Binlerce kişiye umut olan kadın
Çiğdem Kuzucu, yıllar önce tek çocuğu Erdi Berkay Gülmez’i lösemi hastalığından kaybetmiş. Kuzucu, oğlu Erdi’nin ölümünden sonra yetişkin lösemi hastalarına dikkat çekmek ve nakil bekleyen sayısız hastaya yardım etmek için sosyal medya üzerinden “1000 Gönüllüden 1’i de Sen Olur musun” gurubunu kurarak binlerce kişiye umut oldu.
ZEYNEP AKGÜL
Ankara- Çiğdem Kuzucu, lösemi tedavisi gören oğlu Erdi’yi 19 yaşındayken kaybetti. Ölümünün ardından oğlunun adını yaşatmak ve özellikle yetişkin lösemi hastalarına destek olmak için büyük bir mücadele verdi. Çiğdem, çocuk lösemi hastaları konusunda toplumda bir farkındalığın oluştuğunu ama yetişkin lösemi hastaları konusunda ise toplumsal bir duyarlılığın oluşmadığını belirterek, özellikle yetişkin lösemi hastalarına dikkat çekmeyi amaçlıyor.
Çiğdem Kuzucu “Lösemi denildiği zaman insanların aklına genelde çocuklar geliyor, yetişkin lösemi hastaları kimsenin aklına gelmiyor. Yardım kampanyalarında hep çocuklar var, hiç yetişkinlerden bahsedilmiyor. Çocuklara zaten çoğu kişi duyarlı, o yüzden yetişkinlere karşı da duyarlılığı artırmak istiyoruz” diyerek sosyal medya üzerinden kurduğu ‘1000 Gönüllüden 1’i de Sen Olur musun?’ grubun önemine dikkat çekiyor.
Halasını, teyzesini ve kuzenlerinin çoğunu kanserden kaybettiğini ifade eden Kuzucu, “Bir gün oğluma da kanser teşhisi konuldu. Oğlumun saçları uzundu. Saçlarını çok severdi. O dönemlerde de okula uzun saçlı gitmek yasaktı. Saçını kestirmemek için okulu bıraktı. Ben de okulu bıraktığı için ceza olarak onu çalışması için sanayiye gönderdim. O sene sanayiye gidecekti sonraki süreçte de okuluna devam edecekti. Ben ceza diye yolladım ama o sanayiyi çok sevdi. Saçlarını kestirmeyince orası ona ödül gibi geldi. Son dönemlerde çok zayıflamıştı. Eli yüzü bembeyazdı. Yemek de yemiyordu. Birbirimizi sadece akşamları görebiliyorduk. Bu nedenle, hareketlerini çok takip edemiyordum. Son bir haftadır yürüyemiyormuş. Eklem yerleri ağrıyormuş. İş yerinde düşmüş. İşveren doktora götürmüş mr ve tomografi çekilmiş ama bir şey çıkmamış. Ben bir de kan versin istedim büyük uğraşlar sonucu kanını verdi çünkü doktora gitmeyi sevmezdi. Kanın sonucu ertesi gün çıktı bizi hemen hematolojiye yolladılar. Sonrasında Onkoloji Hastanesi’ne yatırdılar. O esnada bizim aklımıza kötü bir şey gelmedi, insan konduramıyor” sözleriyle oğlunun kansere yakalandığı süreci anlatıyor.
Sonraki süreçte de hem kendisinin hem de oğlunun durumun ciddiyetini fark ettiklerini ama bir türlü birbirlerine söyleyemediklerini belirten Çiğdem Kuzucu “O ben üzülmeyeyim istedi ben de o üzülmesin istedim. Birbirimize bir şey diyemedik” dedi.
‘Avazım çıktığı kadar ağladım’
Çiğdem Kuzucu süreci şu sözlerle anlattı:
Doktor beni yanına çağırdı ‘Lösemi’ dedi. Sadece lösemiyi hatırlıyorum başka bir şey hatırlamıyorum. O an göçük oldu ve altında kaldım. Sonra bahçeye inip avazı m çıktığı kadar ağladım. Bir yandan da oğluma ne diyeceğimi düşünüyordum. Yukarı çıktığımda oğlum “Ben kanser miyim, ölecek miyim?” diye sordu. Ölüm kelimesi sadece o gün geçti aramızda. Çok dirençli bir çocuktu. Hiç şikâyet etmedi. Bir saçları kesilirken bir de biyopsi yapılırken ağladı. Sonrasında hiç ağladığını görmedim.”
“6 ay içinde kaybettim”
Oğlu Erdi’ye 2012 yılında lösemi teşhisi konulduğunu tedavisinin çok kısa sürdüğünü ve oğlunu 6 ay içinde kaybettiğini anlatan Kuzucu, “Oğlum 4 kür kemoterapi aldı. İlk kemoterapiye cevap verdi. İkinci ve üçüncüye cevap vermedi. Yapacak bir şey yok dediler. Kemoterapiye cevap vermeyince nakil kararı çıktı. Uygun ilik için önce aile tarandı. Benim ve dayısının iliğinde yüzde 50 uyum sağlandı. Sonrasında TÜRK KÖK’e müracaat edildi ama bize uygun ilik orada da yoktu. Zaten vaktimizde yoktu. Çünkü oğlumun yaşama şansı yüzde 10’lardaydı. Biyopsi sonuçlarına göre kanserli hücreler çok hızlı çoğalıyordu. Anne ve oğul olduğumuzu hastane sürecinde anladık. Orada arkadaş olduk orada tanıştık. En güzel günlerimiz hastanede geçti. İkinci kemoterapiden sonra oğlumun ölümünü bekledim. Başka yerden ilik bulunmayınca iliği benden alacaklardı. Ama oğlum enfeksiyon kaptı ve yoğun bakıma kaldırıldı. Yoğun bakımda iki günden sonra entübe edildi. Yoğun bakımda oğlumu tanıyamadım. 21 gün yoğun bakımda kaldı. Hiç konuşmadım, hiç görmedim, sesini duymadım, 21 günde kaybettim” dedi.
