Ayşe Acar Başaran: Kürdistan’da kimse kaybolmaz kaybettirilir
Dersim’de Gülistan Doku’nun kaybedilmesinin üzerinden bin gün geçtiğini belirten Ayşe Acar Başaran, “Kaybedildiği ilk günden beri söylediğimiz gibi Kürdistan’da kimse kaybolmaz kaybettirilir” diyerek, karanlık güçlere işaret etti.
Ankara - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, parti Genel Merkezi’nde kadın gündemine dair değerlendirmelerde bulundu. İkinci dalga feminist öncülerinden Meredith Tax’i anarak sözlerine başlayan Ayşe Acar Başaran, dünyanın dört bir yanında büyüyen kadın mücadelesine dikkat çekti.
“Protestolarda 83 kişi yaşamını yitirdi”
İran’da yaşananlara dair birkaç söz söylemek istediğini kaydeden Ayşe Acar Başaran, “Jina Amini molla rejimine karşı yaşamayı kabul etmeyen bir Kürt kadınıydı. Saçı göründüğü için gözaltına alındı, işkence sonucunda yaşamını yitirdi. Bu saldırıları gerçekleştirenler kendilerine ahlak polisi olarak tanımlayan, paramiliter güç olarak adlandırılabilecek güçlerdir. Bunlar molla rejiminin varlığını sürdürebilmek için kadın bedeni üzerinden kadınları başta toplumu zapturapt altına almak için kurulan şebekelerdir. Jina Amini’nin katledilmesinden sonra Rojhilat başta olmak üzere İran’ın, Kürdistan’ın, Ortadoğu ve dünyanın dört bir yanında itirazlar yükseliyor. İran ve Rojhilat’ta gerçekleştirilen protestolar nedeniyle en az 83 kişi yaşamını yitirdi rejimin saldırıları sonucunda. Haklı taleplerini savunan halka karşı rejim saldırıyla bastırmaya çalışılıyor. Tıpkı dünyanın pek çok yerinde Türkiye ve Kürdistan’da olduğu gibi” ifadelerinde bulundu.
Ayşe Acar Başaran konuşmasının devamında şunları belirtti:
“İran’da biriken itirazlar ‘jin, jiyan, azadi’ sloganlarıyla yaygınlaştı. Şu anda ‘jin jiyan azadî’ sloganı başta Kürtler olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki kadınların enternasyonal sloganı haline geldi. İran rejimi tıpkı Türkiye’de olduğu gibi bu talepleri baskıyla, zorla, katliam ve saldırıyla bastırmaya çalışıyor. Ama Jina Amini başta olmak üzere İran'da itirazını yükselten, protestosunu ifade eden bütün halkın taleplerini haklı ve meşru talepler olduğunun altını çizmek istiyoruz. Bu haklı ve meşru talepler konusunda İran rejiminin tutumu kabul edilemezdir bu saldırıları kınıyoruz.
“Baskı politikalarına son verilmeli”
Hewler ve Süleymaniye’de PDK-İ devrimci emekçiler ve PAK’ın üsleri vuruldu. Bu saldırılarda aralarında hamile bir kadının da olduğu çoğunluğu sivillerden oluşan 13 kişi hayatını kaybetti, 58 kişi yaralandı. Erkek egemen sistem kendi devamını sağlamak için bu tür militarist saldırıları devreye sokmaktan vazgeçmiyor. Buradan İran rejimine seslenmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Dış güçlerle, Kürtlerle tariflenen bir yaklaşımdan vazgeçilmelidir. İran’daki en temel sorun olan Kürt sorunun çözümü için adım atmalıdır. Yine kadınlar üzerinde uygulanan baskı politikalarına son verilmeli, kadınların meşru politikaları konusunda düzenlemeler yapılmalıdır. İran’da değişim, özgürlük, demokrasi için mücadele eden günlerdir sokaklarda olan kadınlar başta olmak üzere Rojhilat ve İran’daki halkları selamlıyorum.
