Komplo 26’ncı yılında: Abdullah Öcalan halklara umut olmaya devam ediyor
15 Şubat 1999'da uluslararası komplo ile Türkiye'ye getirilen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, tüm zorlu koşullar ve tecrit politikalarına rağmen halklar için umut olmaya devam ediyor.
![](https://jinhaagency.com/uploads/tr/articles/2025/02/20250214-510-jpg8ded58-image.jpg)
SARYA DENİZ
Haber Merkezi- Türkiye’de Kürt sorunun çözümü uzun yıllardır ülkenin gündeminde önemli bir yer tutuyor. Sorunun tarihsel derinliği, bir yandan da bölgesel boyutları ülkenin iç ve dış politikasının gelişiminde kritik bir rol oynuyor. Son birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler özellikle İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde gerçekleştirilen görüşmeler ve bu görüşmelerle ilgili yapılan açıklamalar sorunun çözümüne ilişkin umut yaratırken aynı zamanda kimi endişeleri de beraberinde getiriyor.
Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ülkenin; ekonomik, siyasal ve birçok alanda gelişiminin, hak ve özgürlüklerin kullanımının önünde büyük bir engel olurken, Türkiye’de son olarak 1 Ekim 2024 tarihinde Meclis’in açılışı sonrası sorunun çözümü bir kez daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, İmralı’da tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile iki kez görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmelerle Abdullah Öcalan’ın muhataplığı kabul edilmiş oldu.
Çözüme dair umutlar korunuyor
Görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi ve demokratikleşmeye dair önemli mesajlar verildi. Ancak henüz iktidar tarafından somut bir adım atılmazken, çözümün nasıl ve ne şekilde olacağı yönünde tartışmalar devam ediyor. Çözüme dair umutlar korunsa da belediyelere kayyım atanması, gözaltı ve tutuklamalar en son Wan Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan’a verilen ceza, Kuzey ve Doğu Suriye’ye ve Federe Kürdistan’a yönelik süren saldırılar süreci sabote eden adımlar olarak yorumlanıyor.
Somut adım beklentisi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Şubat ayı içinde sürece ilişkin vereceği mesaja dair de yoğun bir beklenti var. Abdullah Öcalan’ın en son sunduğu 7 maddenin bir pusula ya da Kürt sorunun çözümüne dair bir yol haritası olduğu belirtilerek, yapılması beklenen son açıklamanın da bu yol haritasının tam olarak yönünü belirleyeceği düşünülüyor. Ancak elbette somut adım beklentisi yüksek. Özellikle iktidarın diyalog ve müzakere mekanizmalarını güçlendirmesi ve demokratikleşme hamlelerinde bulunması bekleniyor. Sürecin devam edebilmesi için güven ortamının sağlanması da temel unsurlardan biri.
Komploya karşı tarihi bir cevap
Abdullah Öcalan’ın Şubat ayı içinde açıklama yapmasının tarihi bir önemi var. Komplo 26 yıldır Kürt halkının direnişiyle boşa çıkartılırken, Abdullah Öcalan’ın açıklama yapması tecrit ve komploya karşı tarihi bir cevap anlamını taşıyor. Peki komplo neydi? Neler yaşandı? Abdullah Öcalan’ın o günden bugüne halklara mesajı ne diyordu?
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, "Apo bize neden teslim edildi, anlamadım" derken aslında komplonun amacını da açıklıyordu. Kürt halkının umudu olan Abdullah Öcalan, yıllardır birkaç metrekarelik alanda nasıl mücadele verdiğini, "Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz?” sorusunu şu şekilde yanıtlıyordu:
“Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz? Gerçekten Kürt Ulusal Önderliği olarak, zindana giriş koşullarında kendimi milyonların sentezi haline getirmiş veya getirilmiştim. Halk da böyle algılıyordu. İnsan ailesinden ve çocuklarından yoksunluğa hiç dayanamazken, ben ölümüne birleşmiş milyonların iradesinden bir daha hiç kavuşmamacasına ayrılmaya nasıl uzun süre dayanabilecektim!"
