“Cezaevleri cenaze evlerine dönüştü!”

Ağır hasta tutuklu Ekim Polat’ın annesi Songül İlker Denizli Cezaevi önündeki oturma eylemine 3 haftadır devam ediyor, evladı ise cezaevinde açlık grevinde. Tek talebi cezaevlerinden bir hasta tutsağın daha tabutunun çıkmaması.

NİLGÜN YILDIZ

Haber Merkezi - Türkiye’de hasta tutuklular gerçeği ülkenin kanayan bir yarası. Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından “Cezaevinde kalabilir” raporları verilerek tahliyelerin engellenmesi ile tutsaklar ölüme sürükleniyor. Bin 517 hasta tutuklu Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde yaşam mücadelesi verirken bunlardan 651’i İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından “ağır hasta tutsak” olarak değerlendiriliyor. Yani 651 hasta tutuklu deyim yerindeyse ölümü bekliyor.

2022 yılının ilk 8 ayında 44 kişi cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Son olarak sık sık serbest bırakılması için çağrılar yapılan 68 yaşındaki İbrahim Yıldırım hatırlanacağı üzere yüzde 96 engeline rağmen bırakılmamış, serbest kalmasına on gün kala 14 Ağustos’ta Elazığ Cezaevi’nde hayatını kaybetmişti. Hasta tutsakların durumu bu kadar göz önündeyken aileleri de çocuklarını, yakınlarını tabutla karşılamamak için Türkiye’nin çeşitli illerinde direnişlerini sürdürüyor. İstanbul’dan Van’a, Van’dan Diyarbakır’a, İzmir’e çeşitli merkezlerden aileler ve insan hakları savunucularının, hukukçuların hasta tutsakların serbest bırakılması için yapılan çağrıları aralıksız sürüyor.

Çocuğu için eylemde

Ekim Polat’ın annesi Songül İlker, ağır hasta çocuğu açlık grevine başladıktan sonra tutuklu bulunduğu Denizli T Tipi Kapalı Cezaevi’nin önünde eyleme geçti. Üç haftadır cezaevi önünde nöbette olan Songül İlker, cezaevi önünde eyleme geçmesinin birincil nedeni olarak çocuğuna destek olmak, eylemini, talebini duyurmak ve başat olarak ise tedavisinin yapılabilmesi için duyarlılık çağrısı oluşturmak istediğini kaydediyor.

Songül İlker, evladının 6 yıldır tutuklu bulunduğunu söylerken, “hukuksuzca” diyerek tanımladığı yargılanma sürecini şöyle özetliyor;

“Tamamen düzmece dosyalarla tutsak ediliyor. 16 yaşındayken Gezi Eylemleri’ne katıldık birlikte. O süreçte gaz bombası ile yaralandı. Yandaş medya tarafından “Bebek yüzlü terörist” diyerek hedef gösterildi ve ardından çocuğumun üzerinde işkenceler ve baskılar arttı. Berkin Elvan hastanedeyken ‘neden gittin, toplumsal olaylara neden katıldın’ diye sorular soruldu Ekim’e. Toplumsal eylemlere katılmaması için baskı gördü neydi bunlar işçi cinayetlerine, hak eylemleri ve Gezi eylemlerinde Ekim’de yanımdaydı. 16 yaşında çocuğum gözaltına alınarak tutuklandı...”

25 gün işkence gördü

Çocuğunun gözaltına alınmadan ve tutuklanmadan önce sağlıklı olduğunu söyleyen Songül İlker, “25 gün işkencede kaldı benim çocuğum. Gözaltındayken tehditlere de maruz kaldı, gözaltında tutulduğu sırada dışarıda olan olaylardan sorumlu tutulmak istendi” diyerek yargılama konusu edilen olayların Ekim Polat ile ilgisinin olmadığı maddi hususların zıt olduğunun altını çiziyor. Ekim Polat’ın etkin pişmanlığı kabul etmesi için dayatmalara maruz kaldığına dikkat çeken Songül İlker, “Ekim yapmadığım suçu kabul etmem bir başkasını da suçlayamam diyerek tavrını koydu. Hakkında somut bir şey olmadığı için Kürt kimliği üzerinden saldırıyorlardı” diyerek tutuklanması, yargılanması sürecine ilişkin hususları aktardı.

“Üç haftadır cezaevi önünde oturuyorum”

Hastalıklarının cezaevinde oluştuğunu, öncesinde ise evladının sağlıklı olduğunu söyleyen Songül İlker, “Tanı konulduğunda doktorlar hastaneye yatmasını tavsiye etti ancak asker yetersizliği gerekçesi gösterilerek hastaneye yatışına izin verilmedi. Hastane yönetimi hastaneye yatırılmasına izin vermiyor” derken cezaevlerinde yaşanan işkence, baskıların had safhada olmasından kaynaklı Ekim Polat’ın başlattığı ve devam ettirdiği açlık grevinden duyduğu kaygıyı da dile getirdi.

