Serhat’ın kadın dengbêjleri: Yüreklerinde stranları kaldı

Serhatlı kadın dengbêjler, yüreklerinden kopan stranlarıyla seslerini birçok ülkeye ulaştırmayı başararak kadınlara ışık oldu. Bilinen ilk kadın dengbêj olan Gulê’den, Kafkas ülkelerinin parlayan yıldızı Susika Simo’ya Vanlı Gazin’e kadar onlar geride sayısız eser bıraktı.

  
NİMET ÖLMEZ
Van- Dengbêjlik kültüründe önemli bir yere sahip olan Serhat yöresinde önemli kadın dengbêjler yetişti. Enstrümansız çıplak sesle gırtlaktan coşan seslerin oluşturduğu dengbêjlikte, Serhatlı kadın dengbêjler bu önemli kültürün öncülüğünü de yaptı. 
Dengbêjlik geleneğinde, kadın dengbêjlerin pek azı görünür duyulur olsa da Lawikê Metînî, Derwêşê Evdî, Ahmedo Ronî gibi birçok klamı yazdıkları bilinir. Yakın dönemde yaşayan kadın dengbêjler hakkında ise daha çok bilgi mevcut ve onların ses kayıtları Erivan ve Bağdat radyolarında yürütülen çalışmalar ile günümüze kadar ulaştı.  Erivan ve Bağdat radyosu çevresinde buluşan dönemin aydın ve sanatçılarının yaptıkları derlemeler sayesinde Susika Simo, Gulîzar, Cemila Cauş, Kubara Xudo, Meryem Xan, Zadina Şekir, Nevrîn Şerwan, Asliqa Kadir, Ayşe Şan, Elmas Mihemmed, Fatma Îsa gibi birçok kadın dengbêjin sesinin duyurulması, kayıt altına alınarak arşivlenmesi sağlandı. Bu yazı dizisi içinde, sesleri hafızalarda yer edinmiş sayısız kadın dengbêjlerden Gulê, Susika Simo, Zadina Şakır’e yaşamlarını eserleriyle birlikte hatırlatacağız. 
İlk bilinen kadın dengbêj olarak, 18. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve aynı zamanda şair olan Gulê’nin adı anılıyor  ve onun divanlarda erkek dengbêjlerle atıştığı söylenir. Gulê'nin yanı sıra aynı dönemde yaşadığı tahmin edilen ve güçlü bir dengbêj olduğu belirtilen Pero isimli bir kadın dengbêjden ve 1900’lerin başında Hakkari’de yaşadığı söylenen Dengbêj Hemîde'den sözedilir. Bu kadın dengbêjlerin ünleri ve hikâyeleri toplumda kulaktan kulağa yayılmıştır ancak kimse seslerini dinleyemedi. Dengbêj Gulê, Pero ve Hemîde hakkındaki hikaye ve bilgiler genellikle kadın dengbêjler tarafından dile getirilir. 
Gulê divanlarda yeraldı
Ewdalê Zeynike’nin eşi olan Dengbêj Gulê 18. yüzyılda Serhat bölgesinde yaşadı. Mehmet Uzun “Abdal’ın bir günü” isimli eserinde Gulê için Şex Şile ile aralarında geçen bir konuşmada, Gulê’nin dengbêjlerin atışmasına dahil olmasından hareketle kendine olan güvenini net bir şekilde ortaya koyduğunu anlatır.  Gulê bir atışmasında;  “Ben Gulêyim, kadınlardan, hatunlardan beterim. Adım Gulê’dir benim. Ama sen kendine bir yol, bir tedbir düşün. Bu akşam öğününde senin üstüne stran dizeceğim. Gulê’yim ben Xamur’un gülüyüm, Zeynê oğlu Evdal’ın büyük hanımı, Temo’nun annesiyim, divanların dengbêji, memleket kadınların serdarıyım” der. 
Gulê’ye dair ilk bilgi; "Gule'nin yaprağıyım, aşığıydım ben” stranında geçer. Burada Evdale Zeynike’nın yani Ehmede Ferman’ın kaleminden ilk defa Gulê’den bahsettiği ancak Gulê’yi burada hem bir gül olarak hem de sevgili olarak betimler, kendisini ise onun bir yaprağı olarak tanımlar. 
Gulê ile Evdalê Zeynikê arasında geçen konuşmalara bakıldığında karşılıklı adeta bir edebi sohbetin gerçekleştiğine vurgu yapılır. Örneğin Evdal’ın Gulê’ye yönelttiği, “Gulem benim, mahrumem benim. Güneş doğdu mu?” sorusuna Gulê  şöyle yanıt verir: 
“Evdal ey ey mahrum, Güneş doğmadı mı daha, ama keşke etrafın güzelliğini görebilseydin. Sîpanê Xelatê doruğu duman ve sis içinde rengarenk. Gök mavi, otlar, ağaçlar yeşil, su ise sütbeyaz. Güneşin yükselen kırmızı ışıkları kalbimin ceplerini ısıtıyor. Bu Mayıs gününde güneş gökten, Sîpanê Xelatê’nin doruğunda yavaş yavaş bize doğru yaklaşıyor. Uyanıyor dünya..” 