“Türkiye’de günde en az bir kadın yaşamını yitiriyor!
İran’da gelişmeler bütün dünyanın gündemindeyken Türkiye ve Kürdistan gündeminde de maalesef durum çok farklı değil. Orada Şii ve Fars rejim inşası varken Türkiye'de de adım adım Türk, Sünni yani cinsiyetçi, milliyetçi ve militarist bir faşist rejim inşasını görüyoruz. Türkiye’de de her gün iktidarın politikaları nedeniyle en az bir kadın yaşamını yitiriyor. İstanbul Bağcılar’da 58 yaşındaki Havva Sayan oğlu tarafından katledildi görüntüler kamuoyu ile paylaşıldı. Biz o görüntüleri bir kez daha ifade ederek bu saldırıların normalleştirilmesini istemesek de hepimiz hafızasına kazınan görüntüler idi.
“Şüpheli ölümler kadın cinayetidir”
Zaliha Durmuş, Antep’te evli olduğu erkek Süleyman Durmuş tarafından katledildi. Dilek Çamur, Giresun'da boşanma aşamasındaki Nuri Çamur tarafından katledildi. Çamur, olayı engellemeye çalışan Ayşe Kılıç ve Damla Çokçu’yu da katletti. Aleyna Aras, Ankara’da patronunun 13’üncü kattaki evinden düşerek yaşamını yitirdi. Biz daha önceki tecrübelerimizden, yüksekten düşmelerin, balkonlardan ve binalardan düşmelerin intihar ve kaza olmadığını, şüpheli bir biçimde ortaya çıkan kadın cinayetleri olduğunu biliyoruz.
“İktidar şiddeti meşrulaştırmaya devam ediyor”
Berna Kargı, Şırnak’ta evli olduğu Sinan Bulduklu tarafından katledildi. Yine Mersin Toroslar ilçesinde bugün basına düşen bir habere göre Hakan T. tarafından kesici aletlerle ağır bir biçimde yaralandı ve hastanede yaşamını yitirdi. İllere ve bölgelere baktığınızda aslında Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında kadınlar iktidarın yürüttüğü politikaları nedeniyle kışkırtılan erkeklik tarafından yaşamını yitirdi. Erkek şiddetiyle her gün yüz yüze kalıyorlar. Şırnak’tan Ankara'ya, Giresun’dan Mersin’e kadar aslında bu politikaların her gün biraz daha genişletilip büyütüldüğünü görüyoruz. Kadınlar erkekler tarafından şiddete uğratılıp, katledilirken iktidar yargısıyla medyası ve kolluğuyla bu şiddeti meşrulaştırmaya ve yaygınlaştırmaya devam ediyor.
“Kadın sanatçıların konserleri iptal ediliyor”
Özellikle son günlerde muhalif kadınlar üzerinde uygulanan baskı politikalarını hepimiz dehşetle izliyoruz. Muhalif oldukları için iktidarın politikalarına itiraz ettikleri için bu politikayı benimsemedikleri için muhalif kadın sanatçıların konserleri iptal ediliyor, Gülşen’de olduğu gibi kendi aralarında yaptığı sohbetler suç olarak kabul ediliyor, yargılanıyor ve tutuklanıyor. Bu da yetmiyor kendilerine din alimi diyen, imam diyen bazı kişiler medya üzerinden sürekli kadınları hedef gösteriyor kadın düşmanı politikalarını daha da yaygınlaştırıyor.
