Nuray Sancar: Üçüncü seçenek sadece ihtiyaç değil, şart

Erken seçim tartışmaları sürerken muhalefette de ittifaklar oluşuyor. Gazeteci- yazar Nuray Sancar, “Üçüncü ittifak hem bir ihtiyaç hem de bir zorunluluk” derken güçlerin birleşmesi gerektiğine işaret etti.

ELİF AKGÜL

İstanbul- Ekonomi dibe vururken erken seçim tartışmaları daha da dillendirilmeye başlandı. Buna yönelik muhalefet cephelerinde de çalışmalar mevcut. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun davetiyle İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın buluşması bazı kesimlerce “demokrasi için tarihi gece” olarak adlandırılsa da, seçmenler için bir alternatif daha üçüncü ittifak olarak örgütleniyor.

EMEP, TKP, TİP, TÖP, SMF ve Halkevleri seçmenlere başka bir muhalefet imkanı sunmak için üçüncü ittifakın görüşmelerine başladı. Bu ay ikincisi yapılacak toplantıya daha katılımcıların artması bekleniyor.

Sol ve sostalist muhalefetin üçüncü ittifak arayışını gazeteci Nuray Sancar ile konuştuk. “Üçüncü ittifak hem bir ihtiyaç hem de bir zorunluluk” diyerek söze başlayan Nuray Sancar,  “Seçimi bekleyin bizi iktidara getirin” diyerek yıllardır halkı oyalayan bir ittifakın bu ihtiyaca cevap olamayacağını söylüyor.

CHP’nin altılı “Millet İttifakı”nın AKP ve MHP’den kopmuş parçalardan oluştuğunu hatırlaran Nuray Sancar, “Toplumsal muhalefeti örgütleyen ittifak içinde CHP kurumsal olarak olmasın zaten” diyor.

“Mücadele eden bütün kesimlerin, ezilen her toplumsal katmanın kendisini bulabileceği bir platformun oluşması gerekir” diyen Nuray Sancar, AKP sonrası dönemin muhtemel koalisyonunda üçüncü ittifakın kendisini görüp görmediği sorusuna ise “Aşağıdan gelen bir mücadele ile devlet cihazı içinde radikal bir dönüşüm olmadığı taktirde, mevcut mekanizmanın bir dişlisi olmak doğru olmaz” diyerek cevap verdi.

“Birleşik mücadeleden başka çare yok”

Üçüncü ittifak bir ihtiyaç mı? Görüşmelerin asıl sebebi ne?

Üçüncü ittifak hem bir ihtiyaç hem de bir zorunluluk. Türkiye karanlık bir yola sokuldu. Kendisini eleştirinin ve denetimin dışında sayan, en küçük muhalif söze ve eyleme şiddet ile muamele eden, yurttaşların hakkını bile aramakta zorlandığı baskıcı bir rejimle yönetiliyor. Ekonomide de gidişat hiç iyi değil. Emekçiler her konuda ağır faturalar ödüyorlar. Yoksulluk ve işsizlik arttı. Kadın cinayetleri tırmandı. Kürtçe şarkı söyleyen gençler susturulmaya çalışıldı. Halk buna rağmen son zamanlarda ayakta. İşçiler grev yapıyor, esnaf fatura asıyor, sokaklar da ısınıyor. Ama her kesim kendi başına. Bu gücün birleşmesi lazım. “Seçimi bekleyin bizi iktidara getirin” diyerek yıllardır halkı oyalayan bir ittifak grubu bu ihtiyaca çare olmayacağına göre emekten, halktan yana partilerin birleşik bir mücadele yürütmesinden başka çare yok. 

“Engel değil imkân olarak görülmeli”

Her seçimde "oyların bölünmesi" kaygısı dillendiriliyor. Üçüncü ittifak bu kaygıya cevap olabilir mi?

“Oylar bölünmesin” diyenlerin seçmeni kendilerine mahkûm ettiğini düşünüyorum. Böyle bir ipotek konulmamalı. Hem bir güç olamıyorsun, hem de siyaseten dışladığın kesimlerin oyuna talipsin. Bu kendine mecbur etme hali. Fakat tek adam rejimi, seçim sistemi ve mevcut temsil sistemi böyle pazarlıklara zemin hazırlıyor. Buna rağmen üçüncü seçenek bu rejimi devirmek için engel değil imkân olarak görülmeli. Aslında bu yönde de bir beklenti oluştu.

