Kadın Dayanışma Vakfı: Yüzlerce kadın başvuruda bulundu
Yüzlerce kadın, Kadın Dayanışma Vakfı’na şiddete uğradığına dair başvuruda bulundu. Kadınlara yine şiddet uygulayanlar en yakınlarındaki erkeklerdi. Kolluk kuvvetlerine giden kadınlar ya yanlış bilgilendirildi ya da erkeklerle uzlaştırılmaya çalışıldı. Kadın Dayanışma Vakfı’nın şiddetin kaynağı ve korunma sürecini ortaya koyan raporunu yayımladı.
Haber Merkezi - Kadın Dayanışma Vakfı, “Ocak 2018 - Aralık 2019 Kadın Danışma Merkezi Deneyimimiz” isimli raporunu yayımladı. Raporda 2018-2019 yıllarında merkeze 736 kadının yaşadığı şiddet nedeniyle destek almak üzere başvuru yaptığı belirtildi. Başvurucu kadınların 629’unun farklı biçimlerde psikolojik şiddete, psikolojik şiddete maruz bırakılan 367 kadının ise aynı zamanda fiziksel şiddete de uğradığı dikkat çekiyor. Bu iki yıllık süreçte kadın danışma merkezine başvuran 422 kadın fiziksel şiddete, 313 kadın ekonomik şiddete, 175 kadın ise cinsel şiddete maruz bırakıldı.
Merkeze ulaşabilen kadınların yarısı (371 kadın) en yakınlarındaki erkekler olan eşleri tarafından şiddete maruz kaldı. 62 kadına şiddet uygulayanlarsa kadınların eski eşleriydi. Kadınların 79’u sosyal çevrelerinden tanıdıkları veya arkadaşları olan erkeklerden, 66 kadın kendi aile bireylerinden şiddet gördü. 38 kadın ise eski sevgilisi tarafından şiddete maruz bırakıldı.
Göçmen kadınlara dil bariyeri
Raporda devamında şu veriler de vardı:
*2018-2019 döneminde 31 Suriyeli göçmen ve mülteci kadının başvurduğu kadın danışma merkezinde Arapça tercüman eşliğinde hukuki ve psikolojik danışmanlık verildi. Görüşülen kadınların hepsinin göç sırasında ve sonrasında uzun süreli olarak birden fazla ve farklı şiddet türlerine maruz kaldığı dikkat çekiyor. Türkiye’ye geldikten sonra ise yetersiz sosyo-ekonomik kaynaklar ve ayrımcılık nedeniyle yaşadıkları zorluklar, şiddetin etkilerini derinleştiriyor. Aynı şekilde, kadınlara uygulanan erkek şiddeti de kaynaklara erişimlerini ve temel ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırıyor. Mülteci kadınların sağlıklı iletişim kurmalarını neredeyse imkansız hale getiren dil bariyeri ve başvurdukları kurumlardaki önyargılı tavır ve davranışlar da, şiddetle mücadele etmeleri önündeki en büyük engellerden.
Ayrılmak şiddeti sonlandırmıyor!
*Kadınların şiddet ilişkisinden uzaklaşmaları ise kolay değil; ‘yuvalarını dağıtmamaları’ için kendi ailelerinden ve eşlerinin ailelerinden gelen baskılar da engeller arasında. Kadınlar ayrılmaya karar verdiklerinde ya da şiddet artık gizlenemeyecek boyuta vardığında ailelerinin barışmaları yönünde baskısına, hatta tehditlere maruz kalıyorlar. Ayrılmak da her zaman şiddeti sonlandırmıyor. Kadınların anlatılarında erkeklerin barışma ısrarı, kadınları geri dönmeye zorlama, çocuklarıyla tehdit etme, sık sık kadının karşısına çıkarak korkutma ve rahatsız etme gibi farklı şiddet türleri iç içe geçerek yer buluyor. Böyle durumlarda pek çok kadın küçük düşme ya da dışlanma endişesiyle kamusal hayattan kendilerini izole ettiğini; sık sık endişeli ve tedirgin hissederek sosyal çevrelerinden uzaklaştığını belirtiyor.
Kadınlara yeterince bilgi verilmiyor
*6284 Sayılı Kanun kapsamında, “tek kapı” esasıyla çalışacağı öngörülerek kurulan ve 81 ilde bulunan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) kadına yönelik şiddetle ilgili politikaların ve önlemlerin yerel düzeyde izlenmesinden de sorumlu ancak, kadınların deneyimleri ŞÖNİM’lerin tüm başvuru sürecini yönetecek şekilde işlemediğini, personelinin bulunduğu illerdeki tüm başvuruları karşılayabilecek sayısal ve niteliksel yeterlilikte olmadığını ve kadınların ihtiyaçları için yine birçok farklı kuruma başvurmak zorunda kaldığını gösteriyor. Kadınlar avukatlar, savcılar, adli yardım bürosu ya da çalışanları tarafından yeterince ve doğru şekilde bilgilendirilmiyor. Kadınlar iyi bilgilendirilmedikleri için ve süreçlerin belirsiz olması nedeniyle hukuki yollara başvurmaktan vazgeçebiliyorlar. Kadın danışma merkezine başvuran kadınlar arasında şiddet nedeniyle boşanmak isteyen ancak çekişmeli boşanma süreçlerinin uzun ve yıpratıcı olması nedeniyle şartları aleyhlerine de olsa anlaşmalı boşanmayı kabul eden pek çok kadın var.
