gereken hayaller belirleyen erkek egemen sisteme inat, kendi hayallerini kurdu ve hayallerine kavuşmak için çıktığı yolda Önder APO ile tanıştı. Hayallerini, özgür ve onurlu yaşamı yani kendisini Önder APO`da buldu.
Coğrafyalarımıza ve düşüncelerimize çizilen sınırları aşarak, yeni doğuşların toprağı olmayı başardı. Gücümüzün sınırsızlığını kanıtladığı eylemiyle, bizi birbirimizle buluşturan köprü oldu.
Derler ki, öğrenen ve öğreten arasında yaşam birliği, baskın bir bağ ya da kök olmazsa öğrenmez insan. Zilan, yaman bir öğreten olarak, başta Kürt halkı ve kadınları olmak üzere birçok öğreneniyle arasında bu anlam bağını kurdu. İnançla, iradeyle, sevgiyle, aşkla, bağlılıkla ördü aramızdaki kökleri. Özgürlük aşığı her kadınla beraber kendisini yenileyerek, yıllara meydan okuyacak bir köprü oldu.
Zeynep Kınacı’dan Mahal Beluc’a ‘Zilan’ olmak
Zilan’ın sınırları aşabilen anlam bağı, en son 2024 yılında Pakistan’ın ırkçı saldırılarına karşı fedai eylem yapan Zilan Kurd kod adlı Mahal Beluc’a uzandı. 1996’da Dersim’deki Zilan, 2024 yılında Belucistanlı Zilan Kurd oldu.
Mahal Beluc, Kürt halkının ve kadınlarının kaderini değiştiren fedai eylemin ehli Heval Zilan’dan etkilenerek, Zilan Kurt adıyla, ırkçı Pakistan güçlerine karşı eylem gerçekleştiriyor. Mahal, üniversitede hukuk bölümünü okurken Belucistan Özgürlük hareketine katılıyor. Pakistan askeri kampına karşı fedai eylem gerçekleştirmeden önce, ″bütün kadınlar, herkes bu mücadele içinde yer almalı, Belucistan’ın özgürlüğü için mücadele etmeli. İnsanlarımıza aydınlık bir gelecek yaratmalıyız″ çağrısında bulunurken, ailesine de arkasından ağlamamalarını, yas tutmamalarını, başlarını dik tutarak Belucistan özgürlük hareketi içinde yer almalarını vasiyet ediyor.
Bu, Kürdistan’dan Belucistan’a uzanan, her türlü gericiliğe, egemenliğe karşı öfkeli, özgürlük aşığı Zilanların hikayesi. Tanrıça; bilge, adil, birleştiren, yol gösteren, kendini halkına adayansa bu hikaye Tanrıçalaşan Zilanların hikayesidir.
İnsan sormadan edemiyor, Kürdistanlı Zeynep’le Belucistanlı Mahal’i Zilanlaştıran hakikat neydi ya da Kürdistanlı Zilan nasıl 28 yıl sonra Belucistan’da Zilan Kurd oldu? Belki de eylemler, insanların birbirlerine bağlanmasını sağlayan ilişkileri geliştiriyorlar. Bir inanç etrafında toplanan ve kutsal bir ritüeli andıran bu bağlar ne zaman tanıyor ne de sınır. Kadındaki merak, kendini bulma ve tanıma isteği, elinden çalınanlara olan özlem ve öfkeyle birleşince tüm sınırlar anlamsızlaşıyor ve Tanrıça Zilanların ruh birliği sağlanıyor.
Herkesin anlatılacak bir hikayesi var elbet hayatta. ″Bir öyküye döküldüğü ve başkalarıyla paylaşıldığı zaman her şeye tahammül edilebilir″ der Hannah Arent. Öykülerin ve kişilerin önemi, yaşananların sonuçlarını hem anlaşılır hem de tahammül edilebilir kılmaktır.
İnsan hangi hikayeleri dinleyerek büyüyorsa o hikayelere göre yaşıyor bir yerde. Bugün anlatacak daha fazla hikayemiz olsaydı, bu hikayeler özgür ve onurlu bir yaşam için belki de daha yararlı olurdu bizler için. Özellikle de hep yapamayacağı vurgulanan, belli roller dışına çıkılması makul görülmeyen biz kadınlar için.
Sınırlı olan yaşama insan anlam katarak, dolu dolu yaşamak istiyor
Bu hikayeler, ihanetin yanında direnişin, köleliğin yanında özgürlüğün, kötülüğün yanında iyiliğin, çirkinliğin yanında güzelliğin de olduğunun en sade, en hakiki anlatımlarıdır çünkü. Bu hikayelerin kahramanları yanımızdan, sıra arkadaşlarımızdan, iş arkadaşlarımızdan, komşularımızdan, akrabalarımızdan biridir çünkü. Bizi birbirimize bu kadar uzak düşüren aramıza çizilen sınırlarken, birbirimize yakınlaştıracak olan da anlatılacak bu hikayelerdir.
İnsan yaşamı iki temel olayla sınırlıdır. Doğumla birlikte başlayan yaşamın ölümle sona ermesi. Bir başlangıca ve bir sona sahip olması yaşamımıza benzersiz niteliğini ve anlamını kazandırıyor. Yaşamımızın sınırlı olması aynı zamanda bir hikayemizin olması demektir. Çünkü sonsuzluk bir yerde yaşamın anlamını yitirmesidir. Sınırlı olan yaşama insan anlam katarak, dolu dolu yaşamak istiyor. Bu sınırlılık, yaşamın anlamlı olmasını sağlıyor. Ama bu anlamlı yaşam eğer anlatılmazsa kendi anlamı içinde yitip gider elbette. Bize düşen görev Kürdistanlı Zilan ile Bellucistanlı Zilan’ın birbirlerini buldukları bu hikayeyi anlatmak ve bize bıraktıkları Ortadoğu Kadın Konfedarilizmi mirasını güçlendirmektir. Böylelikle Kürdistan`dan Belucistan’a, Pakistan’dan Afganistan’a, Irak’tan Türkiye’ye, Suriye’den İran’a uzanan sınırsız bir köprü kurabiliriz.
Zilanlar, bizi birbirimize uzak kılan sınırları aşan ve Ortadoğu kadın konfederalizminin köklerini güçlendiren hikayelerin baş kahramanları oldular. Birbirimizin hikayelerinden umut, direniş, mücadele, irade, aşk, sevgi ve güzellik gibi öğrenecek çok şeyimiz var.
Savaşın ve gözyaşının hakim kılınmak istendiği bu topraklarda Tanrıça Zilanların kurdukları bağlarla tüm güzellikler kelebek etkisi yaratarak dallanıp, köklenirken; barışın, birlikte yaşamın kültürü olan Tanrıça Kültürü coğrafyamıza tekrar hakim olacak. Yeter ki birbirimizi görelim, tanıyalım, hikayelerimize kulak verelim ve inanalım…