İranlı aktivistler kadın cinayetlerine karşı ortak mücadele çağrısı yapıyor

Ambargo, ekonomik kriz ve rejim baskıları nedeniyle nüfusu 80 milyonun üzerinde seyreden İran’da yalnızca Haziran ayında basın ve medya organlarına yansıyan haberlere göre 17 kadın yaşamını yitirdi. Kadın katliamları “intihar” olarak yansıtılırken, sadece 7 kadının en yakınları tarafından katledildiği resmi kayıtlara geçebildi. Neredeyse her kentten katliam haberlerinin geldiği İran’da kadınlar ne diyor?

SEMİRA SELVATİ

Haber Merkezi – İranlı politik aktivist ve feminist örgüt temsilcileri kadın cinayetlerinin çok yönlü oluşuna dikkat çekerken ancak ortak mücadele ile önünün alınabileceğini vurguluyor.

Politik aktivist ve Komala Zahmetkeşan üyesi Çimen Cevanrudi, namus cinayeti, aile erkeklerinin otoritesini ispatlama çabası başta olmak üzere kadın cinayetlerinin İran ve Rojhelat Kürdistan’da olağan şekilde işlendiğinin altını çiziyor.

“Şiddet ve bu gibi durumlarda, kadınlar genellikle kendilerini savunamazlar, ailedeki erkekler yasa koyucu, yargıç, infazcı ve koruyucudur ve genellikle diğer aile üyeleri, klanlar ve akrabalar tarafından desteklenir. Bu nedenle, iki bin yıl boyunca bu norm, dini, ahlaki ve yasal olarak kabul edilir. Bu “normalleştirilmiş” suç için tek ceza altı aydan üç yıla kadardır. Namus cinayeti kadına yönelik şiddetin en üst düzeyidir ve erkeklerin kadınları zorlamak için kullandıkları araçlardan biridir.”

Kadın katledilir ve hatta gömülür ama kimsenin haberi bile olmaz!

Çimen Cevanrudi, kadınların katledildiğini hatta gömüldüğünü anlatıyor.

“Çocukluktan yaşlılığa, azim ve arınma adına, görünüşte utanç lekesini çıkarmak için bir adam, utanç veya suçluluk duymadan bir suç ve cinayet işler. Bu davada ortaya çıkan asıl sorun, ailenin itibarını korumak için kurbanı gömerken kimsenin bu konuyu öğrenmemesidir. Öte yandan bu sorunun, ailede erkekler için daha az soruna neden olan kadınları intihara zorlamak gibi farklı şekillerde var olduğu ve son olarak bilinmeyen nedenlerle intihar ettiği söylenebilir.”

Kurumların koordineli çalışmaması cinayetleri arttırıyor

Çimen Cevanrudi, zorla yapılan evliliklerin de kadın cinayeti ile sonuçlandığına çok kez şahit olduklarını aktarıyor ve ekliyor, “Kadınlar, üstün değerlere ve büyük fikirlere öncülük edebilmeli ve bunun yaygınlaştırılması için ortak mücadele edebilmelidir.” Kurumların çalışma biçimi de sorunlu.

“Toplumsal zararların önlenmesine yönelik net bir strateji ve tamamen siyasi ve güvenlik yaklaşımının olmaması, insan hakları örgütleri ve ilgili kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği ve temel nedenler ve faktörler üzerinde araştırma yapılamaması nedeniyle Kürdistan'daki namus cinayetlerinin şaşırtıcı istatistikleri ve artan namus cinayetleri ve yaralanmalarının nedenleri bu engelleri azaltmak için temel önlemler almak için yüksek risk taşıyor.”

“Baba, kardeş, eş hukukun tam korumasından yararlanıyor”

Kadın ve insan hakları aktivisti, eylemci Jila Mostajer uzun yıllardır İran’da çalışmalar yürüttüklerinin altını çiziyor. Kadın cinayetlerinin ekonomik nedenlerinin yanı sıra özellikle görünmez olmasının ve toplumun üzerindeki rejim baskısının kadın cinayetlerinin işlenmesinin hızını arttırdığına dikkat çekiyor. Jila, ayrıca kadınları ve insan haklarını koruyan yasaların eksikliğinin kadınların toplum ve aile içindeki güvenlik garantisini de ortadan kaldırdığını düşündüğünü ekliyor sözlerine.