Cezaevindeki kötü muamelenin adli tutsakların aileleri tarafından da teyitlendiğini söyleyen Songül İlker, “Ekim, ‘buradaki işkenceleri görseniz insanlığınızdan utanırsınız’ diyordu şimdi çocuklarını görmek için gelen adli tutukluların aileleri de işkencelerin yaşandığını söylüyor. Benim çocuğum ender rastlanan bir hastalık yüzünden beyninde oluşan tümör nedeniyle ameliyat olması gerekiyor. Fakat hastalığını-tedavisini yapabilmesi için açlık grevinde. 3 haftadır burada (cezaevi) önünde oturuyorum” diyor.

Kamuoyu sessiz

Ekim Polat’ın yaşam riskinin çok yüksek olduğunu ve cezaevinde 2 kez kalp krizi geçirdiğini söyleyen Songül İlker, “Yaşam riskinin çok yüksek olmasına rağmen kendisi açlığa yatırmış durumda. Ama biz hala Ekim’in hastalığını anlatmaya çalışıyoruz. Peki Ekim neden açlık grevinde? Çünkü Ekim cezaevinde işkencelerin yaşandığını ve son bulmasını istediğini söylüyor ve bedenini açlığa yatırıyor. Riski çok yüksekken bedeninizi açlığa yatırmak kolay değildir ama biz hala Ekim’in hastalığını anlatmaya çalışıyoruz. İnsanlık onurunu kırıcı yaralayıcı işkenceler var ama biz ender rastlanan hastalığı sorgulatacak bir durumla karşı karşıyayız” diyerek hasta tutsakların durumuna ilişkin sessizliğe dikkat çekiyor.

Ekim Polat’ın cezaevine getirildiği gün kalp ilaçlarının çöpe atıldığını söyleyen anne Songül İlker, “Bu hastalığa bağlı olarak 2 kez kalp krizi geçirdi. 21 yaşında! İnsanın 21 yaşında kalp krizi geçirmesi demek zaten ömrünün kısalması demektir. Şeker, kalp, ilaçları kullanması gerekiyor ve bunlar çöpe atılıyor. Hastanelerde sevkleri iptal ediliyor. Kimseye derdimizi anlatamıyoruz. Ekim’in sevk ile ilgili sıkıntısı yok ama tedavi yapılmıyor. Benim de talebim budur. Ekim’in de talebi budur” diye konuştu.

Songül İlker, kurumların devreye girmesinin hukukçuların devreye girmesini istediğini kaydederken Tabipler Birliği, İHD, İnsan Hakları Komisyonu’nun devreye girmesini istediklerini söyledi ve çok hızlı bir şekilde tedavi taleplerinin yerine getirilerek hareket edilmesini istediğini kaydetti.

“İşkenceler son bulmadan açlık grevini bırakmayacak!”

Son olarak Ekim Polat’ı geçtiğimiz Salı günü gördüğünü söyleyen anne Songül İlker, “Çok halsizdi. Yüzü küçülmüştü... Görüş bittiğinde kalktı ve o sırada sendeledi ayağa kalkerken başını duvara çarptı. Hastalığından kaynaklı sol gözünde görme kaybı var. Ne kadar görebiliyor bilmiyorum, soramıyorsunuz evladınıza, az mı-çok mu görüyorsun diye insan evladına sorabilir mi böyle bir soru? Açlık grevinde vitamin verilmedi ve on gün sonra verildi. Şeker ölçümü için uğraştık ancak yapılmadı kendisi yapıyor. Açlık grevleri eylemlerinin karşısında değilim ama şu anda onun yapıyor olması çok ağır. Bir anne olarak kararına saygılıyım ama anne alarak da endişeliyim. İşkenceler son bulmadan ve tedavim başlamadan eylemini sonlandırmayacağını söyledi” diyerek yaptıkları son görüşmesini de aktarıyor.

Songül İlker bir anne olarak ve ağır hasta tutsak bir çocuğu varken akşamları başını yastığa koyup uyuyamadığını söylerken seslerine ve eylemlerine destek beklediklerini aktarıyor.

“Hasta tutsaklara yapılan cinayete teşebbüstür”

Anne Songül İlker son sözlerini ise şöyle özetliyor;

“Hep söyledim, tekrar tekrar da söyleyeceğim kafasını kuma gömenler, kendisine sessiz kaldığında dokunulmayacağını zannedenler bizlerden çok daha ağır yaşayacaklar bu durumu. Ve ilk gidenlerde onlar olacak. Çünkü biz zaten bu durumu çok ağır yaşıyoruz ama sessiz kalanlar bu suçun ortağı olacaklar. Ekim’i her an kaybedebiliriz. Kimse bir insanı kaybetmeyi kaldıramaz artık ve her gün cezaevlerinden cenazeler çıkıyor. Sessiz kalındığı müddetçe cezaevleri cenaze evlerine dönüşüyor. Herkesin kendisi için öncelikli olarak ses çıkarması lazım. Bugün ses çıkaranlar hasta tutsakların sesi olacaklar ama yarın bu ses kendi sesleri olacak, kendileri için mücadele etmiş olacaklar. Kimse böylesi bir sorumluluğun altına girmesin böyle bir cinayetin ortağı olmasın Ekim’e yapılan cinayete teşebbüstür tüm hasta tutsaklara yapılan cinayete teşebbüstü. Herkesin bu sesi duyması ve destek olması gerekiyor.”