Barışa adanmış mücadele dolu bir hayat: Sakine Arat
Kürt halkının mücadelesinde uzun yıllar yerini alan Barış Annesi Sakine Arat, yaşamının son anına kadar barış ve adalet mücadelesi verdi.

EKİN ADA
Haber Merkezi – Dünyanın dört bir yanında savaşların ve çatışmaların acılarını en derinden yaşayan kadınlar, yıllardır barış için mücadele ediyor. Kadınlar; savaşları bitirmek, çocuklarını korumak ve gelecek nesillere daha huzurlu bir dünya bırakmak için farklı kıtalarda, farklı şekillerde ama ortak bir amaç doğrultusunda seslerini yükseltiyorlar.
Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri’nden Türkiye’de Cumartesi Annelerine, İsrail-Filistin çatışmalarının son bulması için oluşturulan Barış İçin Birlikte Yürüyen Anneler’den, Kürt kadınlar öncülüğünde Türkiye ve Kürdistan’da kurulan Barış Anneleri Meclisi’ne kadar anneler bulundukları her alanda barışın sağlanması için mücadele yürütüyor. Annelerin mücadelesi sadece kendi çocukları için değil, gelecekte başka annelerin de aynı acıları yaşamaması için büyük önem taşıyor. Kadınların barış süreçlerindeki rolü arttıkça, toplumlarda daha kalıcı çözümler üretilebiliyor. Anneler, savaşın en ağır yükünü taşırken aynı zamanda barışın en güçlü savunucuları olarak dünya çapında bir dayanışma örneği sergiliyorlar. Onların mücadelesi, savaşlardan etkilenen toplumlar için umut olmaya devam ediyor.
‘Kürt olmanın ne demek olduğunu taşlanırken öğrendim’
Hayatı mücadeleyle dolu olan ve 12 Mart gecesi yaşamını yitiren annelerden Sakine Arat, Şêx Said isyanından sonra babasının sürgün edildiği Kütahya’da 1934 yılında dünyaya geldi. Çocuk olmasına rağmen o topraklara ait olmadığını bildiğini belirten Sakine Arat, bir konuşmasında, “Çocuktum bir şey bilmiyordum memleketimiz bura sanıyordum. Tek bildiğim biz oranın adamı değildik, evin içinde Kürtçe dışarıda Türkçe konuşuluyordu. Türkiye’de Kürt olmanın ne demek olduğunu, tek kelime Türkçe bilmeyen anneannemle sokakta dolaşırken bize ‘kuyruklu Kürt’ diyerek taş atan yaşıtlarımdan öğrendim. Okulda ise çok başarılıydım ve kızlar arasında birinciydim. Okumayı çok istedim ama okuyamadım” sözleriyle sürgünde yaşadıklarına dikkat çekiyor.
Çocuklarına bakabilmek için dikiş dikti, iğne yaptı
Sakine Arat, beşinci sınıfa geçtiğinde o dönem iktidara gelen Demokrat Parti’nin af çıkarmasıyla cezaevlerinin boşaldığını ve o dönemlerde Amedli olduğunu öğrenir. Memlekete geri döndüğünde hükümet babasının iki köyünü sattığından geçim sorunu yaşar. 18 yaşındayken kendisinden büyük biriyle zorla evlendirilir. Bismil’den Hani’ye bir ağa ailesine gelin giden Sakine Arat, bu evlilikten 10 çocuğu olur. İki çocuğunu henüz bebekken kaybeder. Geriye 8 çocuğu kalır. Çocuklarını okutabilmek için Amed’e taşınır. Eşi mal varlığını kaybettiği için 8 çocuğuna dikiş dikerek, iğne yaparak bakar.
Dört oğlunu ve bir kızını kaybetti
Devlet baskısına karşı mücadeleci bir ruha sahip olan o dönem üniversite öğrencisi olan oğlu Cemal Arat ve arkadaşları, 12 Eylül döneminde en ağır işkencelere maruz kalır ve bunun üzerine ölüm orucuna başlar. Ölüm orucundaki oğlu ve arkadaşları için çalmadık kapı bırakmayan Sakine Arat, oğlunu ölüm orucunda kaybeder. Oğlunun öldüğünden habersiz Cemal Arat’a söz verdiği için Ankara’ya giden Sakine Arat, önce Meclis kapısını, sonra da ANAP genel merkezinde Turgut Özal’ın kapısını çalar. Engellemeler nedeniyle Turgut Özal ile görüşemediği için 12 Eylül Darbesi komutanı Kenan Evren ile görüşmeye çalışır. Kenan Evren ile görüşecekleri tarihte oğlunun ölüm haberini alan Sakine Arat, oğlunun cenazesini almak için memleketine döner. Memlekete döndüğünde oğlunun gömüldüğünü ve onu son kez olsun göremediğini belirten Sakine Arat, “Hayatımdaki en büyük pişmanlığımdır bu. Eğer ben görevimi bırakıp köye dönmeseydim, Kenan Evren'le görüşebilseydim, belki olaylar değişirdi” sözleriyle yaşadığı pişmanlığı dile getirir.
