“Saldırılar Lozan sonrasına hazırlık”

PYD Kadın Meclis Üyesi Almaz Romi, Türkiye’nin bilhassa askeri eş zamanlı saldırılarını ve bölgedeki “saldırgan” tutumunu ajansımıza değerlendirerek saldırıların “özyönetim sistemine karşı” yapıldığını belirtti ve saldırılara karşı devletlerin sessizliğini “işbirlikçilik” olarak tanımladı.

BERÇEM CÛDÎ

Kobanê - Türkiye, 2022 yılının başından itibaren Suriye'nin kuzeyine ve doğusuna ve Federal Kürdistan’a eş zamanlı olarak askeri operasyonlar düzenliyor. Garantör güçler ve Suriye, Irak hükümeti ve Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) de Türk devletinin hava ve kara saldırılarına karşı tavır almayarak sesiz kalıyor.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) Kadın Meclisi Üyesi Almaz Romi, Türk devletinin saldırılarına ve uluslararası güçlerin bölgedeki sessizliğine ilişkin sorularımızı cevapladı.

Türkiye yeni yılda saldırı yöntemlerini değiştirdi ve saldırıların seviyesini artırdı, bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devleti, Suriye'nin kuzeyi ve doğusu ile Güney Kürdistan bölgelerine yönelik saldırılarını artırıyor. Bu saldırılar, Türk devletinin özyönetim sistemine karşı tahammülsüzlüğüne ve planlarının başarısızlığına dayanmaktadır. Türk devletinin, DAİŞ çetelerinin ve daha birçok gücün projesinin Kobanê'de YPJ, YPG ve QSD savaşçıları tarafından yenilgiye uğratıldığı da biliniyor. Bu nedenle Türk devletinin öfkesi arttı ve ordusunu Afrin, Serêkanî ve Girê Spî'yi işgal etmek için harekete geçirdi. Şuanda ise işgali genişletmeye çalışıyor. Bu nedenle Türk devleti, özel savaştan en iyi şekilde yararlanmak için savaş yöntemlerini değiştirmiştir. İnsansız hava araçları Suriye'nin kuzey ve doğusunun her yerinde uçuyor ve aralıksız bombalıyor. Bu saldırılarla yurtseverler, topluma öncülük etmiş insanlar hedef alınıyor. Türk devletinin amacı, halk arasında tehlike yaratarak ve Özerk Yönetim ile bağlantısını kesmek. Ama toplumun özyönetimle, toprakla, şehitlerle ve ülkesiyle bağı çok büyüktür ve bu da bu saldırıların içini boşaltır.

Federal Kürdistan ile Kuzey ve Doğu Suriye'de eş zamanlı saldırılar yaşanıyor. Federal Kürdistan'da iki resmi hükümet var, onların sessizliğini ve Türkiye’nin gerçekleştirdiği eş zamanlı bombardımanı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suriye'nin kuzeyine ve doğusuna yönelik saldırıları değerlendirdik ama aynı zamanda Türk devleti Şengal, Mahmur ve Güney Kürdistan'ın birçok yerini savaş uçakları ve insansız hava araçlarıyla bombaladı. Bildiğimiz gibi Türk devleti NATO üyesi, dolayısıyla en ağır silahlara sahip. Topçu atışları ile uluslararası hukuku ve Güney Kürdistan ile Irak hükümetinin sınırlarını ihlal ediyor. Ama görüyoruz ki Türk devletinin bu eylemlerine yeşil ışık yakıldı ve eylemlerini kolaylıkla yapıyor. Bu sessizliği işgalciyle işbirliği olarak değerlendiriyoruz, işbirliği olmazsa saldırıyı şimdiye kadar durduracaktılar. Ancak Şengal’li Ezidilerin ve Maxmur halkının iradesini hedef alan saldırılar bugün de devam ediyor. Bu eşzamanlı saldırıların bir zincirle birbirine bağlı olduğu ve aynı temelde gerçekleştirildiği söylenebilir. Özellikle Hesekê kantonunda DAİŞ çetelerinin Sina Hapishanesi’ne yönelik saldırının yenilgiye uğratılmasının ardından saldırıların seviyesi arttı.

Lozan Anlaşması’nın bitmesine bir yıl kaldı. Görünen o ki tüm güçler Ortadoğu'da ve özellikle Suriye'de bir kez daha yer edinme çabası içerisinde. Bu süreçte Kuzey ve Doğu Suriye halklarının duruşu ne?

Lozan Anlaşması 2023'te sona eriyor. Dolayısıyla tüm egemen ve hegemonik güçler buna göre hareket ediyor. Kuzey ve Doğu Suriye'deki güçler de burada pek çok isim altında ama kendi çıkarlarının peşindeler. Örneğin Türk devletinin işgali altındaki bölgelerde DAİŞ generalinin suikastını ele alabiliriz. Herkes El Kureyşli'nin öldürüldüğünden bahsetti ama kimse onun orada ne yaptığını söylemedi. Bu aynı zamanda Türk devleti, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İran, Baas rejimi vb. 2023'e büyük sonuçlara ulaşmaya çalıştıklarını da teyit etmektedir. Bu anlaşmaların ve planların ortasında Kuzey ve Doğu Suriye halkı olarak teyakkuzdayız. Her bir gücün bizimle hangi temelde iletişim halinde olduğunu biliyoruz. Koruma ve yönetme gücümüz var ve bu sistemi inşa etmek için binlerce hayatı feda ettik. Bu yüzden bu topraklardan asla vazgeçmeyeceğiz.