Halide Türkoğlu: Siz hangi gerçeklikten bahsediyorsunuz?
Bütçe görüşmelerinde konuşan DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, fotoğraflarla depremzedelerin yaşadıklarını anlatarak, “Siz hangi gerçeklikten bahsediyorsunuz” diye sordu.
Ankara- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili ve Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, 2024 Yılı Merkezi bütçe kanun teklifinin 7’nci maddesine ilişkin konuştu.
Kış ayında hala konteynerlerde, çadırlarda yaşam mücadelesi veren depremzedelerin sorunları üzerine konuşan ve olası depremlere ilişkin herkesi sorumluluk almaya çağıran Halide Türkoğlu, bu ülkede 6 Şubat tarihinde büyük bir deprem felaketinin yaşandığını, 11 kenti etkileyen, resmi kayıtlara göre 50 bin 783 kişinin yaşamını yitirdiğini aktardı. Halide Türkoğlu, “Üzerinden 11 ay geçmesine rağmen yaraların hala ilk günkü gibi sıcaklığını koruduğu, sarılmadığı deprem. İnsanlar enkaz altında diri diri ölüme terkedildi. Enkaz altından yardım isteyen canlarımız yeterli teçhizat olmadığı için, nefessiz kalarak yaşamını yitirdi. Enkaz altındaki yakınlarının kurtarılması için avazı çıktığınca bağırarak devlet nerede diyen halka ise, Kızılay çadır satarak cevap verdi. AFAD enkaz arama çalışmaları esnasında sivil toplum kuruluşlarının yardımlarını engelleyerek cevap verdi. İktidarın sarmadığı yaraları sarmak için deprem illerine akın eden gönüllü ekipler, bu iktidar tarafından hedef alındı” dedi.
‘Toplanan vergilerin nerede olduğuna dair tek bir cevap yok’
2000-2022 yıllarını kapsayan 23 senede, toplam 87 milyar 998 milyon lira özel iletişim vergisini bu iktidarın topladığına dikkat çeken Halide Türkoğlu, “2003-2022 tarihleri arasındaki 20 yıllık AKP iktidarı döneminde, 86 milyar 138 milyon deprem vergisi toplandı. Bu vergiler nerede diye sormayıverelim? Bir hışımla bağrışmalar, çağrışmalar, esnemeler, kükremeler. Ama toplanan vergilerin nerede olduğuna dair tek bir cevap yok. Vergilerin ne için, neye kullanıldığı bilinmiyor. Ama neye kullanılmadığını ben size söyleyeyim. Olası bir doğal afet anında, can kaybının ve hasarın en aza indirilmesi için kullanılmadığını çok iyi biliyoruz.
Depremde evlerini kaybeden halkın barınma, giyinme, temizlik ve hijyen ihtiyaçlarına kullanılmadığını biliyoruz. Kış koşullarına dayanıklı olmayan, yağmur sularının içeriye girdiği konteynırlardan biliyoruz. Deprem illerinde yaşanan sağlık sorunlarından, giderilmeyen su sorunundan biliyoruz. Utanmadan sıkılmadan bunu yaptık, şunu yaptık diyen iktidarın neyi yapmadığını sadece şu fotoğrafla sizlere göstereyim. Depremde evlerin yüzde 65’nin yıkıldığı Adıyaman burası. Su olmadığı için insanlar yağmur suları ile temizlik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Evet, doğru gördünüz. Bu sular yağmur suları. Ve bu koşullara en çok maruz kalan kesim kim? Tabii ki kadınlar. Her zaman ve her şeyde olduğu gibi depremin de en ağır sonucunu yine kadınlar yaşıyor. Bu suları kadınlar biriktiriyor. İşte sizin deprem illerinde yaşayan kadınlara reva gördüğünüz şey bu resimdedir” sözlerine yer verdi.
‘Hafriyatları ihaleye çıkarma derdi var’
Halide Türkoğlu devamında şunları söyledi: “Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki, benim şimdiye kadar söylediklerim depremden etkilenen halkın yaşadıkları sorunların binde biri bile değil. Yitirdiğimiz canların acısı bir yana, depremden sonra yaşanılanların acısı başka bir yana. Güya ilk günden inşa çalışmalarına başlamışlar. Can kurtarma derdi yok, hafriyatları ihaleye çıkarma derdi var. Kaldırılan enkazların molozlarının döküldüğü yerler, umurlarında bile değil. Bu molozların döküldüğü yerden yayılan hastalıklar umurlarında bile değil. Uyuz, bit, kılkurdu gibi hastalıkların ortaya çıktığına dair haberler alıyoruz. Bakın bundan birkaç gün önce Sağlık Bakanı çıkıp deprem illerinde yeterli derecede sağlık hizmeti sunamadıkları için, eksik kaldıkları için helallik istedi.
