AKP kendini temize mi çekmek istiyor?

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İnsan Hakları Eylem Planı"nı açıkladı. Planda kadına yönelik şiddeti önleme iddiası var. Ancak kadınlar da soramadan edemiyor. Türkiye’de kadın kurumlarını “terörist” ilan ederek kim kapattı? Meclis’teki önergeler hangi parti tarafından engellendi? Belediyelere kayyımların atanması ile kadın müdürlüklerine erkek müdürlerin görevlendirilmesi, sığınma evlerinin kapatılması, kadın haberciliği yapan medya kuruluşlarının mühürlenmesi ve daha nicesinin kararını kim verdi?  Cinsiyet eşitsizliğini körükleyerek toplumun tümünün istismar edildiğini söyleyen TJA Aktivisti Nevriye Çur, “Şiddetin son bulunması istenseydi İstanbul Sözleşmesi uygulanırdı.” diyor. 
SARYA DENİZ 
İstanbul – Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ikinci “önemli” yargı reformu paketini "İnsan Hakları Eylem Planı" başlığıyla duyurdu. “Sıfır tolörans” başlığı altında iktidara geldiği günden bu yana “müjdeler” veren Erdoğan, şimdi de insan hakları standartlarının yükseltileceği konusunda müjde veriyor. Eylem planında kadınları ilgilendiren maddeler de var. Eylem planı ile birlikte yürütülen yeni Anayasa tartışmaları kadınlar için ne ifade ediyor? AKP iktidar olduğu günden bu yana kadınlar için neler yaptı? Erdoğan kadınlar için neler söyledi?  
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İnsan Hakları Eylem Planı”nda açıklanan maddelerden bazıları kadınları doğrudan ilgilendiriyor. O maddeler şöyle ifade ediliyor: 
“*Çocuklar, kadınlar, engelliler ve yaşlılar başta olmak üzere suç mağdurlarına yönelik sağlanan psiko-sosyal destek ve bilgilendirme hizmetlerinin etkinliğinin arttırılması.
* Tek bir kadının dahi şiddet mağduru olmadığı güne kavuşana kadar kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve toplumun tüm kesimlerinin iş birliğiyle mücadelenin sürdürülmesi. 
*Kadına karşı şiddet suçlarının etkin bir şekilde soruşturmak amacıyla kurulan özel soruşturma büroları ülke genelinde yaygınlaştırılması.
*Eşe karşı işlenen suçlarla ilgili öngörülen ağırlaştırıcı sebep, boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletilmesi. Şiddet mağduru kadınlara avukat görevlendirilmesinin sağlanması.
* Tek taraflı ısrarlı takipleri suç olarak tanımlanması”
Yeni anayasanın ön adımı olarak görülen bu düzenlemeler kadınlar açısından “kazanılmış hakların yeniden müjdelenmiş hali” şeklinde değerlendirildi. Planda sadece kadınlara dair şiddetin önlenmesi yönünde maddelerin çıkması Türkiye’de her gün kadınların erkekler tarafından öldürüldüğü gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. Ancak kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına dair Meclis gündemine sunulan görüşme taleplerinin AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddedilmesi planın ne kadar uygulanabilir olduğunu en basit haliyle sorgulanmasına neden oluyor.
Kadını aile içinde gören, muhafazakar politikalarıyla eve hapseden AKP’nin bakış açısı ile planın ne kadarının tutabileceği elbette merak konusu. Kadın cinayetlerinden, siyasilerin açıklamalarına, yargı kararlarından iyi hal indirimlerine topyekün AKP’nin kadın politikaları ile cinayetler arasındaki bağı görmek de güç değil. AKP planında kadınlara dair şiddet üzerinden oluşturması da aslında kendi kitlesi için kendini temize çekme hamlesi olarak değerlendiriliyor. 
Kurumları kim kapattı?
Eylem Planı ile şiddeti kaldırma iddiasında olan AKP için İstanbul Sözleşmesi masada duruyor. Geçtiğimiz yıldan bu yana Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi için bin bir açıklama yapan AKP’liler aslında İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını sağlasa bugün eylem planında kadınlar için belki de daha ileri maddeler tartışılabilirdi. Öte yandan “Tek bir kadının dahi şiddet mağduru olmadığı güne kavuşana kadar kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve toplumun tüm kesimlerinin iş birliğiyle mücadelenin sürdürülmesi.” maddesi  “bu kadarına da pes” dedirtiyor. Zira Türkiye’de eskiden değil bizzat AKP iktidarı eliyle kadın kurumlarının “terörist” ilan edilip kapatıldıkları hafızalarımızda. Belediyelere kayyımların atanması ile kadın müdürlüklerine erkek müdürlerin atanması, belediyelere ait sığınma evlerinin kapatılması, kadın haberciliği yapan medya kuruluşlarının mühürlenmesi ve daha nicesi bu iktidar tarafından hayata geçirildi.  Hal böyle olunca planda insan sormadan edemiyor : “Hangi kurum? Hangi medya? Kiminle iş birliği?” 
