Ebru Günay: Hasta tutukluları tahliye edin
Gündemdeki birçok konuyu değerlendiren HDP Sözcüsü Ebru Günay, cezaevinde yaşanan ölümlere ilişkin de Adalet Bakanlığı’na seslenerek, “Cezaevlerinin ölüm evlerine dönüştüğü bu uygulamalardan ve düşman hukukundan vazgeçin. Başta Aysel Tuğluk olmak üzere bütün hasta tutukluları tahliye edin” dedi.
Ankara- Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, HDP Genel Merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Şakran 2 Nolu T Tipi Cezaevi’nde ağır hasta tutuklu Abdülrezzak Suyur’un, Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır hasta tutuklu Halil Güneş’in yaşamını yitirdiğini söyleyen Ebru Günay, “Her iki hasta mahpusun tedavileri ve sağlık hakları engellendi. Adeta ölüme terk edildiler. Halil Güneş 29 yıldır cezaevindeydi, tek başına ölüme terk edildi. Kemik kanseri tedavisi görüyordu, Ulucanlar başta olmak üzere birçok cezaevinde kaldı ama bu iktidarın Adalet Bakanlığı’nın kendisine reva olarak gördüğü ölüm, zulüm, işkence oldu” dedi.
Ebru Günay konuşmasının devamında şunları belirtti:
Garibe Gezer, Kandıra Cezaevi’nde tecavüze uğradı ve işkenceye maruz kaldı. Gezer mektuplarla sesini duyurmaya çalıştı ama Adalet Bakanlığı kör, sağır ve dilsizi oynadı. İntihar süsü verilerek bir cinayetini altına imzasını attı. Adli Tıp Kurumu (ATK) Kürtler söz konusu olduğunda cinayet raporları düzenliyor. Söz konusu kurum mafya-çete olunca tahliyelerinin önünü açan raporlar düzenleyen bir kurum haline geldi. Kürtler ve muhalifler söz konusu olduğunda düşman hukuku izlediğinin en somut göstergesidir bunlar. Bunlar bizler açısından kabul edilmez. Bu düşman hukukundan bir an önce vazgeçin. Adalet Bakanlığı’na bir kez daha seslenmek istiyorum: Cezaevlerinin ölüm evlerine dönüştüğü bu uygulamalardan ve düşman hukukundan vazgeçin. Başta Aysel Tuğluk olmak üzere bütün hasta tutukluları tahliye edin.
“Yükselen dolar halkı ve emekçileri yoksullaştırıyor”
Meclis yoğun bir bütçe görüşmesi içinde ve görüşmeler devam ediyor. Bugün dolar 15 TL’yi geçti. Aslında ülkenin içinde olduğu durum gözler önüne serildi. Doların bu kadar yükselmesinin kimleri zengin ettiğini buradan sormak gerekiyor. Yükselen dolar bu halkı, emekçileri yoksullaştırıyor. Türk Lirası’nı pula dönüştürüyor, iktidarın destek verdiği birilerini de zengin ediyor. Bütçe görüşmeleri başlarken bizler saraya savaşa değil, halka bütçe ayrılmasını savunduk. Bunu hem Alt Komisyon’da hem de Genel Kurul’da dile getirdik. Bu düzende bir siyasal kriz olduğu çok açık. Faizin sebep enflasyonun sonuç olduğu ise bir hikâye. Yönetememek sebep, siyasal kriz sebep, ekonomik kriz sonuç. Bunu birçok kez söyledik. Bütçe görüşmeleri esnasında Sarayın bakanlarının bütçeyi sunamadıklarını, ülkeyi yönetememe hallerinin, emekçiye yoksula bütçe ayrılmadığını, savaşa talana ve ayırdıkları bütçenin savunması yapamadıklarını, buna karşılık vekillere parmak sallayarak hamaset yaparak yönetememe krizlerinin üstünü örttüğüne bütün Türkiye tanıklık etti.
“Geçinemeyen halk sokaklarda”
Bizler bütçe görüşmeleri öncesinde hem sahada iş ve aş buluşmalarında hem de kadın yoksulluğu kampanyalarımızda emekçiler, kadınları, gençleri, işsizleri, EYT’lileri dinledik, onların sesi olduk, taleplerini Meclis’te dile getirdik. Bütçe görüşmeleri devam ederken halkımız sokaklardaydı, yoksullaşmasına, ekonomik krize tepkisini dile getirdi. Milyonlar ‘geçinemiyoruz’ diye sokaklardaydı. Biz onlarla sokaklarda onlarla omuz omuza mücadele ettik. Barınamıyoruz diyen gençlerin karşısına kolluk dikildi. Milletvekili arkadaşlarımız gençlerin sesini de Meclis’te yükselttik. ‘Görevdeyiz, grevdeyiz’ diyen sağlık emekçileri ile birlikteydik. Bütçe görüşmeleri sırasında DİSK geçinemiyoruz diye İstanbul’da miting yaptı biz onlarla da birlikte alandaydık. KESK 18 Aralık’ta Diyarbakır’da miting yapacak ve biz orada da olacağız. Çünkü saraya savaşa değil, halkın bütçesini destekliyoruz. İktidarın bu faşizan uygulamalarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.
