Kadınların göğe bakma durağı: Mor Mekan

Kadın Savunma Ağı üyesi Aysun Gençtanır, “Şiddete karşı her nerede olursa olsun erkek şiddeti yaşamımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Bu şiddeti tariflemek ve buraya dair bir savunma geliştirmek aslında öz savunma dediğimiz şeyin kendisi. Mor Mekan’da bu bilinçle ve fikirle inşa ediliyor. Buraya geldiğimizde hem birbirimizden güç alıyoruz hem de kolektif güçlenmeyi öğreniyoruz.” diyor.

 
EKİM YAĞMUR
Ankara- Kadınlar arasındaki dayanışma ağını güçlendirmek amacıyla kurulan Mor Mekan’ın hangi ihtiyaçlar doğrultusunda oluştuğunu, kadınların birlikte nasıl çoğaldıklarını ve ‘Yaşamak İstiyoruz’ çığlığını sokakla nasıl buluşturduklarını Kadın Savunma Ağı üyeleri Aysun Gençtanır ve Buse Üçer ile konuştuk. 
Mor Mekân’ı kurma fikri nasıl oluştu? Hangi ihtiyaçlar doğrultusunda böyle bir mekânı açmak istediniz? 
Buse Üçer: Mor Mekan’ı kurma düşüncesi aslında Kadın Savunma Ağı’nın ilk oluştuğu dönemde ortaya çıktı. Bundan üç yıl önce ‘Kadından Kadına Bir Çağrımız Var’ diyerek kadınları birbirini anlamaya, dinlemeye ve savunmaya çağırdık. Ankara’nın Mamak İlçesi’nde bir cinsel istismar olayı yaşanmıştı. Bir kafede genç bir kadına uyuşturucu verilip cinsel istismarda bulunuluyor. Yaşanan istismar nedeniyle kadınlar birbirine haber vererek istismarcıyı yakalattı. ‘Kadın Savunma Ağı’ kurma düşüncesiyle bir yaz kampı yapmıştık. Yaz kampından dönen kadınlar dayanışma ağı kurarak bir savunma ağı kurdular. Mamak’ın Tuzluçayır Bölgesi’nde büyük bir eylem gerçekleştirildi. Bu eylem aslında Kadın Savunma Ağı’nın ilk kurucu eylemi oldu. Biz bu sırada ‘Kadın Savunma Ağı’nın nasıl bir ağ olması beklentisini anlayabilmek için kadınlardan talepler topluyorduk. 
Mahallelerde, pazaryerlerinde sokaklarda talep kartlarımız vardı. Bu kartlar aracılığıyla kadınların, yaşama dair taleplerini sorduk. Yaptığımız çalışma sonrasında kadınların kamusal ve özel alanda çok sıkışmış olduğunu; politika üretebilecekleri ve konuşabilecekleri alanların iyice daraldığını fark ettik. Ve tüm bu sıkışmışlığın içerisinde kadınların nefes alabileceği bir mekânlarının olması gerektiğini düşündük. İşçilerin sendikası, mimarların mühendislerin odası var ama kadınlar politikada bu kadar öncüyken politika ürettikleri bir mekânları yok. Evet her yerdeyiz öyle de olmalıyız. Birbirimizle konuşacak ve politika üretecek alanlara da ihtiyacımız var. ‘Mor Mekan’ böyle bir ihtiyacın ürünü. Burası aynı zamanda hepimizin nefes durağı. 
Aysun Gençtanır: Ben de Kadın Savunma Ağı üyesiyim. Mor Mekan, sadece bireysel olarak güçlenebileceğimiz bir alan değil aynı zamanda kolektif güçlenmeyi öngören de bir mekân. Çünkü öz bakım, öz benlik ve özsaygıyı ifade ederken şundan bahsediyoruz: Şiddete karşı her nerede olursa olsun erkek şiddeti yaşamımızın her alanında karşımıza çıkıyor. Bu şiddeti tariflemek ve buraya dair bir savunma geliştirmek aslında öz savunma dediğimiz şeyin kendisi. Mor Mekan’da bu bilinçle ve fikirle inşa ediliyor. Ve buraya geldiğimizde hem birbirimizden güç alıyoruz hem de kolektif güçlenmeyi öğreniyoruz. 
