Meral Danış Beştaş: Demokratik siyasetteki ısrarımızı sürdürüyoruz

Meclisteki konuşmasında ekonomik kriz, Kürt meselesi ve öğrencilerin barınma sorununa dikkat çeken HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Tüm özel savaş yöntemlerine rağmen, tüm kirli yöntemler ve zorba şiddete rağmen demokratik siyasetteki ısrarımızı aralıksız sürdürüyoruz” dedi.

Meclisteki konuşmasında ekonomik kriz, Kürt meselesi ve öğrencilerin barınma sorununa dikkat çeken HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Tüm özel savaş yöntemlerine rağmen, tüm kirli yöntemler ve zorba şiddete rağmen demokratik siyasetteki ısrarımızı aralıksız sürdürüyoruz” dedi.

Ankara - Meclis’te basın toplantısı düzenleyen Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, gündemdeki konulara dair değerlendirmelerde bulundu. Öncelikli olarak Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve krizle bağlantılı yaşanan sorunlara dikkat çeken Meral Danış Beştaş, “Bildiğiniz gibi TÜİK yıllık enflasyon oranını açıkladı ve tüketici enflasyonunu yüzde 19.8 olarak ifade etti; fakat bağımsız ve bilimsel yöntemlerle çalışan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) yüzde 44.70 olarak bu enflasyon oranını belirledi ve açıkladı” diye belirtti.

“Hangi fiyatlar uygun!” 

 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “fiyatlar uygun” açıklamasına işaret eden Meral Danış Beştaş,

“Hangi ürünlerin fiyatları uygun bunu kamuoyu ile paylaşmalarını istiyoruz. Et mi uygun, balık mı uygun, domates mi uygun, yağ mı uygun, çay mı uygun? Yani temel tüketim malzemelerinin olmazsa olmazların mutfaktaki fiyatlarının hangisinin uygun olduğunu da kamuoyuna açıklaması gerekiyor. Sanırım ihale fiyatlarıyla market fiyatlarını karıştırmış Erdoğan. Çünkü enflasyon sepetine hiçbir şekilde girmeyen ya da çok az giren ürünleri aldılar. Bütün Türkiye o markette neler aldığını gördü. Biz Erdoğan’ı ve AKP sözcülerini halk pazarına davet ediyoruz. Gelin halk pazarına gidin bir de oradaki fiyatlarla bakalım hangisi uygun, onu herkesle paylaşın” ifadelerinde bulundu.

Meral Danış Beştaş’ın konuşmasının özeti şöyle: 

“Halk pazarındaki fiyatları da söyleyeyim, barbunyanın kilosu 20 TL, domates 7-8 TL arası değişiyor. Yeşil fasulye 12 TL, marul kıvırcık tanesi 5 TL, eskiden 1 TL’ye alınırdı, pazara gidenler gayet iyi biliyor. Yine bir demet yeşil soğan 5 TL’ye yükselmiş durumda. Eskiden hatırlarsınız, hepimiz biliriz annemizden, kendimizden, çevremizden. Pazar arabalarıyla halk pazarlarına gidilirdi, çünkü o pazardaki alışverişten, o sepetin dolacağı kesindi. Doldurulup dönülürdü. Şimdi halk pazarına bir gitsinler, baksınlar, artık bu bile yok. Pazar arabaları bile yok. Ne var? Ellerde bir iki küçük poşet var, taşınabilecek düzeyde hiçbir arabaya gerek duyulmadan, halk enflasyonu bu derece ağır yaşıyor. Emine hanım özellikle duysun, 1 mango 16 TL bugünkü fiyatla. Hani mango kurutması yapıyorlar ya, halk mango yiyebiliyor mu ki, kurutmasını yapsın? Bir de yemek kitabı çıktı. Hakikaten ne diyeyim. 1 Milyon TL devlet desteği ile Emine Hanım bir yemek kitabı çıkardı. O kitaptaki yemekleri halk neyle yapacak. Geçtim 1 Milyon TL’lik devlet desteğini, halkın cebinden, vergilerimizden giden parayı geçtim, o yemekleri kim nasıl yapacak? Bizim Emine Erdoğan’a tavsiyemiz, halkın yoksulluğunun kitabını yazsınlar. Böyle şatafatlı yemek kitaplarıyla, devlet desteğiyle bir şeyler söylemek kolay tabi ki! 