Sûsika Simo bir ilki başarır
Sûsika Simo, 1925 yılında Ermenistan’ın Elegezê bölgesinde Ahbaranê’ye bağlı Mîrekê köyünde, Êzidî bir ailede gözlerini açar dünyaya. O doğduktan kısa bir süre sonra ailesi, Gümrü’ye göç eder ve oraya yerleşirler. Sûsika Simo, Gümrü’de okur ve doktorasını tamamlar. Birkaç sene bir hastanede çalışır. Bu süre içerisinde hayatında büyük sorunlar yaşamasa da, koca koca zorluklar dizilmiş olmasa bile ayaklarına, her zaman yüreğinin, ruhunun bir tarafının eksik olduğunu hisseder. Kulağına bir yerlerden uçup gelen her stranda kendinin tamamlandığını fark edince hastanede çalışmayı bırakır, sanat yolculuğuna başlar. Yaşadığı toplumun kural diye bellediği zincirlerle mücadele etmek kolay olmaz, ama stranlara olan sevdası o zincirleri tarumar eder.
Kürt örf-adet ve dini anlayışlarıyla zincirlenen kadınlar, özellikle Kafkasya’ya göçün ardından daha da gericileşen ağlarla sarılır. Ancak Kafkasya’da hakim olan Sovyet yönetimi, kadın ve erkeğin eğitime ve tüm sosyal ve kültürel haklara eşit erişimini, toplumsal eşitliği esas aldığından kadınlar, aşiret ve feodal düzene karşı güçlenir. Tam da bu ortamda Sûsika Simo ayağındaki prangaları koparan kadınlardan olur ve Kafkasya’da Kürt toplumu içinde ilki başarır. Toplumun tabu gördüğü kuralları yerle yeksan eder. 1946 yılında Kürdi geleneğiyle ilk kez sahneye çıkarak Ermeni ve Kürtçe şarkılar seslendirir. İki grup kurarak opera ve bale tarzında sanatını icra eder. Aynı şekilde Elegezi tiyatro gruplarıyla tiyatrodan önce veya sonra sahneye çıkarak Anonim Kürt Halk şarkılarını seslendirir. Şarkı seslendirmek kadar halaya da meraklıdır Simo, halay gruplarına da hocalık eder. O dönemlerde yani 1946 yılında ilk kez Kürt bir sanatçı resmi olarak tanınır, sahneye çıkar ve şarkılar seslendirir. Bu, o dönemde bir ilktir.
Kendini sanata adadı
Sûsika Simo, Ermeni Kulya Neftalyan ile tanışır ve bir süre sonra birbirlerine aşık olurlar. Sûsika Simo Êzidî bir kadındı, inanışlarına göre bir Ermeniyle evlenmesi sakıncalıydı. Bu yüzden bu evlilik çevresini rahatsız eder. Ancak Sûsika Simo, bilgisiyle sesiyle kendini Kürt halkına kabul ettirmişti. Sadece Ermenistan’da değil, aynı zamanda Gürcistan ve genel olarak Sovyet ülkelerinin çoğunda yıldızı parlamıştı. O, sahneye çıkardı ve ezgilerini, şarkılarını Ermenice ve Kürtçe seslendirirdi. Eşi Kulya Neftelyan ona çoğu konuda destek oldu. Birlikte programlara katıldılar ve düet yaptılar.
Sûsika Simo heybetli ve iç okşayıcı sesiyle atalardan kalan ezgileri seslendirirdi, aynı zamanda Kafkasya halkına Kürt halay ve oyunlarını tanıtmıştı, seslendirdiği onlarca ezgiyi Klasik Kürt Müziğine kazandırdı. Kürt kültür ve sanatının ilerlemesi konusunda bir mihenk taşıydı, çünkü Kafkasya’ya bu kültürü tanıtan oydu. 
Sûsika Simo, Gulizar ile 1955 senesinde Erivan Radyosu’nda şarkı söyleyen ilk Kürt kadınlardandı. 1965 yılında sanat hayatının zirvesini yaşar ve Kızıl Meydan’da çoğu kez büyük konserler verir. Egîdê Cimo kavalıyla, Karapetê Xaço da sesiyle onun ahengine eşlik ederler. Kızıl Meydan’da ilk kez konser vermeden önce Wezîrê Eşo, ‘Riya Teze’ gazetesinde ‘Bizim Susık’ başlığıyla bir yazı yayımlar. Yazıda; “Onu geleneksel bir kadın gibi hayal etmeyin. Sahnelerde gösterdiği artistik performans büyük bir hayranlık uyandırırdı” der.