“İktidarın hakikatlere tahammülü yok”
Partimiz iktidara karşı en büyük muhalefeti yapan bir parti. İktidarın muhalefeti siyaseten ekarte etmediği durumlarda da yargıyı bir sopa olarak kullandığını biliyoruz. Bunun en büyük mağduru partimizdir. Bütçe görüşmeleri devam ederken aynı zamanda Sincan’da da Kobanê Kumpas Davası görüldü. Mahkeme başkanını ve üyesinin değiştirilmesi iktidarın açık bir şekilde yargıya müdahale etmesinin göstergesi. Savunma yapmak için arkadaşlarımıza makul süreyi vermemesi üzerine arkadaşlarımızın duruşmayı protesto etmesine karşı duruşmalar görüldü. İlk günden bugüne arkadaşlarımız duruşma salonlarında direnerek iktidarı yargıladı ve yargılamaya devam edecek. Çünkü baştan sona kumpas yalan ve iftiralarla dolu bir yargılama süreci var. Yeterli sürenin verilmemesi bundan korktuklarının göstergesi çünkü arkadaşlarımız yalanlarını kumpaslarını salonda yüzlerine haykırıyor. Hakikatlere tahammülü olmayan iktidar arkadaşlarımızın savunma hakkını engelleyerek kendi sopayı dönüştürdüğü yargısı üzerinden kararlar almaya çalışıyor. Ne arkadaşlarımız ne de HDP’nin dostları ve mücadele arkadaşları, yargının iktidarın elinde sopaya dönüşmesine müsaade etmeyecek.
“Kapatma davasını boşa çıkaracağız”
Partimize yönelik kapatma davasına ilişkin hukukçu arkadaşlarımız, meslektaşlarımız, ön savunmamızı hazırladı ve Anayasa Mahkemesi’ne sundu. Sadece ön savunma bile hukuk fakültelerinde ders niteliğinde okutulacak cinste. Çünkü biz o iddianamenin hangi karanlık odalarda hazırlandığını biliyoruz. Uzun bir süredir AİHM’in kararlarında geçtiği üzere iktidar ve ortağının siyaseten alt edemediği muhalefeti ekarte etme aracına dönüştü bu yargı kıskacı. Kapatma davası bunun en açık örneğiydi. Kobanê kumpas davasında olduğu gibi kapatma davasını da boşa çıkaracağız. Halkımızla birlikte sokaklarda omuz omuza mücadele ederek Türkiye demokrasi güçleriyle birlikte mücadele ederek bunu başaracağız çünkü bu aynı zamanda kapatma davası Türkiye demokrasisine yönelik bir saldırıdır. Hep birlikte omuz omuza Türkiye demokrasisi ve geleceğini korumak için mücadele edeceğiz.
“Eylem ve etkinliklerimiz kesintisiz sürecek”
İstanbul kongremizde o coşkulu fotoğraf, bu saldırılara en büyük cevaptı. ‘Mecali kalmamış’ diyenlere en büyük cevaptı. Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza tekrardan teşekkür ediyoruz. İstanbul kongresi sadece bir örnekti, ondan önce Tekirdağ ve Mersin’de yaptığımız mitingler en somut örnekti. Parti kurullarımız sokakta mücadele etmenin demokrasi güçleri ile ortak mücadele zeminini yaratmanın çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu eylem ve etkinliklerimiz kesintisiz bir şekilde sürecek. Bizler birlikte mücadele edince güçlüyüz, birlikte mücadele ettiğimiz takdirde ülkenin demokrasisini koruyacağız. HDP’ye yönelik saldırılar, demokrasiye yönelik saldırılardır. Gelin hep birlikte HDP’yi savunarak Türkiye’nin demokrasisini ve geleceğini savunalım. Bu Türkiye’nin geleceği açısından barınamıyoruz, geçinemiyoruz, görevdeyiz, grevdeyiz diyen emekçiler açısından da HDP’nin savunulması önemlidir.
“Tüm dillerin özgürlüğü için mücadelemiz sürecek”
Bütçe görüşmeleri yarın son gün. Bu görüşmelerde çok şeye tanıklık ettik, en önemlisi de iktidarın Kürtçe düşmanlığı oldu. Sahada Kürtçeye ve Kürt dili ile problemi olmadığını iddia eden ama Meclis’te birkaç kelam Kürtçe konuşmaya tahammüllerinin olmadığına tüm Türkiye tanıklık etti. Birkaç deyim, birkaç cümle Kürtçe konuşmaya çalışan arkadaşlarımızın mikrofonları kapatıldı. Meclis Başkan vekilleri, milletvekilleri ve vatandaşlar anlamıyor diyerek anlaşılmayan bilinmeyen dil olarak kayıtlara geçti. Tutanaklarda bilinmeyen dil, X olarak geçirildi ama aynı kürsüde farklı dillerdeki konuşmalara iktidar partisi sesini çıkarmadı. Kürtler söz konusu olduğunda, oy istemek söz konusu olduğunda Kürtlerle kardeş olduğunu, Kürtlerle bir sorunları olmadığını dile getirenlerin, nasıl Meclis’te Kürt dili ve kültürüne karşı düşmanlaştığını gördük. Bizler bunlara asla meydan bırakmayacağız. Kürt dilini ve kültürünü savunmak ve korumak için elimizden geleni her şeyi yapacağız. Aynı zamanda Türkiye’deki kullanılan bütün dillerin özgürce ifade edilebilmesi için her türlü mücadeleyi de yürütmeye devam edeceğiz.”