“Gülistan Doku bin gündür kayıp”
Hala Gülistan Doku’dan bir haber alamadığımızın bir kez daha altını çiziyorum. Bugün Gülistan Doku’nun kaybedilmesinin üzerinden bin gün geçti. Bin gündür Gülistan Doku’nun ailesi, kadın örgütleri, bizler HDP kadın meclisi olarak Gülistan Doku nerede diye soruyoruz, sormaya devam ediyoruz. Kaybedildiği ilk günden beri söylediğimiz gibi Kürdistan’da kimse kaybolmaz kaybettirilir. 90’lı yıllarda onlarca, yüzlerce kişi yine devletin içerisindeki karanlık güçler tarafından kaybedilmişti. Bugün bir Kürt kadını olan Gülistan Doku arkadaşımızdan da 1000 gündür haber alınamıyor.
“Gülistan Doku’yu kaybeden iktidarın kendisidir”
Kaybedilmesiyle ilgili yürütülen soruşturmadan hiçbir sonuç alınamıyor. Biz HDP kadın meclisi olarak her tarafı mobese kameralarıyla izlenen, kimin kim olduğu herkesçe bilinen Dersim gibi küçük bir ilde bir genç kadın kaybettirildi. Peki her yerde mobese kayıtlarını izleyen bizim en ufak eylemimizde yanımızda biten kolluk neredeydi. Bugüne kadar Gülistan Doku ile ilgili herhangi bir adım atılmadı, soruşturmalarda neden herhangi bir ilerleme yok. Gülistan Doku nerede? Sormaya devam edeceğiz ailesi, arkadaşları ve kadın örgütleriyle birlikte sormaya devam edeceğiz. Gülistan Doku’yu kaybeden iktidarın kendisidir o politikaların sonucunda Gülistan Doku kaybettirilmiştir.
“2021 yılında silahlı olaylarda 2 bin 145 kişi yaşamını yitirdi”
28 Eylül Dünya Silahsızlanma Günü’ydü. Tam da kadına yönelik şiddeti katliamları konuşurken bireysel silahlanmanın ne kadar tehlikeli olduğunu buradan söylemek isterim. Türkiye’deki silahlı şiddet araştırması raporuna göre 2021 yılında silahlı olaylarda 2 bin 145 kişi yaşamını yitirmiş, 3 bin 896 kişi yaralanmıştır. Ateşli silahlı saldırılar en fazla kadınlar ve çocuklara karşı kullanılmış. Yine vakfın raporuna göre silahların yüzde 60 oranında kadın ve çocuklara karşı kullanıldığı keza ağustos ayında katledilen 33 kadının 21 birinin ateşli silahlarla öldürüldüğünü yani kadına yönelik cinayetlerin yüzde 64’ünün ateşli silahlarla gerçekleştirildiği tespit edilmiş. Bu kadar pervasızca bir silahlanma ve bu bireysel silahlanmanın kadın ve çocuklara karşı kullanılması konusunda biz daha önce de hem itirazlarımızı hem de şerhimizi koymuştuk. İktidarın bireysel silahlanmaya karşı tedbir alacağına maalesef paramiliter güçleri sokağa dökerek daha fazla şiddeti körüklediğini görüyoruz.
“Dünyanın her yerinde kadınların talepleri aynı”
Tabii ki bu kadar saldırı, katliam şiddet ortamında bizler bir de mücadelenin her gün biraz daha büyüdüğünü görüyoruz. Özellikle Jina Amini’nin katledilmesinden sonra Türkiye Kürdistan ve dünyanın dört bir yanında bizlerin de içerisinde olduğu güçlü refleksler gerçekleşti. Bugün ‘jin jiyan azadî’ sloganı her yerde tek bir ağızdan ifade ediliyor. Çünkü dünyanın her yerinde kadınların talepleri aynı, kadınlar özgür bir yaşam talebinde bulunuyorlar. Kadınlar erkeklerin yarattığı bu tehlikeli ortamda artık yaşamak istemiyor. Kadınlar giyim kuşamlarından, verdikleri kararlara ve politik taleplere kadar kararlarını kendileri vermek istiyor şiddetle karşı karşıya kalmak istemiyor. Biz buradan bu talebi bir kez daha yükseltiyoruz. Biz kadınlar kendi özgürlüğümüzü ve toplumun özgürlüğünü kurma iddiamızdan vazgeçmeyeceğiz.
