Oya Ersoy: Haklarımızın en küçük kırıntısını bile size bahşetmeyeceğiz
İstanbul Sözleşmesi’nden feshedilmesi ardından 28 Nisan-25 Mayıs tarihleri arasında 22 kadının katledildiğine dikkat çeken HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, “Haklarımızdan hayatlarımızdan ve İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz. Kadınlar ülkenin dört bir tarafından haykırdı. Evet biz asla haklarımızın en küçük kırıntısını bile size bahşetmeyeceğiz, gasp etmenize izin vermeyeceğiz” dedi.
Ankara – Meclis toplantısı gerçekleştiren Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının ardından 28 Nisan -25 Mayıs tarihleri arasındaki kadın katliamları ve kadına yönelik şiddetteki artışa dikkat çekti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın kadına yönelik şiddete ilişkin açıklamalarını hatırlatan Oya Ersoy, Bakan Derya Yanık'ın söylemlerinin kabul edilemez olduğunu söyledi.
Oya Ersoy’un Meclis konuşması şöyle:
Bu iktidarın kadına yönelik şiddetle ve kadına yönelik bakışını gösteren küçük bir ifadedir. Bakan Derya Yanık şiddetin 'tolere' edebilir olduğunu açıklamalarını yaptığı sırada acaba bu ülkede kaç kadın evinde, sokakta ve iş yerinde şiddete maruz kaldı. Bunu duyan kaç erkek bakanın bu ifadeleri ile almış olduğu güven ile eski eşi, eşi, sevgilisi, kardeşi annesi, bir kadına şiddet uyguladı. Ben bunu bakan Yanık'a sormak istiyorum. Ankara'nın Mamak ilçesinde 22 Mayıs günü bir erkek bir kadına şiddet uyguladı. Kadını akıbetini ise bilmiyoruz. Bu kadın öldürüldü mü? Sakat mı kaldı? Yine Bakan Yanık'a sormak istiyorum; bu kadından haberiniz var mı?
“Bir bakanın görevi şiddeti ‘toleri’ etmek değil”
22 Mayıs günü Balıkesir'in Edremit ilçesinde 46 yaşında bir kadın tedbir kararı aldıktan dört gün sonra boşandığı Sezgin Dilkaya tarafından vurularak katledildi. Yine Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde üç çocuk annesi Birgül Ç., evinde bıçaklanarak öldürülmüş halde bulundu. Buradan tekrar hatırlatmak istiyorum; bir bakanın görevi kadına yönelik şiddetin şiddet faili erkeklerin tolere etmek değil, mağdur kadınları koruyacak politikaları üretmek ve gerekli tedbirleri almak, kadına yönelik şiddeti engellemektir.
Mayıs ayı boyunca iktidarın kadın düşmanı, erkek egemen yüzü, mafya ilişkileri ile yeniden gözler önüne serildi. Birbirine erkekçe tartışmaya çağırmalar, 'namus, karısının iç çamaşırı' gibi söylemlerle hesaplaşmanın taraflarının ve taraflarının destekçilerinin açıklama biçimi söylemlerindeki erkeklik tonlanması bizim için tesadüf değildir. Bir suç örgütü açığa çıkıyor bu suç örgütünün kilit noktalarından biri de kadın düşmanlığı. O nedenle tarafların İstanbul Sözleşmesi'ne karşı olan kadınlara karşı işlenen suçlara karşı alınmayan tedbirlerin uygulanma zorunluluğu taşıyıp da İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamayanlarla sorunların yaşaması bizim için tesadüf değildir.
“Nadira'ya, Gülistan Doku'ya, İpek Er'e, Yeldana'ya ne oldu?”
