Sepideh Qalyan’dan mektup: Davamızın ne kadar haklı olduğunu biliyoruz
İran cezaevlerindeki işkenceyi aktaran aktivist Sepideh Qalyan, “Biz kadınlar davalarımızın ne kadar haklı olduğunu biliyoruz. Direnen ve direniş yumruğu olan ellerimiz şevkatle buluyor birbirini. Ve tarihin karşısında hepimiz beraat aldık bile” diyor.
Haber Merkezi – İran’da kadınlara yönelik gözaltı, tutuklama ve işkence gündemden düşmeyen bir konu. Kadınlar gerek gözaltına alındıkları zaman ve gerekse de tutuklanma anlarına kadar kötü muamelelere maruz kalıyor. Tutuklandıklarında ise işkence devam ediyor. Tutuklanan birçok kadın ise kadın ve insan hakları konusunda mücadele yürütenler. İranlı politik aktivist, hak savunucusu ve emek aktivisti Sepideh Qalyan da bunlardan sadece biri. Sepideh Qalyan, yaşadıkları duruma dair bir mektup kaleme aldı.
“İşkence, mahkeme koridorları, hücre hapsi ve bir mahkumdan diğerine uzun sürgün yolculukları son yıllardaki hayatımın bir özeti. Ancak bu yılların en acılı anları, sevdiklerimin ve yurttaşlarımın umutsuzluğuna neden olan anlardır” diye başlıyor mektubuna İranlı aktivist Sepideh Qalyan. Ülkesinde kadına yönelik şiddetin, ötekileştirme ve kimlik olarak ikinci sınıf görülmenin tüm etkilerini iliklerine kadar hisseden kadınlardan biri. Yaşadığı tüm işkencelere, maruz kaldığı tüm baskılara rağmen, insanların umutsuzluğuna neden olan görüntülerinden rahatsızlık duyduğunu söyleyecek kadar da mütevazi bir kadın...
Sepideh Qalyan’ın mektubu şöyle:
“Buşehr’in acısı çok saf ve gerçekti. Bu acıyı konuşmadan göremez ve yaşayamazdım. Buşehr Cezaevi’nde tutuklu arkadaşlarımın durumunu yansıtmaya çalıştım, asla yetkililerin aldatıcı açıklamaları kamuoyunun gözünü boyamamalı. Yaşanan trajik durumun insanların psikolojisini etkilemesini istemiyorum…
“Arap kadının çığlıkları kulaklarımdan hiç çıkmayacak”
Şimdi sürgün bedenimi parçaladı ve Tahran’dan Ahvaz ve Buşehr’de parçalar kaldı. Şimdi kulaklarıma bir Arap kadının çığlıkları geliyor. Sepidar’da oğlu yetkililer tarafından katledilen ve oğlunun anma törenine, cenazesine katılamayan o Arap kadının, ‘Tanrım! Sen bizim tanrımız değilsin!!’ Çığlıkları galiba hiç kulaklarımdan çıkmayacak. Belki de herhangi bir kadının ağzından duyulabilecek bir çığlık ama cezaevinde, dört duvar arasında duyduğunuzda üzerinizdeki tesiri ve kalıcılığı bir başka oluyor.
“Cinsel saldırı tekrar tekrar anlattırıldı”
Bir kadın, zorla kendisine yapılan cinsel saldırının tüm ayrıntıları sorgucular tarafından kendisine tekrar tekrar ve tekrar tekrar anlattırıldı. İşte ben o kadından ayrıldığımdan bu yana sürgünün ne kadar ağır olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü ayrıldıktan sonra o kadının (Sepidar’ın) öldürüldüğünü duydum.
“Gerçekleri söylediği için katledildi”
Cezaevinde ve sürgünde yüreğimde hep Kürdistan ve Huzistan vardı. Buşehr’den sürgün edildiğimde Mahin Bolandkrami adında bir kadın gördüm. Kürdistan’ın anavatanı, kalbi gibiydi. Bir dağ gibi ama unutulmuş yüce bir dağ gibi. Öyle çok derin yaraları vardı ki ve öyle hüzünlü gözleri vardı ki bir dağın üzerine çöken sis gibiydi gözlerindeki buğu perdesi... Sırf dili gerçeği söylediği, gözleri gerçekleri gördüğü için katledildi...
“Haklı olduğumuzu biliyoruz”
Size bir de sadece kefenli ve birde çıplak bir kadından bahsedeyim. Evet, evet. Buna tanık oldum ben. Buşehr hapishanesinde... Biz kadınlar davalarımızın ne kadar haklı olduğunu biliyoruz. Direnen ve direniş yumruğu olan ellerimiz şevkatle buluyor birbirini. Ve tarihin karşısında hepimiz beraat aldık bile.
“Sevdiklerim direndikçe aşkım büyüyor"
Şimdi Evin Hapishanesindeyim. Aşık bir kadınım. Hem de çok aşık. Aşık olduğum koku talaş kokusu, aşık olduğum ise direnmeyedir. Sevdiklerim direndikçe aşkım büyüyor. Yeniden toparlanmaya genç bir mahkum olarak hayatıma devam etmeye çalışıyorum. Sevgi dolu bir kadının ardından sadece acı değil aşk da kaldı geriye. Sürgün evet bir de! Bir hapishaneden bir diğerine işkencelerle giden bir yaşam, gözlerin gördüğü, hafızaların kazıdığı anlar var.