“Rojava’ya dönük saldırılar yeni yaşama yöneliktir”
Türkiye içerisinde kadına yönelik şiddet ve saldırı bu kadar yoğunken bir taraftan da yanımızda kadın özgürlükçü paradigma ve fikriyat inşası var Rojava’da. Kürt ve kadın düşmanlığının bir sonucu olarak adı konulmamış bir işgal girişiminin olduğunu biliyoruz. En son SİHA’larla Kuzey Doğu Suriye’nin Cizre Kantonu’na bağlı Girkê Legê ilçesine 5 kilometre ilerisinde bulunan Til Cemal köyünde dün bir araca saldırı düzenlendi. Saldırıda Özerk Bölge Yürütme Meclisinin yaptığı açıklamada, Cizre Bölgesi Özerk Yönetimi Adalet Bürosu Eşbaşkanı Zeynep Muhammed ve Yılmaz Şero bu saldırılarda yaşamını yitirdi. Hesekê’nin Zingan ilçesine bağlı Mişervê köyüne yönelik SİHA saldırısında Naif Abdulkadir ve Rima Ahmet Siyavi yaşamını yitirdi. Aralarında çocukların da bulunduğu 5 yurttaş da SİHA saldırılarında yaralandı. Kürt düşmanı AKP ve MHP iktidarı bu süreçten savaştan ve saldırılardan besleniyor. İçteki çözümsüzlüğünü tıkanmışlığını ve artık bir karşılığının kalmamasını Kürt düşmanlığı kadın düşmanlığı ve savaş politikalarıyla örtbas etmeye çalışıyor. SİHA’larla her gün sistematik bir biçimde Rojava’ya yönelik adı konulmamış bir işgal saldırıları düzenleniyor. Geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan bu katliamlar sonucunda hayatını kaybedenlerin her gün biraz daha sayısının arttığını görüyoruz. Biz aslında bu saldırıların Rojava’da ortaya çıkan insanlık değerlerine oradaki modele yeni yaşama kadın özgürlükçü perspektife yönelik bir saldırı olduğunu biliyoruz.
“Kadınlar yeniyi inşa etmeye devam edecek”
Ancak maalesef Türkiye’de ve dünyada egemen güçler suskunluklarını koruyor. Çünkü biliyoruz ki kapitalist güçlerin alternatif olarak gördükleri Kuzey Doğu Suriye’de açığa çıkan kadın özgürlükçü ekolojik demokratik sistemi bastırma sindirme, nefessiz bırakma siyasetini desteklediklerini Türkiye’ye yol verdiklerini arka perdede desteklediklerini biliyoruz. Ama bizler kadınlar bütün saldırıların karşısında yeniyi inşa etmeye devam edecek. Artık alternatifsiz olmadığımızı çok iyi biliyoruz. Kapitalist erkek egemen sistemin dayattığı yaşam karşısında kendi yaşamımızı, geleceğimizi, modelimizi ve kendi sistemimizi inşa etmekten vazgeçmeyeceğiz. AKP ve MHP rejimi DAİŞ’in karanlık yüzünü Kuzey Doğu Suriye’de bir kez daha açığa çıkarmaya çalışıyor, bu karanlık üzerinden kendine alan açmaya çalışıyor. Buna karşı her alanda mücadele edeceğimizi kadınlar olarak ifade etmek istiyoruz.