Yeşillendiği, yaşam bulduğu, sanatla dolu nefesi 1977’de Erivan’da soldu, gözlerini dünyaya yumdu. Gümrü’de defnedildi. Arkasında ulusal Kürt kıyafetleri ve modern Kürt motifleriyle süslenmiş elbiselerini, şarkı ve ezgilerini, keyifli, coşkulu, öncü ve isyankar Kürt kadın karakterini, koca bir kültür zenginliğini ve kadının direnç örneğini bıraktı.
Lenin’e klam
Ekim devrimi ve sosyalizmi müjdeleyen klamlara imza atan Sûsika Simo’nun Lenin için de bir bestesi vardır. “Devra berê, devra berê, belengaz bû/ Lenin rabû em xilas bûn/ Navê Lenin şirin şa bûn...”
“Eskiden, eskiden hep yoksulduk
Lenin kalktı biz kurtulduk
Lenin’in ismiyle mutlu olduk.
Sovyet halkları kardeşliği yaşıyor
Genç ömürleri aşk ve hoşlukla geçiyor
Büyük Lenin her daim akıllarında dolaşıyor...
Şikayete yer yok yaşamlarında
Hepsinin gönlü barış ve kardeşlik dolu bir dünyada
Kızlar ve delikanlılar nasıl istiyorsa
Aynen öyle istiyor yaşlılar da...
Partimizden çok memnunuz biz
Partinin her işi bizim müjdemiz
Ondan geliyor ve gelecek hayrımız ve güzelliğimiz."
Zadina Şakır orkestra kurdu
Kars’ın Digor ilçesine bağlı Hesocano köyünden, Ermenistan’a göç ettikleri yıllarda doğan baba Şakır, İkinci Dünya Savaşı yıllarında doğan çocuğuna, Zadina ismini verdi. Bir Ermeni genciyle evlendiği için Kürtler arasında fazla kabul görmeyen  Zadina Şakır, toplumu tarafından bir dışlanmayı yaşadı. Çünkü o zamanlar Êzidî Kürtler Ermeni biriyle evlenmelerine sıcak bakmazdı. Zadina Şakır’e karşı dışlayıcı yaklaşımlar, hoşgörüsüzlük en sonunda eşinden ayrılmasına neden oldu. Sovyetler döneminde Zadina Şakır, Egide Cimo’yla birlikte bir orkestra kurdu, konserler verdi. Dengbêj Susıka Simo ile yakınlıklarından olsa gerek, benzer bir evlilik yapar Şakır. Babası Şakır geleneklerine çok bağlı bir insandır; Zadina en sevdiği ve ruhuyla bağlı olduğu çocuğudur. Bu kaçışı gururuna yediremeyip, kendine hakaret sayar. Zadina’nın tüm arayı bulma çabalarına yüz çevirip, affetmez ve o kahrından ölür. O andan itibaren hüzün gelip, Zadina’nın yüreğine oturur. Taziyesine gidemediği, müsebbibi sayıldığı baba acısı dert olup, ömrüne yayılır. Zadina, Susıka Sımoya karşı tolere edilen toplumsal tecridin, kendisine karşı bu kadar katı uygulanacağını hesaplamamıştır. Yalnızlık canını yakmaya başladığında, eşinin ve çocuklarının yoğun sevgisi, yüreğindeki boşluğu doldurup, derdine derman olmaz. Huzur hüznün önüne geçip, pişmanlık yaşamasını engelleyemez.
Son nefesinde bile acısını haykırdı
Zadina 2008 yılında 65 yaşındayken, Erivan’ın merkezinde, Rosiya sinemasının önünde otobüsten inerken, kalp krizi geçirip yere yığıldığında “wi bavo” diye feryat eder. Nasıl ki babasının son yolculuğunda acısı ile baş başa ve yalnızdıysa; çıktığı son yolculuğunda hepten yalnızdır. Yaşama veda ettiğinde, yıllar toplumsal tecritten bir şey almadığından, sessiz, sedasız ve ‘kimsesiz’ defnedilir. Erivan Radyosu’nda söylediği parçalar Kürt geleneksel müziğinin başyapıtlarıydı. ‘’Malka Semo’’, ‘’Kewa Gozel’’, ‘’Dewréşé Evdi’’ bunların arasındaydı ama özellikle ünlü ‘’Dére Soré Biçuké” ile ölümsüz narin sesi yüreklerde silinmez bir iz bıraktı. “Dére Soré Biçuké’’ klasik bir güzellemedir. Bir genç Kürt kadına övgüler dizen parçadaki güzellik ölçüleri diğer Kürt müzik literatüründeki ölçülerden farklıdır. Kadında zarafet incelik ilk defa bu kadar öne çıkmıştır. Ermenistan sinemaları 1959’da Erebe Şemo’nun “Ermenistan Kürtleri” adlı yapıtını belgesel olarak çevirdiğinde fon müziğinde Zadina Şakır’ın “Dére Soré Biçuké’’ parçası çalıyordu. Bu parça bir erkeğin ağzından çıkmış bir güzellemeydi.  Ama bir daha kimse bu parçayı Zadina Şakır gibi güzel yorumlayamadı.