Isıtılan maddeler 
Meclis’teki tek kadın grubu olan HDP Kadın Grubu’nu, kadın milletvekillerini görmezden gelen, kadın örgütleri ile her daim kavga halinde olan iktidara, “kazanım gibi gösterilen bu maddeler için neden uygulamıyor ve direniyorsunuz?” sorusunu sormak daha anlamlı oluyor. Kadınların bir bütün olarak baktığında müjdelenen reform ilanı var olanı kadınların önüne ısıtıp koyuyor. AKP bu reform ilanı ile zaman kazanıyor ya da kendini temize çekmenin kadınları oyalamanın yollarını arıyor. 
AKP iktidarı boyunca kadın cinayetleri 7 kat arttı. 2002 yılından itibaren 19 yılda Türkiye’de en az 7 bin 600 kadın öldürüldü. Kadın cinayetleri salgın döneminde de hızla artarken, “şüpheli” kadın ölümleri de aynı dönemde katlanarak arttı. Son 7 yılda koruma kararı talebiyle açılan dava sayısı 1 milyon 608 bin 657’ye ulaştı. Sadece bu veriler bile iktidarın kadına yönelik şiddet konusunda verdiği “mücadeleyi” özetliyor. 
“Şiddeti kendileri meşrulaştırıyorlar”
Tevgera Jinên Azad (TJA) Aktivisti Nevriye Çur, Erdoğan’ın daha önce de Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele ile ilgili söylemlerinin olduğunu hatırlatarak bizzat kendi politikaları ile kadın cinayetlerinin toplumda açıklamalar ve medya aracılığıyla meşrulaştırıldığını vurguladı. Nevriye Çur, siyasilerin söylemlerine dikkat çekti:
“Kadın dışarıda olmasaydı öldürülmezdi, kadın çıplak olmasaydı öldürülmezdi” gibi sözlerle cinsel istismar ve cinayetler meşrulaştırıldı. Bakanları ‘kadınlar kahkaha atamaz’ dedi. Yine AKP'li Özlem Zengin ‘Bizim dönemimize kadın diye bir şey yoktu’ sözlerini kullandı. 19 yıllık iktidar döneminde kadın cinayetleri arttı ve istismar vakaları had safhaya ulaştı. Özellikle Kürt kadınları üzerinde çok baskı oldu.” 
“Bu sözlerle bizleri kandıramaz”
Belediyelere kayyım atanması, kadın kurumlarının kapatılması ya da eşbaşkanlık sisteminin kabul görmemesi gibi uygulamaların AKP eliyle yürütüldüğünü belirten Nevriye Çur, Erdoğan’ın açıkladığı eylem planının pratikle çelişkilerini ifade etti. 
“Eşbaşkanlık sistemi tek adam rejimine karşı bir alternatiftir. Ama bu rejime karşı mücadele eden kadın eşbaşkanlarımız tutuklandı; kadınlar bu nedenle yargılandı. Kayyımların atanmasıyla yüzlerce kadın kurumu kapatıldı. Kadınlar kendi mesleklerinden alındı. Kadın sığınma evleri kapatıldı. AKP, çaresizlik kültürü ile kadına olan şiddeti meşrulaştırmak istedi. Cinsiyet eşitsizliğini körüklüyorlar ve kadını değersizleştirerek toplumun tümünü istismar etmeyi amaçlıyorlar. Bu pratikleri göz önüne alındığında söyledikleri sözleri ile biz Kürt kadınlarını kandıramaz. Bu söylemleri bize hiç bir şekilde inandırıcı gelmiyor.”
Yakın zamanda 70 yaşlarında iki kadının tutuklanarak cezaevine gönderildiğini hatırlatan Nevriye Çur, “Hastalıkları olmasına rağmen anneleri tutukluyor daha sonra da kadına şiddeti bitireceğiz diyorlar. Bu söylemlerle kimseyi kandıramazlar.” diye konuştu.  
“İstese sözleşmeyi devreye sokar”
Nevriye Çur, Erdoğan’ın kendi kitlesine seslendiğini belirtiyor. 
“İstanbul Sözleşmesi’ni kendileri imzaladı. Kaldırmak için de ellerinden geleni yapıyorlar. AKP'nin şuan da söylemleri sadece kendi kitlesinedir. Baş eğen boyun eğen kitlesine yaptığı bir çıkıştır. Dik duran mücadele eden kadınların ne istediği alanlarda hangi talepler ile konuştuğu bellidir. Sözleşmeyi yürürlüğe koymamasının nedeni kendi profilini istediği kadın modelini oluşturmaktır. Kendi kitlesine hitap etmek için böyle çıkışlar yapıyor. Şimdiye kadar kadına şiddetin önüne geçmek isteseydi bu sözleşmenin maddelerini devreye koyardı. Sözleşmeye uyulsaydı ülkede kadına cinayetlerinde bu kadar büyük bir artış yaşanmazdı.” 