İki oğlunu PKK saflarında yitirdi
Bu sırada diğer oğlu Tacettin Arat'ta tutuklanır. Tacettin serbest kaldıktan sonra PKK’ye katılır. Ardından küçük oğlu Murat Arat, yaşananlara dayanamaz o da özgürlük mücadelesine katılır. Bir oğlunu trafik kazasında, oğulları Cemal, Tacettin ve Murat’ı özgürlük mücadelesinde kaybeden Sakine Arat, ‘intihar’ olarak kayıtlara geçen, ancak şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren kızı Semra Arat’ın da amcasının oğlu ile zorla evlendirildiğini belirtiyor. Bir röportajında kızı Semra Arat’ı anlatan Sakine Arat, “Kızım Semra, ölüm tehditleri nedeniyle amcasının oğluyla zorla evlenmek zorunda kaldı. ‘Ya kızını verirsin ya ben oğlumu başkasıyla evlendiririm ama senin kızını da okul kapısında öldürürüm’ dediler. Ana yüreği boyun eğmek zorunda kaldım. 14 yaşında götürdüler. Aradan bir sene geçti ve hamile olduğunu öğrendim. Ölmesin diye zorla gelin ettiğim kızımın 17 yaşında cenazesini aldım” sözleri ile anlatıyor.
Yaşamı kitaplaştırıldı
Hayatı Rojin Zarg tarafından ‘Emrê Dirêj Bextê Reş’ (Uzun Ömür Kara Baht) adıyla da kitaplaştırılan Sakine Arat, yaşadığı derin acılara rağmen kaybettiği çocuklarının mücadelesini yarım bırakmadı ve hayatının son anına kadar barış ve adalet mücadelesini sürdürdü. Hayatı mücadeleyle dolu olan ve 12 Mart gecesi yaşamını yitiren Sakine Arat, bulunduğu her alanda, verdiği her röportajda, katıldığı her açıklamada dilinden asla barışı düşürmedi. Bir anne olarak yaşadığı evlat acısına rağmen her seferinde ayağa kalkan ve barış mücadelesini sürdüren Sakine Arat, Türkiye’de barış mücadelesinin en önemli isimlerinden biri oldu. Ömrünü barış mücadelesine adayan Sakine Arat, yaşamı boyunca savaşın son bulması için çalıştı. 1980 askeri darbesinden sonra cezaevlerindeki işkencelere karşı tepkilerini dile getirdi. Diyarbakır Cezaevi’ndeki insanlık dışı uygulamalara ve işkencelere karşı mücadele eden annelerin yanında yer aldı. Çatışmaların sona ermesi ve barışın sağlanması için 1990’lı yıllarda kurulan Barış Anneleri çalışmaları içerisinde bulundu.
‘79’dan 84’e kadar cezaevi kapılarında süründüm’
Gazeteci Tayfun Talipoğlu’nun 27 Nisan 2011 Seçim Kervanı Programı’nın onur konuğu olan Sakine Arat’ın o dönem ifade ettiği cümleler verdiği mücadelenin özetini de yansıtıyor. Programda sürgün hayatına dikkat çeken Sakine Arat, “Bizim anadilimiz Kürtçe olduğu için hakkımız olan bir şey elimizden alındı. Biz Kürt’üz, Kürtçe konuşmak hakkımız. Ama hiçbir yerde Kürtçe para etmedi. 12 Eylül dönemi iyice bizi kararttı. Çocuklarımızı da elimizden aldı. 79’dan 84’e kadar cezaevi kapılarında süründüm. 84’te oğlumun cenazesini aldım. Yüreğimdeki acı bir tarafa bu insanların gördüğü hakaret bir tarafa. Kürt oldukları için bu hakareti görmek hak değildi. Allah’a reva değildi” sözlerine dikkat çekiyor.