‘Hayali kan bankası kurmaktı’
“Oğlum giderken bana bir sürü emanet bıraktı” diyen Çiğdem şöyle konuştu:
“Hastane sürecinde biz çok kan aradık. Biz bulabiliyorduk ama şehir dışından gelen birçok hasta kan bulamıyordu. O süreçte saçları döküldüğü için Samanpazarı’ndan şapka almıştık. Serviste de şapkayı herkes çok beğendi ve biz de o şapkanın aynısından herkese hediye ettik. Oğlum, ‘Anne biz bu şapkaların üstüne benim fotoğrafımı koyalım, bu şapkaları satıp geliri ile de kan bankası kuralım’ dedi. Ben de ona söz verdim.”
Oğlunun hayalini gerçekleştirmek için ‘1000 Gönüllüden 1’i de Sen Olur musun?” grubunu kurduğunu belirten Çiğdem, “Önceleri hastaların günlük kan ve trombosit ihtiyacını karşılamayla başladım. 3-5 kişiydik zamanla büyüdük. Şu an grubun 15 bin üyesi var” dedi.
Lösemi hastaları için 30 santimin üzerindeki saçlardan peruklar yaptırdıklarını belirten Kuzucu, oğlu Erdi’yi kaybettikten sonra, kanserle mücadele eden hastalara yardım etmek, onlara umut olmak için kampanyalar düzenlediklerini söyledi.
‘13 çocuğa burs veriyoruz’
Geçen yıl 4 çocuğu ameliyat ettirdiklerini, kolu olmayan bir tane çocuk hastaya protez yapıldığını, 13 çocuğa da burs verdiklerini belirten Çiğdem, burs verdikleri çocukların lösemi hastalarının çocukları olduğunu söyledi.
“Dernek ve vakıf değiliz. Sadece sosyal medya üzerinden kurulan bir grubuz. Daha çok güven çerçevesinde ilerliyor her şey. Mesela piyasada bulunmayan bir sürü ilaç var ve kurduğumuz ilişkilerle o ilaçlara ulaşabiliyoruz.”
Hastadan çok refakatçinin desteğe ihtiyacı olduğunu belirten Çiğdem Kuzucu, “Refakatçinin moralinin yüksek olması hastaya da yansıyor. Hastanın yanında ağlayamıyorsunuz, bir maske takıyorsunuz ve mutluymuşsunuz gibi yapıyorsunuz. Ben oğlumun öleceğini bilerek 6 ay yaşadım. İlk 5 ay oğlumun ölmesini bekledim. Ne acı değil mi? Benim gibi birçok anne var. Bekliyorsunuz ama neyi beklediğinizi bilmiyorsunuz” dedi.
‘Oğlumun adına kütüphaneler kuruyorum’
Oğlunun adını yaşatabilmek için Türkiye genelinde 60’dan fazla kütüphane kurduğunu belirten Kuzucu, ilk kütüphaneyi Şırnak’a kurduklarını şu an Şırnak’ta oğlunun adına 3 kütüphane olduğunu söyledi.
Önceleri çok hırslı olduğunu ve sürekli para biriktirdiğini belirten Çiğdem Kuzucu, “Hep kaygılarım vardı. Eğer ölürsem oğlumun ne annesi ne de babası olacaktı yanında. Ona bir ev ve de biraz para bırakmak istiyordum. Bu nedenle hep çalıştım. Ev aldım araba aldım, oğlum arabasına binemedi. Evi de bırakacak hiç çocuğum yok... Boş yere çocuğumu ihmal etmişim” dedi.
Çiğdem, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Oğlumun hastanede kaldığı süreçte bu hastalığı ve bu hastalıkla mücadele veren birçok insan tanıdım. Oğlumu kaybettim, o günden beri nakil bekleyen hastalarla beraberim. Mesai çıkışı lösemi hastalarına ziyarete gidiyorum. Nakil bekleyen hastaların sesini duyurmak, umutları yeşertmek istiyoruz. Şu anda çok insan nakil bekliyor. Aileden uyumlu ilik bulunmazsa çok zor durumda kalıyorlar. Aylarca, senelerce nakil bekleyen insanlar var.”
İnsanların kök hücre veya ilik donörü olmanın zor bir işlem olduğunu sandıklarına değinen Çiğdem Kuzucu, sadece kan vererek başka insanlara hayat olunabileceğini söyledi.
Herkese donör olun çağrısı yapan Çiğdem donör olmak için de ne yapılması gerektiğini anlattı:
“Sadece kan verecekler, ameliyat yok, ağrı sızı yok. Kronik bir rahatsızlığı olmayan, kanser geçmişi olmayan 18-50 yaş aralığındaki herkes verici olabiliyor. Yapılması gereken işlem çok basit, sadece 3 tüp kan örneği veriyoruz. Katılımcılar, Türk Kızılayı Türkkök Kök Hücre Bilgilendirme ve Onay Formu’nu dolduracak. Alınan örneklerden birisi kampanyanın gerçekleştirildiği merkezde kalırken, diğer 2 tüp ise incelenmek üzere Sağlık Bakanlığı ve Dünya Kemik İliği Bankasına gönderilecek. Kan örnekleri, uyumlu hastanın bulunabilmesi için dünya çapında taranacak. Bu işlemi yaptırmak en fazla 5 dakikanızı alıyor.”