Şunu da dikkate almak önemli. Seçimin iki aşaması var. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve parlamento bileşiminin oluşması. Cumhurbaşkanlığı seçiminde güçler en geniş düzeyde bir yerde elbette buluşabilir. Bu tek adam rejimini halkın sırtından almak lazım. Ancak üçüncü seçenek parlamentoda daha çok kesimin sesinin çıkabilmesi imkânını sağlayacak. 

“CHP, AKP rejimini her kritik süreçte destekledi”

Toplumsal muhalefeti örgütleyen bir ittifakın içinde CHP sizce neden kendisini görmüyor?

CHP, AKP rejimini her kritik süreçte destekledi. Bu süreçler birer turnusoldu. Mesela sınır dışı operasyonlarda tezkerelere oy verdi. Yenikapı’da AKP’nin milli mutabakat oluşturma girişimine payanda oldu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına, Anayasa’nın delinmesine izin verdi. Kayyum yaygınlaşıncaya ve kendisine dokununcaya kadar ses çıkarmadı. Yani karnesi kırıklarla dolu bir parti. Bugün tercih ettiği ittifakın unsurları AKP ve MHP’den kopmuş parçalardan oluşuyor ve bunu tarihsel bir ittifak olarak sunuyor. Bu ittifakta yer alan partilerin başkanları ve kadroları geçmiş suçların ortakları, alınan kararlarda imzaları var. CHP’nin kendisini en rahat hissedeceği yer böyle bir yer elbette. Dediğiniz gibi, toplumsal muhalefeti örgütleyen ittifak içinde CHP kurumsal olarak olmasın zaten. Bazı değerli milletvekilleri, CHP’nin demokrasi ve insanca bir yaşam isteyen emekçi üyeleri bu kapsamın dışında tabii.

Sosyalist partilerin bu sürece bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İttifak partilerinin her birine ayrı ayrı sorulmalı bu soru. Görüldüğü kadarıyla “istikşafi” görüşmeler, bazı ortak işler yaparak ilerletilmek istenen bir süreç var. Üçüncü seçenek belli ilkeler üzerinde oluşmak zorunda olduğundan, partilerin hassasiyetleri kollanarak ortak zemin genişletilmeye çalışılıyor. Çünkü partilerin çoğu için bu birlik seçimlere kadar kurulup dağılacak bir birlik değil. Önemli olan güçlü, ve uzun ömürlü ve esnek mücadele birliklerini oluşturmak. Seçim sonrasında eski parlamenter düzeni restore etmek gibi sınırlı bir hedefle değil daha ileri, halkçı bir demokrasinin kurulmasının kolektif özneleri olmak için yola çıktıkları görülüyor. 

“Kısa vadeli ortak amaç tek adam rejiminden kurtulmak”

Partiler nerelerde ortaklaşıyor? Kırılma noktaları ne olabilir?

Şu aşamada kırılma noktaları hakkında kafa yormamak daha iyi. Partilerin kısa vadeli ortak amacı her şeyden önce bütün sonuçlarıyla tek adam rejiminden kurtulmak. Demokrasiyi tesis etmek için alan açmak; anti emperyalist tutum, laiklik, temel hak ve özgürlüklerin tanınması, Kürt sorununun eşit haklar temelinde çözülmesi, emekçiler için insanca yaşama ve çalışma koşullarının sağlanması… Öncelikler bunlar, detayda daha fazla ortaklığın olduğunu düşünüyorum. Mücadele eden bütün kesimlerin, ezilen her toplumsal katmanın kendisini bulabileceği bir platformun oluşması gerekir.

Üçüncü ittifakın AKP sonrası muhtemel koalisyon hükümetinde yer almaya yönelik bir kaygısı, hedefi var mı?

Üçüncü ittifakı oluşturmaya çalışan partilerin kimisi için bu mümkün, kimisi için değil. Ben bir sosyalist olarak ikincisinden yanayım. Aşağıdan gelen bir mücadele ile devlet cihazı içinde radikal bir dönüşüm olmadığı taktirde, mevcut mekanizmanın bir dişlisi olmak doğru olmaz. Oysa mevcut cihaz mafyatik ilişkilerin içine batmış, illegal yapılar üreten, ‘fakirden alıp zengine verme’ sistemine göre kurulmuş, büyük tekellerin devleti. Bu cihaz içinde emekçilerin ve halkların temsilcilerinin yeri yok. Devlet halkın devleti olmadığı sürece, kirli bir mekanizmaya hizmet etmeyi doğru bulmuyorum. “Ben bu devlete bakan olayım, müsteşar vb. olayım güzel güzel çalışalım” beklentisinin de bir hayal olduğunu düşünüyorum.