‘İki yol vardı’
Abdullah Öcalan, değerlendirmelerinde, "NATO’cu savaşın son halkasının" kendisine yönelik 15 Şubat 1999 uluslararası komplosu olduğuna işaret etti. Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998 günü Suriye’den çıktı. Abdullah Öcalan'ın anlatımlarına göre; Suriye'den çıktıktan sonra önünde iki yol vardı. Bu yolu ve gelişmeler şöyle anlatıyordu:
"Tam bir yol ayrımına gelinmişti. İki yol vardı; dağ yolu veya Avrupa. Yapılması gereken ya dağlık alanı karargâh olarak seçip, savaşı daha üst boyuta sıçratmak, şehir eylemlerini tırmandırmak, ya da uzlaşma, demokratik çözüm ve barış arayışını Avrupa koşullarında daha güvenceli olarak geliştirmeye çalışmaktı. Dağa çıkış 40 yıllık rüyam olduğu halde üzüntümden çatlamamın tek nedeni insan yaşamının ve özgürlüğün iğne ucu kadar barışçıl bir imkânı varsa bunun denenmesinin tercih edilmesinin daha değerli olmasıdır. 9 Ekim 1998 çıkışını Zagroslara yapmamanın doğruluğuna hala inanıyorum. Savaş kişiselleşirdi. Tam bir intikamcılığa dönüşürdü. Olası bir barış ve kardeşlik fırsatı hepten yitirilirdi. Savaşın tıkanmış durumu, bir nevi kör bir noktaya gelip dayanması, benim de dağda olmam halinde her tür silahın kullanılma olasılığı ve benim durumumun ek bir sürü ağırlık getireceği bu nedenle tercih edilmemesi uygun görülmüştü. Benim etrafımda yoğunlaşacak bir savaş her bakımdan büyük sakıncalar taşımaktaydı. Ahlaki olarak kendimi yük yapmam doğru olmazdı. Avrupa koşulları da çok riskli olmasına rağmen siyasi kültüre ve demokratik anlayışla, hukuka zımnen de olsa biraz güven duyuluyordu. Ancak özellikle Yunanistan hükümetinin ilk 9 Ekim 1998 günü adım basar basmaz bu denli alçalacağı hiç tahmin edilmemiş ve düşünülmemişti.”
‘Amaç Kürt- Türk savaşını başlatmaktı’
Komplo Abdullah Öcalan şahsında Kürtlerin yıllarca verdiği mücadelenin kazanımlarını hedeflese de amaçlanan olmadı. Abdullah Öcalan ağır tecrit koşulları altında bulunduğu İmralı Cezaevi'nde egemenlerin tüm planlarını ve hesaplarını boşa çıkardı. Komplonun nedenleri ve hedefleriyle ilgili çokça yazıldı, çizildi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın 2014 yılında komploya ilişkin değerlendirmeleri şu şekildeydi:
"15 Şubat uluslararası komplosu esas olarak Türkiye'ye karşı geliştirilen bir komploydu. Bu komplo, etkisini yüzyıllara yayacak düzeyde kapsamlı ve derinlikli özel bir darbe niteliği taşıyordu. Uluslararası komplocu güçlerin bu komplo ile hedefledikleri; Önder Apo'yu kim vurduya götürerek fiziki olarak imha etmek, bunu başaramadıkları taktirde ise Türkiye'ye teslim etmekti. CIA ve MOSSAD'ın başını çektiği uluslararası komplocu güçlerin tek bir amacı vardı ve o da Türkiye'de yüzyılları alacak bir Kürt- Türk savaşını başlatmaktı. Bu komplonun aynı zamanda Türkiye'ye karşı geliştirilen bir komplo olmasının nedeni de tamamen bu gerçeklikle bağlantılıdır.”
‘Halk mücadelesinden vazgeçmedi’
Besê Hozat'ın 2014 yılında yaptığı bu belirlemeler aslında yakın geçmişi ve bugünü anlatır nitelikte. Komplo bugün Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürtlere yönelik saldırılarla devam ediyor. Rojava Devrimi hedeflenirken her yerde ve her alanda saldırılar sürüyor. KJK Koordinasyon Üyesi Ayten Dersim de komplonun 26'ncı yılında şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Önderliğimizin İmralı'da yürüttüğü 26 yıllık onurlu mücadelesi ve Hareketimizin mücadelesi gidişatımızı belirledi. Büyük kahramanlıklar, direnişler ve halkımızın görkemli mücadelesi tecritte bir gedik açtı. Önderlik bundan önceki yıllarda komplonun amacına ulaşmadığına net bir şekilde ortaya koydu. Tabii Önderliğimiz yürüttüğü mücadelesiyle bunu belirledi. Biz de Hareket olarak Önderliğin mücadelesi etrafında kenetlendik. Komplonun ne kadar işkenceci olduğunu, tecridin ne kadar hukuk ve siyaset dışı olduğunu bir kez daha dünya kamuoyuna gösterdik. Geldiğimiz düzey itibarıyla bir gedik açtığımızı Hareket olarak belirtiyoruz. Bu yeterli midir? Ebetteki değildir. Çünkü nihai hedefimiz Önderliğimizin fiziki özgürlüğü ve Kürdistan’ın statüsünü sağlamaktır.”