“Şiddete uğrayan kadınlara hukuki destek veriyoruz”
Kadınlar arasındaki dayanışma ağını güçlendirmek gibi bir iddianız var. Peki bu doğrultuda şiddete uğrayan kadınlara hukuki destek verecek misiniz yoksa Mor Mekan daha çok liseli ve üniversiteli genç kadınların gidebileceği “proje” bazlı bir mekân mı olacak? 
Buse Üçer: Mor Mekan “proje” bazlı bir mekân değil ayrıca klasik bir STK anlayışıyla işleyen bir yer de değil. Evet, burası şiddete uğrayan kadınların, transların, liselilerin, üniversitelilerin aslında beyanı kadın olan herkesin mekânı. Şiddete uğramayan kadın yok. Bu nedenle liseli ve üniversiteli kadınlar da şiddet deneyimi ile buraya gelmiş oluyor. Ve birlikte Feminist Öz Savunma Atölyelerinde de şiddetin kaynağını tespit edip şiddet ile mücadele etmenin yollarını arıyoruz. Aslında Feminist Öz savunma Atölyelerinde yaşanan içsel yolculuklarımızda ve kişisel sorgulamalarımızda şiddete bir şekilde maruz kaldığımızın farkına da varıyoruz. 
Burada, şiddete uğrayan kadınlar için avukatların oluşturduğu ücretsiz danışabileceği bir ağ var. Hukuki destek veriyoruz psikolojik destek de vermek istiyoruz. Bunun için bir ağ oluşturmaya çalışıyoruz. Ayrıca, liselilerin ve üniversitelilerin de gelebileceği hayatlarındaki şiddetle mücadele edebilecekleri ve aynı zamanda politika üretebilecekleri bir mekân burası. 
Şiddeti sınıflandırmak istemiyorum ama... Mesela, Mamak’ta bir kadın boşanmak isteyince 28 yerinden bıçaklanıyor ve bu kadın 15 yaşında evlendiriliyor ve yıllarca cinsel istismara maruz bırakılıyor. Bu kadın birçok kadın örgütünden destek istiyor fakat bırakın psikolojik destek vermeyi hukuki destek dahi sunulmuyor. Hiç bir kadın örgütü bu kadına iş olanağı sunmuyor açlıkla sınanıyor. ‘Proje’ derken bundan bahsediyorum! 
Aysun Gençtanır: Çok doğru ve haklı bir şeyden bahsediyorsunuz. Mesela, nafaka hakkına neden saldırılıyor. Çünkü boşanmaya dair aldığı karar sonrasındaki süreçte kadının iradesi zayıflatılıyor ve aile içine hapsedilmek isteniyor. Tabi ki buralara dair her zaman kafa yoruyoruz. Mesela, bir kadın şiddete uğramışsa ilk önceliğimiz hukuki destek. Desteğimizi Kadın Savunma Ağı olarak burayla sınırlı tutmuyoruz. Ankara’nın Mamak ve Dikmen semtinde iki kadın bıçaklanmıştı. Hemen akabinde eylemler yapıp o saldırganları teşhir ettik. İş olanağı için de dayanışma ağları üzerinden olanak yaratmaya çalışıyoruz. Kadın hareketinin en önemli ilkesi belki de kadın dayanışması. 
“İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansaydı kadınlar yaşıyor olacaktı”
Türkiye’deki en temel sorunlardan biri de şiddete ve cinsel istismara uğrayan kadınlara hukuki desteğin yoksunluğu. Sizin buna dair ne tür çalışmalarınız olacak? İstanbul Sözleşmesi etkin bir şekilde uygulanmadığı için kadınlar şiddete uğramaya devam ediyor. Peki bu yasanın uygulanabilirliğini arttırmak için ne yapmayı planlıyorsunuz?
Aysun Gençtanır: İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanabilmesi için çalışmalar yapacağız. Şiddete uğrayan kadını koruma için saldırgana en az bir ay uzaklaştırma kararı çıkartılması; kadının barınabilmesi için bir mekânın sağlanması, kadına yeni kimlik verilmesi gibi birçok düzenlemeyi içeren 6284 etkin uygulanmış olsaydı bugün kadınlar yaşıyor olacaktı. 6284’ün yürürlüğe girdiği 2011 yılında en az kadın cinayeti yaşanmışken 6284’ün saldırıya uğradığı 2018 yılında en yüksek sayıya ulaşması tesadüf değil. Kadına yönelik şiddete en büyük çözüm olan ve kadın örgütlerinin yıllarca süren mücadelesi sonucu yürürlüğe giren 6284 sayılı Koruma Kanunu etkin uygulanmıyor maalesef. 
Her gün hakları gasp edilen, işten çıkartılan, şiddete uğrayan, öldürülen ve korunmayan kadınlar varken kadın düşmanı yasa çalışmalarına bir de “Nafaka Düzenlemesi” eklendi. Kadını özellikle aile içerisinde daha fazla mağdur hale getirecek olan bu yasa düzenlemesi, kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin artmasına sebep olacak. Bu tür kadın düşmanı uygulamalar kadın cinayetlerinin artmasındaki en büyük etmenlerden biri. Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması öncelikle devletin ve siyasal iktidarların tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesiyle mümkün olacak. Sosyal yaşamın her alanında şiddet ve sömürüyle karşı karşıya kalan kadınların ve çocukların acısını yüreğinde hisseden kadınlarımızı sevgi ve kardeşliğin egemen olduğu şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya kurma özlemiyle 6284 Kanunu ve İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanabilmesi için birlik olmaya çağırıyoruz. 
“Buranın yaşayan bir mekân olmasını istiyoruz”
“Mor Mekan aynı zamanda kadınların sosyalleşme mekânı olacak” diyorsunuz. Bunun için ne tür çalışmalarınız olacak?
Buse Üçer: Kadınlar burada bir araya gelip sohbet edip paylaşımda bulunuyorlar. Buraya sadece kitap okumaya bile gelebiliyorlar. Buranın yaşayan bir mekân olmasını istiyoruz. Deneyimlerimizi, gücümüzü ya da güçsüzlüğümüzü tüm çıplaklığıyla birbirimize rahatça anlatabildiğimizde birbirimize ilham verebildiğimizi görebiliyoruz. Karşımdaki bir kadının deneyimi benim hayatımda başka bir konu için adım atmamı sağlayabiliyor. 
Bir arkadaşımız ‘Çok güzel salsa yapıyorum size de öğretebilirim’ dedi. Başka bir arkadaşımız da kadınlara İngilizce dersleri vermek istediğini belirtti. Bu tür yetileri birbirimizle paylaşıyor olmamız hem ekonomik, hem sosyal, hem de özgüven anlamında bize çok şey katıyor. Hep beraber yeni deneyimleri birbirimizle paylaşmak için sabırsızlanıyoruz. Burası kadınların bir araya geldiği, sohbet ettiği, sosyalleştiği, şiir şarap geceleri yaptığı, sadece şiddet ile nasıl baş edebileceğini değil öz bakımını nasıl gerçekleştirebileceğini konuştuğumuz bir mekân. Çünkü öz bakımımızı gerçekleştiremezsek biliyoruz ki şiddetin kaynağını tespit etsek de onunla mücadele edebilecek gücü bulamayabiliriz. Aslında sosyalleşme ağlarını buraya gelen kadınlar belirliyor.
