Çerkes soykırımı ve sürgününün 158. yılı Yenikapı’daki mitingde anılacak
Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Oral, 21 Mayıs’ta Yenikapı’da yapılacak olan Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün 158. Yılı mitingi öncesinde ajansımıza konuştu.

ELİF AKGÜL
İstanbul - Çerkes Soykırımı ve sürgünün bu sene 158’inci yıldönümü. 21 Mayıs 1864, Kafkas-Rus savaşlarının bittiğinin ilan edildiği ve günümüz Soçi sınırları içerisinde son savaşın yapıldığı tarih.
Ajansımıza konuşan Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Oral bu tarihin Çerkeslerin kolektif hafızalarında basit bir kronolojik bilgiyi ifade etmediğini belirterek “Anavatanlarında sayısız saldırı ve işgale maruz kalıp, Rusya İmparatorluğuna karşı 300 yıldan uzun bir süre direndikten sonra Çerkes halkının çoğunluğunun hayatını kaybetmesine, 30’dan fazla ülkeye savrulmasına neden olan soykırım ve sürgün anlamına geldiğini” söyledi.
“Rusya Federasyonu soykırımın bugünkü muhatabıdır”
En büyük Çerkes diasporası Türkiye’de yaşıyor. Çerkes kolektif hafızasına bu devasa insan kaybınının acısının hakim olduğunu ifade eden Yasemin Oral, öte yandan “Sadece savaştaki kayıplar değil, aynı zamanda sürgün yollarındaki zor koşullar, hastalıklar ve kayıplarla da ilgilidir” diye ekledi ve şöyle devam etti:
“21 Mayıs, bizler için biten bir savaşın ve kayıplarımızın anması değil sadece. 21 Mayıs, faili ve mağduru belli bir insanlık suçu. Bölge halklarına yaklaşımı, sürdürdüğü politikalar ve devlet sembolleri bakımından her yönüyle Rusya İmparatorluğu’nun devamı ve mirasçısı olan Rusya Federasyonu, açıkça bu soykırımın bugünkü muhatabıdır. Sürgün ise, Çarlık Rusyası ve Osmanlı İmparatorluğu’nun uzlaşması ve İngiltere’nin desteği ile gerçekleşti. Soykırım ve sürgünün etkileri; başka bir ifadeyle 21 Mayıslar bugün hala devam ediyor. Anavatanlarından koparılan Çerkesleri bu defa da geldikleri topraklarda bir yandan hayatta kalma mücadelesi bir yandan da kimlik, dil ve kültürlerini devam ettirme mücadelesi bekliyordu. Ve bu mücadele bugün de devam ediyor.”
Çerkesler haklarının iadesini talep edecek
Yasemin Oral 21 Mayıs Cumartesi günü saat 16.00’da Yenikapı Miting Alanı’nda yapılacak olan etkinlikte Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen katılımcılarla beraber “soykırımın muhatabı Rusya Federasyonu’ndan Çerkes Soykırımı ve Sürgününü tanıması ve bu minvaldeki haklarımızın iadesini” talep edeceklerini belirtti.
Yasemin Oral, “Bununla beraber Türkiye’de yaşayan Çerkesler, Abazalar, Çeçenler, Osetler olarak vatandaşı olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nden ana dil ve kimliğimizi gerçekleştirmemiz için gerekli olan koşulların sağlanmasına dair demokratik hak taleplerimizi, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının tanınması talebimizi paylaşacağız” dedi.
Ne olmuştu?
Çerkesler tarafından Tsitsekun (ЦӀыцӀэкӀун, 'Vahşi katliam') olarak da anılan Çerkes soykırımı ve sürgünü, Rusya’nın Çerkesya'yı işgalinin ardından,21 Mayıs 1864 tarihinden sonra yoğunlaşmak üzere, Rus İmparatorluğu tarafından Çerkes halkına karşı gerçekleştirilen toplu katliam, etnik temizlik, tehcir ve sürgünü ifade ediyor.
1860 yılında nüfusu yaklaşık bir buçuk milyon olan Çerkes halkının, bu sürgün ve soykırım sırasında yapılan katliamlarda ve salgın hastalıklar neticesinde en az 625 bininin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Kalan nüfusun 700 bin kadarı da Osmanlı İmparatorluğu’na sürgün edilmiş olup bugün dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı ülkelerinde varlıklarını sürdürmeye çalışıyor.
Walter Richmond Çerkes Soykırımı kitabında bunun için “Nüfusun artış hızı yüzde 2 olarak hesaplandığında bugün yaklaşık 30 milyon olması gereken Çerkes nüfusu şu anda 4-6 milyon arasında olup 700 bini Kafkasya’da yaşamaktadır. Bu veriler dahi vahşetin büyüklüğünü göstermektedir” diyor.
Elbruz Aksoy, soykırım ve sürgünün 157. yıldönümünde bianet’te yayınladığı yazısında Karadeniz sahillerine sürülen yüz binlerce Çerkes’in perişan hâline şahit olan Rus tarihçi Berje’nin şu sözlerine yer veriyor:
“Novorosisk Körfezi’nde toplanmış 17 bin dağlının bende bıraktığı korkunç izlenimi hiç unutmayacağım. Yılın bu sert zamanında neredeyse tamamen gıdasız kalan, tifüs ve çiçek salgınıyla kırılan bu halkın hâli içler acısıdır. Gökyüzünün altında çıplak arazide yırtık elbiselerinin içinde katılaşmış cesediyle yatan genç Çerkes kadının ve biri can çekişen diğeri annesinin göğsünden süt emmeye çalışan çocukların manzarası hangi kalbi sızlatmaz? Benzer pek çok sahne gördüm…”