Gazzeli kadınlar Filistin için dayanışmanın ötesinde adımlar bekliyor

Gazze halkı hala ölüm, açlık ve yerinden edilme ile baş başa. Filistin'in tanınması, sahada bir değişiklik yaratmayan sembolik bir adım olarak kalırken, Gazzeli kadınlar, dayanışmanın ötesinde adımlar bekliyor.

RAFIF ESLEEM

Gazze- İki yılı aşkın süredir devam eden İsrail saldırılarının Gazze Şeridi’nde şiddetlenmesiyle birlikte, Filistin devletini tanımayı amaçlayan ülkelerin sesleri giderek yükseliyor. Ancak bu vaatlerin, İsrail’in işlediği savaş suçlarına karşı doğal bir tepki mi, yoksa her gün ekranlarda akan kanın yol açtığı öfkeyi yatıştırma çabası mı olduğu belirsizliğini koruyor.

‘Eylemler baskı aracı oldu’ 

Uluslararası Dayanışma Siyasi İşler Araştırmacısı Raneen Al-Wazir, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıların, bölgeye daha önceki dönemlerde gösterilen desteğin ötesine geçen güçlü bir Arap ve uluslararası dayanışmayı tetiklediğini belirtti. Raneen Al-Wazir, bu dayanışmanın, hastaneleri, camileri, kiliseleri ve sivilleri hedef alan İsrail saldırılarının vahşetinden kaynaklandığını vurguladı. Ortaya çıkan en dikkat çekici dayanışma biçimlerinden biri, Arap dünyasında ve birçok Avrupa ülkesinde düzenlenen kitlesel gösteriler olduğunu kaydeden Raneen Al-Wazir, “Kefiye ve Filistin bayraklarının dalgalandığı bu protestolar, zaman zaman yasaklamalara ve güvenlik güçleriyle çıkan çatışmalara rağmen sürdürüldü. Bu gösteriler, İsrail’in saldırılarını destekleyen hükümetler üzerinde baskı oluşturma aracı olarak işlev gördü” diye belirtti.

‘Tek çözüm soykırımın durması’ 

Raneen Al-Wazir, Gazze Şeridi'ndeki yıkım ve katliamların fotoğraflarını çekip dijital medyada paylaşmakla övünen İsrail güçlerine yaptırım uygulanması talebiyle Uluslararası Adalet Divanı'na dava açtıklarını açıkladı. İsrail askerlerinin ve subaylarının, saldırıları dijital medyada sergilemekten çekinmeden paylaştığını belirten Raneen Al-Wazir, bu durumun insan hakları örgütlerini hem askerler hem de komutanlar hakkında dava açmaya sevk ettiğini ifade etti. Arap ve uluslararası güçlerin tutumlarının, Gazze'de yaşanan katliamlar, kıtlık ve zorla yerinden edilme boyutları karşısında yetersiz kaldığını vurgulayan Raneen Al-Wazir, “Mevcut koşullar altında tek çözüm; İsrail'in sivillere karşı her gün işlediği soykırımı durdurmasıdır. Öte yandan bölgeye insani yardımların girişini sağlamak ve en azından altyapının yeniden inşasına olanak tanıyarak mağdurların hayatlarını kademeli olarak normale döndürmektir” ifadelerinde bulundu.

‘Tanınma halkın en temel hakkı’

Raneen Al-Wazir, Filistin devletinin bu dönemde tanınmasının, hayatlarını kaybedenlerin sayısının binleri aştığı ve hala enkaz altında kayıp ya da yaralıların bulunduğu bir ortamda, mağdur ve yaslı halkın en temel hakkı olduğunu vurguladı. İsrail’in Güney Gazze’de yürüttüğü son kara harekâtına değinen Raneen Al-Wazir, “Aylar süren geri dönüş sürecinin ardından, İsrail güçleri şimdi de şehrin merkezine kara harekâtı başlatarak yaklaşık bir buçuk milyon insanı yeniden yerinden etmeye karar verdi. Bu karar alınırken halkın yaşadığı yoksulluk, çadır ya da ulaşım aracı bulamama gibi temel insani koşullar tamamen göz ardı edildi” dedi. 

‘Hükümetler girişimleri desteklemeli’

Filistin halkının, tıpkı dünyadaki diğer halklar gibi barış ve onur içinde yaşama hakkına sahip olduğunu vurgulayan Raneen Al-Wazir, şöyle konuştu: 

“Bugüne kadar yaşadıkları kayıplar onlar için fazlasıyla yeterli. Bu yüzden, artık haklarını ve kazanımlarını geri almak uğruna maddi ya da manevi hiçbir şeyi kaybetmeyi hak etmiyorlar. Birçok insan ve insan hakları savunucusu, Gazze ablukasını kırmak amacıyla deniz yoluyla yardım filolarına öncülük etmeye çalışıyor. Ancak bu girişimler çoğu zaman İsrail güçlerinin müdahalesiyle karşılaşıyor; aktivistler tutuklanıyor, hatta Madeleine örneğinde olduğu gibi bazı mürettebat üyeleri doğrudan hedef alınıyor. Bu girişimlerin çoğu bireysel çabalarla oluyor. Bu çabaların gerçekten etkili olabilmesi için hükümetlerin de bu girişimleri desteklemesi ve meşrulaştırması gerekiyor. Aynı zamanda, İsrail güçlerine sistematik açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmalarını ve bugüne kadar yüzlerce kadın, çocuk ve erkeğin yaşamına mal olan bu şiddet politikasını reddettikleri açık bir şekilde gösterilmelidir.”