Bunlar söylenirken kamuoyuna yansıyan haberlerde ne var? Adıyaman’da depremde yıkılan binaların enkazları hala kaldırılmadı. Kaldırılan molozlar, depremde yaşamını yitiren canlarımızın mezarlığının yanındaki dere yatağına dökülüyor. Halkın sağlığı ile bu kadar yakından ilgileniyorlar. Kaldırılan enkazların molozları ‘moloz dökmek yasaktır’ yazın dere yatağına dökülüyor. Asbest, kimyasal vb. maddeyle doldurulan dere yatağındaki su, bölgenin içme su kaynağı olan Atatürk Barajı’na karışacak. İşte halkın sağlığı, kadınların sağlığı bu iktidar tarafından bu kadar önemseniyor.
2 bin 500’ün üzerinde hasarlı bina var
Diyarbakır, depremden etkilenen iller arasında. Diyarbakır Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası rapor yayınlıyor. Bu kentin mimarları, mühendisleri açıklıyor. Kentte 3 bin 200 ağır hasarlı bina var diyor. Yıkım yapılırken yönetmeliğe uyulmuyor. Binalar üst kattan başlanarak değil, alt kattan başlanarak yapılıyor. Etrafı çitle, file ile çevrilmiyor. Toz bulutları oluşuyor. İnsan sağlığını riske atıyorlar. Bir diğeri 2 bin 500’ün üzerinde orta hasarlı bina var. Evet binalar orta hasarlı, ancak insanların güçlendirme yapabilecek parası yok. Bu binalarda yaşayan insanlar çıkmak istemiyor. Çıkınca başına ne geleceğini çok iyi biliyor. Şu kadarını devlet karşılayacak, şu kadarını aylık ödemelerle destekleyecek sözlerinizin tek karşılığı şu; İnsanların ne kadar olursa olsun bunu karşılayacak parası yok. Sosyal devlet anlayışının gereği vatandaştan hiçbir gelir istemeden onun güvenliğini sağlamaktır. Ama biz kime söylüyoruz. 20 yıl boyunca deprem vergisi toplayan, bu vergiyi depremde yaşanacak felaketleri önlemek ve halkın güvenliğini sağlamaktan başka her şeye harcayan bu iktidardan bahsediyoruz. Diyarbakır halkı orta hasarlı binalarda yaşıyor. Bu hasarı gidermek, binayı güçlendirmek için tek kuruş parası yok. Niye mi? Bu iktidarın ülkeyi sürüklediği ekonomik krizden dolayı. Hasarı göze alarak bu evlerde yaşamaya devam ediyor. Evet, insanlar gidecek yeri, ödeyecek kira parası olmadığı için yaşamlarını riske atarak bu evlerde kalmaya devam ediyor.”
‘Kentlerimizi inançla öreceğiz’
"Bu iktidarın deprem illerinde yarattığı tahribata karşı bizler dayanışmamızla, umudumuzla, direncimizle yaşamımızı inşa etmeye devam edeceğiz” diyen Halide Türkoğlu, “Bizleri ayakta tutan, hayata bağlayan işte bu dayanışmamızdır. Diyarbakır’da evlerini, kafelerini, iş yerlerini depremzedelere açarak lokmasını paylaşan halklarımızın; Hatay’da ‘en azından çiçeklerimi kurtardım’ diyerek saksısına umudu, direnci eken kadınların yaşama sarılmasından alıyoruz gücümüzü. Kentlerimizi, evlerimizi, yaşamlarımızı işte bu dayanışmayla, inançla, kararlılıkla öreceğiz. Bilim insanları ve uzmanlar olası İstanbul depremi için politika yapıcılara çağrıda bulunuyor. Hatırlamak hesap sormak olduğu gibi yanlışlardan da dönülmesi gibi bir ödev sunmaktadır. Bu ülkede İstanbul’da akrabası olmayan bir insan var mıdır? Yoktur. Daha büyük acılar yaşamamak için deprem için hazırlıkları tesadüfe ve rant odaklı zihniyetlerin insafına bırakmayalım. Ülkenin bu riskleri görerek aynı acı çığlıkları tekrar yaşamaması için herkesi ahlaka, vicdana ve sorumluluk almaya çağırıyorum” ifadelerini kullandı.