Kadınlar uzlaştırma sürecinin zorunlu olduğunu sanıyor
*Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesi ile kadına yönelik şiddet içeren olaylarda zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçleri yasaklanıyor. Oysa Türkiye’de evli olmayan bireyler arasındaki şiddet olayları, şiddetin eski eşe ya da sevgiliye karşı uygulandığı haller gibi, uzlaştırmaya tabi tutulabiliyor. Kadınların uzlaştırmayla ilgili sıklıkla karşılaştığı iki önemli sorun, uzlaştırmacıların toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığının olmaması ve kadınları yeterince bilgilendirmemeleri. Özellikle uzlaştırmacıların, uzlaşmanın mecburi olmadığına dair yeterli ve anlaşılır bilgi paylaşmamaları nedeniyle kadınlar uzlaştırma sürecini zorunlu olarak algılayıp kabul ederek hak kayıplarına uğrayabiliyor.
Erkekler nafaka ödememek için işten ayrılıyor
*Kadınların anlatıları arasında sık rastlanan bir başka durum da mahkemeler tarafından belirlenen yoksulluk, iştirak veya tedbir nafakalarının düzensiz ödendiği veya hiç ödenmediği. Başvurucu kadınların arasında eşleri nafaka ödememek için sigortalı işinden ayrılan, gelirini olduğundan düşük gösteren, kendi üzerine olan ev, araba ve benzeri malları başkalarına devreden, sahte satış gerçekleştiren, borç gösterip parasına haciz koyduranlar var. Nafaka ödemeyen erkeklerin, kadınların maddi güçleri yeterse başlatabildikleri icra takibinden kurtulmak için her yolu denediğini, pek çok örnekte yalnızca son üç ayın nafakasını ödeyerek zorlama hapsinden kurtulma yoluna gittikleri görülüyor. Erkekler bir yandan belirlenen nafakaları ödememek için çabalarken, bir yandan da daha en başından nafaka belirlenmesini engellemeye çalışıyor. Mahkemelerce nafakaya hükmedilse dahi belirlenen miktarlar ise gerçekçi olmaktan çok uzak.
Başvurudan vazgeçirilmeye çalışılıyor
*Polis ve jandarma karakolları, ilçe emniyet müdürlüğü, hastane polisi ve 155 Polis İmdat Hattı gibi yerlere başvuran kadınlar eksik/yanlış bilgilendirme, şikayeti almama, başvurudan vazgeçirmeye çalışma, suçlama ve yargılama gibi muamelelerle karşılaşıyor. Birçok kadının anlatısında 6284 Sayılı Kanun’a dair herhangi bir bilgilendirmenin yapılmadığı, hatta suç duyurusunda bulunmak için karakollara giden bazı kadınların koruyucu ve önleyici tedbirlerden vazgeçirilmeye çalışıldığı dikkat çekiyor. Oysa kadınların, çoğu zaman ilk başvuru yerleri olan kolluk birimlerinde karşılaştıkları tavırlar sonraki süreçler için belirleyici olabiliyor. Suç duyurusunda bulunmaya çoğu zaman şiddet ancak dayanılmaz hale geldiğinde cesaret eden kadınlarla paylaşılan bilgilerin doğruluğu, hayati önem taşıyor.
Sığınak sayıları ve hizmet yetersiz
*Avrupa Konseyi standartlarına göre her 10.000 nüfusa karşılık kalacak bir yer olması, Türkiye’deki Belediye Kanunu’na ve Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik uyarınca da büyükşehir belediyelerinin ve nüfusu yüz bini geçen belediyelerin sığınak açması gerekiyor. Ancak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) verilerine göre Türkiye’de 110 tanesi Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na, 32 tanesi belediyelere, iki tanesi Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne ve bir tanesi Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’na bağlı olan yalnızca 145 adet sığınak (3482 kapasite) bulunuyor. Sığınaklarla ilgili tek sorun bu sayısal yetersizlik değil.
Kadınlar kendi direniş hikayelerini yazıyor
*Kadınların bazen mevcut mekanizmalardan sonuç alacaklarına inanmasalar da, mahkeme salonunda faille yüzleşmek, faili hakim karşısına çıkarıp kendini savunmak zorunda bırakmak gibi motivasyonlarla hukuki yollara başvurdukları görülüyor. Bu tür vakalar toplumda adalet duygusunun ne kadar zedelenmiş olduğunu da gösteriyor. Şiddetle mücadele mekanizmalarındaki tüm bu sorunlara rağmen, kadınlar erkek şiddeti karşısında hayatta kalmaya ve kendi hayatlarının kontrolünü ellerine almaya çalışıyor. Örneğin, uzun zamandır eşinden psikolojik, fiziksel ve ekonomik şiddet gören bir kadın, erkeğin kendisinin boğazını sıkması üzerine şikayetçi olarak yasal süreç başlattığını “O benim nefesimi kesmeye çalışınca daha fazla dayanamadım, susamadım, sesimi kesmedim.’ cümleleriyle aktarıyor. Kadınların anlatıları, yaşadıkları şiddetin boyutlarını ortaya koyarken, aynı zamanda direniş hikayeleri de güç veriyor.