Las Tesis eylemleri suçluyu gösteren ve tüm dünya çapında yapılan eylemde Türkiye'de polis şiddetini engellemeye dönük kadınların defalarca Türkiye'nin dört bir yanında gözaltına alındı. Ölümünden bu yana etkin bir soruşturma yürütülmediği için şüpheli ölüm denilerek dosyası kapatılan tüm kadınlar için soruyoruz ve bundan sonrada sormaya devam edeceğiz. Nadira'ya, Gülistan Doku'ya, İpek Er'e, Yeldana'ya ne oldu? Biz kadınlar şüpheli bırakılan bir çok ölümde tarafların organize suç örgütleri ile yada iktidardan güç alan kesimlerle ilişkilerinin açığa çıkışını tesadüf olarak görmüyoruz. Erkek üstünlüğü, kadının hayatı, bedeni ve emeğinin denetiminde erkeklerin karar hakkının dinsel dayanıklarla meşrulaştırılması toplumun erkek yarısını kadınları ezme hakkının doğrudan iktidar tarafından sunulmasını ve iktidara olan erkek desteğinin bu yola alınması iktidarın siyasetinin kurucu bir unsurudur. Şiddet faili erkekler tarafından bu durum gayet iyi bilinmektedir. Ahmet Kural'ı hatırlıyor musunuz? biz hiç unutmadık. Uyanık Ahmet Kural, mahkemede kendini savunurken işte tam bu yüzden Sıla için 'inancıma' hakaret etti dedi savunma yaptı. Yeniden Şule Çet davası hatırlatmak isteriz. Para ve güçlü olan adamların korunmasıyla kolluk, adli tıp, bilirkişi, yargı ilişkisini bu davada çok iyi görüyoruz. Ama bu davada aynı zamanda başka bir şey görüyoruz. Bir kadın cinayetinin kadınların mücadelesi ile nasıl ortaya çıkarıldığını katilerin cezalandırıldığını ve asla üzerinin kapatılmadığını görüyoruz.
“Sözleşme eşitsizliği kaldırmayı hedefler”
Kadın katliamları bir kadın 'kırımına' dönüştü. İstanbul Sözleşmesi'nden tek taraflı çıktık diyen iktidara biz 'haklarımızdan, hayatlarımızdan, birbirimizden ve İstanbul Sözleşmesi'nden asla vazgeçmiyoruz' diyen tüm kadınlar adına bir kez daha bu yükümlülükleri buradan hatırlatmak isteriz. İstanbul Sözleşmesi şiddetin kaynağını eşitsizlik olarak görür. Kadınlar ve eşitsizliği kaldırmayı hedefler. Kadına yönelik şiddete karşı taraf devletlere bu nedenle bir takım yükümlülükler yükler. Bu yükümlükler kadına yönelik şiddetin engellenmesi, şiddet mağdurların korunması, suçluların kovuşturulması ve cezalandırılması ve kadına şiddetle mücadelenin bütüncül ve eş güdümlü olması etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi için ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel alanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele edilir. İstanbul Sözleşmesi'ne taraf olan ülkelerin verdikleri taahhütler bağımsız uzmanlar kurulu, GREVİO tarafından denetlenir.
“Devletin görevi şiddeti önlemektir”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı ve İçişleri Bakanlığı gibi kurumlar şiddet vakalarının azaldığına dair açıklamalar yapıyor. Çekilme kararı ile birlikte kadına yönelik koruma taleplerini, karakola yaptıkları başvurular reddedilmeye başlanması, şiddete maruz kalan kadınların başvuru kanallarını kapatmak ve şiddeti görünmez kılmak demektir. Devletin görevi şiddeti görünmez kılmak değil önlemektir. Bakıyoruz, sözleşmenin imzalandığı günden itibaren kurulması gereken ŞÖNİM'ler yetersiz. Tecavüz kriz merkezleri ve cinsel şiddet kriz merkezlerin kurulmasına dair en küçük bir adım atılmadı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın kadına yönelik şiddeti önlemek üzerine ŞÖNİM'lerin 81 ilde her ilde bir kurum olacak şekilde bakanlık bünyesinde hizmet verdiğini görüyoruz.6 milyon insanın yaşadığı İstanbul'da tek bir ŞÖNİM var .ŞÖNİM'lerin bu kadar az olması şiddete uğrayan kadınların bu kuruma ulaşmasını ve diğer taraftanda bu kurumlara başvuran kadınlara çözüm yollarının sağlanmasını imkansız kılıyor. Kadınlar her gün sokaklarda taciz, ve tacavüz, tehdidi ile yüz yüze yaşamak zorunda kalıyor. Taciz ve tecavüzün yarattığı travma bir kadın açısından ağır ve zor bir süreç, su götürmez bir gerçek. Bundan kaynaklı tecavüz kriz merkezlerinin ve cinsel şiddet kriz merkezleri olarak hizmet verecek kurumların kurulması önemli.”