“Sosyalleşmek de feminist bir meseledir”
Aysun Gençtanır: Erkeklik dediğimiz olgu sosyalleşme alanlarına da müdahale ediyor. Evin içinde görünmeyen emeği sürekli üreten kadın arkadaşım için komşuya gidip çay içmek bile direndiği bir mesele haline gelebiliyor. Bu çok gerçek bir şey hayatımızda. Sosyalleşmek de feminist bir meseledir. Biz her yerde de sosyalleşeceğiz. Sokağımızda da mahallemizde de Mor Mekanımızda da. 
“Buradaki nefesi sokağa taşıyacağız”
 Mor Mekan’da ne tür çalışmalar yapılacak?
Buse Üçer: ‘Latin Dansları’, ‘Beden Cinsellik Dansı’, ‘Masal’, ‘Flört Şiddeti’, ‘Duygusal Emek’ ve ‘Feminist Öz Savunma atölyelerimiz olacak. Özellikle 6284 Sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanabilirliğini artırmak için bir takım etkinlikler düzenleyeceğiz. Ankara’daki kadın örgütleriyle yan yana gelip Emine Bulut’un ‘Yaşamak İstiyorum’ çığlığını bütün coğrafyanın duyması için çalışmalar yapacağız. Buradaki nefesi sokağa taşıyacağız.
“Kadınların talepleri görmezden gelinemez”
Hükümlü ve engelli olan kişilerin kamu kurumlarında iş kontenjanı bulunuyor. Şiddet nedeniyle her gün 4-5 kadının hayattan koparıldığı, onlarcasının sakat kaldığı bu coğrafyada şiddete uğrayan kadınlar için böyle bir kontenjan yok. Şiddete uğrayan kadınların da bu kapsama alınması gerekiyor. Peki sizin bu konuda bir çalışmanız var mı? 
Aysun Gençtanır: Bu devrede biraz kent ve biraz da belediyecilik giriyor işin içine. Bizler görünmeyen emeğin sadece kadınların sırtına yüklenmemesi gerektiğini söylerken de yüzümüzü kent tartışmasına dönüyoruz. Belediyelerden taleplerimiz var. Bir kenti rant ve sermaye ile inşa etmeyi öğrendiler. Kadının bir kent içinde yaşayabileceği bir ortam neredeyse yok. Mor Mekan’ı kamusal alandaki o nefes durağını yaratmak için açmıştık. Otobüsler bile erkeklere göre dizayn edilmiş. Otobüslerdeki tutulacak yerler ve oturma yerleri kadınlara uygun değil. Bundan sonra kim ‘Ben belediyeyi yönetmeye adayım’ diyorsa kadınların taleplerini görmezden gelemez. 
Ücretsiz toplumsal alanlarda çamaşırhanelerden çocuk kreşlerine kadar bir düzenlenme yapılmalı. Sığınma evlerinin sayısının arttırılması gerekirken azaltılıyor. Kadın nüfusuna oranla sığınma evi açılması gerekiyor. Halen Ankara’da sığınma evi çok az. Bunun dışında eşit temsiliyet istiyoruz. Ayrıca belediyeler, kadın örgütlerinin dahil olduğu kadın birimleri açmalı ve o birimlerin özerk çalışma alanları olmalı. Belediyeler, kadınların sosyalleşebileceği ve yan yana gelebileceği ‘Mor Mekanları’ açmak zorunda. O mekânlarda kadın birikimine ve perspektifine ihtiyaç var. 
Belediyelerde erkek hiyerarşik bir yapı kurulduğu için bir kadın gidip iş başvurusu yaptığında kadın olduğu için işe alınmıyor. Şiddet görüp görmemeyi geçiyorum kadın olduğun için işe alınmıyorsun. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı cinsiyetçi iş bölümünün ortadan kalkması gerekiyor.