‘Hak savunucularının rolleri kritik’ 

Çevrimiçi destek kampanyalarına da değinen Raneen Al-Wazir, son dönemde dijital medya platformlarında Gazze Şeridi’ne destek veren çok sayıda sayfanın kapatıldığını, içeriklerinin engellendiğini ve bu sayfaların sansürlendiğini ifade etti. Bu durumun, kuşatma altındaki şehirde yaşananlara ışık tutma çabalarını doğrudan hedef aldığını belirten Raneen Al-Wazir, tam da bu noktada, büyük medya kuruluşlarının yanı sıra kadın gazetecilerin, feminist aktivistlerin ve insan hakları savunucularının rolünün kritik önem taşıdığını vurguladı. Raneen Al-Wazir, bu aktörlerin görevinin, işlenen katliamları görünür kılmak ve kamuoyunu bilgilendirmek olduğunu söyledi.

‘Küresel dayanışma var’

Siyasi İşler Araştırmacısı Dana Habboub ise, Filistin meselesinin günümüzde haberlerde yer alan geçici bir olay olmadığını, aksine küresel siyasi ve ahlaki tartışmaların önemli bir parçası haline geldiğini kaydetti. Bu durumun hem halkların hem de kurumların bilinç ve farkındalığında yaşanan değişimin bir sonucu olduğunu söyleyen Dana Habboub, sokaklarda, meydanlarda ve üniversite öğrencileri arasında Filistin anlatısının giderek baskın hale geldiğini, bu sayede küresel dayanışmanın açıkça gözlemlendiğini ifade etti. 

Dana Habboub, sözlerine şöyle devam etti:

“Ancak hükümetlerin resmi tutumlarının bunun tam tersi olduğunu düşünüyorum. Birçok hükümet, İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği soykırımın boyutları konusunda ortak bir duruş sergilemiyor; sadece şehirdeki suçları kınamakla yetiniyorlar. Öte yandan, Portekiz ve İngiltere gibi bazı ülkelerin son dönemde Filistin Devleti’ni tanımaya başladığını görüyoruz. Önümüzdeki süreçte Avustralya, Kanada, Belçika, Malta, Lüksemburg, Andorra ve San Marino’nun da bunu takip edeceğine inanıyorum.

Bu tanımaların yalnızca diplomatik bir protokol olmadığını düşünüyorum; aksine, uluslararası standartların Filistin devletinin meşruiyetini yeniden değerlendirmeye başladığının açık bir göstergesi. Ancak mevcut siyasi gerçekliği göz önünde bulundurursak, şehrin kuşatılması, halkın aç bırakılması, her dakika işlenen soykırım suçları, zorla yerinden edilmeler ve İsrail güçlerinin Gazze’de işlediği onlarca savaş suçu, tüm bunlara rağmen bu tanımaların yeterli olup olmadığını da sorguluyorum. Elbette dayanışma, tek başına denklemi değiştirmiyor. Fakat yeni bir siyasi zemin yaratıyor ve Filistin davasının uluslararası kurumlar nezdindeki meşruiyetini güçlendiriyor. Bu da ancak üzerine yasal, ekonomik ve diplomatik bir strateji inşa edildiği takdirde somut sonuçlara dönüşebilir.”

‘Filistinliler bugün yalnızca dayanışma aramıyor’ 

Dana Habboub, artık Filistinlilerin, haklarını koruyacak ve bu hakların müzakere masasında parçalanmasını engelleyecek uluslararası güvenceler eşliğinde, net kırmızı çizgiler belirlemeleri gerektiğini ifade etti. Kuşatmayı kırmaya yönelik girişimlerin sembolik değil, aynı zamanda stratejik eylemlere dönüşebilecek potansiyele sahip olduğunu vurgulayan Dana Habboub, çevrimiçi kampanyaların da etkili birer baskı aracı haline gelebileceğine dikkat çekti. “Filistinliler bugün yalnızca dayanışma aramıyor” diyen Dana Habboub, “Artık davanın seyrini değiştirecek gerçek bir strateji arıyorlar. İçinde bulunduğumuz süreç son derece kritik; eğer bu dönem doğru değerlendirilmezse, tarihi bir fırsat kaçırılmış olabilir” uyarısında bulundu.