“Zeytinyağı 99 TL’den 182 TL’ye yükseldi”

Şimdi bir tertiplenmiş market gezisi vardı. Sepetini Erdoğan abur cuburla doldurdu ve bütün Türkiye öğrendi bin 2 TL tutmuş hesabı. Peki, bu sepette ne yok? Bu sepette abur cubur dışında hiçbir şey yok. Ayçiçek yağı yok, et yok, zeytin yok, tavuk yok, balık yok, pirinç yok, bulgur yok, mercimek yok, hiçbir şey yok! Herhalde kendi evlerinde yemek yemiyorlar, abur cuburla besleniyorlar. Eğer beslenmiyorlarsa çocuklara çok kötü örnek oluyorlar. Çünkü bütün ebeveynler evlerde çocuklara abur cuburla karnınızı doyurmayın, yemek yiyin, yemek saatini bekleyin, atıştırmayın, tokluğunuz açlığınızı bastırır gibi sözler kurarız. Bunu hepiniz kendi evinizde yaşıyorsunuz. Bir de fiyatları açıklarken iki tane görselimiz var. Onu paylaşmak istiyorum. Temel tüketim maddelerini kullanmak da artık lüks. 2019 yılında 99 TL olarak görülen zeytinyağı bugün 182 TL. Üstelik Erdoğan’ın açılmasını müjdelediği market fiyatı bu. Diğer eski fiyatı 12.90 olan 500 gram çayın şimdi fiyatı 29.90. Yüzde yüzden fazla artmış. Böyle bir artışı bile görünmez kılmaya çalışan bir akılla karşı karşıyayız. Üstelik bunu müjde olarak veriyor. Liste çok uzun şüphesiz, örnekleri artırabiliriz. Bizim zamanımız var anlatmaya; ancak Türkiye yurttaşlarının zamanı yok bunları dinlemeye. Çünkü bunun çok kötü şartlarda yaşıyorlar. Bizler emekçinin alınterinden, işsizin hakkından, gençlerin sırtından, hepimizin vergisinden aldıkları güçle, haksız, adaletsiz, eşitsiz bir yönetim anlayışını Türkiye halklarına reva gören bu iktidara karşı HDP olarak hakça dağıtım politikalarını yaşama geçireceğimizin sözünü bütün Türkiye’ye veriyoruz. 

“Yurttaşlar kışın nasıl ısınacak?” 

Gıda fiyatları, enflasyon bir de şu anda halkın en temel sorunlarından birisi de kış geliyor. Kışın nasıl ısınacaklar? Elektrik faturasını, doğalgaz artışlarını biliyoruz. Kış geliyor, yurttaş donma tehlikesi ile karşı karşıya. Şimdiden kara kara düşünüyorlar. Fiyatlar yakıyor ama zamlar donduruyor. Bu yoksulluğun sebebini bir diğer olguda da görüyoruz, Sayıştay raporlarında. Aslında pazar arabasıyla Sayıştay raporları tamı tamına örtüşüyor. Sayıştay raporlarını da gizleyemedikleri için bütün Türkiye bu raporun ne olduğunu, içeriğini gayet iyi biliyor.

“Öğrenciler yurt bulamıyor”

Bugünlerde en çok tartışılan meselelerden biri yurt, barınma sorunu. Bu da ekonomi ile bağlantılı bir mesele. Kira artışları kabul edilemez boyutlarda. İlgili kuruluşların verilerine göre kimi merkezlerde kira artış oranları yüzde 200. Çok daha fazla oluyor. Öğrenciler yurt bulamıyor, ev bulamıyor, buldukları evlerin kiralarını ödeyemeyecek durumda. Üniversitelerini bırakacak duruma geldiler iktidar ne yapıyor mağdurları hedef gösteriyor ve sebep olduğu sorunları görünmez kılmaya çalışıyor. Yurt sorununun olmadığını, öğrencilerin bozguncu terörist olduklarını ilan edebiliyor. 