 “Aslında namus cinayetleri, ataerkil rejimlerde namusun korunmasını meşrulaştıran kadını öldürme ve ortadan kaldırma yollarından biridir. Mağdurun babası, erkek kardeşi veya eşinin durumu, hukukun tam korumasından yararlanır. Toplumun içerisine işleyen çarpık namus kavramı ortadan kalkmadığı müddetçe kadın cinayetleri namus cinayeti adı altında toplum içerisinde meşru bir şekilde işlenmeye devam edecektir.”

“Kadın hangi ünvan ya da pozisyana sahip olurla olsun şiddet görüyor”

“Anti-feminist zihniyet ve ataerkil kültür, ağır ekonomik sorunlar, yoksulluk ve çeşitli aşamalarda alınması gereken uygun eğitimin eksikliği nedeniyle kadınlar kesinlikle şiddete maruz kalıyor. Hem de toplumda hangi ünvan ya da pozisyona sahip olurlarsa olsunlar. Haberlerde her yıl çok sayıda kadının yakınları tarafından öldürüldüğünü görüyoruz. Dışarıdan gelen bir tehlike, dışarıdan gelmiş olabilir ancak içeriden ve kadınların en yakınlarından gelen ve gelebilecek olan tehlike yani saldırı en korkuncu oluyor.”

Jila Mostajer, konuşmasının sonunda kadınlara bir mesaj göndererek, "Ayağa kalksınlar ve tüm güçleriyle kadın hareketine katılsınlar, çünkü bu hareketler ve faaliyetler tek çıkış yolu olacaktır, kadınları mücadele etmek kurtaracaktır" diyor.

Meryem Fethi, İran’ın politikalarıyla cinayetlerin önünü açtığını savunuyor

Özgür Kadınlar Derneği üyesi Meryem Fethi, İran yönetiminin kendisinin kadın kimliğini inkar ettiğini ve sistematik olarak kadın katliamlarına politikalarıyla önünü açtığının altını çiziyor.

“Şu anda İran ve Doğu Kürdistan'da maalesef kadın intiharlarına, şiddete ve kadınlara yönelik sistematik ayrımcılığa tanık oluyoruz. Bu sistematik şiddet en yakın kurumda, kadının ailesinde başlar ve kadına toplum tarafından dayatılır ve devlet tarafından yasal bir nitelik verilir. Bu nedenle bugüne kadar bu tür cinayetler önlenemediği gibi, her geçen gün artan sayıda namus cinayetlerine ve kadına yönelik aile içi şiddete tanık oluyoruz. Bana göre kadın cinayetlerinin artması farklı açılardan incelenebilir. Özellikle son bir yılda salgının patlak vermesi, kadınlara uygulanan ekonomik yoksulluk ve sosyal izolasyon ve bir bütün olarak toplumda artan sosyal izolasyonun yanı sıra İslam Cumhuriyeti'nin uluslararası ve bölgesel düzeyde siyasi, diplomatik ve sosyal başarısızlıkları nedeniyle düzeyi ve ekonomik uçurumlar ve artan yoksulluk yaratarak, cinayet ve kadına yönelik şiddetin korkunç şekilde artmasına neden oldu. Kadına yönelik şiddeti önleyen yasaları çıkarmak istemeyen hükümet, şiddeti yasallaştıran hükümet en başta kendisi. Ayrıca işgal, ataerkillik, kapitalizm ve köktendinci politikalara dayalı cinsiyetçi toplumlar haline gelen ve kadınları iki katına çıkararak bu cinsiyetçiliği ikiye katlayan toplumlar da ele alınmalı. Aile de sanıklar listesinde yer almalıdır. Çünkü aslında kadınları öldüren üç kurum da var. Kadınlar, en yakın aile üyeleri, erkek kardeşleri, babaları, eşleri veya nişanlıları tarafından vahşice öldürülüyor. Ayrıca işgal, ataerkillik, kapitalizm ve köktendinci politikalara dayalı cinsiyetçi toplumlar haline gelen ve cinsiyetçiliği ikiye katlayan toplumlar da ele alınmalıdır. Kadının korunması kurumu gibi olması gereken aile de sanıklar listesinde yer almalıdır. Çünkü aslında kadınları öldüren üç kurum da var. Kadınlar, en yakın aile üyeleri, erkek kardeşleri, babaları, eşleri veya nişanlıları tarafından vahşice öldürülüyor. Ayrıca işgal, ataerkillik, kapitalizm ve köktendinci politikalara dayalı cinsiyetçi toplumlar haline gelen ve kadınları iki katına çıkararak bu cinsiyetçiliği ikiye katlayan toplumları da ele almalıdır. Kadının korunması kurumu gibi olması gereken aile de sanıklar listesinde yer almalıdır. Çünkü aslında kadınları öldüren üç kurum da var. Kadınlar, en yakın aile üyeleri, erkek kardeşleri, babaları, eşleri veya nişanlıları tarafından vahşice öldürülüyor.”

