“Hasta mahpusların önündeki en önemli engel mevzuat”
Hastan tutukluların durumunu ajansımıza değerlendiren İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, ilgili mevzuat ve Adli Tıp Kurumu raporu dayatmasının yaşam hakkı ihlaline yol açtığını, ayrıca hapishanelerde önleyici sağlık hizmetinin yerleştirilmesinin elzem olduğunu ifade etti.
ELİF AKGÜL
İstanbul- İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishaneler Komisyonu’nun verilerine göre, Türkiye hapishanelerinde tespit edebilen hasta mahpus sayısı bin 605. Bunların 604'ünün sağlık durumu ağır. 2020 yılı başından 2021’in Aralık ayına kadar 7'si infaz ertelemelerinden kısa bir süre sonra olmak üzere en az 59 hasta mahpus yaşamını yitirdi. Mart 2020'de Türkiye'de de pandemi olarak ilan edilen COVID-19 salgını nedeniyle hapishanelerde yeterli tedbirler alınamadı, mahpuslar yaşamlarını yitirdi. Bu rakam buzdağının görünen yüzü.Hasta mahpusların durumunu, bilhassa son dönem cezaevlerinden gelen intihara sürükleme, işkence haberlerini İnsan Hakları Derneği Başkanı Gülseren Yoleri, ajansımıza değerlendirdi.
“Mevzuat tedavileri çok zorlaştırıyor”
Gülseren Yoleri, hasta mahpuslardan Aralık 2016’dan bu yana Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde bulunan ve demans tanısı konulan Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un durumunu “Artık bunun adı mahpus cinayetidir” sözleri ile tanımlıyor. Gülseren Yoleri bu cinayeti oluşturan koşulları ajansımıza anlattı. Yetkililerin keyfi tutumlarının süregelen bir sorun olduğunu ifade eden Gülseren Yoleri, bunun haricinde özellikle mevzuatın yarattığı sorunlara dikkat çekti:
“Mevzuatta hem sağlığa erişim açısından, hem de hasta mahpusların tedavilerinin sağlanması noktasında çok zorlaştıran düzenlemeler var. Hastanede tedavi edilemeyecek durumda olan ya da hapishanede bu koşullarda yaşayamayacak durumda olanların, serbest bırakılarak gerekli yeterli tedavi olanaklarına erişmelerinin önünde Ceza İnfaz Kanunu ve bağlı yönetmelikleri ciddi engel oluşturuyor.”
Bilhassa Adli Tıp Kurumu raporunun bir zorunluluk olarak düzenlenmesinin ciddi sorun teşkil ettiğini ifade eden Gülseren Yoleri, kuruma yönelik “Adli Tıp Kurumu değerlendirmelerinin bilimsel olmadığı” yönünde eleştiriler olduğunu, kurum raporlarında, mahpusların tedavi gördüğü hastanelerin verdiği “bu koşullarda tedavisi yapılamaz” değerlendirmesiyle çelişkilerin olduğu örnekler olduğunu hatırlattı.
“Adli Tıp Kurumu, AKP zihniyetinden uzak değil”
Adli Tıp Kurumu’nun Adalet Bakanlığı’na bağlı bir kurum olarak mevcut AKP iktidarının zihniyetinden uzak olmadığını belirten Gülseren Yoleri, “Bu sebeple hasta mahpusların sürecinin takibinde bilimsel olarak bağımsızlığı ispat edilmiş kurum ve kuruluşların verdiği raporlara itibar edilmesi gerektiğinin altını ısrarla çiziyoruz” dedi.
Gülseren Yoleri, Adli Tıp Kurumu’nun “serbest bırakılması gerekir” dediği, kişinin hapishanede artık kalamayacağına yönelik rapor düzenlediği mahpusların karşısındaki engeli ise şöyle anlattı:
“Adli Tıp Kurumu’nun ‘bu kişi hapshanede kalamaz’ dediği kişiler hakkında Emniyet’e bu kişinin toplum güvenliği açısından tehdit oluşturup oluşturmayacağı yönünde bir soru yöneltiliyor. Bu soruya verilen cevap üzerinden de mahpus serbest bırakılabiliyor ya da bırakılmıyor. Emniyetin hangi değerlendirmelerle bu tahlili yaptığı belirsiz. Kaldı ki bu değerlendirmelerin insanın yaşam hakkının üzerinde olup olmadığı ciddi bir tartışma konusu. Ki bu kişilere, ölecek durumda olmadan tahliye yönünde rapor vermeyen Adli Tıp Kurumu ‘serbest bırakılmalı’ demiş.”