Kadınlar için yoları açtı
Komployla gelişen tecrit yıllarca devam ederken ağır tecrit koşullarına rağmen kadın özgürlüğüne dair önemli perspektifler sunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, kendi yaşam öyküsünden yola çıkarak yaptığı değerlendirmelerle, toplumsallıktaki özgürlük düzeyinin kadınla birebir bağını ortaya koydu. Abdullah Öcalan’ın paradigması bugün kadınlar için özgürlüğe giden yolları da açtı. Abdullah Öcalan'ın İmralı Notları kadınlara dair perspektifler sunuyor. Bu notlar halklar ve kadınlar için bugün yapılan görüşmelerin önemini ortaya koyuyor. Abdullah Öcalan, daha önce yapılan hemen hemen her görüşmede kadın sorununa dair bir şeyler ifade ediyor. Heyetin kadın üyesi olan, HDP Milletvekili Pervin Buldan ile geliştirdiği diyaloglar çarpıcı olduğu kadar etkisiyle de dikkat çekiyor.
23 Şubat 2013 tarihli notlarda, HDP Milletvekili Pervin Buldan, Abdullah Öcalan'a yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne ilişkin herhangi bir mesajı olup olmadığını sorarak başlıyor.
“Pervin Buldan: 8 Mart yaklaşıyor, kadınlara mesajınız nedir?
Abdullah Öcalan: Ben sen gelmeden senin üzerinden bu meseleyi düşündüm. Seni biliyoruz. Büyük bir ihtimalle senin rızan dışında bir evlilik oldu. Sonra annesin. Acıların var. Fakat anaç olanla aşk yaşanmaz. Aşk yaşamı öldürür. Kadını özgür olmayan bir halkın özgür olma şansı yoktur.
'Kadının özgürleşmesi Sakine'nin mücadelesidir'
Abdullah Öcalan kendi yaşam öyküsünden yola çıkarak yaptığı değerlendirmelerle, toplumsallıktaki özgürlük düzeyinin kadınla birebir bağını ortaya koyuyor. Diyalogun devamında, 9 Ocak 2012 yılında Paris'te iki kadın arkadaşıyla beraber katledilen, PKK'nin önder kadrolarından olan Sakine Cansız'ın yaşamını örnek veriyor.
Abdullah Öcalan: (Pervin'e dönerek) Sizin durumunuz ortada. Bir erkek kadını ancak ana gibi görebilir. Siz örneksiniz. Kadın özgürlük hareketini yaşıyoruz. Sakine örnektir. Siz örneksiniz. Sakine'nin hayatı örnektir. Kadının özgürleşmesi Sakine'nin mücadelesidir. Sakine'nin hesabını soracağım, katilleri açığa çıkartacağım. Kadın enteresan bir varlıktır. Hangi kadınla nasıl yaşanır?”
'Kadını özgür olmayan bir halk özgür olamaz'
Abdullah Öcalan'ın daha önceki kitaplarında da yer verdiği, gençlik yıllarında Abdullah Öcalan ile evlilik ilişkisi geliştiren Kesire, PKK'ye ilk katılan kadın oluyor. 10 yıla yakın PKK içerisinde yer alıyor. Yunanistan'a çalışma yürütme amaçlı giden Kesire'den bir daha haber alınamıyor. Abdullah Öcalan'ın kadın özgürlük mücadelesine yönelmesinin en temel nedenlerinden bir tanesi de Kesire'yle yaşadıkları oluyor. Abdullah Öcalan'ın Kesire'ye yaklaşımı geleneksel klasik Kürt erkeğinden farkını ortaya koyuyor. Diyalog şu şekilde devam ediyor:
Abdullah Öcalan: (Pervin'e dönerek) Sen özgürleşmelisin. Siyaset aşkla, halkı severek yapılır. Osman bir kadın için halkını sattı. Ben on yıl savaştım. Şoförüm, Kesire'yi kastederek, "Bunu dört ata bağlayıp, dört parçaya ayırmak lazım" dedi. Kesire kaçtığı gün kurtuldum. Yeniden doğdum. Geleneksel Kürt erkeği ne yapardı? Öldürürdü. Büyük kadın kahramanlar var. Yaşamın kutsallığı önemlidir. Kölelikten vazgeçilmelidir. 8 Mart mesajı olarak bu söylediklerimi bu çerçevede açarsınız. Kadını özgür olmayan bir halk özgür olamaz. Kadının tam özgürleşmiş hali tanrısallıktır. Şehit düşen kadın kahramanları anıyorum.