‘Oğluma söz verdim ağlamayacağım’
Programda kaybettiği çocuklarından söz eden Sakine Arat, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bir oğlumu cezaevinde kaybettim. İki oğlumu da dağda kaybettim. Yalnız cezaevindekinin cenazesini alabildim. Dağdakilerin alamadım. Ben bir anayım ve gece-gündüz yüreğim yanıyor. Dağdaki çocuklarımın ölüm haberini aldım ama yine de acaba bir gün kapım çalınır, gelirler mi diye de umut ediyorum. Gözüm hep yollarda, hep bekliyorum. Gerçi cezaevindekini de görmedim. Ben Ankara’ya gidene kadar oğlumu defnetmişlerdi. Ölüsünü de göremedim. Bir ana için ne kadar zor olduğunu bilemezsiniz. Ama bugüne kadar oğluma söz vermiştim, hiç ağlamadım, ağlamıyorum, yüreğim yansa parçalansa da ağlamıyorum. Ancak bir annenin evladı öldüğü zaman ne çektiğini çok iyi anlıyorum.
‘Bunca acıya rağmen biz anneler sadece barış istiyoruz’
Bir gerillanın cenazesi geldiğinde yüreğim ağlıyor, bir askerin cenazesi geldiğinde yüreğim yanıyor. Bunlar hep bu toprakların insanları. Hepimiz kardeşiz ve bu hakkı neden elimizden alıyorlar. Birlikte yaşama hakkımız varken, bu haklar neden elimizden alındı. Bu acılara katlanmaya artık yürek dayanmıyor. Bazen diyorum ki, ben bu acılara nasıl dayanıyorum. Tek dayanağım nedir biliyor musunuz? Hep dua ediyorum, güç istiyorum. Bu acıyı sadece ben yaşamadım, bu acılara rağmen bu kadar yanan yüreğe rağmen gene ne diyoruz biliyor musunuz; Kürt-Türk kardeş olsun, barışalım, beraber oturalım.”
‘Oğlum Cemal’i o hale getirenleri asla affetmeyeceğim’
Sakine Arat, cezaevi zindanlarının anlatıldığı bir başka toplantıda ise söylediği şu sözler hafızalarda kaldı:
“Hükümeti yönetenler af çıkaralım diyorlar, affı kime çıkarıyorsunuz? Bu işkenceleri yapan, bu zulümleri yapanları tutuklayın, meydana getirin, yargılayın. Siz bizim hangi suçumuza af çıkarıyorsunuz. 76 yaşındayım ben daha 30 yaşındayken başladım bu zulmü çekmeye ve hala da o zulüm devam ediyor. Ben hala o zulmü çekiyorum. Ruhumla, bedenimle, aklımla, fikrimle ben gece gündüz işkencedeyim. Gözümün önünde oğlum açlıktan öldü. Görüşe gittiğim zaman gözleri görmüyordu, kulakları duymuyordu. Oğlum Cemal bana, ‘Ağlamayacaksın, bir damla gözyaşı dökmeyeceksin, kimse Cemal’in anasını ağlattık demeyecekler’ dedi. Ben ona söz verdim, ağlamadım, ağlamıyorum, ağlamayacağım. Ama onu bu hale getirenleri de hiçbir zaman affetmeyeceğim.”
‘Başbakan çok sözler verdi ama hiçbirini tutmadı’
13 yıl önce cezaevlerinde yaşanan işkencelerin son bulması ve siyasi tutukların serbest bırakılması için devlet yetkilileri ile yapmak istediği görüşmeleri basına anlatan Sakine Arat, “Defalarca Başbakan (Tayyip Erdoğan) ile görüşmeye gittim kabul etmedi. Sonrasında Genel Kurmay Başkanlığı’na gittim onlarda beni kapıdan çevirdiler. Genel af olsun, barış olsun, artık ölümler olmasın dediğim için hakkımda dava açıldı ve 3 ay hapis cezası geldi bana. Başbakan çok sözler verdi ama hiçbirini tutmadı. Bu seferde verdiği sözü tutacağını sanmıyorum ve güvenmiyorum. Güvenim kalmadı. Sözünü tutmayan bir Başbakan’a nasıl güveneyim. Biz haksız değiliz, biz haksızlığa uğrayan insanlarız. Haksızlık bize yapılıyor, ölüm bize veriliyor, cezalar bize veriliyor. Belediye başkanlarımız halka hizmet ettikleri için cezaevindeler. Milletvekillerimiz görevden alınıyor. Ölümler sona erecekse biz analar ölmeye dahi razıyız. Benim kaybedecek neyim kaldı ki… Bir canım var o da bu memleketin gençlerine kurban olsun. Bir defa ölmüşüm, bin defa ölmüşüm fark etmiyor. Bizim çocuklarımız terörist değil, sadece kendilerini korumaya, savunmaya çalışıyorlar. Başbakan operasyonları geri çeksin, barış yapmaya söz versin ama yerdeki tükürüğünü yalamayacak bir söz vermelidir” sözleriyle devlet yetkililerine sesleniyor.