Diyarbakır’da baroya başvuran 165 kadın maruz kaldığı şiddeti anlattı

Kadına yönelik şiddeti değerlendiren Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Öykü Çakmak, sadece Mart ayında 165 kadının baroya başvuruda bulunduğuna dikkat çekerek, kadına yönelik şiddetin resmi rakamların çok üstünde olduğuna işaret etti.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed - Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP)’nin verilerine göre Türkiye’de Mart ayı içerisinde 36 kadın katledilirken, Nisan ayının ilk iki haftasında da çok sayıda kadının katledildiği haberleri servis edildi. Tüm kentlerde olduğu gibi Diyarbakır’da da kadına yönelik şiddet vakalarında artış yaşandığını kaydeden Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Öykü Çakmak, sadece Mart ayı içerisinde 165 kadının şiddet gördüğü gerekçesiyle kendilerine başvurduğunu söyledi.

“Kadınlar birden çok şiddet türüne maruz kalmış”

Başvuran kadınların birden çok şiddet türüne maruz kaldığını aktaran Öykü Çakmak, başvuru detaylarını şu şekilde paylaştı: “Bu kadınların ciddi bir çoğunluğu çok sayıda şiddet türlerini aynı anda yaşadığı şikâyetiyle bize başvurdu. Bunlara ilişkin birkaç rakam verecek olursak bu başvuran kadınlardan 28’i cinsel şiddet, 63’ü duygusal, 69’u ekonomik, 66’sı fiziksel, 75’i sözel ve 63’ü de tehdide maruz kaldıkları gerekçeleriyle baromuza başvuru yaptılar.”

“Veriler resmi rakamların çok daha üstünde”

Resmi rakamların tamamının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Öykü Çakmak, elde edilen verilerin üstünde şiddet olaylarının yaşandığının herkes tarafından bilindiğini dile getirdi. Kadınların adalet ve karar merciine olan güvensizliklerinin adli süreç başlatmalarındaki en büyük engellerden biri olduğuna dikkat çeken Öykü Çakmak, “Özellikle pandemi süreciyle birlikte kadınların evlerden daha az çıkabildiği ya da telefon görüşmelerini kısıtlı şekilde yapabildiğini görüyoruz. Baromuza gelen telefonlarda, ‘beni lütfen siz aramayın eşim evdeyken sizinle görüşemiyorum’ diyen kadınların çok fazla olduğunu gördük. Erkeğin de ev içinde geçirdiği zamanın artmasıyla kadın aslında çok daha yoğun bir şekilde sistematik şiddete maruz kaldı. Pandemi ile birlikte kadına yönelik şiddetin daha görünmez kılındığı bir dönemi yaşadık. Bu yüzden bu rakamların olduğundan çok daha az bir şekilde bizlere yansıtıldığını biliyoruz” diye konuştu.

“Elimizdeki tablo çok vahim”

Bu süreçte Diyarbakır’da da çok sayıda kadına yönelik cinayet işlendiğini dile getiren Öykü Çakmak, ellerine gelen rakamların çok vahim bir durum olduğuna dikkat çekti. Öykü Çakmak, “Sadece baroya yansıyan ve Mart ayı için 165 kadından bahsediyoruz. Belki 2 milyon nüfusu olan bir kent için bu küçük gibi görünen bir rakam ama aslında kadınların yaşadığı sistematik şiddet açısından da oldukça vahim bir rakam. Daha fazla kadınının şiddete uğradığının farkındayız. Sadece Mart ayında 36 kadın katledildi. Geçen sene bu rakam 25 idi. Bu durum bile başlı başına gelinen noktada kadına yönelik şiddetin, cinsel saldırılarının ne kadar arttığını gösteriyor” dedi.

“Alınan kararlar erkeklere güç veriyor”

Artan şiddet olaylarında en büyük payın erkeklerin söylem ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi gibi durumlardan güç alması ile yaşandığını belirten Öykü Çakmak, son olarak şunları belirtti: “Yakın zamanda Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nin feshine yönelik bir girişim oldu. Bizler bu kararın yok hükmünde olduğunu defalarca ifade ettik. Ancak yargısal süreci de işleterek bu karara karşı Danıştay’da iptal ve yürütmenin durdurulması davası açtık. Bu girişimin hemen akabinde Türkiye’de 24 saat içerisinde 6 kadın katledildi. Bu olayın kendisi ile birlikte aslında Cumhurbaşkanın verdiği kararın erkeklerin nasıl güç aldığını ve kadına yönelik şiddeti artırdığını en çıplak haliyle görüyoruz.

“Var olan anlayışın sonuçlarını yaşıyoruz”

Bugün ülkemizin son 20 yıllık yönetim biçimine bakarsak iktidarın yerleştirdiği bu eril ve cinsiyetçi dil yeni çatışma alanı yaratıyor. Artan kadın cinayetlerine karşı bu ülkenin en üst düzey yöneticilerinin ağzından bu şiddeti kınayan tek bir kelimenin çıkmaması aslında bu şiddet karşısında ki tutumun aile içinde bir mesele olarak bakılması ve erkek egemen anlayışının sürdürülmeye çalışmasının en büyük göstergesidir. Biz de bugün bu anlayışın sonuçlarını yaşıyoruz.”