4 Şubat 2015 tarihli bir görüşme de Abdullah Öcalan yeniden Kesire'den bahsediyor.
Abdullah Öcalan: Daha önce Kesire meselesini açmıştım. Derin devletin has adamının kızıyla evlenirken özellikle Dersimli arkadaşlar hep kuşku duymuştu. Ali Haydar daha iyi bilir. Ben onunla evlenirken de "Devletle aramızda bir köprü olabilir" diye düşündüm. (Kesire'yi kastederek) Biliyorsunuz, o da bize on yıl korkunç azap çektirdi. On yıl bana büyük bir ders verdi. Kesire'nin verdiği ders olmasaydı bugün bu masada oturan kadınlar olmazdı, kadın özgürlüğü olmazdı. Kadın özgürlüğünü böyle geliştirdik. Bizim arkadaşlar o dönem bu Ürdün pilotuna yapılan gibi öldürelim dediler. Ben engelledim. Yani tekrarlıyorum, çözüm arayışımın çok eski ve köklü olduğunu vurguluyorum.”
‘Kadın evin içinde olunca köleleşiyor’
HDP heyetinin 18 Mart 2013 tarihinde İmralı'da yaptıkları görüşmede, Pervin Buldan 8 Mart etkinliklerinin sonuçlarını Abdullah Öcalan'a aktarıyor.
“Pervin Buldan: 8 Mart etkinlikleri çok iyi geçti. Özellikle bölgede çok görkemli ve coşkulu etkinlikler yapıldı. Kadınların barış mesajları çok net ve kararlı bir şekilde verildi.
Abdullah Öcalan: Kadınlar özgürleşmelidir. Köleliğe göz diken kadınları hiç sevmem. Ortadoğu'da kadın yükselmek zorundadır. Sizin durumunuz çok zor. Nasıl özgürleşeceksiniz? Kadınların durumuna çok üzülüyorum. Kendinizi özgürleştirmelisiniz. Kadın evin içinde olunca köleleşiyor. Bazı erkeklerde karılaşma var. Halil Ataç, Allah belasını versin bir karı yüzünden ne hale geldi. Binlercesi kadın alıp kaçtı. Botan, Osman hepsi aynı. İki tanesi dürüst çıksaydı böyle olmazdı.
Abdullah Öcalan, Kürt erkeğinin egemen ve geleneksel klasik bakış açısını örnek veriyor. Osman Öcalan aynı zamanda kendi kardeşi oluyor. Devamla yine eve kapatılarak köleleştirilen kadın için özgürlük çözümleri sunuyor. Özellikle de siyasette kadının yer alma biçimine değinerek, Pervin Buldan'ı örnek gösteriyor. Kurtuluşun ve özgürlüğün kadın öncülüğünde gerçekleşme umudunu ortaya koyuyor.
'Kadının 'xweda'sı gerekir'
Abdullah Öcalan: (Pervin'e dönerek) Eski yaşamınız ortada. Feodal bir baskı vardı. Ama şimdi siyaset yapıyorsunuz. Siyaset alanında iyisiniz. Kadınları, kızları özgürleştirin. Şu anda kadınların durumu iyi. Şu andaki kadınların durumundan memnunum. Kadın özgürlükçüsü olmak lazım. Kadına biçim vermeyi ahlaksızlık sayıyorum. Kadının 'xweda'sı gerekir. 'Xweda' kendi kendini doğurmadır. Özgür kadın bir güneş gibi doğar. Jin, Jiyan kelimeleri çok anlamlıdır. Kadınlar kudretli, özgür ve karar sahibi olmalı. Kadınlar bana müthiş bağlılar. Bu kadar bağlı olmayın. Yüzde yüz bana bağlı kadın olmaz. Kadın değerli bir varlık. Jin-Jiyan kelimeleri bunun için değerlidir. Benim her söylediğimi bir tabu olarak görmeyin. Öz kararları olan kadınlar yetiştirin. Kadınların özgür yaşam evleri, binaları olmalı. Yaşamı kararlaştıracağınız mekanlar olmalı. Mali fon almanız lazım. Çalışmalarınızın temeline özgür kadın arayışını alın. Tekrar ediyorum. Kadınsız yaşam olmaz. Umutlu olun, emek harcayın, inanarak yapın. Kadın temelli çalışma önemlidir. Kadınlara Ortadoğu'da öncülük ediyorsunuz. Ancak bu şekilde lider olursunuz. Nazan'a selam söyleyin. Yazılarını beğendim. Kadın devrimini iyi kavramış.