Kadın cinayetlerinin önlenmesinin en önemli ayağı olarak bilinçlenme ve kadın kurtuluş bilincinin yaygınlaştırılması gerekitğini ve bunu kadınların örgütlenerek gerçekleştirebileceğini söylerken, toplumun sorunlarının en başta eğitim olmak üzere aşılabileceğinin altını çiziyor.

Feminist aktivist Negin Şêxolêslami: Kodları kırmamız gerekiyor!

İranlı feministlerden ve politik aktivist Negin Şêxolêslami Watani, kadın cinayetleri sorunun yalnızca İran ya da Doğu Kürdistan ile değil bir dünya sorunu olduğunu hatırlatıyor.

Negin, politik aktivist olarak hareket eden erkeklerin bile ataerkil yapılarından hala kopmadıklarını toplumdan duyarlılık beklemenin bile bu aşamada hakikaten zor olduğunu söylüyor. Hem eleştirirken hem de “Hatta feministler dahi bazen bir soruna ataerkil bir bakış ve yaklaşım gösterebiliyorlar. Sistemsel ve bir dünya sorunu olarak cins kırımını algılamak için kapitalist sistemin aklımıza yerleştirmiş olduğu kodları iyi kırmamız gerekiyor” diyerek duruma dikkat çekiyor.

“Dizi-görsel ve dramalar şiddeti teşvik edici”

Negin, “Bu sorunlar arasında çalışan kadınların iş güvencesinin olmaması ve ekonomik dengenin yani özgürlüğünün olmaması ve ekonomik açıdan sorun yaşamadan görece normal bir yaşam sürmesi de bu sorunlar arasında yer alıyor. Doğu Kürdistan’da özellikle bağımsızlık sorunu varken bir de buna kadınların iki kat yaşadığını unutmamak gerek. Kürdistan halkı yaşadıkları tüm sorunların yanı sıra beyaz bir soykırımla da mücadele ediyor. Türk ve Arap drama dizileri ve bazı ailelerin onları takip etme ve izleme bağımlılığı bu soykırımın bir başka boyutu. Bir de bu görsellerin içerisinde şiddeti özendiren ögeler varsa siz gerisini düşünün” diyor.

İranlı ve Türkiyeli kadınlara ortak mücadele çağrısı

Kadınların kendilerini korumaları için öz savunma mekanizmaları geliştirmeleri gerektiğini savunan buna ek olarak eğitim, ekonomik bağımsızlığın da olmazsa olmaz olduğunu söyleyen Negin Şêxolêslami Watani, “Türkiye ve İran gibi İslamiyet’i politikleştiren ülkelere karşı kadınlar olarak topyekün mücadele ve ortak mücadele şart” diye konuşuyor.