Erdoğan’ın kadınlarla ilgili sözleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çeşitli zamanlarda kadınların yaşam tarzları, kaç çocuk doğurup doğurmama kararları hatta bunu hangi yolla yapacaklarına dair konuşmalar yaptı. Sözlerine karşı çıkanları “millete düşman” olarak ilan eden Erdoğan, kadın erkek eşitliğine inanmamanın yanı sıra çalışan kadınlara da laf etmişti. İşte Erdoğan’ın kadınlarla ilgili bazı sözleri:  
10 Ekim 2009- “EN AZ 3 ÇOCUK”
“Her ailede en az 3 çocuk olması gerektiğini ifade ettim. Hala aynı yerde duruyorum.”
31 Temmuz 2010: “KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNE İNANMIYORUM”
“Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadınlar ve erkekler farklıdır, birbirinin mütemmimidir. Fırsat eşitliği derseniz o başka, ona inanırım, ama kadın ve erkek farklı doğarlar, doğaları gereği eşit değildirler, birbirlerini tamamlarlar.” 
10 Eylül 2011: “NESLİMİZİ KURUTMA GAYRETİ”
“Ne yazık ki neslin korunması noktasında bizim neslimizi kurutma gayreti içine girenler oldu. En az 3, fazlası Allah kerim.”
25 Mayıs 2012: “KÜRTAJ CİNAYETTİR”
“Sezaryenle doğumlara karşı olan bir başbakanım. Kürtajı cinayet olarak görüyorum.”
2 Haziran 2012: “BİR TAKIM FEMİNİST KESİM”
“Bir vücutta cenin öldürme hakkına kimse sahip değildir. Birtakım feminist kesim benim vücuduma karışamazsınız deniliyor. Bu kesim aynı zamanda annelik makamını da kabul etmeyen kesimdir. Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Biz bu anlayışla çalışıyoruz. Sen yine bildiğini oku, ama biz bunu aynen bu şekilde yapmaya devam edeceğiz. Sezaryan olayı bu nüfusu dondurma olayıdır. Diyorlar ki, bu vücut benimdir, tercih hakkımı kullanırım. Bunun daha çok feminist kesim propagandasını yapıyor. Bunun yanında yaşam hakkı var. Biz yaşam hakkından hareket ediyoruz. Bir vücutta cenin öldürüldüğünde ha yaşam halinde öldürülen ha orada. Bizim için aynıdır. Bunu öldürme hakkına kimse sahip değil."
26 Aralık 2012: “HER KÜRTAJ BİR ULUDERE’DİR”
“Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, medya mensuplarına da sesleniyorum. Yatıyor-kalkıyorsunuz; Uludere diyorsunuz. ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ diyorum. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin, doğumdan sonra öldürmekten ne farkı var, soruyorum size.”
8 Ağustos 2013: "3 ÇOCUK DOĞURUN, MİLLETE HİBE EDİN"
"Ben bu davaya gönül vermiş kardeşlerime diyorum ki, en az 3 çocuk bu millete hibe edin, lütfedin diyoruz. Bu milletin güçlü olması lazım."
24 Kasım 2014: "KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ FITRATA TERS"
“Kadın kadına eşitlik doğru olandır. Erkek erkeğe eşitlik doğru olandır. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir. Tabiatları bünyeleri fıtratları farklıdır.”
30 Mayıs 2016: 'MÜSLÜMAN AİLE DOĞUM KONTROLÜ YAPMAZ'
“Zürriyetimizi artıracağız. Neslimizi çoğaltacağız nüfus planlamasıymış doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Ve burada birinci görev annelerdedir."
6 Haziran 2016: “ÇALIŞAN KADINLAR ANNELİKTEN İMTİNA EDİYOR”
"İş hayatının, anneliğin alternatifi haline getirilmesini kabul edemiyorum. 'Çalışıyorum' diyen annelikten imtina eden bir kadın aslında kadınlığını inkar ediyor demektir. Bu benim samimi düşüncemdir. Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eksiktir, yarımdır. Anneliği reddetmek insanın yarısından vazgeçmektir. Daha geniş tutuyorum. İnsanlıktan vazgeçmektir."
10 Kasım 2017: “MÜSLÜMANLARIN ÇOĞALMASI ŞART, TERÖR ÖRGÜTÜ BU KONUDA HASSAS”
“Rabbim, Peygamberimiz ne diyorlar? Emir çok açık net. Nikâhlanın, evlenin, çoğalın. Müslümanların çoğalması şart. Bu konudaki Müslüman kadınların hassasiyetlerine güveniyorum. Terör örgütü bu konuda çok hassas. En az 10, 15 çocukları var.”
8 MART 2018: "SÖZLERİME KARŞI ÇIKAN MİLLETE DÜŞMANDIR"
“En az 3 çocuk dediğimde rahatsız olanlar bu millete düşman oldukları için rahatsız oluyor.”
6 MAYIS 2018: “BİZİ DOĞUM KONTROLÜYLE ALDATTILAR”
"Güçlü milletler güçlü ailelerden oluşur. Bizi yıllarca doğum kontrolüyle aldattılar"