'Kadınların gerçek yaşamı geçişi bugünle bağlantılıdır'
HDP heyetinin 3 Nisan 2013’te İmralı'da gerçekleştirdiği görüşmede, Pervin Buldan yapacakları Barış Konferansı ve Ortadoğu kadın konferansı gündemlerini Abdullah Öcalan'a aktarıyor. Abdullah Öcalan ise, kadın-erkek ilişkisine nasıl baktığını değerlendiriyor. "Sonsuz boşanma" perspektifiyle özgür yaşam ölçüsünü ortaya koyduğu kadar, egemen erkek kültürünün kadın yaşamı üzerinde yarattığı tahribatlardan bahsediyor ve Hz. Ayşe'nin örneğini veriyor:
“Pervin Buldan: Kadınların hepsinin özel selamı vardı. Ayrıca doğum gününüzü kutluyorlar.
Abdullah Öcalan: Sağ olsunlar. Kadınların gerçek yaşamı geçişi bugünle bağlantılıdır. Kadınlar için özgür yaşamı yaratmak için uğraşıyorum. Dünyada benim kadar kadın meselesiyle ilgilenen yoktur. Kadınlarda bu sürece aşkla katılmalıdır.
Pervin Buldan: Kadınlar olarak da konferanslara hazırlanıyoruz. Barış konferansı ve Ortadoğu kadın konferansı hazırlıkları var.
Abdullah Öcalan: Ben Ortadoğu konferansı önereceğim, ama şimdi değil. Kadınların ki daha çok buna hazırlık gibi oluyor. Türkiye, Suriye, Irak, Lübnan ilk etapta böyle bir birlik kurabilirler. Dicle-Fırat suyu bu birliğin esası olur gibi. Hiçbirinin sorunu tek başına çözülemez. Kürt sorunu, Suriye sorunu çözülmeden Türkiye nefes bile alamaz. Kadınlar da bu temelde konferanslarını ele alabilirler. Erkeği Öldürmek adlı kitabımda bunları ele aldım. "Ya benimsin ya toprağın" diyorlar. "Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme" diyorlar. İşte bu kadar korkunç bir kültür var. Kadın çalışmaları önemlidir. Daha önce kadın yaşam merkezleri demiştim. Kadın kolektifi diyebiliriz. Kadınların ekonomi, sosyal paylaşım çalışmaları olmalıdır. Erkeklere güvenmeyin. Erkeklerin kadından anladıkları "al birini kaç"'tır. Kadın olmak müthiş bir şey. Aile yok olsun demiyorum. Erkeği öldürme kitabımda iyi anlaşılır. Sonsuz boşanma lafını yanlış anlamayın. Kadınla müthiş yaşanılabilir. Bunlar yanlış değildir. Hz. Ayşe'nin "Allahım beni kadın değil bir taş olarak yaratsaydın" sözü çok önemlidir. Erkek dogmatiğini yıkın. Bütün erkekler sizin çocuklarınız. İşsiz kadınlara öncülük edin. Kadınlar güzel yaşayacak çocuklar doğursunlar. Mesele çocuk doğurmak değil, o çocuğu yetiştirmektir. Yüzde kırk-elli kotasını bırakın. Üç ya da dört kadın bir araya gelince çözüm üretin. Erkekler kendilerini tanrısallaştırıyor. Sizlerde kadınlığınıza güvenin. Kadınlar daha çalışkanlar ve daha az yalan söylerler. Kadınların yaşamsal çekici yönleri vardır. Bu konuda İslam'da da yerine oturmamış.”
‘Kadınlar inanarak yapmaya devam ediyor’
Abdullah Öcalan’ın tespitleri bugün açısından tarif edilen sorunları kapsarken AKP hükümetinin başını çektiği kadın kırım politikaları, sadece kadınları eve kapatmakla kalmıyor kadınları nefes alamaz duruma da sürüklüyor. Her şeyin erk zihniyet tarafından belirlendiği zamanlardan geçilirken bu ideolojik bir saldırı şeklinde süre geliyor. Kadın düşmanı politikalar karşısında kadınlar komployla birlikte kendilerine nasıl bir yaşam ‘biçildiğinin’ çok farkında ve buna karşı direnişlerini sürdürüyor. Abdullah Öcalan'ın yıllar öncesinden dediği gibi kadınlar umutlu olmaya, emek harcamaya ve inanarak yapmaya devam ediyor ve iyi olanı yaşamsallaştırmaya devam ediyor.