Abdullah Turan vakası
Gülseren Yoleri bu prosedürün yarattığı hak ihlallerinden Abdullah Turan’ın vakasını hatırlattı. Yaklaşık bir senedir sedye üzerinde Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda tutulan Abdullah Turan hakkında, Adli Tıp Kurumu 3. ihtisas Kurulu'nca hazırlanan raporda Turan'ın yatağa bağımlı olduğu, hiçbir ihtiyacını tek başına gideremediği, cezaevinde kalmasının yaşamsal risk teşkil ettiği, bu nedenle 5275 Sayılı Kanunu'nun 16/6 maddesi gereğince cezaevinde kalmasının uygun olmadığı belirtilmişti.
Abdullah Turan’ın avukatı tarafından yapılan ceza ertelemesi talebini değerlendiren Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) raporunu görmezden gelip, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün değerlendirmesini esas alarak talebi reddetmişti. Söz konusu değerlendirmede, felçli olan Abdullah Turan’ın “toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturulacağı” ifade edilmiş ancak hak savunucularının baskısı sonucu 24 Aralık’ta serbest bırakılmıştı.
“Cezaevlerinde şiddet ve kötü muamele mahpusları intihara sürüklüyor”
Gülseren Yoleri, ayrıca cezaevlerinde artan intihar vakalarına dikkat çekti. “Süreklilik arz eden kötü muamelenin bunda çok önemli bir payı olduğunu görüyoruz” diyen Gülseren Yoleri, Kandıra Cezaevi’nde şüpheli bir şekilde ölü bulunan ve intihar ettiği iddia edilen Garibe Gezer’i hatırlattı:
“Garibe Gezer şiddete uğradı, kötü muameleye maruz kaldı. Bununla mücadele ederken, bunu dışarıya da duyurup dayanışma ve destek beklerken yaşamını yitirdi.”
Bu süreci örenin cezaevlerindeki baskı ve bu baskıyı durdurabilecek başka bir mekanizmaya erişilememesi olduğunu ifade eden Gülseren Yoleri bu durumun “mahpuslar için moral bozucu ve kendilerini çaresiz hissetmelerine neden olan bir süreç” olduğunu ifade etti. Gülseren Yoleri bu noktada kendilerine bu baskıların sürdüğüne yönelik mahpsulardan çok sayıda şikayet geldiğini belirterek “Hatta bir mahpusa cezaevi görevlisinin ‘hala intihar etmedin’ dediği bize aktarıldı” dedi.
Hasta mahpusların sorunları devam ediyor
Öte yandan pandemi sürecinde hem COVİD-19 bulaş riski üzerinden mahpusların hastane randevularının iptal edildiğini, yapılması gereken ameliyatların yapılmadığını, tedavi için gereken ve sürekli kullanılan ilaçların mahpuslara sağlanmadığını belirten Gülseren Yoleri, cezaevlerinde temiz su ve sağlıklı gıdanın sağlanmaması, kantinlerde fahiş fiyatla bile gerekli yiyeceklerin bulunmaması, hasta mahpusların -bilhassa da ağır hasta mahpusların- hasta taşımaya yarar araçlarla değil de ring araçlarıyla hastanelere götürülmesi ve kelepçeli muayene dayatmasının da hasta mahpuslar konusunda hala süren sorunlar olduğunu kaydetti.
“Önleyici sağlık hizmeti şart”
Hapishanelerde bu noktada önleyici sağlık hizmetinin yerleştirilmesi önemine dikkat çeken Gülseren Yoleri şöyle konuştu:
“Çünkü özellikle ağır tecritin de sistematik ve yaygın olarak kullanılması, diğer olumsuz koşullarla birleştiğinde bu durum çok fazla sayıda mahpusun çok ciddi hastalıklarla boğuşmasına, bir anlamda onlarla yaşamak zorunda kalmasına neden oldu. Dolayısıyla, bütün bu olumsuz etkenler ortadan kaldırılmadığı müddetçe iyi bir sağlık hizmetiyle bu olumsuz koşullar dengelenmeli.”