“Tecrit insanlığa karşı bir suçtur”
9 Ekim’e yaklaşıyoruz, 9 Ekim uluslararası komplosu ile Sayın Öcalan Türkiye’ye teslim edildi. 9 Ekim üzerinden 24 yıl geçti 24 yıldır Türkiye’ye teslim edilmesinden bugün güne Sayın Öcalan üzerinde mutlak ve kesintisiz bir tecrit uygulanıyor. Bu tecridin hukuken kabul edilmeyeceğini hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından insanlığa karşı suç olduğunu defaatle söyledik. Bu tecridin sadece hukukla tanımlanacak bir mesele olmadığını defalarca söyledik. Bu tecrit kadın özgürlükçü ekolojik demokratik bir paradigma olan Sayın Öcalan’ın fikriyatı üzerinde uygulanmaya çalışılıyor. Bu fikriyatı tecrit altına almak kendi sistemlerini kurmak için Sayın Öcalan yıllardır mutlak bir tecrit ile yüz yüze bırakılıyor. Bizler HDP kadın meclisi olarak her defasında ifade ettik önümüzdeki dönem mücadelesi açısından daha kararlı ve radikal bir şekilde tecritle mücadele edeceğiz. Çünkü tecrit savaş, demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmanın baskılanması, nefessiz bırakılması ve tecrit altına alınması demek. Çünkü tecrit kadına yönelik şiddetin alt yapısı olan militarizmin her alanda örgütlendirilmesi demek. Bizler bu tecride karşı 9 Ekim’de de önümüzdeki günlerde de alanda, meydanda olmaya tecride karşı özgürlüğü savunmaya devam edeceğiz. Sayın Öcalan özgür koşullarda çalışma imkanları sağlanana kadar bu mücadelemiz devam edecek.
“Semra Güzel tek kişilik hücrede tutuluyor”
Bu tecridin toplumsal alana olduğu gibi cezaevlerine de her gün biraz daha katı ve tehlikeli bir şekilde etkilerinin olduğunu görüyoruz. Semra Güzel arkadaşımız Kürt halkından, kadınlardan milyonlarca oy alarak parlamentoda halkı temsil eden bir arkadaşımız. Kendisine karşı başlatılan linç politikasından sonra önce dokunulmazlığı kaldırıldı akabinde tutuklandı. Şu anda Silivri Cezaevinde tutuluyor. 23 gün boyunca iktidarın düşman politikaları nedeniyle tecrit altında tutuluyor. Tek kişilik hücrede tutuluyor.
“Adaletsizliğe karşı mücadeleyi büyüteceğiz”
Tabi ki sadece Semra Güzel değil. Bugün tutsak aileleri hasta tutsakların serbest bırakılması için Diyarbakır Adli Tıp Kurumu önünde nöbet tutuyor. 11 aydır bu mücadeleyi yürütüyor. Yine tutsak aileleri İstanbul, İzmir ve Van’da da artık bu insanlık suçu haline gelen hasta tutsakların ısrarlı bir biçimde cezaevinde tutulması siyasetine karşı eylemlerini sürdürüyor. Yine Emine Şenyaşar, 571 gündür Urfa Adliyesi önünde. Bunların hepsini bir araya getirdiğimizde tecrit politikalarının topluma yansımasını bir kez daha görmüş oluyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak kendini tanımlayan AKP’nin artık Adaleti Ortadan Kaldırma Partisi haline geldiğini, toplumun her alanında adaletsizliği büyüttüğünün şahitliğini yapıyoruz. Bu adaletsizliğe karşı bizler mücadeleyi her alanda yürütmeye devam edeceğiz.