“Dans ederek ayağa kalkacağız”
Yaşadığım ve nefes aldığım her gün kıymetli ve değerlidir. Şu içinden geçtiğimiz mücadele dolu günler tutku ile dolu. Sevdiğim tutkuların başında dans ve özgürlük tüm varlığımı ele geçiriyor şimdi. Sizlere başka başka kadınlardan ve başka başka kadınların acılarından bahsetmek istiyorum, yazmak istiyorum. Umuyorum bir gün İran’ın dört bir yanında dans ederek ayağa kalkacağız. Umuyorum ki bir gün sevgililer mahallelerin en kuytu köşelerinde değil aşklarını dünyaya dansla haykıracaklar. Umarım direnen kadınların mücadele yeminleri benim bir iki satırımla değil destanlarla kalacak tarihe.
Maryam Haji Hosseini: İki yıldan fazla zamandır cezaevinde. Meryem, susuz kalmayı tercih etmiş ama vatansız, özgür vatansız kalmayı tercih etmemiş. Meryem, idama mahkum bir kadın... Maryam, 412 gün ve biraz daha fazla zaman boyunca hücre hapsinde tutulmuş. Hem de bilinmeyen bir yerde, gözlerden uzak ve kimselerden habersizce. En sonunda ise Evin Hapishanesi’ne kadınlar koğuşuna getirilmiş idam cezası verilerek... ‘Casusluk’ yapmaktan ceza almış Maryam. Cezaevine her gelen yetkiliye, ‘Bininci kez talebini yineliyor ve casusluğumu kanıtlayan tek bir belge, satır yok bu suç ile yaşayamıyorum lütfen beni bir an önce idam edin’ diye yalvarıyor.
Niloufar Bayani, MOSSAD ve CIA başta olmak üzere akla gelen diğer birçok kurum için ‘casusluk yapmaktan’ suçlu bulunmuş! Colombia Üniversitesinde öğrenci ve BM çalışanı Niloufar, 5 yılını mahpusta geçiriyor. 5 yılının 2 yılını tek başına tecritte geçirmiş ve hiç durmadan işkence ve kötü muameleye, psikolojik baskıya maruz kalmış. Herşey ölmeye başlıyor Nilofar için çünkü doğayı çok seviyor ve her geçen gün doğa ile bağı kopuyor, şimdi hapishaneden ancak bulutları izleyebiliyor....
Nahid Taghavi: İran ve Almanya vatandaşı. Ülkesine geldi. eşitlik mücadelesine kendisini adamış, özgürlük, adalet ve eşitlik için atan bir kalbi var. Bir anne Nahid ve evladı onu İran dışında bekliyor. Her telefon ile konuşmaktan döndüğünde bir başka bakıyor dünyaya. Ve endişeli...
Biliyor musunuz bazen ağlamaklı olursunuz, ağlarsınız da ama önce hanginizin yüreğindeki acı daha gözyaşınızdaki damlaya yakınsa ondan gelir ilk adım ve bu artık karşılıklı olarak devam eder... Yürek yüreğe, göz göze ağlarsınız ama öyle kolay değil umutla ağlarsınız...
Zohrev Sarv: 7 yıl hapis cezası almış. Karçak’ta mahpusta tam iyi yıl kalmış, serbest kalmış sadece iki ay ve yetmemiş sonra tekrar tutuklanmış ve buraya getirilmiş. Empatik bir kadın ve sempatik. Kibar oldukça. Tanrıça gibi aslında. Hasta annesinden başka hiç kimsesi yok. O da 7 yıl mapus cezası almış kızının yolunu gözlüyor.
Shohreh (Leyla) Qolikhani: O kadar yalnızlaştırılmış bir kadın ki eğer gün olurda cezaevinden çıkarsa gidebilecek bir yeri olmasın diye yaşamı boyunca biriktirdiği 21 Milyon İran Tomanına el konmuş. Tanrı bilir nasıl bir emek ve çaba ile biriktirdi.
Gloria Abbasi: Uzun süredir konuşmuyor. Sadece çığlıklarını duyuyor. Acı çekiyor ve sadece çığlık atıyor. Ağır bir romatizması var. Gloria’nın hapishane koşullarında siz düşünün nasıl yaşam mücadelesi veriyor. Hem siyatiği var hem de kronik kalp hastası. Tüm çektiği acılara rağmen Gloria katlanıyor bunların hepsine. İnliyor, bazen acısından çığlık atıyor ama asla şikayet etmiyor. Asla kaderine boyun eğmiyor.
Zahra Zehtabachi: Evin Mapushanesi’nin en yaşlı kadın mahkumu. 9 yıl boyunca tek bir kez o da kroner kalp hastası olduğu için tıbbi izin kullanmış.
Sepideh Kaskahin: 6 yıl hapse mahkum edildi. Niloufar gibi o da casusluk suçlamasıyla yargılandı. 2 yıl psikolojik şiddet, işkence gördü. Sepideh ve Hooman sınıf arkadaşları, meslektaş, eş, yoldaş, ünsüz, insan, kadınlar... Hapisler ve tüm bunların bir gün geçeceğini biliyorlar.
Sepideh Qalyan
Evin Hapishanesi/Kadınlar Koğuşu."