Konuşmasının devamında İstanbul Sözleşmesi’nin çekilme kararının ikinci ayında sadece 22 kadının katledildiğini belirten Oya Ersoy, yaşananlara dair bazı örnekler sıraladı:
"*Kadınları her türlü şiddetten koruma kanunu gören İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararının ikinci ayında sadece basına yansıyan 22 kadın erkekler tarafından katledildi.
*Ankara Hacı Bayram Birlik Üniversitesi hukuk fakültesinde öğrencilerin etkinlikle haberleştikleri gruba LGBT+'larla ilgili etkinlik mesajı verildiği için öğrenciler rektörlük tarafından uyarıldı.
*Tras güzellik kraliçesi ve oyuncu Çağla Akalın'ın katıldığı bir TV programı sonrasında yayın yapan kuruluşa RTÜK tarafından para cezası verildi. Program yayından kaldırıldı.
*Yeni Akit gazetesi sosyal medyada İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını protesto eden kadınların erkeklere yönelik kin ve nefreti beslediği söyleyerek, 'Feminist kaşarlar yargılansın' başlığıyla haber yayınladı.
*Antalya'da Elif Eroğlu, komşusu Mahsum Tatar tarafından şort giyerek çöp dökmeye gidemezsin denilerek şiddete maruz bırakıldı.
Şiddet mağdurların korunması konusunda İstanbul Sözleşmesi devletlere yüklediği bu yükümlülükte neler oldu? Sözleşme çekilme kararının ardından kadınlar koruma kararlarına rağmen sokak ortalarında öldürülmeye ve saldırıya uğramaya devam edildi. Özellikle şiddet faili erkekler hakkında hiçbir soruşturma yürütülmedi.
*Samsun'da Ayşe Canikli adlı bir kadın hakkında uzaklaştırma kararı ve aile içi şiddetle ilgili beş ayrı dosya olan Bülent Canikli tarafından apartman girişinde öldürüldü.
*Cezaevin'den üç gün önce tahliye edilen Ramazan Menek, evini ayıran 7 aylık hamile olan Tuğba Menek'i evine gelerek katletti.
*Türkiye Futbol Federasyonu Amatör Futbol disiplin kurulu tarafından 60 gün mahkumiyet verilen ve kadına şiddet davası devam eden Mehmet Aydın'a kadın liginde en iyi direktör ödülü verildi.
*Kadın örgütleri şiddeti önleme merkezleri, sığınak gibi konularda desteklenmezken, Diyanet sığınakları dayanışma merkezleri haline getirildi."
Konuşmasının sonunda ise Oya Ersoy şunları dile getirdi: "Haklarımızdan hayatlarımızdan ve İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz. Kadınlar ülkenin dört bir tarafından haykırdı. Evet biz asla haklarımızın en küçük kırıntısını bile size bahşetmeyeceğiz, gasp etmenize izin vermeyeceğiz. Biz bu hakları kolay kazanmadık, bu haklar yüzyılların kadın mücadelesini emeği var. Katledilen kız kardeşlerimizin emeği var. Kadınlar olarak güçlüyüz, gücümüzü sizin gibi erkeklikten, vekil makamdan almıyoruz. Biz gücümüzü kadın olmaktan alıyoruz. Eşitlik mücadelemiz sadece hayatlarımızı değil bu ülkeyi de özgürleştirecek. Bir tripot bir kamera değil, sizi kadın mücadelemiz yenecek."