“Başka bir yaşam mümkün”
Bu mücadelenin bir ayağı Emek ve Özgürlük İttifakıdır. Geçtiğimiz günlerde ittifak bileşenleri bir araya geldi. Bu ülkede barıştan demokrasiden adaletten özgürlükten eşitlikten yana olan herkes İstanbul’da o gün deklarasyon salonundaydı. İlan ettiğimiz Emek ve Özgürlük İttifakıyla bu buluşmada halkların, farklı inançların, emekçilerin ayrımcılığa uğrayan bütün kesimlerin, kadına yönelik şiddete karşı duyanların, cinsiyetçiliğe geçit vermeyenlerin, sömürü düzenine isyan edenlerin, Kürt sorununda bu ülkede demokratik çözüm talep edenlerin, savaş ve tecrit politikalarına son vermek isteyenlerin, rant ve talan siyasetiyle yaşam alanlarını tahrip edilmesine karşı çıkan ekoloji ve doğa savunucularının, engelleri aşa aşa engelsiz bir yaşam kurma iddiasında olan engelli bireyleri, sağlamcılık ideolojisine karşı çıkan bireylerin buluşmasıydı. Biz buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Başka bir yaşam mümkün. Bunun örneği bugün Kuzey doğu Suriye'de. Bizler Türkiye’de de Kürdistan'da da Ortadoğu ve dünyanın dört bir yanında mümkün olanı inşa edebilecek güçteyiz. Bu inşa kadınların öncülüğünde olacak. Biz kadınlar yeniyi kuracağız. Bugün masaları etrafında ittifak görüşmeleri yapabilir, bugün partiler bir araya gelip kararlar verebilirler ama esas önümüzdeki dönemi belirleyecek olan kadınları mücadelesi dayanışması ve kadın ittifakı olacak. Bu emek ve özgürlük ittifakı bunların hepsinin bir araya geldiği bu salonda daha da genişleyen biraradalığı kurabileceğimize inanıyoruz.
TJA Konferansı: Militarist sisteme karşı yeniyi tartıştık
Yine geçtiğimiz hafta sonu Batman’da TJA konferansını gerçekleştirdik. TJA Batman’da dördüncü konferansını gerçekleştirdi. Biliyorsunuz uzun bir süredir, Kürt Kadın Hareketinin temsiliyeti olan TJA’ya karşı sistematik bir saldırı, illegalize edilme çalışması sürdürülüyor. Ben de bir TJA aktivisti olarak geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen TJA konferansına katıldım. Konferansta bütün bu saldırı, baskı ve sindirme politikalarına karşı büyük bir coşku büyük bir kararlılık ve büyük bir moralle gerçekleştirildi. İlk gününde nasıl kendimizi daha fazla örgütleyebileceğimizi, bu erkek egemen tekçi, cinsiyetçi, militarist sisteme karşı yeniyi nasıl tartışacağımızı tartıştık. İkinci gününde Kürdistan Ortadoğu Kuzey Afrika Avrupa ve dünyanın dört bir yanından Türkiye’den feminist kadınların katılmış olduğu bir tartışma gerçekleştirdik. Oradan açığa çıkan sonuçtan enternasyonal kadın mücadelesini bu süreçte daha da büyütmemiz, bu erkek egemen rejimler karşısında dayanışmamızı ittifakımızı biraradalığımızı güçlendirmek oldu. Orada da yine bugün İran’da yükselen ve dünyanın dört bir yanına yayılan Jin Jiyan Azadi sloganları yükseldi. Kadın yaşam özgürlük sloganları yükseldi. Bu slogan önümüzdeki dönemi kurucu sloganlarından biri olacağı bir kez daha açığa çıktı. Her defasında ifade ediyoruz.
Konferans yol açıcı olacak”
21 yüzyıl kadınların yüzyılı olacak, kadınların özgürlüğü ile toplumun inançların farklılıkların özgürlüğü olacak. Bu iddia ve kararlılıkla gerçekleşen TJA konferansını buradan bir kez daha selamlıyorum. İnanıyoruz ki Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesi ile feminist ve sol sosyalist kadınlarla ortak mücadele hattını kurmakla Ortadoğu, Kuzey Afrika Kürdistan'ın dört bir yarından gelen kadınların dayanışması ve enternasyonal mücadelesiyle dünyanın her yerinde yeniyi ve kadın özgürlüğünü biz kuracağız. Bütün katılımcılara teşekkür ederiz. TJA’nın gerçekleştirdiği konferansın önümüzdeki dönem açısından yol açıcı oldu.”