“Dera sorê biçûk e lêlê lêlê lêlê lêlê lêlê
Dera sorê biçûk e
Dest bi hine û neynûk e
Par qîz bû îsal bûk e lêlê lêlê lêlê lêlê lêlê
Par qîz bû îsal bûk e
berxê sebra mala min e
Dera sorê mezin e lêlê lêlê lêlê lêlê
Dera sorê mezin e
Dest bi hine û bazin e
Par qîz bû îsal jin e lêlê lêlê lêlê lêlê
Par qîz bû îsal jin e
berxê sebra mala min e”
“Sesini kimseye duyurmadılar”
Bitlis’in Tatvan ilçesine bağlı Ermeni ismi Ünsüz olan ve Türkçe Yassıca köyünde doğan Dengbêj Gazin, asıl ismi Rukiye Kızıl’dır. Dengbêjliğe küçük yaşlarda söylediği klamlarla başlayan Dengbêj Gazin, köy yaşamını ise şu sözlerle anlatmıştı: “Bizim dönemimizde kız çocukları 9-10 yaşına geldiğinde önce yavaş yavaş başını kapatıyorlar sonra 12 yaşına geldiğinde ise seni evlenmeye hazırlıyorlar. Çok güzel bir şey değildi bu. Özellikle annem benim üzerimde çok duruyordu. Ben stran söylerken annem baskı uyguluyordu; 'Artık büyüdün sesinizi kimse duymasın'. Onlar ne kadar söyleme dediyseler de ben asla bırakmadım, vazgeçmedim söylemekten." 14 yaşında evlendirildikten sonra Van’a taşınan Gazin’in 4 kızı 1 oğlan çocuğu oldu. Gazîn, dini baskıların kadınların söylememesinde çok önemli bir etken olduğunu vurgulayarak kocasının desteği olmadan, kendi imkânlarıyla çıkardığı “Domamê Domamê”, “Sînanê Krîv”, “Evdalê Zeynikê”, “Xelîlê Xazî” ve “Gewra Min” isimli albümleri oldu. 
Kadın Dengbêj Evi’ni kurdu
Dengbêj Gazin’in en önemli çalışması 2011 yılında kurduğu Kadın Sanatçıları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni (Komela Jinên Hûnermend û Dengbêj) kurmak oldu. Gazin amaçlarını, “Her dengbêjde bir hazine var. Şimdi erkekler sokakta oturuyor, desen bir şarkı-kilam söyle hemen söyleyecek ama kadın öyle değil, içinde hep gizli kalmış, amacımız bunu açığa çıkarmak. Yani bayan artık ortaya çıksın, kendini ifade etsin, sanatını geliştirsin ve insanlara, dünyaya tanıtsın diye biz bu derneği açtık” diyerek ifade ediyor. Dernek Van’da yaşanan deprem dolayısıyla dernek faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı. Dengbej Gazin 58 yaşında geçirdiği beyin kanaması sonucu kaldırıldığı hastanede 21 Ağustos 2018’de hayatını kaybetti. Yüreğinde kalan stranları seslendiremeden gözyaşları içerisinde toprağa verildi. Yüreğindeki tonlarla, ritimlerle, seslerle...O ruhunu dengbejliğe adadı. Ayşe Şan ve Meryem Xan’ın etkisiyle sesini daha da oturttu ve artık Gazin'in sesi de bir gizli ses olarak dengbejler arasına girdi. 
Gazin’in dile getirdiği ağalık sistemine karşı koyan Hristiyan Gulê’nin hikayesi:
“Ez Layiqê Dînê Xwe Me
ax ez gulo me, ez gune me
 ez guloka bavfile me
wile wezê ne layiqê dînê te me
 ez layiqê dînê xwe me oyy
ax gulo tête ji bêriyê
de hacî mûso dide eyneliyê mûdeliyê 
diçe bi pêşiyê 
de elba şîrê datîne binê siyê 
gulo'ra dikeve bi hêviyê 
dibê: keçê gulo tu newêre li ser vê dînê heqiyê 
ax ez gulo me, ez gune me 
ez guloka bavfile me 
wile wezê ne layiqê dînê te me 
ez layiqê xaçê li ser milê bavê xwe me”