“Üniversite öğrencilerinin yanındayız”

Yazlık, kışlık, uçan, yüzen saraylarda yaşayanlar barınamayan öğrencilerin, kiracıların, sokakta yaşayanların sorunlarını göremiyor. Bu da işin diğer boyutu. Bu meselede şunu özellikle söylemek istiyorum; bu barınamama meselesi, aynı zamanda Türkiye’nin geldiğimiz dönemde ne kadar önemli bir sorunu olduğunu ve bu sorunun büyütülmemesi için, büyümemesi için çözüm aranması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Türkiye, şu anda TOKİ cennetine dönüştü, inşaat cennetine dönüştü. Boş binalar o kadar fazla ki, kamu binaları o kadar fazla ki buralarda bile çözüm bulamayan bir akılla karşı karşıyayız. Biz bu nedenle üniversite öğrencilerinin yanında olduğumuzu, taleplerini desteklediğimizi ve devletin sosyal devlet olma ilkesi gereğince herkesin barınma sorununu çözmesi gerektiğini ifade ediyorum. 

“Toplumu bölerek ülkeyi küçültüyorlar”

Diğer bir mesele Kürt meselesi. İnkar, çok sistematik bir hal almaya başladı. Kürt meselesi tarihi bir meseledir. Ve bu konuda ciddi olmayanları, halk ciddiye almayacaktır. Bunu hiçbir zaman unutmasınlar. Sorunun yokluğu inkar siyasetiyle bunu yürütenler unutulacaklar ama Kürt sorunu çözülecek ve Türkiye demokratikleşecek. Bunu biz de bir kez daha ifade edelim. Toplumu bölerek ülkeyi küçültüyorlar, parçalayarak güçsüz kılıyorlar, saplantı ve komplolarla demokrasiyi yerle yeksan ediyorlar, sonra da kalkıp ‘Kürt sorunu kalmadı’ diyorlar. Ciddi olun! Japonya’da açılan Kürt kurs için Dışişlerini devreye sokarak iptali için başvuru yapanlar ‘sorun yok’ diyorlar. Dünyanın öbür ucunda, Kürtçe kurs açılmış, Dışişleri Bakanlığı’nın başka işi gücü yok, bu kursu iptal ettirmek için devreye giriyor. Şimdi de çıkmış ‘sorun yok’  diyorlar. Sorun yoksa ne işiniz var Japonya’da? Niye Kürt dili ile uğraşıyorsunuz? Bunu sormak istiyorum ve ciddi olun diyorum. Ehmedê Xanî’nin Doğubayazıt’ta anıtını yıktılar, Mir Celadet Bedirxan’ın Siirt’te kütüphanesini kaldırdılar, İtalyan oyun Dayri Fu’nun Kürtçe oyununu yasakladılar. Şimdi bu yasaklayanlar sorun yok diyor. Başka bir seçeneğiniz yok. Bu iktidarı, Kürt sorununu ciddiye alan, çözüm iradesi gösteren, Türkiye'nin demokratikleşmesini savunanlar devralacak. 

“Özgürlüğe ve emeğe inanıyoruz”

Tüm özel savaş yöntemlerine rağmen, tüm kirli yöntemler ve zorba şiddete rağmen demokratik siyasetteki ısrarımızı aralıksız sürdürüyoruz, bunu bütün Türkiye görüyor. Dekorasyonumuz, tutum belgemiz ve ilkelerimiz ortadadır. Tüm bu yalıtılmışlık ve imkansızlıklar içinde bütün imkanları zorlamaya devam ediyoruz. Özgürlüğe ve emeğe inanıyoruz. Sonu ne olursa olsun başarı geleceğini biliyoruz ve partimizin gün geçtikçe büyümesi bunlardan bir tanesidir. Dün Genel Kurul’da da söyledim, burada da ifade edeyim. Yeni sistemde Genel Kurul’da 4 dilde simultane tercüme olanağı getirildi. Japonca, Rusça, Almanca ve İngilizce. Kürtçe yok! Yani Kürt vekiller var, Kürtçe bilen vekiller var sadece bizim partimizde değil, diğer gruplarda da var. Japon, Alman, Rus vekil yok ama orada tercüme var. Kürtçe tercüme yok. Kürt sorunu budur işte.”