“Son sözleri son bakışları hala aklımda gözümün önünde”
Diyarbakır’da İHD ve Kayıp Yakınları 27 yıl önce gözaltında kaybedilen Vasıf Öztürk'ün akıbetini sordu. Vasıf Öztürk'ün eşi Layiha Öztürk, “Yıllar geçti son sözleri, son bakışları hala aklımda, gözümün önünde. Aradan kaç yıl geçse de gözümüz kapıda 'belki gelir' dedik. Ama 27 yıl geçti, ondan ne haber alabildik, ne de bir mezarı oldu” dedi.
Amed - İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” talebiyle her hafta düzenledikleri oturma eylemlerinin 657'ncisini Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Çok sayıda anne ve insan hakları savunucusunun katıldığı eylemde kayıpların fotoğrafları taşındı. Eylemde konuşan İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun, 1990'lı yıllarda sistematik bir şekilde çok sayıda kişinin kaybedildiği ve faili meçhul cinayetler işlendiğini söyledi.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar karşısında kayıp yakınları ve insan hakları savunucularının taleplerine cevap verilmediğine dikkati çeken Abdullah Zeytun, aynı zamanda sistematik bir cezasızlık politikasının yürütüldüğünü ifade etti.
“Kayıp yakınlarının yas süreci devam ediyor”
Abdullah Zeytun, "Bir kez daha bu gerçeği hatırlatmak ve unutturmamak için bir aradayız. Kayıplar bulunmadı ve failler yargılanmadı. Bu hakikat ve adalet mücadelesinde annelerimiz ve yakınlarımızla birlikte mücadele vermeye devam ediyoruz. Ne yazık ki kayıp yakınlarının yas süreci devam ediyor. Adalet talepleri karşılanmadığı gibi bu süreç bir işkence haline dönmüş vaziyette. Anneler kayıplarının akıbetini öğrenmeden yaşamlarını yitiriyor. Bu nedenle bu politikadan derhal vazgeçilmesini, adalet ve hakikat arayışındaki annelerin taleplerinin ele alınmasını ve gereğinin yerine getirilmesini talep ediyoruz. Devlet geçmişiyle yüzleşmeli, hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalı. Türkiye, Birleşmiş Milletler'in (BM) Kayıplar Sözleşmesi'ne imza atmalı ve gereğini yerine getirmeli. Geçmişle yüzleşme, hakikatleri araştırma mekanizmaları kurulmalıdır" dedi.
Vasıf Öztürk’ün hikayesi okundu
Abdullah Zeytun'un konuşmasının ardından Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Cumar (Uzunova) köyünde 1 Haziran 1994'te kaybedilen Vasıf Öztürk'ün hikayesi okundu. İHD Kayıp Komisyonu üyesi avukat Derya Yıldırım, 1994'te operasyona çıkan askerlerin köye baskın düzenlediğini ve 3 evi ateşe verdiğini aktararak, "Köye bağlı Salkım mezrasında bulunan Vasıf Öztürk, Cembeli Tuncer ve Efendi Şen isimli köylüler, askerler tarafından gözaltına alınır. Aynı gün komşu birkaç köye daha baskınlar yapılır. Gözaltına alındıktan sonra köyün okulunda bir gece bekletilenlerden Vasıf Öztürk'ün teyzesinin oğlu Cembeli Tuncer ve Efendi Şen, sabah serbest bırakılır. Vasıf Öztürk ise elleri ve gözleri bağlanarak askeri helikoptere bindirilir ve Kulp'a götürüleceği söylenir. Ancak bazı görgü tanıkları Vasıf Öztürk'ün Lice Jandarma Karakolu’nda olduğunu ve kendisine işkence edildiğini belirtir. Lice Jandarma Komutanlığı’nda 25 gün gözaltında tutulur. 7 çocuk babası olan Vasıf Öztürk'ten bir daha haber alınamaz" diye anlattı.
“Gözümüz hep kapıda”
Ailenin Vasıf Öztürk'ün akıbetine dair yaptıkları başvurulardan sonuç alamadığını belirten Derya Yıldırım, Diyarbakır Valiliği OHAL Bürosu'nun 14 Ekim 1994'te aileye, "Oğlunuz Vasıf Öztürk'ün herhangi bir nedenle gözaltına alınmadığı, aranan şahıslardan olmadığı anlaşılmıştır" yanıtı verdiğini söyledi. Derya Yıldırım, Vasıf Öztürk'ün eşi Layiha Öztürk'ün ifadelerini ise şu şekilde paylaştı: "Üç evi yaktılar ve ardından gözaltılar başladı. Eşim dışındakileri bıraktılar ama onu helikopterle Kulp’a götürdüler. Ben o zaman 3 aylık hamileydim. Eşimin gözaltı haberinden sonra Kulp’ta bulunan karakola gittik. Orada bizi kovup, 'Biz böyle bir adamı tanımıyoruz' dediler. Eşimin fotoğrafını çıkartıp kaynanamla birlikte herkese gösteriyorduk. Lice’de onu görenler ona işkence edildiğini söyledi. Lice’deki karakoldan da bizi kovdular. Bir daha bir yere de soramadık, haberi de gelmedi. Yıllar geçti son sözleri, son bakışları hala aklımda, gözümün önünde. Aradan kaç yıl geçse de gözümüz kapıda 'belki gelir' dedik. Ama 27 yıl geçti, ondan ne haber alabildik, ne de bir mezarı oldu. Küçükken çocuklarım mezarlığa gittiklerinde 'neden bizim babamızın da bir mezarı yok' diyorlardı. Ama şimdi hepsi büyüdü, hepsi gerçeği biliyor."